15 Ekim 2010
Sayı: SİKB 2010/40

 Kızıl Bayrak'tan
İnkar ve imha düzeni işçi sınıfının mücadele sahnesine çıkmasıyla aşılabilir..
İşçi sınıfına kapsamlı
saldırı hazırlığı!
“Orta vadeli” saldırı programı!
Düzenin tasfiye seferberliği sürüyor
Alevi emekçilerine
asimilasyon dayatması
Zorunlu din dersi kaldırılsın!.
Bir grup TEKEL işçisi Tek Gıda-İş önünde direniş başlattı.
Tek Gıda-İş önünde bekleyen TEKEL işçileriyle konuştuk..
İşçi ve emekçi hareketinden.
BETESAN’da direniş kazanacak!
Tuzla cehenneminde
bir iş cinayeti daha!
Birleşik Metal-İş Sendikası Genel Sekreter Yardımcısı Mehmet Beşeli ile konuştuk.
Referandum sonrası
düzen siyaseti
Merkezi geceye hazırlanıyoruz
Hizmet sektörü çalışanları panelde buluştu
Bu ülkede nice Aziz var!..
Üniversitelerde direniş var!.
6 Kasım çalışmalarından...
Emperyalist-Siyonist güçler silahlanma yarışını körüklüyor..
Fransa’da işçi ve emekçiler
yine ‘grev’ dedi
Şilili madenciler yeryüzünde
Kimyasal atık felaketi büyüyor!
Kapitalizm açlık ve
yoksulluk üretir!.
Kamu emekçileri kreş hakkı ve ebeveyn izni için eylemdeydi
“Hasta tutsaklar serbest bırakılsın!”
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kimyasal atık felaketi büyüyor!

Meksika körfezindeki petrol sızıntısı büyük bir çevre felaketine yol açmış ve hala daha önüne geçilebilmiş değilken yeni bir çevre faciası da Macaristan’da gerçekleşti. Macaristan’ın Ajka kasabasındaki alüminyum fabrikasına ait kimyasal atık havuzundaki akıntının sonucunda, çevrede bulunan köy ve kasabalar tehlikeli atıklarla boğuldu.1 milyon tona yakın ağır metal ve kimyasal atığın yayılması sonucunda şu ana kadar 8 kişi can verdi, yüzlerce insan da hastanede tedavi altına alındı.

Bu kimyasal atıkların insan teniyle teması sonucunda yanıkların oluştuğu, göz temasında ise körlüğe yol açtığı belirtiliyor. Facianın boyutları bu kadarla sınırlı değil. Çevredeki yerleşim yerlerinde yaşayan binlerce kişi tahliye edildi. Zehirli atık maddelerin karıştığı topraklarda ise canlı yaşam olanağı kalmıyor.

Atıkların yayılmasının hala önüne geçilebilmiş değil. Marcal nehrine ulaşan atıklar göldeki bütün canlıların yaşamına son verdi. Daha kötüsü atıkların Doğu Avrupa’nın kalbi niteliğindeki Tuna Nehri’ne ulaştığı belirtilmektedir. Tuna Nehri çevresindeki birçok Avrupa ülkesine hayat vermekte, Karadeniz’e kadar uzanmaktadır. Bunun için birçok ülkenin bu kimyasal atıklardan etkilenmesi söz konusudur. Tuna Nehri üzerinden Karadeniz’e doğru gelmesi ise kuvvetli bir ihtimaldir.

Atıklar Karadeniz’e ulaşırsa felaketin boyutları genişleyecek. Bu, uzun vadede Karadeniz’deki canlı yaşamının son bulması, çevre halkının ekonomik faaliyetlerinin kesintiye uğraması ve ciddi sağlık sorunlarının yaşanmasına kadar uzayabilen bir süreçle karşılaşma riski demektir.

Şu durumda sızan atıkların yayılmasınıönleyebilmek için fabrika çevresine büyükçe bir set yapılmaya başlandı. Ancak bu set inşa edilene kadar, atıkların sızdığı yarıkların daha da genişlemesi ve gelecek günlerde yağması beklenen yağmurla beraber felaketin boyutlarının daha da artması beklenmektedir. Yağmurla beraber ise kimyasal atıkların toprağa karışımı daha kolay olacak ve Tuna üzerinden Karadeniz’e ulaşma hızı artacaktır.

Çevre ve Orman Bakanlığı ise yaptığı açıklamada “bizi etkileyebilecek bir durum yok” demektedir. Bu anlayışın Çernobil faciasının ardından zamanın bakanının çay içmesinden farkı yoktur.

Felaketi hükümet ve kapitalistler birlikte hazırladı!

Alüminyum fabrikasın da faciadan 10 gün kadar önce yapılan kontrol incelemelerinde herhangi bir usulsüzlük ve tehlike görmeyen hükümet temsilcileri, şimdi facianın sorumlularını aramaktadır. Oysa fabrikanın atık bölümündeki sızmanın çalışan işçiler tarafından ve yerel halk tarafından bilindiği bir gerçektir. Hatta iki ay önce uydudan çekilen fotoğraflarda sızmaya ilişkin bulgular vardır.

Buna rağmen fabrikanın sahibi durumundaki kapitalistler ve Macaristan hükümeti önlem almamıştır. Ancak felaketin büyüklüğü, insan yaşamına malolması ve uluslararası alanda gündeme girmesi nedeniyle Macaristan hükümeti sorumlulara karşı göstermelik yaptırımlara başvurmak zorunda kaldı. İşişten geçtikten sonra fabrika sahibinin tutuklanması ve fabrikanın kamulaştırılması radikal kararlarmış gibi kamuoyuna yutturulmaya çalışılıyor. Atık rezervuarlarındaki sızıntının önceden bilmesine rağmen tedbirleri almayan, kapitalistleri zora sokacağı ve maliyet çıkaracağı için herhangi bir çözüm üretme çabası göstermeyen bizzat Macaristan hükümetidir. Bunun için bugün aldıkları sözde yaptırım kararları kendilerini aklamak için gösterilen ikiyüzlü bir çabadan başka bir şey değildir.

Felaketin nedeni özelleştirme!

Macaristan, Sovyet bloğu içinde yer aldığı dönemlerde bu alüminyum fabrikası kamunun malıydı. Sovyetlerin çözülmesi ve Doğu Bloğu’nun dağılmasıyla beraber diğer Doğu Avrupa ülkelerinde olduğu gibi Macaristan’da da bir özelleştirme furyası başlatılmıştı. Bunun sonucunda devlet kontrolünde olan fabrikalar özelleştirilmiş ve kapitalistlere peşkeş çekilmişti. İşte çevre felaketinde sorunun kaynağı tam burada yatmaktadır. Büyük kamu işletmelerini ele geçiren kapitalistler hiçbir yatırım yapmadan bu işletmelerden sızdırabildikleri kadar artı-değer sızdırmaya bakmaktadırlar. Bunun için de fabrikanın bakımı ve yenilenmesiyle ilgilenmemektedirler. İnsan sağlığının olduğu gibi doğal yaşamın bozulmasının da temel sorumlusu kapitalizmdir.

AB de felaketin sorumlusudur!

Bu felaketten Macar hükümeti kadar Avrupalı kapitalist devletler de sorumludur. AB’nin çekirdek ülkelerinin ortak müzakereleriyle ortaya çıkan onlarca çevre antlaşması bulunuyor. Sürdürülebilir bir yaşam hedefiyle gerçekleştirilen bu anlaşmalar aslında kapitalist devletlerin kendilerini aklamaya hizmet ediyor.

Alüminyum fabrikasının çevreye yaydığı ağır metal yüklü kimyasal atıklar, AB müktesebatı içerisinde tehlikeli atıklar statüsünde bile sayılmamaktadır. Oysa sonuç ortadadır! Durum böyleyken bu atıkların tehlikeli olmadığını kim söyleyebilir?  Şimdi bu tehlikeli atıkları arındırma, sızıntıyı durdurma ve sorumluları arama çabası gecikmiş, zorunlu ve ikiyüzlü bir önlemdir. Sanayi atıklarının nehirlere atılması, denize dökülmesi ve toprağa gömülmesi gibi yolları neredeyse bütün kapitalist devletler izlemektedir. Macaristan devleti ve kapitalistleri de aynı yolu izlemekten geri durmadılar ve böyle büyük bir felakete yol açtılar. Her şey bu kadar açıkken kim hangi sorumluyu arayacak ve cezalandıracak?

AB’nin hiçbir zaman çevreyi ve doğal yaşamı korumak gibi bir kaygısı olmamıştır. Çünkü kendi tehlikeli atıklarını sömürge ülkelerine taşıyan hatta onlara satanlar ve bunları resmi anlaşmalara dökenler bizzat Avrupalı kapitalistlerdir. Kendi ülkelerinde her şeyi kurallara uygun yaptığını iddia eden kapitalist devletler, küresel ısınmadan tutun, denizlerin kirlenmesine, kimyasal ve radyoaktif atıkların toprağa gömülmesine kadar, doğayı ve halkın sağlığını doğrudan tehlikeye atan uygulamaların sorumlusudurlar.

Doğayı da sosyalizm kurtaracak!

Sonuç olarak kapitalist sistemin yeryüzünde varlığı devam ettikçe halkların sağlığı ve doğanın güvenliği söz konusu olmayacaktır. Aşırı üretim ve yüksek kar sağlamayı temel amaç edinen kapitalizm, dünya halklarını perişan bir yaşama mecbur ettiği gibi, Macaristan’da yaşanan felaket bir kez daha göstermiştir ki doğayı da yıkıma uğratmaktadır. Kapitalizmin insanlık üzerindeki sömürüsüne son verecek olan sosyalizm doğayı da kapitalizmin elinden kurtaracaktır.