Düzenin tasfiye seferberliği sürüyor
Kürt sorununu ‘en az kayıpla’ düzen içi çözüme kavuşturmak isteyen sermaye devleti, Kürt hareketinin tasfiyesini amaçlayan politikalarını uygulamak istiyor.
Kürt hareketine dönük ablukayı uluslararası alandan güçlendirmeye çalışan düzen cephesi, ABD-Irak-Türkiye eksenli “üçlü mekanizma” ile birlikte Suriye ve İran rejimlerini de tasfiye sürecine dahil etmeye çalışıyor. Almanya ve Fransa gibi Avrupa ülkeleriyle işbirliğini geliştirerek çemberi daha da daraltmayı amaçlıyor.
Atılan tüm bu tasfiye adımlarını “yeni anayasa” yamalı demokrasi masallarıyla perdelemeyi amaçlayan sermaye devleti, Kürt hareketine dönük dizginsiz baskı ve terörüne ise ara vermiyor. Kürdistan’da askeri operasyonlarını da aralıksız sürdüren sermaye devletinin, sınırötesi operasyonlara izin veren tezkereyi uzatması ve gizli meclis oturumunda “açılım” kararlılığını vurgulaması, önümüzdeki sürecin ‘tasfiye odaklı’ geçeceğini birkez daha gösteriyor.
Diplomasi trafiği sürüyor
Geçtiğimiz hafta İçişleri Bakanı Beşir Atalay başkanlığındaki geniş heyetle Suriye’ye çıkarma yapan düzen cephesi, Erdoğan’la birlikte ikinci Suriye seferini de gerçekleştirmiş oldu. Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad ile görüşmesinin ardından basına açıklama yapan Erdoğan, “Suriye’ye, ülkemizdeki terörle mücadelede vermiş oldukları destek sebebiyle, göstermiş oldukları destek noktasında, bundan sonraki sürece yönelik de yine yapılacak ortak çalışmalar sebebiyle teşekkür ediyorum.” diyerek, görüşmenin tasfiye diplomasisinin bir parçası olduğunu açıktan dile getirmiş oldu.
Tasfiye diplomasisinin Avrupa ayağı açısından da önemli gelişmeler yaşandı. Fransa Dışişleri Bakanı Bernard Kouchner, Ankara’ya gelerek sermaye hükümeti temsilcileri ile görüştü. Kouchner’in “Terörle mücadele büyük bir kararlılıkla sürdürülecektir. Bu mücadelede Türkiye’yi destekliyoruz” şeklindeki sözleri, ikili görüşmenin amacını özetler nitelikteydi.
Kürt sorunu eksenli iç ve dış diplomasi trafiği sürerken, düzen temsilcileri ‘havuç-sopa’ politikasına uygun açıklamalarına da devam ettiler. Bu çerçevede, katıldığı bir vakıf açılışında gelişmeleri değerlendiren Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, “Terörün istismar ettiği konuların anayasal ve yasal olarak ortadan kaldırılması lazım” açıklamasında bulundu. “Teröre karşı mücadelede kararlılık” vurgusunu da ihmal etmeyen Çiçek, bir yandan Kürt hareketine dönük saldırganlığın devam edeceğini hatırlattı, öte yandan anayasal düzenleme ihtiyacından dem vurarak hayal yaymayı sürdürdü.
‘Gizli’ oturumda, ‘açık’ tasfiye mesaisi...
Düzen cephesindeki hareketliliğin odağında ise tezkere görüşmelerini de içine alan “terör” gündemli meclis gizli oturumu vardı.
12 Ekim günü toplanan TBMM Genel Kurulu’nda, sınır ötesi operasyon konusunda hükümete yetki veren tezkerenin 1 yıl daha uzatılması kabul edildi. Tezkerenin 428 ‘evet’ oyuyla kabul edilmesi “açılımın” gerçek yüzünü bir kez daha gösterdiği gibi, düzen partilerinin Kürt halkına saldırganlıkta ortak paydada buluştuklarını da yeniden gözler önüne serdi.
Gizli oturumda, İçişleri Bakanı Atalay AKP hükümeti adına “terör” gündemli bilgilendirme bulundu. Burjuva medyaya ayrıntıları fazlaca sızmayan ‘gizli oturumda’, PKK’nin eylemsizlik sürecinin, af tartışmalarının ve bir bütün olarak “açılım” sürecinin değerlendirildiği ifade edildi. Böylece “açılım” sürecinde adımlarına bir yenisini daha ekleyen düzen temsilcileri, Kürt halkına dönük yeni saldırıların da sinyallerini verdi.
Kürt hareketinde sıkışma gözleniyor
Kürt hareketi ise, tasfiye diplomasisini sürdüren ve saldırganlığına ara vermeyen sermaye devletinin tutumu karşısında bir çıkış yolu arıyor. Öyle ki, sermaye devletinin Öcalan’la diyalog zemini kullanarak PKK’yi hareketsiz kılmasına rağmen askeri operasyonlarını ve Kürt siyasetçilere dönük tutuklama terörünü sürdürmesi, Kürt hareketinde tepkilere yol açıyor. KCK yöneticilerinden, KJB koordinasyonu üyesi Evindar Ararat’ın, “Garip bir savaş diplomasisi var. Neredeyse PKK’nın olası ulaşabileceği, açılım yapabileceği, olası bir nefes borusu arayabileceği tüm kanallar tıkanmak isteniyor. Siyasi, diplomatik, ekonomik her açıdan bir boğuntu yaratılmak isteniyor” şeklindeki sözleri, Kürt hareketindeki ‘ruh halini’ yansıtıyor.
Yaşanan süreç, Öcalan’ı da zorluyor. Geçtiğimiz haftalarda “Bu bir devlet projesi, kimsenin korkmasına gerek yok” diyerek “açılım” teşvikini sürdüren Öcalan, kardeşi aracılığıyla yaptığı son açıklamada ise “Eğer şu aşamada bütün Kürtlerin tasfiyesi söz konusuysa, bu sağlıklı bir barış olmaz” şeklinde konuştu. Öcalan bu sözleriyle, PKK’nin etkisileştirildiği ve ezildiği bir “çözümün”, süreci daha da zora sokacağını vurguladı.
BDP’lilerin son dönem açıklamaları ise, Kürt hareketinin sermaye devletinden asgari de olsa artık somut adım beklediğini gösteriyor. BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın, “Önümüzdeki günlerde hükümetten Kürt sorununun çözümü konusunda ciddi bir proje bekliyoruz” sözlerini, 18 Ekim’de görülecek KCK davasını kastederek “AKP çözümsüzlükte ısrar mı ediyor, yoksa çözüme mi gidiyor bu dava bunu gösterecek. Bu dava turnusol kâğıdıdır” diyen BDP Eşbaşkanı Gülten Kışanak’ın sözleri tamamlıyor.
Tek seçenek devrimci mücadele
Yaşanan gelişmeler, harcı imha ve inkarla karılmış sermaye devletinin “açılım” oyunundaki gerçek niyetlerini tüm çıplaklığıyla ortaya koymaktadır. Kürt hareketini etkisizleştirip baskı altına aldıktan sonra, “çözüm” pazarlığını en az kayıpla kapatmayı amaçlayan sermaye devletinin asıl hedefi tasfiyedir. Kirli emelleri için her türlü saldırganlığa girişebilecek olan sermaye devletinin, gizli oturumlar ve tezkere trafiğiyle verdiği mesaj da aslında budur.
Bugüne dek sermaye devletinin baskı ve zoruyla ulusal ve sınıfsal olarak ezilen Kürt işçi ve emekçilerinin, haklı ve meşru taleplerini kazanmak için bu düzen sınırlarını aşan bir mücadeleyi yükseltmeleri zorunluluktur. Sermaye devletinin Kürt halkına gelecek ve özgürlük veremeyeceği oldukça açık ve nettir. Bu gerçekliği bilince çıkartacak olan Kürt halkının öteki milliyetlerden sınıf kardeşleriyle birlikte örecekleri birleşik mücadele, sorunun köklü ve kalıcı bir şekilde çözülmesinin biricik yoludur.
Devlet terörü, Kürt çocuğunu öldürdü!
10 Ekim günü Şırnak’ın Silopi ilçesinde, Abdullah Öcalan’ın uluslararası bir komplo kapsamında 9 Ekim ‘98’de Suriye’den çıkarılışını protesto eden eylemcilere polisler gaz bombaları eşliğinde azgınca saldırdı. Polisin saldırısı sırasında Cudi Mahallesi İstiklal Caddesi’ndeki evinin önünde oyun oynayan Umut Furkan, atılan gaz bombalarından çevredeki birçok insan gibi etkilendi. Umut, yoğunlaşan gaz bombalarından korunmaya çalışırken Ferdi Ökten’in kullandığı arabanın altında kaldı. Çarpmanın ardından ağır yaralanan Umut, kaldırıldığı Silopi Devlet Hastanesi’nde hayatını kaybetti.
Umut’un ölüm haberinin duyulmasıyla birlikte, aralarında Silopi Belediye Başkanı Emin Toğurlu ve BDP İlçe Başkanı Bahattin Alkış’ın da bulunduğu kalabalık bir kitle Silopi Devlet Hastanesi bahçesinde toplandı. Burada öfkesini dile getiren bir konuşma yapan Umut’un amcası Ramazan Akçil, “Panzerlerin sokak arasında, sokağa rastgele sağa sola attıkları gaz bombalarından kaçacak yer arayan çocuklarımız araçların altında kalıyor” dedi.
BDP’li Silopi Belediye Başkanı Emin Toğurlu ise, İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın referandumun ardından boykot oranlarının oldukça yüksek çıktığı Hakkari ve Şırnak’ı ziyaret ettiğini hatırlatarak “Burayı Filistin’e çevirmek istiyorlar” açıklamasında bulundu. Emin Toğurlu, söz konusu ziyaretin ardından güvenlik güçlerinin aşırı güç kullanmaya başladıklarını da söyledi.
Umut Furkan’ın cenazesi, hastanedeki işlemlerin ardından Şehitlik Mezarlığı’na defnedildi. |