24 Eylül 2010
Sayı: SİKB 2010/37

 Kızıl Bayrak'tan
Kürt sorununun
düzen içi çözümündeki handikaplar
Anadilde eğitim talebi baskı ve terörle bastırılamaz!
Plazaların “iyi çocukları”,
JİTEM’ci abileriyle omuz omuza!
Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Yazı İşleri Müdürü’ne hapis cezası!
MİB’den BETESAN ve
Mutaş direnişleriyle dayanışma!
Fabrikalar, madenler, atölyeler
işçi mezarlığına döndü .
İşçi sınıfına yönelik
yeni bir saldırı hazırlığı
Türkeller’in
TEKEL işçilerine oyunu.
“Öğretmenler işsiz,
okullar öğretmensiz!”
İşçi ve emekçi hareketinden.
BETESAN’da direniş
daha yeni başlıyor
Zor dönemin bilinçli, inançlı ve soluklu devrimcileri..
Ulucanlar’da katliam ve direniş.
Mimar Özlem Aydın’la yaşadığı sürgün üzerine konuştuk.
Örgütlenme sorunu tartışıldı.
Türk devletinin Kıbrıs’ta
“kat karşılığı çözüm planı”
Emperyalist işgalin gölgesinde seçim oyunu…
Dünyadan.
Eğitim sistemi sorun yumağı
“Fatmagül’ün suçu ne?” dizisi ve
medyada tecavüz seferberliği”.
Neden Hakkâri?-M. Can Yüce
“Şiir boşuna yazılmış olmayacak!”
Hasta tutsak Şimşek için yürüyüş
Türkan Albayrak’ın kaleminden
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Mücadele Postası

AİHM polis terörünü mahkum etti

Devlet terörünü pervasız bir biçimde kullanan sermaye devleti AİHM tarafından bir kez daha mahkum edildi.

22 Aralık 2001 tarihinde, İstanbul’da F Tipi cezaevlerinde kalan kadın tutsaklara kartpostal gönderilen bir eylemde Türkiye, polis şiddetine maruz kalan Avukat Gülizar Tuncer’e 7 bin 260 euro manevi tazminat ödeyecek. Türkiye, “İşkence ve onur kırıcı muamele”den mahkûm olurken, AİHM Türkiye’nin eylemcilere uyguladığı şiddeti açıklayamadığına dikkat çekti.

AİHM, bugün açıkladığı kararında, AİHS’nin 3. maddesinin ihlal edildiğine oybirliğiyle karar verdi. Kararda, polisin “Tuncer’in tutumundan kaynaklı olarak neden zora başvurma ihtiyacı duyduğunu kanıtlayamadığı” açıklandı.

Bu şiddet kullanımının Tuncer’de bir acıya neden olduğunu, bunun sorumluluğunun da devlete ait olduğu kaydedilirken polislerin gerektiği gibi soruşturulmadığı da ifade edildi. Savcılığın suçlanan polislerle ilgili kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermeden önce ne şikayetçiyi ne şüpheli polisleri ne de ulusal televizyon kuruluşlarına ait kamera kayıtlarını incelemediği belirtildi. Savcılığın, polisin bu kadar zora başvurmasının orantılılığının açıklama gereği ve Tuncer’in üst dudağındaki yarılmanın neden kaynaklandığını belirleme ihtiyacı duymadığı ifade edildi.

Tuncer, şiddete başvurmakla suçladığı polisler hakkında Türkiye’de açtığı davalar sonuçsuz kalınca AİHM’e başvurmuştu.


“Işık yayan bir kişilikti Habip yoldaş....”

Aradan geçen bunca zamandan sonra bir kez daha Habip yoldaşı anlamak mutluluk verici. Günümüze ışık tutan bir zor dönem devrimcisiydi O. Söylediklerini harfiyen yerine getiren ve sorumluluğunu bilen biriydi. Ayakları yere basan güçlü bir beyne sahip mükemmel bir militandı.

Işık yayan bir kişilikti Habip yoldaş. Bir işçiydi hepsinden önemlisi, bizlerden biriydi. Demir gibi yüreği, çelik gibi beyni vardı. Birçok defa yoldaşla Adana’nın önde gelen büyük fabrikalarında, servislerinde ve işçi semtlerinde beraberce yürüdük. Mutluluk ve heyecanla yapıyorduk işimizi.

Tabii ki yoldaşı anlatmak kolay değil benim için. Bunu yaparken bile hala dünkü gibi yeniden yaşıyor ve de heyecanlanıyorum. Onu ve partisini çok seviyorum, çünkü Habip yoldaş gibi yiğit komünistleri yaratan o olduğu için.

Ölümsüz bir kimlikle pürüzsüz bir şekilde karşımızda duruyor zor dönemin devrimcisi. Kor alevlerin kızıllığında bir inançtı kendisi. Gözlerinde öylesine derin bir sevgi, saygı ve mutluluk vardı ki insana güç veriyordu. Öylesine disiplinli, öylesine ilkeli ve inançlıydı ki onunla her gün yeniden görüşmek için can atıyordum.

Yaz ve güz böylece göz açıp kapayana kadar geçiyordu ve Habip yoldaşla, ilk tanıştığım gün gibi mutluluk duyuyordum. Kendisini ve mücadelesini bir zaman sonra anladım. Dilinin ustura gibi keskin, karınca kadar çalışkan olduğunu, bildiklerini bir süs eşyası gibi taşımadığını anladım.

İlk öğretmenim o oldu. Bana şöyle demişti: “Biliyorsun yoldaş bu yol zorluklarla dolu, sabır isteyen bir yoldur. Bu yolda uzun soluklu olmak gerekir.”

Tüm dikkatimi toplayarak ağzından çıkan gerçeği aklımın erdiğince anlamaya çalışıyordum. Yoldaş konuştukça ona daha bir yakınlık ve de gittikçe güvendiğimi hissetmeye başladım. Karanlıkta mazgal deliğini andıran küçük küçük pencereler açarak, bizi aydınlatmak için çok emek harcıyordu. Zayıflığa ve hataya yer yoktu onun yanında. Sanayi sanayi, fabrika fabrika yayıyordu kavgayı. Herkesin uyuduğu bir zamanda kimsenin cesaret edemediği anda bozuyordu sessizliği.

Yokluğun bizi yordu, nereden başlayacağımızı bile unutur olduk. Yine de her şeye rağmen, senin bıraktığın bayrağı kuşaktan kuşağa taşıdık. Senin yokluğun büyük bir kayıp ama, her yoldaşın içindesin. Seni hem kendimizde hem mücadelemizde yaşatacağız.

Habip yoldaş yaşıyor. Hatice, Ümit, Hüseyin, Alaattin yoldaş yaşıyor, anıları mücadelemize ışık tutuyor. Her şeye rağmen dirençli ve iradeli kararlılığımızı ortaya koyarak, hiçbir geri adım atmadan büyük bir sabırla mücadeleye devam!

Adana’dan bir emekçi

 


Kırılacak dal değiliz kara yellerde,
Savrulacak yaprak değil
Köküz, gövdeyiz, ölümsüz
İzimizden gelenlerle...

Rıfat Ilgaz

 

Son dönemde ivme kazanan devlet saldırılarına karşı direnenler tiranları tarihin çöplüğüne yollayacaklardır. Tiranların yok olacağı bir yaşamı yaratacağımıza yönelik inancımla bayramınızı kutluyor, Kızıl Bayrak emekçilerine çalışmalarında başarılar diliyorum.

Sevgiler

Süleyman Rüya
Adana Kürkçüler F Tipi Hapishanesi
B-S4