15 Temmuz 2011
Sayı: SİKB 2011/27

 Kızıl Bayrak'tan
Kazanmak için genel
greve hazırlanalım!...
AKP ve CHP
“düzenin bekası”nda uzlaştı!...
Aktif uşaklık çizgisinde
yoğun Ortadoğu trafiği...
Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC) Suriye Dışişleri Sorumlusu
Omar Murad ile konuştuk
Devletin haberi yokmuş!
GEA’da mücadele sertleşti.
Birleşik Metal İstanbul 2 Nolu Şube’de genel kurul.
İşten atılan Polifarma işçisi ile direniş ve örgütlenme süreci üzerine”
Kubatoğlu direnişi yol gösteriyor
PTT işçilerine meclis
önünde gözaltı
Taksim İlkyardım’da direniş
Tunus-Mısır
dersleri - H. Fırat
Mısır’da yeni bir sınıf
çatışmasına doğru.
Mısır devrimi devam ediyor - Ergin Yıldızoğlu
Şili’de büyük grev
Kıbrıs halklarının kurtuluşu
kendi ellerindedir!
YÖK düzenin vazgeçilmezi olmayı sürdürüyor!
Bir direniş manifestosu: ‘96 Ölüm Orucu ve SAG direnişi.
MKP-HPG gerillası
Ozan Derman’ın anısına
Aile Bakanı’ndan inciler..
Sevil Ceylan Erkat yalnız değil!
Samandağ’da coşkulu ve kitlesel festival
Ölümünün 18. yılında Rıfat Ilgaz’ı saygıyla anıyoruz
Galatasaray’da 328. buluşma
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Sermaye devletinin Kıbrıs’taki ‘kırmızı çizgi’leri siliniyor…

Kıbrıs halklarının kurtuluşu
kendi ellerindedir!

İngiliz emperyalizmi ile Türk ve Yunan devletlerinin gerici çıkarlarının çatışma alanı olan Kıbrıs adası, 1950’li yıllardan beri uluslararası politikanın temel sorunlarından bir tanesi.

Emperyalist müdahaleden önce birlikte yaşayan ada halkları, İngiltere’nin böl/parçala/yönet siyasetini, diğer taraftan ise Türk ve Yunan devletlerinin gerici müdahalelerini boşa düşüremedikleri için, birbirini kırma noktasına düşmüşler, bunun sonucunda ise ada bölünmüştür.

Britanya emperyalizmi adadaki askeri üslerini muhafaza ederken, Güney Kıbrıs Yunanistan’ın, 1974’teki savaştan sonra Kuzey Kıbrıs da Türkiye’nin güdümüne girmiştir. 37 yıldan beri fiilen parçalanmış olan ada üzerindeki gerici çıkar çatışmaları devam ediyor.

Türk devletinin emperyalistlerle ters düşmeyi göze aldığı nadir konulardan biri Kıbrıs sorunu idi. Zira stratejik konumundan dolayı ada üzerindeki kısmi egemenliğini yitirmek istemeyen Türk devleti için, “yavru vatan” çok önemliydi, fakat bu vatanda yaşayan evlatların pek önemi yoktu. Türk ordusunun fiili işgali altında bulunan Kuzey Kıbrıs’taki yönetim, uzun yıllar buradaki askeri birlik komutanları tarafından “hizmetçi” olarak iş gördü.

Askeri işgal altında tutulan ada, aynı zamanda Türk kontr-gerillasının üssü haline getirilmiş, hiçbir yatırım yapılmazken, “kumarhaneler cenneti” olarak kullanılmıştır.

AKP’nin dinci gericiliği adada yayma teşebbüsleri sonuç vermeyince, ada sakinlerine saldıran Tayyip Erdoğan, Kıbrıs halkının onuruna sahip çıkması karşısında çileden çıkmış ve ada halkına “besleme” diyerek hakaret etmişti.

Kıbrıs sorunu, yakın zamana kadar Türk burjuvazisi ve onun devletinin “kırmızı çizgisi” olarak kabul ediliyordu. “Kırmızı çizgi” olması burada yaşayan Türklere verilen önemden değil, fakat adanın stratejik konumundan kaynaklanıyordu. Ada sakinleri, Türk devleti nazarında her zaman “besleme” idi.

Türk ordusunun 1974’te adanın kuzeyini işgal etmesi, 1983’te ise KKTC’nin ilan edilmesi adadaki sorunları daha da karmaşıklaştırdı. KKTC’yi tanıyan ülke olmasa da, Türk devleti adada fiili bir durum yaratmayı başarmıştı.

Kıbrıs sorunu yarım yüzyıldan beri hem AB hem BM gündeminde yer almış, kimi zaman taraflar arasında görüşmelere konu olmuştur. Ancak şu ana kadar kayda değer bir çözüm yolu bulunamamıştır. Zira her üç gerici güç (İngiltere-Türkiye-Yunanistan), adada yaşayan halkları hiçe sayarak gerici çıkarlarını koruma noktasında ayak dirediği için, sorunun çözümü konusunda bir adım atılamamıştır.

Bu arada Kıbrıs adası hem Türk hem Yunan burjuvazisinin elinde ırkçı-şoven propagandayı yaymanın aracı olarak kullanılmıştır. Zira hem ada üzerindeki vesayet devam ediyor hem arada bir kışkırtılan gerginlikler şoven propaganda için uygun malzeme sağlıyordu.

Ada halkları ise, bu durumdan hoşnut değildi. Azımsanmayacak bir kesim üç gerici gücün vesayetinin son bulması ve adada birleşik demokratik bir yönetimin kurulmasını istiyor. Her iki taraftaki sol/sosyalist güçlerin savunduğu bu çözümün şu ana kadar hayata geçirilmesi mümkün olmamıştır. Zira halen gerici güçlerin ada üzerindeki hakimiyeti devam ediyor.

Ada bu aralar yine BM gündemindedir. Son günlerde AKP hükümetinin “Kıbrıs’ta toprak açılımı” yapacağına dair haberin basında yer alması, adayla ilgili yeni gelişmeler olacağı şeklinde yorumlanıyor.

Geçen günlerde Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Ban Ki moon, KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu ve Rum Yönetimi Lideri Dimitris Hristofyas tarafından Cenevre’de gerçekleştirilen zirve ile yeniden tartışılmaya başlayan Kıbrıs sorunu, önümüzdeki aylarda gündemdeki yerini koruyacak gibi görünüyor.

Belirtildiğine göre Moon’un başkanlık ettiği toplantıda 3 önemli başlık belirlendi. Bunlardan birincisi Türk tarafının Toprak açılımı, ikincisi BM’nin Ekim ayına kadar süreci takvime bağlaması, üçüncüsü ise “iki kesimliliğin” teyit edilmesi. 

Tarafların toprak paylaşımı sorununu tartışmayı ön şartsız olarak kabul ettiği, BM şefi nezaretinde taleplerini ortaya koyacakları, anlaşma sağlanırsa “iki kesimli” Birleşik Kıbrıs Devleti’nin ortaya çıkacağı söyleniyor.

Eğer anlaşma sağlanırsa ortaya çıkacak Birleşik Kıbrıs devletini oluşturan Kıbrıs Türk devletinde mülkiyet üstünlüğü Türklerde, Rum devletinde de Rumlarda olacak.

Belirtildiğine göre Ekim ayında liderleri tekrar New York’a çağıracak olan Ban ki Moon, görüşmelerde ilerleme sağlanırsa uluslararası bir konferans düzenleyecek. Konferans’a Türkiye, Yunanistan, Kıbrıs Türk ve Rum taraflarının yansıra bazı emperyalist devletler de yer alacak. Görüşmelerden bir sonuç çıkmazsa, BM şefi, Güvenlik Konseyi’ni toplantıya çağıracak ve Kıbrıs’la ilgili son karar burada verilecek.

Toprak paylaşımı konusunda bir anlaşmaya varılırsa, adada emperyalistlerle Türk ve Yunan devletlerinin önerdiği çözüme ulaşılmış olacak. Türk tarafının 1974’te gaspettiği toprakların bir kısmının Rumlara iade edilmesi anlamına gelecek bir anlaşma, KKTC’nin taviz vermesi durumunda mümkün olacaktır. Bu adımı atmaya hazırlanan AKP hükümeti, ABD ve AB emperyalistleriyle ilişkilerinde “yük” haline gelen Kıbrıs’ı “ayak bağı” olmaktan çıkarmaya karar vermiş görünüyor. İşbirlikçi burjuvazi ise, bu adımın atılmasını yıllardan beri savunuyordu.

Görüldüğü üzere “yavru vatan” bir kez daha Türk burjuvazisi ve onun devletinin dönemsel çıkarlarının aracı olarak kullanılıyor.

Bu emperyalist çözüme ulaşılır mı bilinmez, ama gerçek ve kalıcı çözüme Kıbrıs halklarının birlikte yaşayacağı sosyalist işçi-emekçi cumhuriyeti kurulduğunda ulaşılacaktır.

 

 

Kıbrıs’ta sağlık emekçilerinden grev

Kıbrıs’ta sağlık emekçileri UBP hükümetinin uygulamaya koyduğu sosyal yıkım paketine karşı 11 Temmuz günü greve çıktı. Paket kapsamında bugüne kadar birçok haklarının gasbedildiğini belirten sağlık emekçileri emeklilik yaşını uzatan ve sosyal güvenlik haklarını kısıtlayan Sosyal Sigortalar Yasası’nın geri çekilmesini istediler.

Dev-İş’in örgütlü olduğu işyerlerinde gerçekleştirilen grev kapsamında sağlık emekçileri yürüyüş ve basın açıklaması yaptılar. Eyleme Sendikal Platform da destek verdi.

Greve giden işçiler sabah saatlerinde Lefkoşa’da 10. Yıl Parkı’nda toplanarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na yürüdüler. Bakanlık önünde açıklama yapan Dev-İş Başkanı Mehmet Seyis hükümeti eleştirdi. Sosyal Sigortaları hasta edenlerin belli olmasına karşın bunun bedelinin emeklilere ve işçilere ödetilmeye çalışıldığını belirten Seyis açıklamasında şunları söyledi: “Uygulamaya konulan yıkım paketi ile birçok haklarımız elimizden alındı, Hayat Pahalılığı ödeneği durduruldu, alım gücümüz aşağıya çekildi. Şimdi de sosyal güvenlik haklarımızı kısıtlayan ve emeklilik yaşını uzatmayı öngören Sosyal Sigortalar Yasası’nın geçirilmesi için düğmeye basıldı

Konuşmaların ardından meclis önüne gelindi ve meclis başkanı ile görüşme gerçekleştirildi.