23 Temmuz 2010
Sayı: SİKB 2010/29

 Kızıl Bayrak'tan
Sermayenin saldırganlığına karşı sınıfın mücadele dinamizmini örgütleyelim!
“Özel ordu” kirli savaş ordusudur!
Kürt halkına yönelik baskı ve
terör azgınlaşarak sürüyor!.
Emekçi kadınlar sahte ‘demokratik açılım’lara aldanmamalıdır!
TÜİK rakamları sigortasız işçi çalıştırmanın yaygınlığını belgeledi
Patronlar istiyor, sermaye devleti uyguluyor..
İTO YK Üyesi Süheyla Ağkoç ile konuştu
Tersane işçileri iş cinayetlerini
protesto etti
“Sermayenin kölelik dayatmalarına karşı fiili-meşru mücadele!”
ÇEL-MER işten atma saldırısına karşı yeniden direniş.
İşçi ve emekçi hareketinden..
Referandum süreci ve devrimci müdahale
Burjuva muhalefetin
kuyruğuna takılanlar...
12 Eylül’ün hesabını
işçi ve emekçiler soracaktır!
MİB, metal işçilerini
mücadeleye çağrıyor!
Mücadele bayrağı UPS işçilerinin elinde
UPS direnişi kazanıma kilitlendi!
Mamak 7. Kültür-Sanat Festivali’nde buluşalım...
Panama’da emekçiler Amerikancı rejime geri adım attırdı!
Dünya Kupası bitti
Güney Afrika hala aç!
Çıkmaz döngüsü- M.Can Yüce.
Sermaye devletinin cezaevi politikası Abdullah Akçay’ı katletti
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Dünya Kupası bitti
Güney Afrika hala aç!

Güney Afrika’daki Dünya Kupası İspanya’nın şampiyon olmasıyla sona erdi. İlk kez Afrika kıtasının ev sahipliği yaptığı bu büyük organizasyonda Afrika’daki 5 ülke içinde Güney Afrika adaylar arasından öne çıkarak Dünya Kupası organizasyonunu gerçekleştiren ilk ülke oldu. Dünyanın gündemine yerleşen bu uluslararası organizasyon Güney Afrika’nın oldukça derin sosyal sorunlarını ve ekonomik geriliğinin  gündemimize girmesini sağladı. Ama şatafatlı Dünya Kupası’nın örtüsü altında. Dünya Kupası’nın Güney Afrika’ya avantajlar getirdiğini söyleyen burjuva medyası ve kalemşörları Afrika’nın tüm yoksunluklarını gözler önüne sermekten uzak durdular. Yüzlerce yıldır özellikle batılı emperyalistler tarafından doğal madenlerine elkonulmuş (elmas, kömür vb.) ve köle ticaretine konu olmuş bir ülkedir Güney Afrika. Bu kıtanın insanlarının sefaleti bütün çıplaklığıyla hala orta yerde durmaktadır.

40 milyonun üstünde bir nüfusu bulunan bu ülke yıllarca Apertheid rejimi ile yönetilmiştir. Hollandalı ve Portekizli kolonilerle Afrika’ya gelen ve yerleşenlerin torunlarından oluşan bu grup, Apertheid rejiminin baş mimarlarıdır. Bunlar Güney Afrika nüfusunun %10-15’ini oluşturmaktaydılar. Ülke genelinde insanların ırklara ayrıldığı ve ülkede azınlık olan beyaz ırkın yönetimi elinde bulundurduğu bir sistemdi.

İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı’nda İngilizlere karşı faşist Almanya’yı destekleyen bu rejimin mimarları 1948 yılında ülkenin yönetimini ele geçirdiler. Bu süreçten sonra Güney Afrika’da iktisadi ve sosyal boyutta beyazların üstünlüğü başladı. Bu kıtanın esas sakinleri olan siyahî halkın seçme ve seçilmeden ekonomik eşitliksizliğe kadar birçok alanda temel haklardan mahrum bırakıldığı bir dönemdir. Beyazlar’a her alanda üstünlükler sağlayan bu rejim 1948-1994 yılları arasında hüküm sürmüştür.

1912 yılında kurulan Afrika Ulusal Kongresi (ANC) her türlü ırksal ayrımcılığa karşı demokratikleşme mücadelesi vermiştir. Apertheid rejiminin de bu ırksal üstünlüğüne dayanan yönetimine karşı 1960’lı yılların başlarında ANC silahlı mücadele vermeye başlamıştır. Bu rejimin yıkılmasına karşı mücadelenin önderliğini yapan Nelson Mandela’ya komünistler, liberaller, sosyal-demokratlar, milliyetçiler gibi birçok farklı kesim tarafından destek verilmiştir. Bu dönemde ANC’ye ekonomik ve askeri destek sağlayan ülkelerin başında Sovyetler Birliği gelmiştir. 1964 yılında ömür boyu hapse mahkum edilen Nelson Mandela, 27 yıllık mahkumiyet süresinden sonra 1990 yılında serbest bırakılmıştır. Bu süreç içerisinde Apertheid rejimi oldukça güç kaybetmiş ve ülkeyi yönetemez hala gelmiştir. Müzakereler sonunda Mandela ve diğer önderlerin serbest bırakılması kaçınılmaz bir sondur artık. Dünyanın en ünlü mahkumlarından biri olan Mandela’nın mücadelesini “kansız” bir şekilde sürdürüyor olması onu özellikle popüler hala getirmiştir ve emperyalistler tarafından kabul edilir sınırlara çekmiştir. Serbest bırakıldıktan sonra da Nobel Barış Ödülü’nü alması Mandela ve temsil ettiği akımın ehlileştirilmesinde bir başka adım olmuştur.

Yıllarca hapislerde çürütülmüş, aç bırakılıp sömürülmüş olan bu halk ulusal mücadelesini yavaş yavaş kazanmıştır. Irksal ayrımcılığın ortadan kaldırılmasıyla birlikte Güney Afrika’daki ilk seçimlerde oyların % 62’sini alan Afrika Ulusal Kongresi iktidar olmuştur.

Yıllarca sömürülmüş olan Afrika kıtasının bu sakinleri ilk defa uluslararası bir organizasyona öncülük eden ülke olma vesilesiyle de ülkede birçok yeni istihdam alanına sahip oldular. Ülkedeki büyük işsizler ordusu yeni stadyumlarının inşaasında çalışma olanağına sahip oldu. Futbol maçlarına olan ilginin zayıf olduğu bu ülkede 80 bin kişi kapasiteli büyük stadyumlara önemli mali yatırımlar yapıldı. Bir daha kolay kolay dolmayacak bu stadyumların gelecekte çürümeye yüz tutan yapılar olarak kalması kuvvetle muhtemeldir. Afrika’nın sevimli yüzünün yansıtıldığı bu organizasyon bütün gerçeklikleri gözler önüne sermekten uzaktır. AİDS gibi çeşitli bulaşıcı hastalıkların yanı sıra, çocuk ölüm oranındaki yüksek oranlar, açlık, işsizlik, konut sorunu gibi sosyal yaşamı belirleyen temel öğeler hala çözümsüz bırakılmıştır. Bu temel sorunların çözümünün önündeki en büyük engel yine emperyalist sömürünün kendisidir. Afrika ucuz iş gücünün, yüksek karların ve sömürünün kıtasıdır.

2004 yılından beri ülkenin gündemini işgal eden Dünya Kupası’nın burada gerçekleştirilmesi temelde neoliberal politikalar altında ezilen halkın futbol afyonuyla sersemletilmesini hedefliyordu. Elbette bunun yan ürünleri de yok değil. Futbola ilginin zayıf olduğu bir ülkede Dünya Kupası düzenlemek, futbolu parlatarak yeni bir pazar yaratma, uluslararası sermayenin kara para aklamak için bu zeminde yeni bir merkez yaratmak istemesi ve genel olarak Afrika’da futbol tekelini oluşturmak için verilen bir mücadeleyi ifade etmektedir. Organizasyonun başlamasından önce Güney Afrika’da her Cuma günü ‘futbol cuması’ ilan edilmiştir. İnsanlar Dünya Kupası’nı simgeleyen tişörtler ve maskotlar almaya zorlanmış, bunları yapmak istemeyen de ‘vatan haini’ etiketiyle damgalanma riskiyle korkutulmuştur. Örneğin greve gitmek isteyen Güney Afrika Birleşik Ulaşım İşçileri Sendikası ve enerji işçileri ‘milli çıkarlar’ uğruna engellenmiştir. Dünya Kupası maçlarının gerçekleşeceği bölgelerde yapılan araştırmalar organizasyon esnasında genel bir toplantı ve gösteri yasağı olduğunu ortaya koymaktadır.

Güney Afrika halkına birçok alanda ekonomik ve sosyal yıkım getiren bu sportif olayın hiç de izlendiği gibi şenlikli olmadığı görülmektedir. Futbolun sadece futbol olmadığı sözü artık klişeleşmiş bir söz olmaktan ötedir. Bu klişe söz, ya futbol statlarındaki politik taraftar gruplarının çeşitli aktiviteleri üzerinden ya da futbol vesile edilerek ortaya çıkartılan çeşitli toplumsal sorunlar vesilesiyle söylenir. Fakat söz konusu Güney Afrika olduğunda, futbol sadece futbol değil, stat yapımları için binlerce yoksul emekçinin gecekondu bile denemeyecek barakasının yıkılması, işçilerin en sınırlı haklarının bile futbol bahanesiyle kullandırılmaması, emekçilerin temel taleplerinin zorbalıkla bastırılması, milyonlarca evsiz insanın konut sorununun gözlerden ırak tutulması, en temel altyapı hizmetlerinden (elektrik, yol, içme suyu, okul, hastane, ulaşım vb) yoksunluktur. 

Dünya Kupası vesilesiyle geliri artacağı, döviz getireceği beklentisine karşılık, Güney Afrika’da FİFA’nın lisanslı ürünleri alma gücünden yoksun olan yerel halk, bunların satış işlemlerini de yapamamıştır. Dört bir yanı saran “FİFA’nın melekleri” markasız satım yapanları tek tek yakalatmaktadır. Futbol neoliberal politikaların birer uygulama alanıdır, endüstrileşmiş bir pazar işlevi görmektedir. Milyon dolarlık futbolcu transferleri, büyük reklam ve TV yatırımları, çeşitli emperyalist şirketlerin lisanslı ürün pazarlaması, futbol aracılığıyla asalak bir dünya pazarı yaratmıştır. Dünyada futbol üzerinden dönen para 300 milyar dolar civarındadır. Bu para, değil Güney Afrika’nın bütün kıta Afrika’sının bütün temel sorunlarını çözebilecek büyüklüktedir, belki de daha fazlası. Emperyalizmin dünyanın her köşesinde hâkimiyetini tahkim ettiği bir tarihsel kesitte yaşıyoruz. Güney Afrika’nın yıllarca savaştığı faşist rejim artık yoktur ama hala bir sömürge ülkesi olmaktan da kurtulamamıştır. Dünya Kupası bir dönem için bile olsa bu gerçekliği gözlerden ırak tutmayı başarmış oldu. Fakat Güney Afrika halkı hala en temel gereksinmelerinden yoksun, işsiz, aç ve sağlıksızdır.

B.M. Aksakal- D. Yalçındemir