4 Mayıs 2011
Sayı: SİKB 2011/17

 Kızıl Bayrak'tan
1 Mayıs’ın devrimci kazanımları
Taksim’de coşkulu, kitlesel ve
görkemli 1 Mayıs!
İzmir’de 50 bin kişi Gündoğdu’da toplandı
Adana’da 1 Mayıs
Bursa’da kitlesel 1 Mayıs
Eskişehir’de 1 Mayıs coşkusu
Her yerde 1 Mayıs coşkusu!
Newroz coşkusuyla 1 Mayıs
Kürt halkı militan
mücadeleyle kazandı!
Direnen işçiler sendikal bürokrasinin suskunluğunu bozdu!
BDSP emekçileri
mücadeleye çağırıyor!..
Dünyada 1 Mayıs...
Almanya’da 1 Mayıs...
İsviçre’de 1 Mayıs...
Suriye’de olaylar karmaşık
bir hal alıyor
ABD Bin Ladin’i öldürdü
Parti ve geçmişin devrimci
mirası H. Fırat
TKİP Kurucu Üyesi
Hatice Yürekli anıldı
Mahkeme Festus’un katillerini
aklamada ısrarlı
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP)
emekçileri mücadeleye çağırıyor!..

Amerikancı düzen partilerine oy verme, hesap sor!
Çözüm ne seçimde ne mecliste!

Çözüm devrimde,
kurtuluş sosyalizmde!

Gündemde yeni bir genel seçim var. Kimin yöneteceğine güya halkın karar vereceği bu orta oyununa, düzenin egemenleri “parlamenter demokrasi” diyorlar. Oysa emperyalizmin ve işbirlikçi sermaye sınıfının bir dediğini iki etmeyen, böylece emekçilere kan kusturan bugünkü parlamento ve hükümet gidecek, yerine emekçi düşmanı saldırılara kalınan yerden devam edecek bir yenisi gelecek. Hepsi bu!

Bu demokrasi değil, fakat rezilce bir aldatmacadır.

Onyıllardır bu ülkeyi hep onlar, asalak sermaye sınıfının temsilcileri yönetti. Sağıyla ve sözde soluyla sermaye düzeninin tüm partileri, sırayla hükümetler kurdular. Peki bugüne kadar hangi sorunumuzu çözdüler? Emeğiyle geçinenler açlıktan, işsizlikten ve sefaletten mi kurtuldu? Temel hak ve özgürlüklerimiz mi tanındı? Ülkemiz üzerindeki utanç verici emperyalist kölelik mi son buldu? Rüşvet, yolsuzluk, hırsızlık, yozlaşma ve çürüme mi ortadan kalktı? Bu düzen, bu düzenin kokuşmuş partileri, emekçilere bugüne kadar ne verdiler? Bundan sonra ne verebilirler?

“Seçim”, “demokrasi”, “hür parlamenter rejim” maskeleri altında oynanan bütün bu oyunlar, sömürü çarkını döndürmek, bu kokuşmuş düzeni ayakta tutmak içindir. Bu düzende hak ve hukuk da, özgürlük ve demokrasi de, yalnızca bir avuç asalak sömürücü içindir. Her şey onların servetine servet katıp sefahat içinde yaşamasına göre düzenlenmiştir. Bu sömürü düzeninde biz işçilere ve emekçilere tanınan biricik özgürlük, köle gibi çalışıp sefalet içinde sürünme “özgürlüğü”dür.

Yoksulluğumuzu katmerleştiriyorlar!

Tüm yaşadıklarımızın baş sorumlusu, emperyalizme göbekten bağlı işbirlikçi büyük burjuvazidir, onun kokuşmuş kapitalist düzenidir. Devletiyle, hükümetiyle, parlamentosuyla, partileriyle onun adına ülkeyi yönetenlerdir. Amerikancı sermaye iktidarının yarattığı tablo ortadadır. Sefaletimizin vardığı boyutlar ortadadır.

9 yılı bulan AKP hükümetleri döneminde, tüm cumhuriyet döneminin en büyük dış borç ödemeleri yapılmıştır. Fakat buna rağmen toplam dış borç yükü bugün 300 milyar dolara dayanmıştır. Bu, son 20 yılda altıya ve son 10 yılda ise neredeyse üçe katlanan bir dış borç yükü demektir. Devlet bütçesinin önemli bir bölümünü faiz ödemesi olarak yutan devasa iç borçların sözünü bile etmiyoruz.

Ödendikçe büyüyen bu borç tablosu bile kendi başına Türkiye’nin kapitalist ekonomisinin iflasını gösterir. Doğrudan ve dolaylı vergi soygunuyla emekçiden alınanlar, borç faizi olarak düzenli biçimde yerli ve yabancı sermayeye aktarılıyor. Bunun sonu gelmiyor, gelecek gibi de görünmüyor. Bu, Türkiye’nin soluğunun kesilmesidir. Bu, emekçilerin kanının emilmesidir.

Ülkede servet-sefalet uçurumu da büyüdükçe büyüyor. Bir yandan artık dünya sıralamasına girebilen yeni dolar milyarderleri, öte yandan milyonların yoksulluğu ve sefaleti... Türkiye’nin bugünkü gerçeği işte budur! Resmi rakamlara göre milyonlarca insanımız açlık, 20 milyonu aşkın insanımız ise yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Çalışan her iki kişiden biri sosyal güvenceden tümüyle yoksundur. İşsizlik had safhada ve sürekli de büyüyor. Ve bu dev işsizler ordusu, işi olan insanımızı da açlık sınırında ve kölece koşullarda çalıştırmak için kullanılıyor. Eğitim ve sağlık gibi temel haklar sistemli biçimde gaspediliyor. İşçilerin ve memurların gerçek ücret ve maaşları sürekli düşürülüyor. Emperyalist merkezlerden dayatılan politikalarla ülke tarımı çökertilmiş, emekçi köylülük yıkıma sürüklenmiş durumda.

Eğitimden, sağlıktan, temel altyapı hizmetlerinden, ücretlerden kıstıkça kıstılar. Bizden kıstıklarıyla borç faizi ödediler, batan banka ve şirketleri kurtardılar, sermayeye servetler aktardılar. Biz yoksullaştıkça sermaye palazlandı. Biz ürettikçe tufeyli takımının kasaları doldu. Biz sefalet içinde acı çekerken, onlar büyüyen servetler üzerinden sefa sürdüler.

Bu düzenin çarkı işte böyle dönüyor, bu düzende işler işte böyle yürüyor!..

Amerikancı düzen partilerinin programları bir ve aynıdır!

Emperyalizme göbekten bağlı asalak sermaye sınıfı, bu düzenin gerçek efendisidir. Tüm devlet iktidarı onun tekelinde ve hizmetindedir. Yönetime yön veren halkın iradesi, istek ve ihtiyaçları değil, fakat yerli ve yabancı sermayedarların istek ve çıkarlarıdır. Seçim oyunu sonunda kim seçilirse seçilsin, sermayenin programı uygulanacak. Bu düzen altında bugüne kadar işler böyle yürüdü, bu düzen ayakta kaldıkça da böyle yürüyecek...

Burjuva siyaseti, hizmetinde olduğu asalak sermaye sınıfı gibi, yozlaşmış ve çürümüş çıkar çetelerinin rant kapısına dönüşmüştür. Bu hırsız ve düzenbazların ne dediklerine değil, ne yaptıklarına bakın! Hepsi Amerikancı, hepsi NATO’cu, hepsi İMF’ci, hepsi özelleştirmecidir. Hepsi işbirlikçi burjuvazinin ve emperyalistlerin hizmetindedir. Hepsi emeğin düşmanı, hepsi sermaye uşağıdır. Onların programları bir ve aynıdır. Bu, işbirlikçi sermayenin ve emperyalistlerin baskı, sömürü ve soygun programıdır.

Demokrasi adı altında sahnelenen seçim oyunuyla amaçlanan, bu çıkar çetelerinden birinin ya da birkaçının başa geçerek, “millet iradesi” yaftası altında bu sömürü ve yağma düzenini bir dönem daha sürdürmesidir.

 Çözüm devrimde, kurtuluş sosyalizmde!

Bugüne kadar seçim oyununda kim kazanırsa kazansın, kaybeden hep biz işçi ve emekçiler olduk. Oysa onların sömürü ve zulüm üzerine kurdukları bu düzene hiç de mecbur ve mahkum değiliz. Bizim kendi devrimci alternatifimiz, buna dayalı devrimci çıkış yolumuz var.

Yapmamız gereken, kendi kaderimizi ellerimize almaktır. Örgütlü mücadele yolunu tutmak, sömürücü haramilerin, soyguncuların, hortumcuların, çetelerin düzenine başkaldırmaktır. Sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya için kavgaya atılmaktır. Bu çürümüş sömürü düzenini yıkıp, yerine işçilerin ve emekçilerin gerçek anlamda söz, karar ve iktidar sahibi olduğu yeni bir düzeni, sosyalizmi kurmaktır.

Bunun için, mevcut düzeni tüm kurumlarıyla reddetmeli, işçilerin ve emekçilerin her düzeydeki iktidarını temsil edecek sosyalist bir işçi ve emekçi cumhuriyeti için savaşmalıyız! Bunun için, emperyalistlerin ve büyük burjuvazinin elindeki mülkiyete el konulması, onların tekelindeki tüm zenginliklerin halka maledilmesi, böylece tüm toplumun hizmetinde kullanılması için mücadele etmeliyiz.

Bu bizim için tek gerçek seçenek, biricik gerçek kurtuluş yoludur!

***

Biz işçi sınıfı devrimcileri, çürümüş sermaye düzenini teşhir etmek, emekçilere gerçek çözüm yolunu göstermek için, bugüne kadar birçok kez genel ve yerel seçimlere katıldık. Her seferinde emekçilerin karşısına bağımsız devrimci adaylar ile çıktık. Gündemdeki seçimlere de etkin bir kampanya ile katılacağız, fakat bu kez bağımsız devrimci adaylar göstermeksizin. Çünkü sermaye devletinin her bir bağımsız aday için talep ettiği 8 bin liralık fahiş haracı ödemeyi reddediyoruz. Sınıfa, emekçilere ve devrime ait bu kaynağı kampanyamız için kullanmayı amaca daha uygun buluyoruz.

Bizler oy avcılığı peşinde değiliz, parlamenter heveslerimiz yok. Amacımız düzenin içyüzünü sergilemek, emekçilere gerçek çözüm yolunu göstermektir. İşçi sınıfının devrimci programını, devrime dayalı çıkış yolunu savunuyoruz! Emekçilerin ve tüm ezilenlerin taleplerini haykırıyoruz. İşçi sınıfını ve emekçileri bu kokuşmuş düzeni yıkmaya, yerine eşitliğe ve gerçek özgürlüğe dayalı sosyalist bir toplum kurmaya çağırıyoruz.

Bu çerçevede, her bilinçli işçi ve emekçiyi, seçimlerde tercihini devrimden ve sosyalizmden yana yapmaya, bunun için de seçim sandığına “Çözüm devrimde, kurtuluş sosyalizmde!” yazılı pusulalar atmaya çağırıyoruz.

Kahrolsun sermaye diktatörlüğü!

Yaşasın sosyalist işçi-emekçi cumhuriyeti!

 

 

 

Bu düzenin ipleri emperyalist efendilerin ellerindedir!..

Emperyalist kölelik
zincirlerini kırmalıyız!

Türkiye Ankara’dan değil emperyalist merkezlerden yönetiliyor. Ülkemizde iktidarın ipleri emperyalistlerin ellerindedir. Sermaye devleti tüm temel kurumlarıyla emperyalist merkezlerin denetimindedir. Bu ülkenin ekonomisine ve maliyesine IMF ve Dünya Bankası, siyasetine ABD ve AB, ordusuna Pentagon ve NATO yön vermektedir. Medyası onların denetiminde, kültürü onların egemenliği altındadır. MİT’i, kontr-gerillayı, sendika ağalarını, dış politika ve ekonomi uzmanlarını, parti liderlerini onlar eğitmekte, hazırlamakta, açık ya da dolaylı yönlendirmelerle başa getirmektedirler. Bütün düzen partilerinin kâbesi emperyalist güç odaklarıdır. Emperyalistlerin onayından geçmeyenler, desteğini alamayanlar bu ülkede hükümet olamazlar. Hükümet programları her zaman emperyalist güç odaklarının istek, dayatma ve beklentileri gözetilerek hazırlanır. İşçinin asgari ücretini, memur maaşını, buğday fiyatını, haraç mezat satılacak KİT’leri onlar tespit eder.

Ülkemiz emperyalizmin bölgesel bir savaş üssü durumundadır. Türkiye’nin dört bir yanı ABD ve NATO’ya ait askeri üs ve tesislerle donatılmıştır. Emperyalistler uzun yıllar boyunca topraklarımızdan kaldırdıkları uçaklarla bölge halklarının tepesine bomba yağdırmışlardır. Bugün de Libya’ya karşı yaptıkları gibi.

Emperyalist siyasal köleliğin temeli emperyalist ekonomik ve mali köleliktir. İkincisini kırmadan birincisini kırma olanağı yoktur. Bu köleliğin sınıfsal dayanağı işbirlikçi büyük burjuvazidir, onun şu ya da bu görünüm altındaki iktidarıdır. Emperyalizme göbekten bağlı işbirlikçi sermaye sınıfı ve onun iktidarı varoldukça, ülkemizin bağımsızlığı ve egemenliği, bölge ve dünya halkları ile barış, eşitlik ve kardeşlik temeline dayalı ilişkiler hayaldir. Onların iktidarı bölgede ve dünyada halklar arasında kalıcı barışın önündeki temel engeldir.

Dolayısıyla, sermaye iktidarını ve gerisindeki emperyalizmi hedef almayan hiçbir mücadele, parti ve program bağımsızlıkçı olamaz. Gerçek bağımsızlık ve egemenlik, ancak sermaye iktidarına son vermekle mümkündür. Emperyalist kölelik ancak toplumsal bir devrimle altedilebilir.

Bu topraklarda bağımsızlık bayrağı işçi sınıfının ellerindedir. Emperyalist köleliğe karşı tek gerçek alternatif, sınıfın devrimci partisinin sosyalizm programıdır.

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu; gerçek bağımsızlık ve egemenlik yolunda ilerleme hedefine sıkı sıkıya bağlı olarak, tüm işçi ve emekçileri aşağdaki acil talepler için derhal mücadeleye çağrır:

* Dış ve iç borç ödemeleri durdurulsun! Tüm borçlar geçersiz sayılsın!

* İMF, DB, DTÖ vb. emperyalist kuruluşlarla kölece ilişkilere son!

* Emperyalistlerle açık-gizli tüm kölelik anlaşmaları iptal edilsin!

* Tüm NATO ve ABD üsleri kapatılsın!

* NATO, AB, AGİT vb. emperyalist kuruluşlarla tüm ilişkilere son!

* Emperyalist savaşa ve saldırganlığa son!

Kahrolsun emperyalizm!

Yaşasın bağımsız sosyalist Türkiye!

 

 

 

Ne düzen partileri, ne seçimler, ne demokrasi yalanları!..

Temel hak ve özgürlükler
için dişe diş mücadele!

Bu ülkede vahşi sömürü koşullarına sürekli biçimde azgın bir devlet terörü eşlik ediyor. Sermaye devleti hak ve özgürlük isteyenin karşısına baskı ve zorbalık, işkence ve katliamlarla çıkıyor.

Bu ülkede devrimci toplumsal muhalefet döne döne ezildi. İşçilerin ve emekçilerin talepleri her seferinde baskı, zorbalık ve yasaklarla bastırılmaya çalışıldı. Kardeş Kürt halkının özgürlük ve eşitlik istemi kirli savaş ve katliamlara hedef oldu. 12 Mart ve 12 Eylül askeri faşist darbeleri bunun için yapıldı. Bugünkü devasa baskı ve terör aygıtı bunun için yaratıldı. Başta 12 Eylül anayasası olmak üzere sayısız faşist yasal düzenleme buna hizmet etti. Sistematik işkence, binlerce yargısız infaz ve gözaltında kaybettirmeler, zindan katliamları, F tipi hücreler, hepsi bu aynı amaca yönelikti. Sağıyla soluyla hükümet olan tüm düzen partileri, sermayenin terör cumhuriyetinin bu kanlı programını uyguladılar. Onların utanmadan adına “demokrasi” dedikleri, gerçekte bu kanlı tarihsel suç tablosudur.

Onların sözde demokrasisi, derin sınıfsal eşitsizlikler ve zorbalık üzerine kuruludur. Onların sahte demokrasisi sömürüye ve soyguna, işsizliğe ve yoksulluğa kölece boyun eğmemizi dayatmaktadır. Bir tarafta açlık sınırında işsiz, eğitimsiz ve geleceksiz bırakılan milyonlar, diğer tarafta her şeye el koyan bir avuç sömürücü! Onların demokrasisi işte budur!..

Sermaye iktidarı bu kanlı tablonun üstünü bir süreliğine AB’ye uyum yasalarıyla örtmeye çalıştı. İğreti rötuşlara dayalı bazı yasal düzenlemeleri, demokratik hak ve özgürlüklerin tanınması olarak yutturmak istedi. Ama bütün bu aldatıcı AB makyajı, sermaye düzeni gerçeğine birkaç yıl bile dayanamadı. Ardı arkası kesilmeyen yeni yasal düzenlemelerle durum eskisinden beter hale getirildi. Baskı, terör ve yasaklar düzeni yeniden tahkim edildi. AB’yle birlikte ülkeye demokrasi gelecek masalları da bu arada bir yana bırakıldı.

İşbirlikçi burjuvaziden ve emperyalist efendilerinden temel hak ve özgürlükleri bahşetmelerini beklemek, bile bile kendini aldatmaktır. Zira onlar sorunun çözümü olmak bir yana, bizzat kaynağıdırlar. Tüm bu baskı, terör ve yasaklar sistemi, tam da onların sömürü ve talan düzeni sorunsuzca işleyebilsin diyedir.

Çözüm, temel hak ve özgürlüklerimizi örgütlü mücadelenin gücüyle söke söke almaktan geçmektedir. Grevlerimiz yasaklanıyorsa, bu yasakları hiçe sayarak direnmektir. Gösterilerimiz yasaklanıyorsa, alanları yasaklara rağmen fethetmektir. Süreklileşen baskı, terör, işkence ve katliamlara karşı harekete geçmek, hesap sormaktır. Gaspedilmek istenen haklarımızı dişe diş bir mücadeleyle savunmasını bilmektir. Çözüm her alanda direnmektir! Çözüm temel hak ve özgürlükler için yiğitçe savaşmaktır!..

Bu, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da ayaklanan emekçi halklar tarafından da bir kez daha kanıtlanmıştır. Emekçi halklar baskı ve köleliğe karşı isyanın yolunu seçerek diktatörleri kovup emperyalist egemenliği sarstılar. Kurulu düzeni temellerinden yıkamasalar da, bir dizi hakkı koparıp aldılar.

Ayaklanan emekçi halkların da gösterdiği gibi, temel hak ve özgürlüklerimizi ancak sermaye iktidarına karşı savaşarak kazanabiliriz. Bu mücadelenin kararlı ve tutarlı öncüleri işçi sınıfı devrimcileridir. Onlar, çözüm sömürücülerin iktidarına karşı işçi sınıfının devrimci iktidarıdır diyorlar. Emekçileri sınıfın devrimci partisi önderliğinde hak ve özgürlükler mücadelesini yükseltmeye, bu mücadeleyi bugünkü baskı ve sömürü düzenini tarihe gömme mücadelesiyle birleştirmeye çağırıyorlar.

Gerçek demokrasi mücadelesinin bir devrim ve iktidar mücadelesi olduğunun bilincinde olan Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu; işçileri ve emekçileri, aşağıdaki acil demokratik hak ve özgürlükler uğruna mücadeleyi yükseltmeye çağırır:

* Sınırsız söz, basın, örgütlenme ve gösteri özgürlüğü!

* Tüm çalışanlara grevli ve toplusözleşmeli sendika hakkı!

* MGK, Özel Yetkili Mahkemeler ve askeri yargı feshedilsin!

* Tüm faşist-militarist kurumlar dağıtılsın!

* Sıkıyönetim, Olağanüstü Hal, TMY, PVSK ve İller İdaresi vb. tüm faşist yasalar iptal edilsin!

* Katliamcılar, işkenceciler ve hırsızlar halka açık mahkemelerde yargılansın!

* F Tipi Hücreler yıkılsın, tutsaklara özgürlük!

* Kürt halkına özgürlük!

 

 

 

 

Sömürü düzeninde gençliğin geleceği yoktur!

Gençlik gelecek, gelecek sosyalizmdir!

Sermaye iktidarı emeğe olduğu kadar gençliğe de düşmandır. Gençliği çok yönlü bir baskı ve kuşatma altında tutmaktadır. Çünkü gençliğin enerjisi, dinamizmi ve yaratıcılığıyla toplumsal yaşama katılmasından, böylece devrimcileşmesinden korkmaktadır. Çünkü bu düzenin, gençliğin haklı ve meşru taleplerini karşılama olanağı yoktur.

Gençlik herkese parasız, bilimsel demokratik, anadilde eğitim hakkı istiyor. Sermaye düzeni ise üniversiteleri emekçi çocuklarının yüzüne kapatıyor, eğitimi paralı hale getiriyor, gerici, şoven ve yoz bir eğitim dayatıyor, anadilde eğitim hakkını gaspediyor.

Gençlik herkese iş, herkese insanca yaşamaya yeterli ücret istiyor. Sermaye düzeni ise işsizlik ve sefalet ücreti, ağır çalışma koşulları sunuyor.

Gençlik özgürlük, adalet, eşitlik, söz hakkı istiyor. Sermaye düzeni ise faşist terörle, baskılarla, işkence ve katliamlarla, disiplin cezalarıyla, YÖK’üyle, polisiyle gençliğin karşısına dikiliyor.

Gençlik cehaletten kurtulmak, aydınlanmak, her açıdan özgürleşmek istiyor. Sermaye düzeni ise gerici yoz burjuva kültürüyle gençliği uyuşturuyor. Ona bencilliği, cehaleti, yüzeyselliği, umutsuzluğu, yozlaşmayı dayatıyor.

Gençlik özgürlük, eşitlik, barış ve kardeşlik istiyor. Amerikancı sermaye iktidarı ise emperyalizmin sefil çıkarları için gençliği savaşa sürüyor.

Gençlik sömürüsüz bir dünya, özgür bir ülke, halkların barış içinde kardeşçe yaşadığı bir gelecek istiyor. Kapitalist düzen ise sömürü, savaş ve zorbalık üretmeye, böylece gençliğin geleceğini tümden karartmaya devam ediyor.

Bu düzen gençliğe barış içinde bir dünya, insanca yaşanacak bir gelecek sunamaz. Gençlik bunlar uğruna devrim yolunu tutmalıdır. Bu köhnemiş düzeni yıkma mücadelesine kendi cephesinden omuz vermeli, işçi sınıfının devrimci bayrağı altında savaşmalıdır.

 

 

 

Ulusal baskıya, eşitsizliğe ve inkarcılığa son!

Özgürlük, eşitlik, gönüllü birlik!

Bu düzen ulusal baskı ve eşitsizlikler üzerine kuruludur. Sermaye iktidarı altında bu topraklar adeta bir halklar hapishanesine dönüşmüştür. Kürdüyle, Lazıyla, Ermenisiyle, Rumuyla, Çerkeziyle, Arabıyla, Gürcüsüyle, Romanıyla bu toprakların zenginliğini oluşturan çeşitli halkların ulusal kimlikleri, dilleri ve kültürel değerleri yok sayılmıştır. Irkçılık, inkarcılık, halklara düşmanlık ve şovenizm, sermaye düzeninin ve devletinin harcı olmuş, halklar insanlık dışı baskı ve zorbalıklara maruz kalmıştır. Kardeş Kürt halkının meşru ulusal özgürlük ve eşitlik istemleri her seferinde kanlı katliamlarla bastırılmıştır.

Sermaye iktidarı altında bu topraklarda halkların özgürlüğe ve eşitliğe dayalı gönüllü birliği sağlanamaz. İktidarın sözde “Kürt açılımı”nın iflası bunu bir kez daha göstermiştir. Bu düzenin bütün partileri halklar karşısında zorbalığı, inkarcılığı, şovenizmi savunmaktadır. Sermaye iktidarı altında bu ülke halklar hapishanesi olmaya devam edecek, inkarcılık ve asimilasyon, ulusal baskı ve zulüm sürecektir.

Bundan kurtulmanın yolu, tüm milliyetlerden emekçilerin işçi sınıfının devrimci bayrağı altında birleşmesinden geçmektedir. Bu topraklarda halkların gerçek özgürlüğe ve tam eşitliğe dayalı gönüllü birliği ancak bu bayrak altında savaşılarak kazanılabilir. Halkların devrimci birliği, sermaye iktidarı ve emperyalistler yenilgiye uğratılarak elde edilebilir.

* Her türlü ulusal baskı, eşitsizlik ve ayrıcalığa son!

* Kürt ulusuna kendi kaderini tayin hakkı!

* Tüm dillerin tam hak eşitliği! Anadilde eğitim hakkı!

* Tüm azınlık milliyetlere kendi dillerini ve kültürlerini kullanma, koruma ve geliştirme hak ve olanağı!

Gerçek özgürlük ve tam eşitlik sosyalizmle gelecek!

 

 

 

Kadının kurtuluşu emeğin kurtuluşu mücadelesinden ayrılamaz!

Çalışma yaşamında kendilerine en az yer verilenler onlar... Daha düşük ücretlerle çalışmak zorunda bırakılanlar onlar... Tarlada, fabrikada, evde, işyerinde ter döküp de toplumsal yaşamın dışına itilenler onlar... Evin/ev işlerinin uysal kölesi yapılanlar onlar... Eğitim göremeyenler içinde çoğunluk, yönetim kademelerinde azınlık olanlar onlar... Kendini geliştirme olanakları, söz ve karar verme hakları ellerinden alınanlar onlar... Sefalet ücretleriyle ve sosyal güvenceden yoksun olarak yaşamak zorunda olmanın yükünü, sıkıntısını en çok çekenler onlar... Sokakta, işyerinde her türlü cinsel baskı ve şiddete, ayrımcılığa maruz kalanlar onlar... Namus adına katledilenler onlar... Gericilerin, din tacirlerinin kapatıp susturarak, burjuvazinin cinsel obje olarak pazara sürerek aşağıladığı onlar... Bedenini bir mal gibi satmaya, fuhuş bataklığına çekilmeye zorlananlar onlar... Savaşın yıkımı ve faşizmin beyaz terörü karşısında insan olarak, ana, eş ve kardeş olarak, en büyük acıyı yaşayanlar onlar… İşgal ordularınca tecavüzlere uğrayanlar, cephe gerisinin yükünü çekenler onlar...

Onlar, ezilenler ordusunun yarısını oluşturanlar, yani kadınlar!.. Çifte sömürünün ve köleliğin prangalarını yüzyıllardır boyunlarında taşıyanlar!..

Düzen partilerine verilen her oy, kadınlar üzerindeki çifte köleliğin perçinlenmesi demektir. Düzen partilerine verilen her oy, bu aşağılamanın sürmesi demektir.

Kadının özgürlüğü, toplumun özgürlüğü demektir. Kadının kurtuluşu mücadelesi emeğin kurtuluşu mücadelesinden ayrılamaz. Kadın ancak sınıfsız ve sömürüsüz bir dünyada gerçekten özgür ve her bakımdan eşit olabilir.

Emekçi kadınlar! Maruz kaldığınız çifte sömürü ve kölelik koşullarına ancak toplumsal bir devrim son verebilir. Sizleri düzen, düzen partileri, yasalar, vaadler değil, ancak mücadele özgürleştirir.

Ya çifte köleliğin zincirini parçalamak için mücadelenin en ön saflarında yer alarak bir kişilik ve kimlik kazanmak, ya da her gün daha ağır bedeller ödeyerek hiçleşmek! Bizden sonraki nesillere ya özgürlüğün ateşini, ya da kölelik zincirlerimizi miras bırakmak! Emekçi kadını bekleyen gerçek seçim işte budur.

* Toplumsal hayatın tüm alanlarında kadın-erkek eşitliği!

* Kadınlar üzerindeki her türlü baskıya, eşitsizliğe ve cinsel ayrımcılığa son!

* Eşit işe eşit ücret!

 

 

 

Reformist solun yaydığı parlamenter hayalleri reddedelim!

Bu ülkede kullanabildiğimiz ne kadar hak varsa, tümü de onyılları bulan mücadelelerle kazanılmıştır. Bir parça nefes almanın bile dişe diş bir mücadeleyi gerektirdiği bu toplumda, parlamentoya girmeyi kendi başına amaç olarak koyanlar, seçimleri ve parlamentoyu çözüm olarak sunanlar, devrimden umudunu kesenler olabilir ancak. Reformist solun tutumu ve konumu budur.

Her seçim vesilesiyle kurdukları sözde birlikler ya da “blok”lar, devrimci ilke ve amaçların, devrime dayalı çözüm programının bir yana bırakılmasına dayalıdır. Bu, işçi ve emekçilerin örgütlü mücadelesinden umudunu kesip, burjuva kurumlar ve platformlar içinde çözüm arama tercihidir. Bu türden bloklaşmaların seçimden seçime gündeme gelmesi de bundan dolayıdır.

Sermayenin kanlı ve kirli işlerinin bir örtüsü olarak kullandığı seçim tuzağı ancak, devrimci bir iddia, program ve pratikle parçalanır. Ancak bu devrimci kaygıyla hareket edilirse, tüm çalışma buna tabi kılınırsa, seçimlerden devrimci amaçlar doğrultusunda yararlanılabilir.

BDSP’de temsil edilen komünistler, tam da bu kaygı ve iddiayla, seçimlere sınıfın bağımsız devrimci platformuyla katılıyorlar. Sermayenin programı karşısına sınıfın devrimci programı ve işçi sınıfının devrimci iktidar mücadelesiyle çıkıyorlar.

 

 

 

 

Amerikancı düzen partilerine
oy verme, hesap sor!

Milyonlarca işçiyi ve emekçiyi sefalete, açlığa, işşizliğe mahkum edenler, bizden oy istiyorlar!

Ülkeyi uluslararası sermayenin direktifleriyle yönetip yoksulluğumuzu katmerleştirenler, ülke kaynaklarını emperyalistlere peşkeş çekenler, bu ülkeyi Amerika’nın çiftliğine dönüştürenler, bizden oy istiyorlar!

İşçi sınıfını ve emekçileri ağır sömürüye ve kölece çalışma koşullarına mahkum edenler, bizden oy istiyorlar!

ABD’nin hizmetinde kardeş halkların katledilmesine alet olanlar, emperyalist savaş aygıtı NATO’nun safında Afganistan işgaline ve Libya’ya karşı savaşa katılanlar, bizden oy istiyorlar!

Temel hak ve özgürlüklerimize gaspedenler, insanca yaşam mücadelemizi coplarla, işkencelerle, tutuklamalarla bastırmaya çalışanlar, bizden oy istiyorlar!

Kardeş Kürt halkının kimliğini, özgürlüğünü ve meşru ulusal haklarını inkar edenler, kudurgan bir şovenizmin bayraktarlığını yapanlar, bizden oy istiyorlar!

Üniversite kapılarını milyonlarca gencin yüzüne kapatanlar, sağlığı, eğitimi paralı hale getirenler, bizden oy istiyorlar!

Bütün bunlardan dolayıdır ki, düzen partilerine verilen her oy, içerde baskı, sömürü ve soygun düzenine, dışarda emperyalist saldırganlığa ve savaşa destek demektir. 

Düzen partilerine verilecek oyumuz yok, sorulacak hesabımız var!

 

 

 

Sınıfa karşı sınıf, düzene karşı devrim,
kapitalizme karşı sosyalizm!

İşçi sınıfı savaşacak,
sosyalizm kazanacak!

Sorunlarımızı ne kokuşmuş düzen partileri, ne seçimler, ne hükümetler, ne parlamento çözebilir. Sorunlarımızı ancak kendi gücümüz, birliğimiz ve örgütlü mücadelemizle çözebiliriz. İnsanca yaşanılır bir geleceği ancak kendi ellerimizle kurabiliriz. Bunun için kenetlenip sömürücü asalakların saltanatına son vermekten başka bir seçeneğimiz yoktur.

Bizi bekleyen seçim apaçık ortadadır: Ya sefalet içinde ve baskı altında diz çökerek, hergün daha ağır bedeller ödeyerek, köle gibi yaşayacağız. Ya da artık yeter deyip ayağa kalkacak, özgürlüğümüz ve geleceğimiz için dövüşeceğiz!

Başkaca bir yol, başkaca bir seçim yoktur!..

İşçi sınıfı devrimcileri olarak komünistler, bu düzenin içyüzünü teşhir etmek ve gerçek çözüm yolunu göstermek için seçimlere katılıyorlar. Komünistler sömürü, soygun, talan düzenine karşı işçi sınıfının ve emekçilerin çıkarlarını temsil ediyor, onların taleplerini savunuyorlar. Emekçileri sınıfın devrimci partisi saflarında örgütlenmeye ve mücadeleye çağırıyorlar.

Bu çağrı, asalak sermaye sınıfına karşı kesintisiz bir örgütlü mücadele yürüten sınıf bilinçli işçilerin ve sınıf devrimcilerinin çağrısıdır.

Bu çağrı, temel hak ve özgürlüklerimizi kopararak alma, geleceği birlikte kurma çağrısıdır.

Bu çağrı, emperyalist haydutların yağma savaşlarına karşı emekçi halkların yanında ve işçi sınıfının saflarında mücadele etme çağrısıdır.

Bu çağrı, kapitalizmin yıkım ve savaş programına karşı işçi sınıfının devrimci programı ve kurtuluş bayrağı altında birleşme çağrısıdır.

Bu çağrı, kapitalizmin savaş ve yıkım düzenine karşı savaşsız, sömürüsüz bir dünya için, devrim ve sosyalizm için mücadele çağrısıdır.

Bu çağrı, ezilen ve sömürülen milyonlara, aşağıdaki acil talepler uğruna harekete geçme ve bunu devrim ve sosyalizm mücadelesine bağlama çağrısıdır.

* Herkese iş, tüm çalışanlara iş güvencesi!

* 7 saatlik işgünü, 35 saatlik çalışma haftası!

* İnsanca yaşamaya yeterli, vergiden muaf asgari ücret!

* Tüm çalışanlar için genel sigorta hakkı!

* Herkese parasız sağlık hizmeti!

* Herkese her düzeyde parasız eğitim!

* Herkese sağlığa ve ihtiyaca uygun ucuz konut!

* Topraksız ve az topraklı köylüye toprak!

* Emekçi köylünün her türlü borç yükü geçersiz sayılsın!

* Her türlü dolaylı vergi kaldırılsın! Artan oranlı gelir ve servet vergisi!

* Özelleştirmeye, taşeronlaştırmaya, esnek üretime hayır!

Kahrolsun sermaye diktatörlüğü!

Yaşasın sosyalist işçi-emekçi iktidarı! 

BDSP (Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu)

Nisan 2011


 

 

 

 

Faşist saldırı girişimi sökmedi!

BDSP seçim bildirgesini
Taksim’de açıkladı!

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP), 12 Haziran’da yapılacak genel seçimlere ilişkin tutumunu ve seçim bildirgesini 24 Nisan günü Taksim’de bir yürüyüşle ilan etti. Yürüyüş sırasında sahnelenen faşist provokasyona devrimci bir toklukla karşı koyan BDSP’liler, yürüyüşlerini kararlılıkla sürdürdüler. Devrimci kararlılık ve militan duruş çevreden de destek buldu. Yapılan ajitasyon konuşmalarını ilgiyle dinleyenler alkış ve ıslıklarla destek verdiler.

Faşist saldırı girişimine rağmen yürüyüş sürdü

BDSP’liler yürüyüş için Galatarasay Lisesi önünde toplandılar. Aynı sırada lise önünde birikmiş bulunan faşist güruh da, Ermeni soykırımının yıldönümü bahanesiyle ırkçı-şoven bir gösteri yapmaktaydı. BDSP’lilerin kızıl bayraklarını ve pankartlarını açarak sloganlarını haykırmaları üzerine, polis barikatlarıyla koruma altına alınan faşistler de kudurmaya başladı. Polis koruması altında saldırıya yeltenen, saldırı için havai fişek de kullanan faşistlere BDSP’liler “Faşizmi döktüğü kanda boğacağız!” sloganıyla yanıt verdiler.

BDSP’liler saldırıya rağmen yürüyüşlerini sürdürülürken, bu sırada da çevredeki halka yönelik ajitasyon konuşmaları yapıldı. Konuşmalarda faşist sürülerin tarihleri boyunca olduğu gibi, devrimcilere ve komünistlere karşı kullanıldığı belirtilerek, bu faşist sürülerin Sivas’tan, Çorum’dan, Maraş’tan tanındığı vurgulandı.

Bu kararlı duruş karşısında faşist güruhu Taksim’e doğru yönlendiren polis, daha sonra BDSP’nin önüne barikat kurdu. Polis barikatı önüne dayanan sınıf devrimcileri bu kez de polisin sivil faşistlerle işbirliğini ve sermayeye hizmet için nasıl kullanıldığını anlatan teşhir konuşmaları yaptılar. Polis daha sonra barikatı kaldırdı. Yürüyüş böylelikle Taksim’e kadar coşku ve kararlılıkla devam etti.

BDSP korteji açıklamanın yapıldığı Taksim Meydanı’na ulaştığında faşist güruh da burada bulunuyordu. Polis BDSP’lilerle faşist güruh arasına barikat oluştururken, faşistler bu sırada da kudurmaya devam ettiler. Ancak sınıf devrimcileri “Faşizme karşı omuz omuza!”, “Çözüm devrimde, kurtuluş sosyalizmde!”, “Ne seçim, ne meclis, çözüm devrimde kurtuluş sosyalizmde!” sloganlarını coşkuyla haykırmaya devam ettiler. Bu sırada çevrede de çok sayıda insan toplandı. Bu süre boyunca kesintisiz biçimde kitleye yönelik ajitasyon konuşmaları yapıldı. Faşist güruh, çürümüş düzen gerçeği, seçimler üzerine odaklanan ajitasyon konuşmalarında, safların sıklaştırılması devrim bayrağının yükseltilmesi çağrısı yapıldı.

Kurtuluş için devrimden başka bir yol yoktur!”

BDSP’liler güvenlik önlemlerini de aldıktan sonra olağan programlarına geçtiler. İlk olarak sözü BDSP temsilcisi aldı. Konuşmasına faşist güruhun on yıllardır her türlü toplumsal kurtuluş davasının karşısına çıkarıldığını vurgulayarak başlayan temsilci, bugün tezgahlanan bu faşist provokasyonla Kürt halkına yönelik estirilen terörün dahi tek başına seçim oyununun gerçek yüzünü ortaya koymaya yettiğini söyledi. Düzenin efendilerinin bu faşist beslemeler ile birlikte baskı ve zor aygıtlarıyla iktidarını sürdürdüğünü, böyle bir düzende seçim sandığının ve parlamentonun bir aldatmaca olduğunu, dolayısıyla her hak ve özgürlük mücadelesinin ancak bu iktidar sistemine karşı verildiği koşullarda başarıya ulaşabileceğini anlattı.

Kurtuluş için devrimin şart olduğunu belirtti, Ortadoğu halklarının eylemleriyle bunu kanıtladığını söyledi. BDSP’nin seçimlere ilişkin yaklaşımını ortaya koyarak, işçi ve emekçileri devrim bayrağını omuzlamaya çağırdı. Son olarak 1 Mayıs’a değinerek, Taksim’in militan mücadeleyle nasıl kazanıldığını hatırlattı ve 2011 1 Mayısı’nda bir kez daha Taksim’de olma çağrısı yaptı.

Konuşma çevrede bulunanlar tarafından alkışlarla karşılandı.

Devrimci seçim bildirgesi ilan edildi

Ardından BDSP’nin seçim bildirgesinin okunmasına geçildi. Sade ve tok bir dille okunan devrimci seçim bildirgesini, uzunluğuna rağmen emekçiler ilgiyle dinlediler. Bildirgenin okunması sırasında sıklıkla sloganlar atıldı.

Bildirgenin okunmasının ardından bir kez daha düzenin baskı ve terörü karşısında devrim ve sosyalizm bayrağını onurla taşımaya devam edileceği haykırılırken, düzenin seçim oyununu bozmak için işçi sınıfının mücadele bayrağı altında birleşme çağrısı yapıldı.

Ardından program bitirildi. BDSP’liler eylemlerini bitirmeden önce faşist güruh da dağılmıştı. Buna rağmen olası bir provokasyon ve saldırı girişimine karşı önlem olarak toplu olarak alandan ayrılındı. Faşist saldırı girişimi karşısında SDP ile bazı ilerici güçler de eyleme destek verdiler.

Kızıl Bayrak / İstanbul