05 Mart 2010
Sayı: SİKB 2010/10

 Kızıl Bayrak'tan
Genel grev-genel direniş yolunda ilerlemeliyiz!
Dinci gericilik demokratikleşmenin önündeki engeldir!
İsrail Heron’ların 6’sını
Ankara’ya teslim etti
Sosyalizm ve
kadın sorun - Nilgün Eren
İstanbul ve İzmir’de 8 Mart’ın 100. yılında emekçi kadınlar buluştu
8 Mart çalışmalarından
TEKEL işçileriyle
dayanışma faaliyetleri...
Sendika ağaları çadırları kaldırdı!.
İşçi ve emekçi hareketinden...
TKİP III. Kongresi
Kapanış Konuşması...
TEKEL Direnişi gösterdi ve öğretti - Vokan Yaraşır
TEKEL direnişi ve sendikalar
Karadağ cinayetinin iddianamesi hazırlandı...
İmzalar baskı ve
terör rejimine karşı...
Gençlik özgür üniversite düşmanı Doğramacı’yı unutmayacak!
Üniversitelerde soruşturma terörü
Sömürgeci politikalar
İngiltere-Arjantin ilişkilerini geriyor...
Türkiye’de demokratikleşme sorunu hakkında kısa notlar /3 -M. Can Yüce
Evrim Erdoğdu’ya özgürlük!
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Sermaye önemli bir hizmetkarını kaybetti...

Gençlik özgür üniversite düşmanı Doğramacı’yı unutmayacak!

12 Eylül askeri faşist darbesinin üniversiteler üzerindeki postal izi YÖK’ün kurucusu Prof. Dr. İhsan Doğramacı sermayeye yaptığı büyük hizmetleri arkasında bırakarak öldü. Ölümünün ardından düzenin temsilcileri Doğramacı’yı yere göğe sığdıramadılar. 12 Eyül karşı-devriminin simgesi Kenan Evren Doğramacı’nın ailesini ziyaret etti. Cenazesinde sermaye devletinin en tepesindekiler boy gösterdi. Tümü de Doğramacı’nın onyıllar boyunca sunduğu hizmetlerden bahsettiler.

Sermaye basını da Doğramacı’nın üniversitelere yaptığı hizmetleri öve öve bitiremedi. Doğramacı’nın “başarılı” hayat öyküsü sermaye medyasının sayfalarında ve ekranlarında yer aldı.

İhsan Doğramacı’ya gösterilen ilginin arkasında ne vardı? O, özellikle 12 Eylül’den sonra sermayeye uşaklıkta sınır tanımadı. 12 Eylül’ün üniversitelerdeki gözü, kulağı ve dili oldu. Akademik, bilimsel, demokratik eğitime yönelik saldırıların, bilim insanlarının üniversitelerden uzaklaştırılması icraatlarının mimarı oldu. Bu uşakça tutumuyla sermaye devletinin ilgisini fazlasıyla hak etti.

Doğramacı: 12 Eylül karşı-devriminin üniversitelerdeki eli

12 Eylül karşı-devrimi genelde tüm gençliğin, özelde üniversite gençliğini sindirmek için harekete geçti. Çünkü onlara göre, “12 Eylül öncesi gençlik memleketin başına çok bela olmuştu. Gençlik kökü dışarıda örgütlerin maşası olmuştu.” Özellikle üniversite gençliğini yeniden şekillendirmek şarttı. Bunun için üniversitelerde düzen, eğitimden idari yapıya kadar gençliğin sindirilmesine hizmet etmeli, gençlik siyaset dışında tutulmalıydı. Üniversite gençliğini sindirmek, tek tipleştirmek, gerici-faşist eğitim programlarını hakim kılmak ve üniversiteleri birer kışla haline getirmek için bir kuruma ihtiyaç vardı.

İşte bu amaçla 6 Kasım 1981’de YÖK kuruldu. YÖK’ün kuruluşuyla birlikte bütün üniversitelerin yönetim kurulları lağvedildi, yerlerine faşist beş generalin seçtiği rektörler atandı. Çok geçmeden de yeni üniversite sisteminin başına İhsan Doğramacı getirildi.

YÖK üniversitelerinde öğretim üyelerinin atama ve terfilerinde belirleyici olan, ortaya konulan bilimsel çalışmalar değildi. Akademik yükselme ve atamalarda yolsuzluk ayyuka çıkmıştı. YÖK, bilim insanı sıfatına layık olmayanlara kürsüler ve kadrolar dağıtmaktaydı. Öğretim elemanlarının çoğu bilimsel düşünceden uzak, adeta devlet memuru konumundaydı.

YÖK’le birlikte üniversitelerdeki kısmi özerklik de tamamen ortadan kaldırıldı. Üniversite eğitimine ortaçağ zihniyeti hakim kılındı. 2 Aralık 1987’de çıkarılan 301 sayılı “yasa gücündeki kararname” ile YÖK’ün yetkileri daha da arttırıldı. Tüm yetkiler YÖK Başkanı ve Yönetim Kurulu’nda toplandı. Tüm bu düzenlemelerde öne çıkan isim, yeni üniversite düzeni için gecesini gündüzüne katan İhsan Doğramacı’ydı.

Doğramacı YÖK başkanlığı süresince üniversiteleri sermaye için “dikensiz gül bahçesi”ne çevirmek için çabaladı. Yeni sisteme uyum sağlamayan tüm ilerici, demokrat, aydın bilim insanları, öğretim üyeleri ve öğrencilerin temizlenmesi anlayışı ile hareket etti. Faşist generallerin meşhur 1402 sayılı yasasını üniversitelerde devreye soktu, 1254 bilim insanının işine son verildi. Öğrenciler hakkında soruşturmalar açıldı, binlerce öğrenci üniversitelerden uzaklaştırıldı.

12 Eylül hizmetkarı Doğramacı nasıl bir gençlik istedi?

İhsan Doğramacı’nın başında bulunduğu YÖK sistemi ile; düşünmeyen, sorgulamayan, ezberci, duyarsız, sınavdan sınava koşan, siyasetle ve geleceğiyle ilgilenmeyen, itaatkar öğrenciler, yükselmek için her yolu mübah sayan, bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın diyen bir gençlik isteniyordu. Bunalımlı, bencil, üretmeyen, konuşmayan, yukarıdan buyurucu yaklaşımlara açık, her şeyi itirazsız kabullenen bir gençliği yaratmak için hareket geçildi.

Üniversite denilince ilk akla gelen doğal olarak “bilimsel özgürlük veya özerklik”tir. Ama Doğramacı’nın YÖK üniversitelerinde “bilimsel özgürlük”ün kırıntısından söz etmek bile mümkün değildir. Bugün YÖK üniversitelerinde gerici-faşist eğitim programları uygulanmaktadır. Yapılan araştırmaların çoğu bilimsellikten uzaktır. Bergama’da siyanürlü altın çıkarılması için olumlu rapor veren profesörler heyeti veya ülkemizi emperyalist tekellere peşkeş çeken Tahkim Kanunu’nu savunan profesör müsvetteleri bu durumun açık göstergesidir.

Devletin katkısıyla sermayesini her geçen gün büyüttü

İhsan Doğramacı Bilkent Holding çatısı altındaki şirketler sayesinde devasa bir sermayeye sahipti. Her ne kadar şirketlerin gelirlerinin Bilkent Holding ve vakıflar aracılığıyla Bilkent Üniversitesi başta olmak üzere “ulvi” amaçlar için kullanıldığı yalanlarıyla üstü örtülmeye çalışsa da, ortaya çıkan servetin üzerine oturan Doğramacı’ydı. Kurduğu grup üniversite ve vakıf aracılığıyla vergi avantajı başta olmak üzere bir dizi imtiyaz elde etti.

Holding hisselerinin halka arzından elde ettiği 150 milyon doları da Kürdistan’da dört özel üniversite açmak için kullandı. Üniversitelerinde “eğitim” faaliyeti kamu yararı için değil, ticari bir iş olarak görüldü.

Doğramacı’ya ait olan şirketler Afganistan ve Irak’ın emperyalistler tarafından işgal etmesini fırsata çevirdi. İşgalcilerin döktüğü kandan beslendi. Üniversite “şirketi” de dahil olmak üzere 50’yi aşkın şirketi sürekli büyüdü.

Son yıllarda Irak’ın çeşitli bölgelerinde, ABD ordusu için yatakhane, çamaşırhane, ofis binaları, Süleymaniye’de yeni yapılan ABD üssü için çelik hangar ve çeşitli çelik imalatı, ABD ordusu için çeşitli prefabrik kamplar gibi işlerden milyonlarca dolar kazandı. Tepe İnşaat yetkililerinin basına yansıyan ifadelerine göre, Irak’ta ABD ordusuna verilen hizmetlerden elde edilen tutar 500 milyon doları aşmış durumda. Ayrıca 250 milyon dolarlık Süleymaniye Üniversitesi inşaatı da, Doğramacı’nın sahibi olduğu Tepe İnşaat tarafından yapıldı.

Afganistan’da ise Mezarı Şerif Havalimanı, helikopter pisti, ISAF için ofis, yatakhane binaları ve altyapı işleri, Alman ordusu için yatakhane ve altyapı işleri, Afganistan ordusu için bina yapımından yaklaşık 100 milyon dolar kazandı. Projelerin büyük bölümünün işvereni Afganistan’daki işgalci güç olan ISAF’tı. Irak’ta ve Afganistan’da özellikle işgalcilerin barınması için kurulan prefabrik yapılar, grubun Ankara’da bulunan fabrikası Tepe Prefabrik’te üretildi.

Özerk, bilimsel, demokratik üniversitenin düşmanı olan kapitalist İhsan Doğramacı’yı işçi ve emekçiler de, üniversite gençliği de unutmayacak. Üniversiteleri ve ülkeyi sermaye egemenliğinden kurtarma mücadelesi, İhsan Doğramacı türünden sermaye uşaklarından hesap sormanın biricik yoludur.

 

 

Devrimci öğrenciler
direnen işçileri selamladı

İlerici ve devrimci öğrenciler direnişteki Marmaray işçilerine destek olmak ve 23 Şubat günü Balıkesir’de yaşanan iş cinayetini protesto etmek için 26 Şubat günü saat 14.00’te Beyazıt Meydanı’nda basın açıklaması gerçekleştirdi. TEKEL direnişinin de selamlandığı açıklamada, sınıf dayanışması yükseltme çağrısı yapıldı.

Demokratik Gençlik Hareketi, Ekim Gençliği, Emekçi Hareket Partisi Gençliği, TÜM-İlerici Gençlik Dernekleri ve Yeni Demokrat Gençlik’in örgütlediği eylemde “Dün Bursa’da, bugün Balıkesir’de artık ölmek istemiyoruz! İş cinayetlerine son!” ve “TEKEL’den Marmaray’a direne direne kazanacağız!” pankartları açıldı.

Açıklamada patronların krizin faturasını işçi ve emekçilere ödetmeye çalıştığı, emekçilerin ise buna direnişle yanıt verdiği ifade edildi. Tersanelerden kot kumlama atölyelerine, madenlere kadar birçok işkolunda, işçilerin iş güvenliği ve işçi sağlığı tedbirleri alınmadığı için hayatını kaybettiği ifade edilirken Bursa’da geçtiğimiz Aralık ayında 19 işçinin ölmesiyle sonuçlanan iş cinayeti hatırlatıldı. TEKEL direnişini de selamlayan öğrenciler, direnişin herkes tarafından sahiplenilmesi gerektiği söylediler.

İstanbul Ekim Gençliği