30 Eylül 2011
Sayı: SİKB 2011/37

 Kızıl Bayrak'tan
Çok yönlü saldırılar ve 8 Ekim mitingine hazırlık
ABD’ye hizmette kusur etmeyenler bölge halklarına kabadayılık taslıyor
Hiçbir silah direnen bir halkı teslim alamaz!
8 Ekim’de Ankara’ya!
“Kıdem tazminatımızı vermeyeceğiz!”
Pazarlık değil mücadele!
Grev silahı Kor-Metal
işçilerinin elinde!
KMO İstanbul Şube YK üyesi Onur Gökulu ile işçi sağlığı ve iş güvenliği üzerine
Karadağ cinayeti davasında
5. duruşma
Duruşmaya damgasını vuran alaycı bir tebessümdür!
Çeber davasında karar bozuldu
“Emperyalizme ve siyonizme
kalkan olmayacağız!”
Yazar ve akademisyenlerle “Füze Kalkanı” üzerine.
Filistin devleti için tek yol direniştir!
Yemen’de isyan sürüyor
Yunanistan’da grevler sürüyo
"Sadece üniformalar değişecek”
Ulucanlar’ın on kızıl karanfili anıldı!.
BDSP etkinliklerinde
mücadele sözü!
Hopa’dan 7 kişiye beraat
“Har(a)çlara da zamma
da hayır!”
Ekim Gençliği’nden
mücadele çağrısı”
Kadın emeğinin sömürüsünde sınır yok!.
Mao Zedung: Çin Halkı ayağa kalktı!.
Rize sele teslim
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

F Tipi’nde “ağırlaştırılmış
müebbetlik” olmak...

Sevgili dostlar merhaba;

Siz değerli Kızıl Bayrak emekçileri, işçi dostlarımı sevgi, saygı ve devrimci duygularımla selamlıyorum. Bu arada Eray Özmen’in kısa satırlarını aldım, aynı coşku ve kararlılıkla kucaklıyor öpüyorum. Yolları, dağları, sınırları aşan Eray Özmen dostumun kısa satırları beni çok mutlu etti...
Bilindiği gibi biz ağırlaştırılmış müebbetlik tutsaklarla ilgili devrimci basında yazılıyor, çiziliyor.
Ağırlaştırılmış müebbetlik olan biz devrimci tutsakların ve kendi koşullarım hakkında biraz sohbet etmek ve paylaşmak istiyorum. Sorun demeyeceğim, çünkü sorun dediğim zaman F Tipi cezaevleri hakkında “abartılı, yalan” konuştuğum için mektuba “el” koyarlar. Bu nedenle sohbet etmek istiyorum. Şu anda da birkaç mektubum cezaevi idaresinin elinden kurtulmuş değil, tutsaktır, özgürlüğünü bekliyor. Sadece insan değil, özgür olmak isteyen “el” konulan satırların, yazılarım da vardır. Bu mektubuma da “el” koymamaları için en hafif ve basit bilgi ile yazmaya çalışacağım.

Tek kişilik hücrenin koşulları

Tuvalet olarak ayrılmış, kapalı ve kapısı alan hizasına yerleştirilen 2 metre boyunda bir ranza, hemen onun bitişiğinde pencere, pencereden kalan kısım havalandırmaya açılan kapı. Ranza kenarında 75x75 cm’lik plastik bir masa ve sandalye ranzaya dayanan masadan sonra (volta atabilecek iki kapı arasındaki 5-6 adımlı yeri kapatan ve ancak duvara, masaya sürtünerek volta atabilen) iki karış kadar boşluk (hücrenin çizimini de bu zarfın içinde gönderiyorum)

Eğer bir hafta-10 günlük hücre yaşamı için gelmişseniz, geçiciyseniz, eşyanız yok ise, masa sandalyeyi atabilirsiniz. Ancak kalıcıysanız yani bir “ömür boyu” yaşayacaksanız, eşya zamanla çoğalacak tıkış tıkış yer aramak zorundasınız. Voltalık yer 3-4 adıma düşecektir ya da hiç olmayacaktır.
Hücredeki sürekli nemlilik oranı içerideki havasızlığı daha da ağırlaştırır. Düzenli temizlemezseniz, yıkamalar sonrası hücrenin zemininde küflenme başlar. Bu rutubet yazın birazcık azalır. Kışın, ilkbahar, sonbaharda başlayan soğuk nedeniyle havasızlık 2-3 katına çıkar. Uzun süre bu ortamda yaşayacak insanların; astım, nefes darlığı vb. akciğer rahatsızlıklarını yaşayacakları (kimilerinde başlamıştır) olasılığının değerlendirilmesini bilim insanlarına ayrıca sormak gerekir.

Hücrede hava sirkülasyonu olmuyor. Hava sirkülasyonu olmadığı için; nem, rutubet, havasızlık oranı insanı boğuyor. İçeride adeta kapı mazgalının üzerinde 10x15 cm’lik cam var. Hücrede hava sirkülasyonu olsun diye camı kırmak zorunda kaldım. Durumu sözlü olarak gardiyanlara, baş gardiyanlara söyledim. Havasızlıktan dolayı bu cam kırma işi birkaç kez tekrarlandı. Şimdi bu küçük camı kırdım diye hakkımda “kamu adına” dava açılmıştır. Buna benzer bir sürü dava açılmıştır hakkımda.
Günde bir saat havalandırma hakkım vardır. Bir saatlik havalandırmada spor mu yapacaksın yoksa genel temizlik mi yapacaksın, elbise mi yıkayacaksın, volta mı atacaksın. Bu bir saatlik havalandırma süresi içerisinde hiçbir şeyi yapamıyorsun. Kapın kapanır hücrede 24 saat yaşamını sürdürmeye, idame etmeye çalışırsın.

Banyo tuvalet birdir, bulaşıklarımı tuvalette yıkıyorum. Çünkü bulaşık yıkama yeri yoktur. Banyo yapıldığı zaman ise hücre içi buhar dolar. İnsan nefes alıp vermekten zorlanır hale gelir. Çünkü tuvalet banyo birdir ve hücrenin içindedir. Hücrenin toplamı ise 8 metrekaredir.

Adli davalardan hüküm verilmiş ağırlaştırılmış müebbetlikler için 30-40 yıl gibi bir “yatar” süresi var. Ancak, siyasi “ağırlaştırılmış müebbet” tutsaklar için böyle bir süre yoktur. Cezaevi idaresi tarafından hazırlanan müddetnamelerde “yatacağı sürenin” karşısında “ölünceye kadar” yazmaktadır.

Bugün Tekirdağ F Tipi Hapishanesi’nde ağır müebbetlik tutsakların hakları en alt düzeyde bulunmaktadır. 2005 yılından itibaren bu cezalar infaz edilmeye başlandı. 2005 yılından itibaren tek kişilik hücrelerde tutulan ve yasada belirtilen tüm iyi hal haklarına sahip olanlar dahi maksimum üç saat havalandırma hakkı kullanabilmektedir. Büyük çoğunluğu ise bir saat kullanabilmektedir. Biz ağır müebbetlikler aynı ünitede olanlar dahi birbiriyle teması en az olacak şekilde tek başlarına havalandırmaya çıkabilmektedir.

F Tipi koşullarına ilişkin değerlendirmelerde bulunan psikolog Türkcan BAYKAL’dan bir iki alıntı yapalım. Psikolog Türkcan BAYKAL diyor ki; “Tek başına tutulmanın 10 günden fazla sürdüğü koşullarda, tecridin ruh sağlığı üzerine olumsuz etkisi olmadığını gösteren tek bir bilimsel çalışma dahi yoktur.”

Psikolog Türkcan BAYKAL, tecrit üzerine yapılan çalışmalarda ortaya çıkan sonuçları şöyle sıralamış:

“Benlik bütünlüğü ve işlevlerinde bozulma, kendilik algısında, kendiliğe ilişkin sınırlarda zedelenmeler, duygu durum değişiklikleri, depresyon, içe kapanma, intihar düşüncesi, kaygı, endişe, uyku bozukluğu, konsantrasyonda bozulma,entelektüel yetilerde azalma, irrasyonel öfke, öfke patlamaları, tahammülsüzlük, gerçeklik algısında bozulma, hayali ayırt etmede güçlük, kuşkuculuk, paranoya (...)”

Diğer bir başka konu ise, insani haklarımıza demokratik tepkimize karşın, cezaevi idaresi hakkımızda “disiplin soruşturması” açmakta ve “disiplin cezaları” vermektedir, vermeye de devam etmektedir. Bana verilen “disiplin cezaları”nın, “iletişimden men cezaları”nın onaylanması halinde 4 ile 5 yıl arasındadır. Yani bu gidişle “ömür boyu ceza” ile “ömür boyu iletişimden men cezası” olacağını belirtirsem, abartı olmaz (...) Kılını kıpırdatsan, yan baksan bile “ceza” konusu oluyor adeta.

15 günde bir kapalı ziyaret görüş hakkımız vardır. Ancak, spor gibi alanlar veya sohbet gibi “tredmanlar” şimdilik kullanılmıyor. Zaten biz ağırlaştırılmış müebbetlikler için sohbet hakkı da yoktur.

Değerli Eray Özmen dostum. Seni ve senin şahsında tüm Kızıl Bayrak emekçilerini sevgi ve saygı ile selamlıyorum. Devrimciliğin zoru başarmak olduğu, geleceği istemek olduğu bilinci ve inancıyla görüşmek üzere, umut ve dirençle.

Ağırlaştırılmış müebbet hapis hükümlüsü

Alaattin Öget

18 Şubat 2011

(18 Şubat tarihli bu mektup, Öget’in yukarıda anlattığı tutsaklığını tamamlayarak ancak şu günlerde elimize ulaşmıştır.)