30 Aralık 2011
Sayı: SYKB 2011/49

 Kızıl Bayrak'tan
2012’de baskı ve teröre, savaş ve saldırganlığa karşı militan-kitlesel mücadele!
Ermeni soykırımı üzerinden
gerici dalaşma..
“Bu tiranlığa teslim olmayacağız”
“NATO ve füze kalkanına geçit yok!”
2011’de sınıf hareketi...
Taşeron işçilerin direniş kararlılığı
21 Aralık grevi kamu emekçileri için
yeni bir başlangıç olmalıdır!
Manisa’da soruşturma protestosu
Dev Sağlık-İş Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu ile konuştuk
Birleşik Metal-İş
Merkez Genel Kurulu’nda yaşananlar üzerine
2012’de fırtına daha da büyüyecek!
Avrupa Birliği’nde hegemonya savaşları ve Neo-nazi cinayetleri
Mısır seçimlerinde ikinci tur geride kaldı
Siyonist cellatların “dökme kurşun” vahşeti üçüncü yılında
2011’de gençlik hareketi
Üniversitelerden haberler
Üniversitelerde faşist saldırılar
Aralık katliamları lanetlendi
Maraş’ta anmaya yasak, halka saldırı!
Deri-İş Sendikası Eğitim ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı Eren Korkmaz ile konuştuk
HMS işçileri: “Direne direne kazanacağız!”
UPS’de 3 bin üye adına sözleşme
Festus cinayetinin görüntüleri
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

2011’de gençlik hareketi...

Gençlik azgın saldırılara rağmen mücadeleden geri durmadı!

Geride kalan yılda, gençliğin dünyada çapında estirdiği mücadele rüzgarlarına tanık olduk. Gençlik, uluslararası sermayenin geleceksizlik saldırılarına karşı dünyanın dörtbir yanında meydanları doldurdu. Geleceği için girdiği kavgada boykottan işgale uzanan militan bir mücadele hattı izledi.

Geçtiğimiz yılın en kitlesel gençlik eylemleri Şili’de gerçekleşti. Şilili lise ve üniversite öğrencileri “eğitim reformu” talebi ile meydanları doldurdu. Onbinlerce öğrencinin katıldığı ders boykotlarına işgaller eşlik etti. Diğer Latin Amerika ülkelerinde de benzer süreçler yaşandı. Avrupa ülkeleri de gençliğin kitlesel eylemlerine sahne oldu. İngiltere’de, İspanya’da ve daha bir çok ülkede gençlik alanlara çıkarak gelecek ve özgürlük talebini haykırdı.

“Arap baharı” ile bir anda tüm dünyanın gündemine giren Ortadoğu’da da gençlik kendisini göstermeyi ihmal etmedi. Onlarca yıllık diktatörlerin devrildiği halk ayaklanmalarında gençlik emekçilerin safında, barikatın önündeydi. Hatırlanacağı gibi, Ortadoğu’da ayaklanma rüzgarlarını başlatan olay da işsiz bir gencin bedenini ateşe vermesi olmuştu.

Türkiye’de gençlik hareketinin tablosu

Türkiye gençlik hareketi de dünyada yaşanan gelişmelerden etkilendi elbette. Tahrir’in, Sol Meydanı’nın ateşi Türkiye’ye taşınmaya çalışıldı. Ancak bu çok sürmedi, devrimcileşme yolunda anlamlı adımlar atan hareket, kısa süreli çıkışların ardından yerini yine durgunluğa bıraktı.

Türkiye’de gençlik, 2010’un son ayında kendini göstermiş, yeni yıla canlı umutlarla girmişti. 4 Aralık 2010’da Başbakan’ın rektörlerle yaptığı görüşmede ortaya konulan çıkış ve uygulanan polis terörüne verilen tepkiler, yeni yılın gençlik hareketi açısından önemli bir dönem olacağı mesajını vermişti.

Hareket 2011 başlarında da devam etti. Sermaye devletinin tüm karalama kampanyasına ve azgın polis terörüne karşın daha militan biçimler alarak yükselişini sürdürdü. 5 Ocak’ta ODTÜ’de yapılan “Başkaldırıyoruz” eylemi bunun en ileri örneği oldu. 6 Ocak’ta Çankaya’da yapılan Cumhurbaşkanı ve sözde öğrenci temsilcileri arasındaki toplantıya verilen tepkiler, 27 Ocak’ta gençlik kitlelerinin verdiği tepkilerin korkusuyla Başbakanla yapılan toplantının Erzurum’a kadar taşınması, gençlik hareketi için umutların tazelendiği bir atmosfer yaratmıştı.

Bu süreç boyunca, gençlik hareketi cephesinden ortaya konan en temel talep ise “söz, yetki ve karar hakkı” olmuştu. YÖK’ün ÖTK’larının sözde temsiliyetine karşı, gençliğin gerçek temsiliyetinin sokakta olduğu vurgulanmıştı.

Bu gelişmelerin sonucunda ülkede “yeni bir ‘68 mi” tartışması açıldı. Bir dizi aydın, akademisyen ve siyasetçi, yaşananların yeni bir ‘68’in habercisi olup olmadığını tartışıyorlardı. Ancak bu çok uzun sürmedi. Sürecin yarattığı etki üzerinden oluşturulan reformist bloğun belirleyici “katkısı” sayesinde, hareket içinde formüle edilen talepler dosyalara sıkıştırılarak, eylemliliğin Başbakan ya da YÖK Başkanı ile görüşebilme sınırına çekilmesi ile birlikte giderek soluklaşarak kırıldı.

İstikrarını kaybeden hareket, 2011 baharında yapılan Uluslararası Yükseköğretim Kongresi (UYK) karşısında yapılan eylemlerle yeni bir çıkış denemesi yapmış olsa da eylemin zayıf tablosu bunun bir çıkışa dönüşmesine izin vermedi.

Fakat hemen ardından, YGS’de patlak veren şifre skandalı nedeniyle sokağa dökülen liseliler sürece damgasını vurdular. Bir dizi yerde alanlara çıkan binlerce liseli hem liselerde potansiyel halde var olan mücadele kapasitesini ortaya koydu, hem de gençlik hareketinin geleceği için umut oldu. Fakat bu eylemler de çok uzun sürmedi. Liselilerin birkaç gün boyunca yaptıkları eylemlere rağmen devletin ÖSYM’yi ve eski YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan’ı sahiplenme kararlılığı ve buna karşın daha uzun soluklu eylemlerin örgütlenememesi süreci sonuçsuzluğa mahkum etti.

Sessiz geçen yaz döneminin ardından, hayata geçirilmeye çalışılan “gizli harç” uygulaması karşısında gösterilen tepkiler ise, hareketin kitleselleşebilmesine dair yeni mesajlar verdi. “Gizli harç” uygulamasının gençlik hareketi için yeni bir çıkış imkanı yaratacağının farkında olan YÖK ise uygulamanın hayata geçirilmesini erteleyerek tepkileri dindirmiş, böylelikle de hareketin önünü almıştı. Uygulamanın iptal edilmediği, yalnızca ertelendiği göz önüne alınırsa yakın gelecekte bu konunun önemli bir mücadele gündemi olduğu açıktır.

Geride kalan son 6 Kasım süreci de gençlik hareketi açısından olumlu bir tablo ortaya çıkaramadı. Bu haliyle gençlik hareketi dağınıklığını ve geriliğini sürdürdü.

Sermayenin saldırıları baskı ve terör eşliğinde sürüyor

Tüm bu süreç boyunca sermayenin üniversitelere ya da genel olarak eğitim alanına yönelik saldırıları hız kesmeden devam etti. Özellikle “Bologna süreci” olarak ifade edilen geleceksizleştirme ve eğitimi piyasalaştırma saldırısı derinleşti. Ticari eğitim uygulamalarının yaygınlaşması ve olağanlaştırılması, “üniversitelerde mali özerklik” aldatmacası ile birlikte mütevelli heyetlerinin tartışılmaya başlanması, dönem başında hayata geçirilmeye çalışılan “gizli harç zammı” bunun en somut örnekleri oldu.

Öte yandan, sermayenin bu saldırılarına faşist baskı ve terör eşlik etti. Sermaye devleti, meşru taleplerle mücadele gençlik kitlelerini gaz bombası, tazyikli su ya da polis copuyla sindirmeye çalıştı. Uydurma gerekçelerle davalar açarak öğrencileri tutukladı. Tutuklama terörü o denli ağırlaştı ki tutuklu öğrencilerin sayısı 500’ü aşıyor. Kendi yetişemediği yerde ise kampüslerin içine faşist beslemelerini saldı. ÖGB’ler aracılığıyla kampüslerde terör estirdi. Yalnızca bu da değil, kimlik sormalar, parmak izi almalar ya da kamera sistemi ile saniye saniye kaydettiği izlemelerle kampüsleri açık hava hapishanelerine çevirmeye çalıştı.

Bir kez daha birleşik mücadele ihtiyacı

Özetleyecek olursak 2011, gençlik hareketinin belli sınırlarda da olsa çıkışlar yaşadığı bir yıl oldu. Devletin azgın terörü ile hareketin dağınık tablosu bu çıkışların birleşik-devrimci bir biçime dönüşmesine izin vermedi. Bunun kaçınılmaz bir sonucu olarak, sermayenin saldırıları bütünlüklü bir mücadele ile karşılanamadı. Kararlı ve militan eylemlere dayalı süreçler yaratılamadığı için saldırılar püskürtülemedi.

Açık ki tüm bunlar birleşik, kitlesel ve devrimci bir gençlik hareketine duyulan yakıcı ihtiyacı bir kez daha gündeme taşımaktadır. Geride kalan yılda bu ihtiyacın yakıcılığı görülürken, devrimci gençlik güçleri 2012’de sorunlarını aşmak, birleşik, kitlesel ve devrimci bir gençlik hareketini yaratmak zorunluluğu ile yüz yüzedir.

Ekim Gençliği