05 Mart 2010
Sayı: SİKB 2010/10

 Kızıl Bayrak'tan
Genel grev-genel direniş yolunda ilerlemeliyiz!
Dinci gericilik demokratikleşmenin önündeki engeldir!
İsrail Heron’ların 6’sını
Ankara’ya teslim etti
Sosyalizm ve
kadın sorun - Nilgün Eren
İstanbul ve İzmir’de 8 Mart’ın 100. yılında emekçi kadınlar buluştu
8 Mart çalışmalarından
TEKEL işçileriyle
dayanışma faaliyetleri...
Sendika ağaları çadırları kaldırdı!.
İşçi ve emekçi hareketinden...
TKİP III. Kongresi
Kapanış Konuşması...
TEKEL Direnişi gösterdi ve öğretti - Vokan Yaraşır
TEKEL direnişi ve sendikalar
Karadağ cinayetinin iddianamesi hazırlandı...
İmzalar baskı ve
terör rejimine karşı...
Gençlik özgür üniversite düşmanı Doğramacı’yı unutmayacak!
Üniversitelerde soruşturma terörü
Sömürgeci politikalar
İngiltere-Arjantin ilişkilerini geriyor...
Türkiye’de demokratikleşme sorunu hakkında kısa notlar /3 -M. Can Yüce
Evrim Erdoğdu’ya özgürlük!
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

TEKEL direnişi gösterdi ve öğretti…

“Sınıftan kaçış” yok!

Volkan Yaraşır

“Bugün burjuvaziyle karşı karşıya gelen
bütün sınıflardan sadece proletarya
gerçekten devrimci bir sınıftır.”
(Komünist Manifesto, Marx-Engels)

“Proleter hareket, büyük çoğunluğun
çıkarına birleşik, bağımsız bir harekettir.”
(Komünist Manifesto, Marx-Engels)

TEKEL direnişi, Türkiye işçi sınıfı mücadele tarihinde bir dönüm noktası oldu. Sınıfın tarihsel bir özne olduğunun altı yeniden çizildi. Ayrıca sınıfın muazzam bir toplumsal anafor ve çekim gücüne sahip olduğu dosta düşmana gösterildi.

Sınıftan kaçışın, totolojiye varan bir politika haline getirildiği, tarihsel öznenin alenen ya da multi-özne tanımlamalarıyla reddedildiği koşullarda, sınıfın devreye girişiyle her şeyin nasıl sarsılabileceği ortaya çıktı.

TEKEL direnişinin yarattığı olağanüstü etkileri her biri ayrı bir başlık altında tartışılabilecek özellikte olmasına rağmen şöyle sıralayabiliriz:

1. TEKEL direnişi sistematik bir karşı devrim niteliğinde olan neo-liberalizme karşı (son 30 yılda) gerçekleştirilen en önemli pratik oldu.

TEKEL 14 Mart 2008 genel eyleminin bir devamı niteliğinde gerçekleşti. Bu zamana kadar özelleştirmelere karşı yapılan eylemlerin sınırlı etkisini aştı. Lokalizasyonun bloke edici yönlerini kırarak ulusal ve uluslararası düzeyde sarsıcı etkiler yarattı.

2. TEKEL direnişçileri kapitalist kriz ve neo-liberal politikaların yıkıcı etkilerinin bütünüyle açığa çıktığı koşullarda sınıfın öncü müfrezeliğini yaptı.

Sınıfın öncü müfrezesi olarak savaşı yürüten, savaşa yön veren, bedel ödeyen ve bedel ödeten oldu.

3. Sınıflar mücadelesinin bazı anları bir momenti, bir tarihsel dönemin başlangıcını ifade eder. TEKEL direnişi bu anlamda bir tarihsel eşiktir.

TEKEL direnişi bir dönemin kapanıp, yeni kitlesel, radikal ve militan bir sürece girildiğinin ilk işaretlerini veriyor. Tıpkı 1986-1987 Netaş Grevi, 1989 Bahar Eylemleri, 1991 Zonguldak Uzun Yürüyüşü gibi. TEKEL direnişi yaşanan tarihsel konjonktürün ilk büyük adımı olarak ele alınabilir.

4. Direnme, direniş bir varoluş biçimidir. TEKEL direnişi ahlaki ve ontolojik bir ayağa kalkıştır.

Direnme sefalete, sefilleştirmeye, değersizleştirmeye ayrıca konformizme, “başarı” ahlakına ve hedonizme, kısacası kapitalizmin ruhları kadavra edişine karşı “insan” kalma ya da “yeni insan” olma zeminleri yaratır. Bu manada Sartre kendi felsefi sistematiğinde insanın özüne vurgu yapar. Camus reddetmeyle her şeyi başlatır. Marx için praksis önemlidir.

5. İşçi sınıfı kapitalist krize karşı fabrika işgal eylemleri ve direnişlerle model eylem tarzlarını yarattı. Desa direnişinden Emine Arslan, Meha direnişinden Saliha Gümüş, Entes direnişinden Gülistan Kobatan dönemin model kimlikleri olarak öne çıktı. TEKEL mücadelesi sınıf mücadelesinde bir sıçramayı işaretledi.

TEKEL kolektif direnişçi kimliğini yarattı. Şimdi TEKEL işçilerinin her biri Emine Arslan, Saliha Gümüş ve Gülistan Kobatan’dır.

6. TEKEL direnişi gücünü yarattığı toplumsal meşruiyetten aldı, tüm ezilenlerin sözcüsü oldu.

TEKEL direnişçileri hem haksızlığa karşı mücadele ettikleri için meşru sayıldı, hem de boyun eğmedikleri için meşru görüldü. “Haklıyız, kazanacağız!” anlayışı, TEKEL işçileri için bir şiar haline geldi.

7. TEKEL işçileri “gerçek açılımı” yaptı. Açılımın kendileri olduğunu gösterdi. Ulusal soruna hem tarihsel, hem teorik, hem de pratik bir yanıt üretti. “İşçiler birleşmeden, halklar kardeşleşmez”.

İşçilerin birleşmesi ve kardeşleşmesiyle bölünme sendromu ve önyargıların nasıl aşılabileceği ortaya çıktı. Genişletilmiş Ortadoğu Projesi’nin bir yansıması ve neo-liberal entegrasyonun bir gereği ve neo-liberal bir asimilasyon politikası olan Kürt açılımına karşı işçi sınıfı izlenmesi gereken yolu gösterdi. Kemençeyle Ankara’nın misketi ve zılgıt birleşti.

TEKEL direnişi ayrıca laik-anti laik, Kürt-Türk, Alevi-Sünni gibi sahte ikilemlerin ortadan kalkmasını da sağladı. Sınıfsal antagonizmayı bütün çıplaklığıyla açığa çıkardı.

8. TEKEL direnişi bir umut ayaklanması oldu. Sınıfın kapsayıcı ve birleştirici gücünü ortaya çıkardı. İşçi sınıfının “kendisini özgürleştirirken, insanlığı da özgürleştiren bir sınıf” olduğunu bir kez daha gösterdi.

TEKEL işçilerine Antalya esnafının portakal yollaması, berberlerin ücretsiz tıraş yapması, lokantalarda yemek ikram edilmesi, kafelerin onların yatması ve dinlenmesi için mekana çevrilmesi boşuna değildir. TEKEL işçileri kapitalist sömürü altında ezilen yığınların ve katmanların da sözcüsü olmuştur. Sınıfın kapsayıcı ve birleştirici gücü bir anafor gibi bütün diğer kesimleri kucaklamıştır.

9. TEKEL direnişi sınıfa muktedir olma gücü verdi ve olağanüstü moral kazandırdı. Her şeyden önce sınıf için en iyi öğretmenin eylem olduğunu gösterdi.

TEKEL direnişi sınıfın nesnel ve öznel şekillenmesinde izlenecek yolu işaretledi. İşçi sınıfı yaparak öğrenir, öğrenerek yapar. İşçi sınıfı için eylemin yaratıcı zenginliği sıradan bir işçinin sıra dışı gücünü açığa çıkarır. TEKEL bunun pratikleriyle dolu bir direniştir.

10. TEKEL direnişi sınıfın bağımsız ve birleşik gücünün nelere kadir olabileceğini açığa çıkardı.

İşçi sınıfı birleştiğinde “dünyayı alt-üst edebileceğini”, TEKEL direnişi gösterdi. Ankara’yı işgal edenlerin 2000 kişi civarında olduğu, ve TEKEL işçilerinin toplamının 8 bin olduğu düşünülürse, sınıfın daha geniş kesimleriyle ya da milyonları kapsayan harekete geçişiyle neler yapılabileceği tahayyül bile edilemez. Arşimet “bana bir kaldıraç verin, dünyayı yerinden oynatayım” demişti. Lenin için kaldıraç sınıfın partisiydi. TEKEL işçileri de sınıfın birleşik ve bağımsız gücünün nelere haiz olabileceğini gösterdi.

11. Kapitalist kriz ve neo-liberal yıkım politikaları hayatın her alanını, başta işçi havzaları ve fabrikaları sosyal patlama, sosyal dinamit haline dönüştürdü. Bugün 249 tane organize sanayi bölgesinde, işçi havzalarında, fabrikalarda, hatta işçi kentlerinde sınıfsal öfke ve kin birikmektedir. TEKEL direnişi bu öfke ve kinin yıkıcı gücünü dışa vurdu. Bugün bahsettiğimiz her alan gerçekten TEKEL’dir. Yani her yer TEKEL’dir, her yer direniş alanıdır.

Türkiye’de sınıflar mücadelesi tarihinde birçok kez genel grev ve genel direniş sloganları atılmıştır. Belki de bu derecede genel grevin ve genel direnişin objektif zemini daha önce doğmamıştır. TEKEL direnişi bu anlamda bir maya işlevi gördü. Sınıfın önünde sistematik güvencesizleştirme ve esnekleştirme saldırıları, yani yeni TEKEL’ler, Kemalpaşa’lar ve Dursunbey’ler var. Sermaye sınıfa Çin ya da Vietnam çalışma rejimini dayatıyor. Bunun anlamı köle işçilik, beleş ücret ve ölümdür. Bu anlamıyla her yerde sınıfsal öfke ve kin birikmektedir. Sorun bu öfke ve kinin açığa çıkartılmasıdır. Bu aynı zamanda sınıfın yıkıcı gücünün açığa çıkartılması demektir.

12. TEKEL direnişi sınıfın şekillenmesinde taban örgütlenmelerinin yakıcı önemini ortaya koydu.

Taban örgütlenmeleri sınıfın kolektif aklı, yüreği ve iradesidir. Bürokratik ve korparatist sendikal anlayışı parçaladığı gibi, sınıfın yaratıcı zenginliğini açığa çıkarır. Sınıf taban örgütlenmeleriyle doğrudan eylem, doğrudan demokrasi pratiklerini gerçekleştirir, bağımsız ve birleşik gücünü inşa eder. TEKEL direnişi bu anlamıyla sınıf mücadelesinde taban örgütlenmelerinin ne derece yaşamsal olduğunu gösterdi.

13. TEKEL direnişi, basit ve yalın da olsa tipik konsey demokrasisi pratikleri yarattı.

Lenin “Demokrasi okulunda iyi okumak lazımdır” der. İşçi sınıfı kendi demokrasi pratikleriyle hem yönetici bir sınıf olmanın yeteneklerini kazanır, hem de nasıl bir toplum istediğinin ilk pratiklerini gerçekleştirir. TEKEL işçileri günlük yaşamlarında ve eylemlerinin devamında ve bitirilmesi kararlarında bu yönde önemli pratikler oluşturdu.

14. TEKEL direnişi kendi ölçeğinde bir kültür devrimi yarattı.

Ankara’da işgal edilmiş caddede sınıf kendi kültür devrimine uygun pratikler gerçekleştirdi. Her alan, her çadır, her sokak gösterisi bir kültürel yenilenme ve mayalanmanın pratiği oldu. Eylemin mekanından ve gerçekleşme biçiminden kaynaklanan son derece zengin kültürel atmosfer kuruldu.

15. TEKEL direnişi 12 Eylül sonrasında işçi sınıfı ve devrimcilerin birleştiği ve kaynaştığı bir pratik olarak öne çıktı ve dikkat çekti.

Son derece önemli olan bu gelişme ne yazık ki içinde birçok zaafı da taşımaktadır. Solun bugüne kadar işçi sınıfıyla iki düzeyde ilişki kurma biçimi oldu: Birincisi, sınıfı nesneler yığını olarak gören ve bu düzeyde ilişki kuranlar; ikincisi, sınıfı tarihin öznesi olarak kavrayan ve ontolojisini onunla bütünleştirenler. Yani bir tarafta sol liberaller ve reformistler, diğer tarafta sınıf devrimcileri. TEKEL direnişi bu yanıyla da dikkat çekti. Sınıfla bir nesneler yığını olarak temas kuranlar, sınıfı bir politik yatırım aracı olarak gördü ve politik enstrüman olarak ele aldı. İlişki düzlemini bu eksende geliştirdi. Diğer tarafta sınıf devrimcileri var oluşlarını onlarla bütünleştirmeye çalıştı. Her yerde ve her alanda yeni TEKEL pratikleri yaratmaya çabaladı. Çünkü “sınıfla ilişki” salt bir eylem üzerinden ve eylemin mekansal karakterinden kaynaklanan ya da rüzgarın yönüne göre biçimlenmiş bir ilişki değildir. Sınıfla ilişki Marksizm’in varoluşunu işaretler. Sınıf devrimcileri varoluşlarını ve manalarını sınıfla kurduğu ilişkilerden kazanır. Sınıfı bir tarihsel özne olarak kavramak da bunu gerektirir.