11 Haziran 2010
Sayı: SİKB 2010/23

 Kızıl Bayrak'tan
Emperyalizme hizmet edenler ezilen halkların davasını savunamazlar!
Ankara’daki işbirlikçiler
Filistin sorununu iç ve dış politikanın aracı olarak kullanıyorlar!
Sermayesi kan olan stratejik ortaklık devam ediyor!
Uluslararası İsrail’e Karşı Boykot Sempozyumu gerçekleşti
Sempozyumda Türkiyeli sol hareketler tarafından sunulan ortak metin
İsrail katliamı protestolarından...
Barzani ziyaretinden yansıyanlar...
Kürt hareketi devlet terörünü kınadı
Karadeniz’de Kürt işçilere kıskaç
İşçi ve emekçi hareketinden..
ÇHD İStanbul Şubesi Yönetim Kurulu üyesi Zeycan Balcı Şimşek’le konuştuk...!
Metal İşçileri Birliği Merkezi Yürütme Kurulu Haziran Ayı Toplantısı Sonuçları
Devlet Memurları Kanunu’nda yapılacak değişikliklere karşı mücadeleye!
Eğitim emekçilerinden atamalara karşı eylemler
Türk-İş işsizliğin
gerçek nedenini gizliyor!
SOKAK Üniversitesi’nde
son ders işlendi!
Kamp-Üs’ten Nazım Hikmet, Ahmed Arif ve Orhan Kemal anması..
BM Güvenlik Konseyi’nden
İran’a yaptırım karar
UPS direnişiyle
sınıf dayanışması büyüyor!
İsrail katliamı Avrupa’da
eylemlerle lanetlendi
İspanya’da kamu çalışanları grevi
Filistin, İsrail, Türkiye,
Kürdistan ve ikiyüzlülüğün sınırsızlığı - M.Can Yüce
Yağmur değil bu düzen bir felakettir!
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Amerikancı rejim İsrail’in devlet terörünü demagoji malzemesi olarak kullanıyor…

Emperyalizme hizmet edenler ezilen halkların davasını savunamazlar!

İsrail’in Gazze’ye yardım taşıyan gemiye düzenlediği vahşi saldırının ardından Amerikancı AKP hükümetinin şeflerinin yaptığı açıklamalar tam bir riyakarlık örneği.

Varlık gerekçelerini, kimleri temsil ettiklerini, hangi güçlerin hizmetinde olduklarını, sekiz yıllık icraatlarını yok sayan bir söylem tutturmaya çalışan Tayyip Erdoğan ve müritleri, ırkçı-siyonist İsrail’in yalanlarına işaret ederken, onunla aynı eşiğe yuvarlandılar. 

İsrail bu icraatlara yeni mi başladı?

İsrail savaş aygıtının katliam yaparak Mavi Marmara gemisini işgal etmesine “sert” tepki gösteren Erdoğan ile diğer AKP şefleri, siyonist rejime ağır ithamlarda bulundular. Devlet terörü estirmek, korsanlık yapmak, insanlık değerlerini ayaklar altına almak, uluslararası hukuk ve anlaşmaları hiçe saymak, Gazze’yi zalim bir ablukaya alarak Filistin halkını cezalandırmak vb...

Irkçı-siyonist rejimin iğrenç icraatları söz konusu olduğunda, kullanılan sıfatlar yapılanları tanımlamakta yetersiz dahi kalır. Zira İsrail’in Filistin halkına karşı giriştiği akıl almaz barbarlıkları kimi zaman tanımlayacak kavram bulmak bile güçtür. 

Dolayısıyla, Türkiye bayrağı taşıyan bir geminin saldırıya uğraması dışında, siyonist rejimden yana ortada herhangi bir yenilik yoktur. Durum bu iken, AKP şefi, Mavi Marmara gemisini işgal eden İsrail’in “en yakın dostu”nu kaybetmek üzere olduğunu ilan etti.

Böylece, İsrail yıllardır Filistin halkına karşı iğrenç icraatlarını sürdürürken, bölgedeki en yakın dostunun Türkiye olduğu itiraf edilmiş oldu. Bu düpedüz bir suç ortaklığı itirafıdır. Siyonist rejim Filistin ve Lübnan halklarını katlederken, Türk sermaye devleti ve onun son sekiz yıldır icra kurulu olan AKP hükümetinin İsrail ile yakın bir dostluk ilişkisi sürdürmesi, onların Filistin halkının değil ırkçı-siyonistlerin dostu olduğunun göstergesidir. Nitekim Filistin sorununa ancak iç ve dış politikada işlevli olabildiği ölçüde AKP tarafından ilgi gösterilmektedir. İki Amerikancı rejim arasında yaşanan gerginlik bu gerçeğin üstünü örtememektedir.

Aynı merkeze bağımlılar, rolleri aynı

Tayyip Erdoğan, emperyalist-siyonist güçlerin yürüttüğü halkları köleleştirme seferinin ya da Washington’daki savaş baronlarının söylemiyle “Büyük Ortadoğu Projesi”nin (BOP) bölgedeki “eşbaşkanı” olduğunu ilan etmişti.

Afganistan, Irak işgalleri, Lübnan, Gazze saldırıları, Suriye’nin taciz edilmesi, İran’a dönük tehditler, birtakım iğreti haklar karşılığında Kürt halkının ulusal özgürlük ve eşitlik özlemlerinin bastırılması... Tüm bunlar adı geçen projenin uygulanabilmesi için gerekli görülmüştü. İşte Erdoğan bu projenin “eşbaşkanı” olmakla övünüyordu.

ABD-İsrail ikilisi BOP projesinin cellatları ise, Erdoğan ve AKP hükümeti ise papazıdır. Aynı amaç doğrultusunda herkes kendine uygun roller üstlenmiş bulunuyor. Kimi çıkar veya hesap farklılığı nedeniyle ABD’nin iki tetikçisi olan Türkiye ile İsrail arasında bazı pürüzlerin ortaya çıkmış olması, olayın özünü zerre kadar değiştirmiyor.

Bu olgular, halkları köleleştirmek amacıyla geliştirilen BOP’a destek veren bir rejimin hükümeti olarak AKP ve şefi Erdoğan’ın ezilen halklardan değil, emperyalist-siyonist zorbalardan yana olduklarını gösteriyor. Zaten başka türlü olması da mümkün değil, zira dinci-gerici bir sermaye partisi olan AKP, doğası gereği ezilen halkların karşısında konumlanmıştır.

Ezilen halkların baş celladı ABD emperyalizmine hizmet etmeyi temel çizgi olarak benimseyen AKP, Kürt halkına karşı izlenen ırkçı-inkarcı devlet politikasının da icraatçısıdır.

AKP hükümetinin temel yönetme aracı devlet terörüdür!

Vahşi saldırganlığının ucu kendilerine dokunduğu için İsrail’in ırkçı-saldırgan politikalarını teşhir eden Tayyip Erdoğan, sivillerin silahlı güçler tarafından saldırıya uğramasını, çocukların katledilmesini ve Gazze’ye uygulanan ablukayı “devlet terörü” olarak niteliyor. Bu icraatlarıyla İsrail rejiminin insanlığa karşı suçlar işlediğini söyleyen AKP şefi, tüm bu zorbalıklara karşı çıkıyormuş havasına bürünüyor.

Elbette siyonist rejimin Filistin halkına reva gördüğü icraatlar en kaba biçimiyle devlet terörüdür. Fakat işbaşındaki AKP hükümeti de işçi sınıfına, emekçilere, ezilen Kürt halkına, ilerici ve devrimci güçlere aynı devlet terörü ile saldırmaktadır. Dolayısıyla AKP şefi kaba bir ikiyüzlülük sergilemektedir.

Kürt halkına karşı devlet terörünü resmi politika haline getiren ve bu halkın çocuklarını katleden, devrimcileri sokak ortasında infaz eden katil çetelerine yasal koruma sağlayan, “iş kazası” adı altında işçilerin toplu bir şekilde katledilmesini doğal gören, polis devletine doğru hızla yol alan bir rejimin hükümetidir AKP.

Amerikancı rejimin işçilere, emekçilere, ilerici-devrimci güçlere, başta Kürtler olmak ezilen halklara uyguladığı baskı ve zorbalık, dinci gericilerin Filistin halkına uyguladıkları zulümden dolayı İsrail’e gösterdikleri tepkinin sahteliğini ortaya koyuyor. Üstelik siyonist rejim Filistin halkı ile tüm Arap halklarını açıkça düşman ilan ederken, Türk sermaye devleti “işçimiz, memurumuz, Kürt kardeşimiz” demagojileri eşliğinde icra ediyor devlet terörünü.

Emperyalizme hizmet edenler ezilen halkların davasını savunamazlar!

Sermaye sınıfının temsilcilerinin ezilen halklardan yana olamayacakları, İsrail saldırısının ardından yaşanan gelişmelerle de kanıtlanmıştır. Söylemde Filistin halkının davasını destekleyen AKP şefi ile müritleri, aynı süreçte Kürt halkına karşı devam ettirdikleri savaşı azdırıyorlar. Kürt halkına savaş ilan edenler, söylemde Filistin halkına saldıran İsrail’i suçlayabilirler, fakat bunun adı ezilen halklardan yana olmak değil, tiksinti verici bir ikiyüzlülük olabilir ancak.

Her burjuva hükümeti gibi AKP’nin de bu kaba ikiyüzlülüğü bir tesadüf değildir. Temsil ettiği sınıfın insanlığın gelişimi önünde bir engele dönüşmüş olmasından kaynaklanmaktadır.

Burjuva gericiliğinin ezilen halklardan yana olmak, ulusların kendi kaderini tayin hakkını savunmak gibi bir sorunu yoktur. Bugün hala ulusal/etnik kimliğinden dolayı baskıya maruz kalan halklar varsa, bunun tek sorumlusu emperyalist-kapitalist sistemdir. Emperyalist-kapitalist devletler ile işbirlikçi gerici rejimler çözümün değil, sorunun parçasıdırlar.

Ancak tutarlı bir anti-emperyalizmin savunucusu olan anti-kapitalist güçler ezilen halkların davasını samimiyetle savunabilirler. Bir ulusun diğer bir ulus tarafından baskı ve sömürüye maruz kalmasını her koşulda reddederler.