24 Eylül 2010
Sayı: SİKB 2010/37

 Kızıl Bayrak'tan
Kürt sorununun
düzen içi çözümündeki handikaplar
Anadilde eğitim talebi baskı ve terörle bastırılamaz!
Plazaların “iyi çocukları”,
JİTEM’ci abileriyle omuz omuza!
Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Yazı İşleri Müdürü’ne hapis cezası!
MİB’den BETESAN ve
Mutaş direnişleriyle dayanışma!
Fabrikalar, madenler, atölyeler
işçi mezarlığına döndü .
İşçi sınıfına yönelik
yeni bir saldırı hazırlığı
Türkeller’in
TEKEL işçilerine oyunu.
“Öğretmenler işsiz,
okullar öğretmensiz!”
İşçi ve emekçi hareketinden.
BETESAN’da direniş
daha yeni başlıyor
Zor dönemin bilinçli, inançlı ve soluklu devrimcileri..
Ulucanlar’da katliam ve direniş.
Mimar Özlem Aydın’la yaşadığı sürgün üzerine konuştuk.
Örgütlenme sorunu tartışıldı.
Türk devletinin Kıbrıs’ta
“kat karşılığı çözüm planı”
Emperyalist işgalin gölgesinde seçim oyunu…
Dünyadan.
Eğitim sistemi sorun yumağı
“Fatmagül’ün suçu ne?” dizisi ve
medyada tecavüz seferberliği”.
Neden Hakkâri?-M. Can Yüce
“Şiir boşuna yazılmış olmayacak!”
Hasta tutsak Şimşek için yürüyüş
Türkan Albayrak’ın kaleminden
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

“Fatmagül’ün suçu ne?” dizisi ve medyada tecavüz seferberliği…

Eylül ayıyla birlikte burjuva medyada dizi sezonu açıldı. Birbirinden farklı olmayan diziler arasındaki “reyting” yarışı da başladı. Bu yarışta “Fatmagül’ün suçu ne?” dizisi, bu hafta başlayan ilk bölümünde reyting rekoru kırarak ilk sıraya yerleşti. Dizinin senaryosu, usta yazar Vedat Türkali’nin aynı adlı romanından uyarlama.

Senaryoda özetle genç bir kadının 3’ü zengin olmak üzere 4 genç tarafından tecavüze uğramasını ve kadının yoksul olan 4. gençle evlendirilerek istemediği bir yaşama mahkum edilmesini konu alıyor. Roman, özünde tecavüzün bir kadının yaşamında yarattığı fiziksel, ruhsal yıkımı ve yol açtığı trajediyi işliyor. Ancak reyting rekoru kıran dizi, romanın aksine tecavüzü bir pazarlama konusu olarak kullanarak günler boyunca tecavüz sahnesini iğrenç bir pornografiye dönüştürdü.

“Tecavüz kampanyası” daha dizi yayınlanmadan başladı. Televizyonun ünlü “Bihteri” Beren Saat’in nasıl tecavüze uğrayacağı, tecavüz için aldığı psikolojik destek, tecavüz sahnesinin nerede, nasıl çekildiği vb.. anlatımlar, dizinin gösterime gireceği gün “Fatmagül bugün tecavüze uğrayacak?”, “Fatmagül’e kimler tecavüz edecek?” vb. anlatımlara yerini bıraktı. Dizinin ilk bölümünün yayınlanmasının ardından bu yorumlar korkunç bir boyuta ulaştı. İnternette yüzlerce tecavüz haberi ve “Fatmagül’e tecavüzü izle” linkinin yanısıra, tecavüzün nasıl çekildiği, Beren Saat mi, yoksa Hülya Avşar’ın mı (daha önce çekilen filmde Fatmagül’ü Hülya Avşar oynuyor) daha iyi tecavüze uğradığı vb. tartışma ve yorumları uzadı gitti…

Dizinin yapımcısından kadını cinsel bir meta olarak gören ve gösteren medyayda kadar tüm burjuva medya icracıları, böylelikle elbirliğiyle tecavüzü seyirlik bir olaya çevirdiler. Neredeyse tecavüzü toplum ölçeğinde meşrulaştırma işine soyundular. Dizi, tecavüzün kadınlar için nasıl bir yıkım ve travma yarattığından öte tecavüzün normalleşmesine hizmet etti. Dizinin yayınından bir gün sonra ise, konuşulan kadına uygulanan cinsel şiddet değil, neredeyse bir fanteziye dönüştürülen tecavüz sahnesinin kendisiydi…

“Fatmagül’ün suçu ne?” dizisiyle neredeyse tecavüze teşvik kampanyası yürütülmüştür. Tecavüzün mahkum edilmesi yerine, mağdur olan kadın teşhir edilmiştir. Medya diziyi yorumlama işine de girişerek gece evden çıktığı, bir başına ıssız yerlere gittiği için Fatmagül’ü suçlu ilan edecek kadar ileri gitmiştir.

“Fatmagül’ün suçu ne?” dizisinde tecavüz sahnesinin öne çıkartılması ve reklam malzemesine dönüştürülmesi, bir kez daha burjuva medyanın çürümüş yapısını ve kadın sorununa bakışını ortaya koymuştur. Mevcut sistemde kadın cinsi ve bedeni meta olarak görülmekte, medya da kadın üzerindeki bu istismarın en büyük aktörüdür. Medyada kadına yönelik şiddet gün geçtikçe magazinleşmekte, kadın bedeni teşhir edilmekte, 3. sayfada yer alan şiddet ve tecavüz haberleri neredeyse pornografikleştirilmektedir. Yapılan her haber, kullanılan her fotoğraf ise kadınların daha fazla aşağılanmasına hizmet etmektedir. Böylelikle de, toplumda kadına yönelik bakışta dejenerasyona yol açmakta, kadına yönelik şiddetin toplumsal ortamı da yaratılmaktadır.

Burjuva medya da, “Beren Saat mi yoksa Hülya Avşar mı daha iyi tecavüze uğradı” diye tartışırken, tecavüz seyirlik bir olaya dönüştürülürken, gerçek Fatmagül’lerin yaşadıklarının, acılarının, bir trajediye dönüşen yaşamlarının adı bile anılmamaktadır. Sayısız kadın eşinin, sevgilisinin, yakınlarının ya da hiç tanımadığı erkeklerin tecavüzüne uğrarken, bunların çok az bir kısmı bilinmektedir. Kendisine tecavüz eden adam tarafından katledilen Pippa Bacca’nın ismi çoktan unutuldu bile… Siirt’te bir kentin utancına dönüşen 2 kız çocuğuna yönelik tecavüzler çoktan hafızalardan silindi.

Gerçek hayatta yaşananlar unutulmaya terkedilirken, medya da uğursuz rolünü oynayarak her geçen gün tacizlere, tecavüzlere davetiye çıkartmaya devam etmektedir.


 

 

 

Sakine için toplanan imzalar gönderildi

KESK Kadın Platformu tarafından Sakine Aştiyani’nin idamının kaldırılması için başlatılan imza kampanyasının çalışmaları İzmir’de sürüyor.

17 Eylül günü Eğitim Sen İzmir 1 No’lu Şube’de düzenlenen basın toplantısıyla, toplanan 500 imza İran Konsolosluğu’na gönderildi.

Basın metnini okuyan Zehra Savaş Tınaz, Sakine Aştiyani’nin kocasını öldürdüğü ve zina yaptığı gerekçesiyle idama mahkum edildiğini hatırlattı. Aştiyani’nin kocasının başkası tarafından öldürüldüğü ortaya çıkmasına rağmen halen idam cezasının kaldırılmamasını protesto etti. İran’da insanlık dışı uygulamaların devam ettiği ve bu ülkenin en çok idam kararı veren ülke olduğunu vurgulayan Savaş, istatistiki bilgiler verdi. Son 2 ay içinde 500 kişinin idam edildiğini, 19 kadının recm cezasıyla ölümü beklediğini söyledi. Son 30 yılda 2000’e yakın kadının, 107 eşcinselin idam edildiğini belirten Savaş, kadınların iyi örtünmediği için cezalar aldığını ifade etti. İran rejimine muhalif olan herkesin idam cezasıyla karşı karşıya kaldığını vurguladı.

Açıklama son olarak şu sözlerle bitirildi: “Kadınların dünya çapında oluşturduğu kamuoyuyla Sakine’nin idam cezası askıya alındı. Bu cezayı kaldırmak da bizim elimizde. Bizler, örgütlü kadınlar olarak kadın cinayetlerini durdurmak için verdiğimiz mücadeleyi her geçen gün arttıracağız. Katilerden ve katillerle işbirliği yapan ya da verdiği kararlarla kadınları ölüm cezasına çarptıran devleten, sistemden hesap sorarak tüm kadın cinayetlerini durduracağız. Bizler, bu cinayetleri durduracak gücün bizde olduğuna inanıyoruz. Sakine’nin idam cezasını kaldırmak bizim elimizde. Biz örgütlü kadınlar olarak her türlü zeminde bu mücadeleyi veriyoruz ve vermeye devam edeceğiz.”

Kızıl Bayrak / İzmir