24 Eylül 2010
Sayı: SİKB 2010/37

 Kızıl Bayrak'tan
Kürt sorununun
düzen içi çözümündeki handikaplar
Anadilde eğitim talebi baskı ve terörle bastırılamaz!
Plazaların “iyi çocukları”,
JİTEM’ci abileriyle omuz omuza!
Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Yazı İşleri Müdürü’ne hapis cezası!
MİB’den BETESAN ve
Mutaş direnişleriyle dayanışma!
Fabrikalar, madenler, atölyeler
işçi mezarlığına döndü .
İşçi sınıfına yönelik
yeni bir saldırı hazırlığı
Türkeller’in
TEKEL işçilerine oyunu.
“Öğretmenler işsiz,
okullar öğretmensiz!”
İşçi ve emekçi hareketinden.
BETESAN’da direniş
daha yeni başlıyor
Zor dönemin bilinçli, inançlı ve soluklu devrimcileri..
Ulucanlar’da katliam ve direniş.
Mimar Özlem Aydın’la yaşadığı sürgün üzerine konuştuk.
Örgütlenme sorunu tartışıldı.
Türk devletinin Kıbrıs’ta
“kat karşılığı çözüm planı”
Emperyalist işgalin gölgesinde seçim oyunu…
Dünyadan.
Eğitim sistemi sorun yumağı
“Fatmagül’ün suçu ne?” dizisi ve
medyada tecavüz seferberliği”.
Neden Hakkâri?-M. Can Yüce
“Şiir boşuna yazılmış olmayacak!”
Hasta tutsak Şimşek için yürüyüş
Türkan Albayrak’ın kaleminden
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Pablo Neruda’yı 37. ölüm yıldönümünde saygıyla anıyoruz...

“Şiir boşuna yazılmış olmayacak!”

“Şiir tarlaları sulayacak ve açlara ekmek verecektir. O, olgun başaklar boyunca dolanacaktır. Seyyahlar susuzluklarını onda gidereceklerdir. Ve o insanlar ne zaman çalışsalar ve ne zaman dinlenseler şarkısını söyleyecektir. Onları birleştirecek, halklar arasında akacaktır. O, yaşamın üremesini köklere taşıyarak vadiler açacaktır. Şiir, şarkı ve berekettir. Verilen mücadeleye, söylenen şarkılara değer, yaşamış olmaya değer, çünkü onu sevdim.” (Yaşadığımı İtiraf Ediyorum, Çev: A. Arpad, Alan yay., syf.129)

Şilili şair Pablo Neruda 1904 yılında bir işçi ailesinin çocuğu olarak dünyaya geldi. Genç yaşta şiire olan tutkusu ile yazılar ve şiirler yazmaya başladı. Şiiriyle sadece bir tutkuyu, hevesi, aşkı anlatmayı amaçlamadı hiçbir zaman. Yaşadığı yüzyılın bütün dertlerine, kaygılarına ortak olarak şiirlerinde dile getirdi. İşçilerin ve emekçilerin terlerinin sözcüklere aktarılmasıydı onun yaptığı. Halkın yaşantısından soyutlanmış bir entelektüel kaygısı ile değil, yaşamın içindeki tüm gerçeklere isyan ederek yazdı. Şiiri hakkında “isyandır” ifadesini kullandı.

Şiirini belli kalıplara sokmak yerine, belli amaçlara yöneltmenin çok daha önemli olduğunu kavrayan Neruda, kendi ülkesinde ve İspanya’da faşizme karşı mücadelesini şiirlerine taşımıştır. 1934 yılında gittiği İspanya’da şiirlerinin devrimcileşmesinin önü açılmıştır artık. Toplumsal duyarlılığı ve devrimci-sosyalist fikirlere olan bağlılığı bu döneme rastlar. Marksizm’i benimseyen Neruda, yaşamının geri kalan kısmında da ona bağlı kalmıştır.

Franko faşizmine karşı...

Şili’nin büyüleyen doğasından ve halkların yaşantısından esinlenmeyi sürdürürken, bir enternasyonalist olarak dünyadaki yoksulluklara ve sömürüye karşı şiirleri ile durmuştur. 1937 yılında, bulunduğu İspanya’da iç savaşın patlak vermesiyle beraber faşist Franko rejimine karşı halk cephesine destek verdiği için konsolosluk görevinden ihraç edilmiştir.

İspanya iç savaşında dostlarını kaybetmenin acısı şiirlerinde ifade bulmaktaydı. Şairin en büyük görev olarak kabul ettiği toplumun yaşantısını dile getirme görevini böylece yerine getiriyordu. Franko rejimine karşı verilen o muazzam direniş adeta Neruda’nın şiirlerinde yeniden canlanıyordu. Halkın bir ozanı olmanın verdiği güvenle birleşik halk cephesinin o büyük enternasyonalist ruhuyla en güzel şiirlerini de bu dönemde yazmıştır.

1937’de Halk Cephesi yenilince İspanya’dan sınır dışı edilen Neruda, Paris’te İspanya halkını savunmak için komitelerin kurulmasına destek olur. En verimli çağında politik bir şahsiyettir. Kendisinin ifadesiyle; “Politik mücadele, şiirin ayrılmaz bir parçasıdır. İnsanoğlunun kurtuluşu sık sık kanla, ama hep şarkılarla dalgalanır. Ve insanlık şarkısı, büyük şehitlik ve bağımsızlık çağımızda her geçen gün biraz daha zenginleşiyor”

Devrimci sanatçı sorumluluğuna uygun olarak politik mücadelenin içinde bir hayat yaşamıştır Neruda. Çeşitli ülkelerde yapmış olduğu konsolosluk görevinden sonra oradaki halkların yaşantısı, acıları ve sömürülmesi karşısında bir ozan duyarlılığıyla şiirlerini bir mızrak gibi kullanmıştır.

Halk cephesinin yenilmesinden sonra sınır dışı edilen Neruda 1945 yılında Şili Komünist Partisi’ne girmiştir. Halk tarafından senatoya seçilecek kadar tanınan ve sevilen bir şahsiyettir artık. Bu durumu söyle ifade eder Neruda: “Eğer ben de Şilili bir şair olsaydım, Pablo Neruda gibi yapardım. Bu ülkede şair bir karara varmalıdır. Ya Cadillaclar ya da ayakkabısız okulsuz insanlar!”

İşte ayakkabısız ve okulsuz bu insanlar beni 4 Mart 1945 yılında ülkenin senatörlüğüne seçti. Şili’nin en geri bölgeleri sayılan büyük bakır ve güherçile ocaklarının binlerce insanı bana oy vermiş olduğu için her zaman gurur duyarım.”

Faşist darbecilerin korkusu

İktidarın emekçiler üzerindeki sömürü politikalarına karşı eleştiri oklarını sivrileştiren ve ezeli bir muhalif olan Neruda, dönemin hükümeti tarafından vatan hainliği ile suçlanmıştır. Ve bu yüzden kendi ülkesinden ayrılmaya zorlanmıştır. Belli bir süre bu yüzden ülkesinde kaçak olarak yaşamıştır. Sonra da çeşitli ülkelerde yaşamını ve sanatını sürdürmeye devam etmiştir. Sanatıyla beraber politik bir şahsiyet olarak da her daim göz önündedir Neruda. Halkının büyük sevgisini kazanan Neruda cumhurbaşkanlığına aday gösterilecek kadar önemli bir ozandır. Sonradan adaylıktan vazgeçerek, Salvador Allende’nin halk cephesini desteklemeyi tercih etmiştir.

Hayatının son demlerinde devrimci duruşunu reforme etmeden Allende döneminde ABD’nin Şili için uygulamaya çalıştığı emperyalist politikalara şiirleri ve söylevleriyle isyan etmiştir. Salvador Allende’nin devrilip katledilmesiyle beraber faşistlerin saldırısına uğramıştır. Evini sarıp kendisini göz hapsinde tutan faşistlerin onu katledememesinin önündeki en büyük engel, Neruda’nın halk tarafından sahiplenilmesi korkusu ve aynı zamanda istemsiz bir saygının bir ifadesidir. Neruda’nın hasta yatağında bile korku duyulan bir ozan olmasındaki neden onun devrimci duruşunda ve sanatında saklıdır. Allende’nin katledilmesinden sonra acıları büsbütün derinleşen Neruda 23 Eylül 1973’te ölmüştür.

“...şiir isyandır”

Belki de şairin yükümlülükleri tarihin her döneminde aynıdır. Şiir sokaklara taşmak, çarpışma üstüne çarpışmada yerini almak için saygı gördü. İsyancı diye anıldığında, şairin gözü korkutulamadı. Evet, şiir isyandır. Şair yıkıcı diye çağrılsa bile alınmaz. Yaşam toplumsal yapılardan (yasalardan) daha önemlidir ve ruh için yeni düzenlemeler vardır. Tohumlar her yana saçılır, tüm fikirler egzotiktir, her gün önemli değişiklikler bekleriz, insana özgü düzendeki bir değişimin heyecanını yaşıyoruz: bahar isyankârdır.

Biz şairler nefretten nefret ederiz ve savaşa karşı savaşırız. (1968’de Concepcion Üniversitesi’nde yaptığı konuşmadan, age. s. 99)

Bu doludizgin hayatın içinde Neruda halkın içinden kopmayan sanatı ve Marksist dünya anlayışıyla dünyanın en büyük ozanlarından biri olmayı hala sürdürüyor. Sanatın devrimcisi olmaz diyen popülizme hayatıyla yanıt veriyor. Büyük ustanın şiirlerini ve mücadelesini gelecek nesillere taşımayı görev bilerek anısı önünde saygıyla eğiliyoruz.

B. M. Aksakal