ø

16 Temmuz 2010
Sayı: SİKB 2010/28

 Kızıl Bayrak'tan
Anayasa değişikliği referandumu tartışmaları
Referandum oyununa karşı devrimci tutum!
Sendika ağalarının referanduma ilişkin tutumları ve devrimci sorumluluk!
Kürt halkına saldırganlık sermayenin ‘ortak aklı’
ABD-Türkiye ilişkilerinde son perde
Ankara'da iki BDSP'li serbest bırakıldı
DİSK’in sermaye ile
uzlaşma arayışı...
İşçiler, burjuvaziye mezar hazırlamaktadır!
Meslek örgütlerinden’iş cinayeti’ açıklamaları
Kontra sendikaların “başarı” kaynağı sınıf sendikacılığı çizgisinin silikleşmesidir!
İşçi ve emekçi hareketinden..
Taleplerimiz, mücadele ve örgütlenme hattımız…
ÇEL-MER işçileri kazandı!
MİB’ten Yunus Dönmez’le dayanışma çağrısı!
Zafer direnen UPS işçisinin olacak!
ABD emperyalizmi her koşulda ırkçı-siyonist canilerin hamisidir!...
Katil İsrail kendi soruşturup kendi aklıyor!
Dünyada işçi ve emekçi hareketi...
İran’da kadınlar üzerindeki baskılar sürüyor…
Samandağ Geleneksel Evvel Temmuz Festivali gerçekleştirildi...
Topyekûn bastırma ve teslim alma kampanyası - M.Can Yüce.
İnternette sansür ve denetim yeni düzenlemeler ile tırmandırılıyor.
Direnişçi bir Çel-Mer işçisinden mektup…
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Referandum oyununa karşı devrimci tutum!

Anayasa değişikliği bir süredir burjuva siyaset gündeminin baş sırasında yer alıyor. Zira AKP tarafından hazırlanan değişiklik paketi, düzen içi çatışmanın ulaştığı noktada yeni bir mücadele alanı durumunda. AKP ve arkasındaki güçler, düzen içi mücadelede kazandıkları güç ve mevzileri pekiştirmek ve yenilerini eklemek istemektedir. Pakette yer alan Anayasa Mahkemesi ve HSYK ile ilgili değişiklikler bu çerçevededir.

Anayasa Mahkemesi devlet işleyişinde kritik bir yer tutmaktadır. Parlamentodaki olası sapmaları devletin resmi çizgisine uygunluk temelinde denetlemekte, yasaları iptal etmekte ve aldığı kararlar yasa hükmünde sayılmaktadır.

Anayasa Mahkemesi’nin işleyişine ve varlığına dair bir tartışma burjuva siyasetinde bu döneme kadar yapılmış değildir. Burjuva siyasetinin tüm güçleri, devletin bekası için olmazsa olmaz görülen bu kurumu tartışma dışı tutmuşlardır. Çünkü aralarında bugünkü biçimde bir iktidar mücadelesi yaşanmamıştır. Ancak iktidar uğruna savaşım kızışınca, işçi sınıfını ve ezilen kesimleri bastırmak üzere örgütlenmiş olan devlet mekanizmaları da bu mücadelenin sahası haline gelmiştir.

Anayasa Mahkemesi sahip olduğu özel konum ve yetkileri nedeniyle bu mücadelede son derece kritik bir işlev gördü. AKP karşısındaki güçlerin en etkili silahı oldu. Diğer mekanizmaların işlevsiz kalmasından sonra son çare olarak Anayasa Mahkemesi devreye girdi. Cumhurbaşkanlığı seçimleri, türban yasası vb. Öyle ki, ordunun direncinin kırılmasının ardından Anayasa Mahkemesi, AKP karşıtı düzen güçlerinin arkasında mevzilendiği tek siper haline geldi. İşte Anayasa değişikliği hamlesiyle AKP bu siperi düşürmek istemektedir.

Değişiklik paketinin diğer önemli başlığı olan HSYK’da da durum aynıdır. Yargıç ve savcı atamaları ve disiplin suçlarına bakan bu kurul, düzen içi çatışmada en önemli mücadele alanı olan yargı cephesinde kritik bir rol üstlenmektedir. Düzen içi dalaşmanın son perdesi yargı sahasında oynanmış ve HSYK özellikle öne çıkmıştır. Erzincan Başsavcısı ve bölgenin en kıdemli generali ile ilgili yürütülen operasyonlar sırasında HSYK açıktan cephe alarak, bu soruşturmayı yürüten savcıları görevden almıştır. Anayasa değişiklik paketiyle HSYK üzerinde de tam bir denetim kurulmak istenmektedir.

Bundan dolayı aylardır Anayasa değişiklik paketi üzerinde yoğun bir mücadele sürmektedir. En sonunda Anayasa Mahkemesi, bu kez doğrudan kendisini de ilgilendiren değişiklik hakkında iptal kararı verdi. Paket bu değiştirilmiş haliyle referanduma götürülecek.

Söz konusu oy sandığı olunca, referandum süreci, Anayasa değişikliği paketinin onaylanmasının ötesinde bir anlam taşımaktadır. AKP cephesinden referandumu kazanmak, sadece Anayasa paketinin geçirilmesi değil, aynı zamanda siyasal gücünü pekiştirmek ve karşı cepheyi moral bakımdan ezmek anlamına gelecektir.

AKP’nin karşısında ise neredeyse tüm burjuva muhalefeti birleşmiş durumdadır. Bu güçler için de referandumu kazanmak sadece Anayasa paketinin geçmesine engel olmak anlamına gelmeyecek, aynı zamanda AKP’yi hezimete uğratarak erken bir seçimin yolunu açmak mümkün olacaktır. Özellikle de Kılıçdaroğlu rüzgarıyla yelkenleri şişirilmiş CHP, bunu hükümet olma yolunda önemli bir sınav olarak görmekte, seçim propagandasını da bu çerçevede örgütlemektedir.

Bu koşullarda referandumda evet oyu kullanıldığında, sadece Anayasa değişikliği paketine değil, aynı zamanda AKP’nin devlet katında yeni mevziler kazanmasına onay verilecektir. Hayır denildiğinde ise, burjuva muhalefetinin yedeğine düşülerek ona destek verilecektir. Her iki durumda da burjuva gericilik odaklarından biri tercih edilmiş olacaktır.

Kuşkusuz taraflar kampanyalarını çeşitli siyasal argümanlarla süsleyeceklerdir. “Hayırcı” muhalefet açısından özel siyasal formüller üretilmesi de gerekmemektedir. Zira kullanılacak “hayır” oyu AKP’ye “hayır” anlamına geldiği ölçüde, emekçilerin tepki ve duyarlılıklarları bu kanala akıtılmaya çalışılacaktır. Elbette krizin yıkıcı etkileri karşısında büyüyen sosyal öfke de, açılım fiyaskosunun ardından büyüyen şoven histeri de kullanılacaktır. En sağından en soluna kadar burjuva muhalefet partileri, emekçi halkın ilerici sosyal-siyasal tepkileriyle en gerici eğilimlerini aynı potada birleştirmeye çalışacaklardır. Daha önce benzer sınavlarda AKP karşıtlığı ekseninde burjuva muhalefetiyle yan yana düşen kimi sol çevrelerin de bu yeni rüzgara kapılmaları mümkündür.

AKP ve destekçileri ise bu güçlere karşı “demokratikleşiyoruz” söylemi etrafında örgütlenen bir kampanya ile çıkacaktır. Anayasa paketinin geçmesiyle, 12 Eylül darbesiyle hesaplaşılacağı, demokratikleşme bakımından yeni bir döneme girileceği propaganda edilecektir. Hayırcı cephe statükodan yana güçler olarak lanse edilecek, onlara verilecek her desteğin statükoya evet anlamına geleceği söylenecektir. Bu da, yapılanlar yeterli olmasa da statükoyu zayıflatacak adımlardır diyen liberallerin politik desteğini almak sonucunu verecektir. Bu söylemin temsilcileri tutumlarını bu biçimde açıklamış da bulunmaktadırlar.

Sonuç olarak, referanduma katılarak evet-hayır ikilemine sıkışmak, bu ikilemin tarafı düzen güçlerinin gerici iktidar mücadelesinin yedeğine düşmek olacaktır. Bu kutuplaşmaya taraf olanların liberal sol söylemleri de, emekçi kitleleri aldatarak gerici burjuva odaklara değneklik yapmaya hizmet edecektir.

Referandumun bu dar ve gerici çerçevesi teşhir edilmeli, kurulan çift yönlü tuzakların kırılması için siyasal mücadele yoğunlaştırılmalıdır. Boykot, referandum karşısında tek doğru devrimci tutumdur. Milyonların sandık başına gitmediği, oynanan oyuna karşı tepkilerini göstererek sokakları doldurduğu bir boykot, düzeni zora sokacak, sınıf ve kitle hareketi için soluk olacaktır.

Boykot çağrısını yaygın ve yoğun bir siyasal kampanyaya konu etmek, düzen güçlerinin sahte ve aldatıcı referandum oyununu teşhir etmek, işçi ve emekçiler ile Kürt halkının düzene karşı birlikte mücadelesini yükseltmek, böylece mücadele alanlarını ısıtmak dönemin başlıca görevidir.