16 Mayıs 2008 Sayı: SİKB 2008/20

  Kızıl Bayrak'tan
  Sınıf mücadelesinin yeni dönemi...
   İMF programlarına karşı mücadeleye!
“İstihdam paketi” mecliste...
ATO’nun araştırmasının çarpıcı sonuçları...
Ölüm kampı: Tuzla tersaneler cehennemi!
Patronlar sarayda, işçiler mezarda!
  Kayseri İşçi Kurultayı’na hazırlanıyoruz!
  3. Çiğli İşçi Kurultayı başarıyla gerçekleşti!
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  Devrimci 1 Mayıs Platformu’nun 2008 1 Mayıs deklarasyonu:
  Devrimci yayınlar 1 Mayıs’ı değerlendiriyor...
  İP/TGB provokasyonu boşa düşürüldü!
  Mayıs’tan Haziran’a katliam ve direniş....
  Taksim 1 Mayısı üzerine...
  Dünyadan...
  Piyasalaşan eğitime karşı mücadeleye!
  TC ve Güney ilişkilerinde yeni durum
M. Can Yüce
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Uludağ Üniversitesi’nde saldırılar...

“Faşizme karşı omuz omuza!”

10 Mart günü Uludağ Üniversitesi’nde beş devrimci, yurtsever ve ilerici öğrenciye 70 kişilik faşist güruh tarafından bir saldırı gerçekleşmişti. İçinde bir yoldaşımızın da bulunduğu üç öğrenci yaralanmış ve 67 öğrenci gözaltına alınmıştı. Bu süreçte savcılık kendi hukuklarını bile ihlal ederek öğrenciler hakkında arama kararı çıkardı ve beş arkadaşımız tutuklandı. Yine Uludağ Üniversitesi rektörlüğü tarafından 80 öğrenciye toplam 130 soruşturma açıldı.

Uludağ Üniversitesi’ndeki devrimci, demokrat ve yurtsever öğrenciler bu süreçte, üniversitedeki faşist saldırılara ve rektörlüğün soruşturma terörüne karşı Bursa’daki sendikalar ve DKÖ’lerin de desteklediği bir dizi eylem ve etkinlik gerçekleştirdiler. Basın açıklamaları, bilgilendirme toplantıları yapıldı. Diğer öğrencileri de sürece dahil etmek için 29 Nisan’da gerçekleştirilen açık toplantıda “Arkadaşıma dokunma!” şiarlı bir kampanya örme kararı alındı.

Bu kampanyanın ön ayağı olarak, üniversitemizde 6-9 Mayıs tarihleri arasında gerçekleşen bahar şenliklerinde, soruşturmaları anlatan çeşitli pullar yapıştırdığımız tişörtlerimizi giydik. Yapılan çalışmalar sonucu bir alternatif şenlik örgütlemiş olduk.

Faşist saldırılara ve rektörlüğün uyguladığı soruşturma terörüne karşı eylem ve etkinlikler çerçevesinde, 12 Mayıs günü de AVP tiyatrosunun önünde bir basın açıklaması gerçekleştirildi. Yaklaşık 200 kişinin katıldığı basın açıklamasının metnini Bursa Eğitim-Sen Şube Başkanı Cemal Akkurt okudu.

Basın açıklamasında şunlar söylendi: “10 Mart 2008’de bir kafetaryada oturan dört öğrenciye kalabalık bir grubun saldırması ve yaralanmalarla süren ve üniversitenin tamamına yayılan olaylar maalesef kolluk güçlerinin ve üniversite idaresinin gözleri önünde cereyan etmiş, saldırganlar eylemlerini tamamladıktan sonra bu saldırılara maruz kalan öğrencilerin olaylara tepki göstermesine izin dahi vermemiş, tepki gösterince de jandarma dipçiklerine maruz bırakılmışlardır. Daha sonra üniversitede öğrenci avı başlatılmış, 75 öğrenci gözaltına alınmış ve okul yönetimi tarafından olaylarla ilgili 80 kişiye soruşturma açılmıştır. Olaylardan sonra öğrenci ve kurumların okulda yaptıkları basın açıklanmasından dolayı tekrar açılan soruşturmalarla, soruşturma sayısı 130 olmuştur. Birçok öğrencinin ikişer soruşturması vardır.

Olayların ardından yapılan tutuklamaların sonucunda şu an itibariyle tutuklu sayısı 1 kadın ve 4 erkek olmak üzere 5 kişidir.”

Akkurt, bundan sonraki süreçte de öğrencilerin yanlarında olduklarını belirterek basın açıklamasını bitirdi. Basın açıklamasını KESK Bursa Şubeler Platformu, TMMOB İKK Sekreterliği, İnsan Hakları Derneği, Çağdaş Hukukçular Derneği ve Çağdaş Gazeteciler Derneği Bursa Şubesi düzenledi. Uludağ Üniversitesi öğrencileri de katılım sağladı.

Basın açıklamasında sık sık “Faşizme karşı omuz omuza!”, “Gözaltılar, tutuklamalar, baskılar bizi yıldıramaz!” vb. sloganlar atıldı.

Uludağ Üniversitesi / Ekim Gençliği



Kamp-Üs Festivali başladı...

Yaşamın ve sanatın her alanında “biz varız”!

Bireyselliğe inat kolektif bir bilinç ve üretimle ördüğümüz Kamp-Üs Festivali’nin birinci günü 12 Mayıs günü gerçekleşti. Sabah saatlerinde Fen-Edebiyat Fakülteleri’nde, Yabancı Diller Bölümü’nde ve Merkez Kampüs’te festivalin duyurusunu gerçekleştirdik.

ÖKM’nin girişine festivalimizin şiarının yazılı olduğu ozalitlerimizi astık ve festival için alanı düzenlemeye başladık. Kamp-Üs Fotoğraf Atölyesi “Karelere Sığmayanlar” başlıklı sergiyi festival alanının girişine yerleştirdi. Kamp-Üs dergisi ile festival programının yeraldığı el ilanlarından oluşan masamızı açtık.

İlk gün, “Tiyatroda biz varız” ve “Resimde biz varız” kapsamında etkinliklerimizi gerçekleştirdik. “Tiyatroda biz varız” başlıklı ilk bölümde Psikoloji Kulübü Tiyatro Topluluğu tarafından “Ölmeden hayaller” isimli oyun sergilendi. Bir insanın ölmeden önce o güne kadar kurduğu hayalleri, ölümle yaşamı karşılaştırmasını ve yaşamını istediği şekilde şekillendirebileceğini anlatıyordu.

Oyunun arasında festivale ilişkin bir açılış konuşması gerçekleştirildi. Bugün üniversitelerde yaşanan ticarileştirilme saldırılarına ve baskıcı uygulamalara değinilerek, bunlara karşı bir araya gelip “Toplama kampı sermaye üssü üniversite istemiyoruz” şiarıyla Kamp-Üs dergisini çıkartmaya başladığımızdan bahsedildi. Festivalin düzenleme süreci ve atölye çalışmaları kısaca anlatıldı.

Tiyatro gösteriminin ardından Kamp-Üs Resim Atölyesi ve Resim Kulübü’nün hazırladığı “Fırça Darbeleri” başlıklı açık atölye başladı. Birçok öğrenci katkılarını sundu. Tiyatro gösteriminden çıkan öğrencilerin bir kısmı da atölyeye katıldı. Yağlı boya ve kara kalemle yapılan resimlerde ana temayı “savaş” başlığı oluşturdu. Yanı sıra “İstanbul Üniversitesi”, “1 Mayıs” gibi konulara değinildi ve portre çizimleri yapıldı.

Etkinliğe 150 kişi katıldı.

Gün boyunca birçok öğrenciyle, Kamp-Üs dergisine ve atölye çalışmalarına dair konuştuk. Etkinliklere katılanlara dergimizi ulaştırdık.


Festivalde 2. gün:

“Üniversitelerde biz varız!”

İlk etkinliğimiz “Üniversiteler ve Geleceksizlik” konulu paneldi. Panel Gaye Yılmaz, Sabancı Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ahmet Öncü ve ÇHD Genel Sekreteri Av. Selçuk Kozağaçlı’nın katılımı ile gerçekleşti.

İlk olarak Gaye Yılmaz, sermayenin uluslararasılaşma sürecini, GATS’ı doğuran süreci ve temel ilkelerini anlattı. Kapitalizmi anlamak için Marks’ın azalan kar oranları yasasının çok önemli bir yerde durduğunu, özel olarak incelenmesi gerektiğini belirtti. Türkiye’de SSGSS olarak gündeme gelen ve tüm dünyada uygulanan politikaları değerlendirdi.

Ahmet Öncü, sermayenin krizi aşmak için bir sektör seçerek o sektörü geliştirmeye çalıştığını ve krizi bu yöntem ile aşmaya çalıştığını belirtti. Mesleki dönüşüm kavramına değinerek, hastanelerin ve eğitimin piyasalaştırıldığını vurguladı.

Selçuk Kozağaçlı ise, öğrenci hareketinin heterojenliğinden ve kendi bulundukları sınıfa ihanet etme, onun dışına çıkma potansiyeli taşıdığından bahsetti. Öğrenci hareketinin önüne konan yolları mekanik olarak ikiye ayıran bir konuşma yaptı.

Aradan sonra onlarca kişinin “Üniversite deyince aklınıza ne geliyor” “İstanbul Üniversitesi deyince aklınıza ne geliyor?” sorularına verdiği yanıtlardan oluşan “Üniversite deyince…” isimli sinevizyon gösterimi yapıldı. Ardından “Üniversitelerde söz sırası bizde” başlıklı foruma geçildi. Öğrencilerin yaşadığı sorunlar ve örgütlülük üzerine tartışmalar gerçekleşti.


Festivalin 3. günü... “Sinemada biz varız!”

Festivalimizin 3. günü “Sinemada biz varız” başlığıyla gerçekleşti. Etkinlik saat 14.00’de YTÜ öğretim üyesi, sinemacı-yönetmen Uğur Kutay’ın katıldığı “İnsanı Arayan Sinema” başlıklı panelle başladı.

Uğur Kutay, sinema ve kitle kültürü üzerine yaptığı bir konuşmayla başladı. Kitle kültürü ve popüler kültür arasındaki ayrımdan yola çıkarak, toplumsal dönüşüme katkıda bulunabilecek sinematografik yöntemleri, sinemanın tarihinden de örneklerle anlattı. Eisenstein’ın algı ve devamlılık üzerine olan kuramının Hollywood sinemasının kodları olarak nasıl yeniden belirdiğinden, sosyal hareketliliğin ve direnişin önündeki ciddi engeller olarak kitle kültürünün “uyuşturucu” ve “ertesi güne hazırlayıcı” etkisine kadar birçok konuyu dile getiren anlatımları yaptı.

Panele 30 kişi katıldı.

Panelden sonra 1 saatlik ara verildi. Saat 17.00’de kısa film gösterimleri başladı. Gösterimlerden önce Kamp-Üs Sinema Atölyesi adına bir konuşma yapıldı. Konuşmada Kamp-Üs çalışmasından ve festival sürecinden kısaca bahsedildi ve sinema atölyesinin yaptığı çalışmalar anlatıldı. Gösterim sinema atölyesinin hazırladığı “Üniversite deyince…” ve “Yabancılaşma” isimli iki kısa film çalışmasıyla başladı.

İnsanların üniversite deyince ne anladıkları sorusu üzerine kurulan belgesel film, kişiden kişiye değişen cevaplarıyla zaman zaman izleyicileri gülümsetti. Ardından gösterilen Yabancılaşma ise anfide, ders sırasında insanların aklından geçenleri konu etmişti. Üniversitenin bugünkü durumunun, öğrencileri hem birbirine hem de üzerinde çalışılan konuya yabancılaştırıcı etkisi; basit, vurucu ve esprili bir dille anlatan filmin ardından festival, derleme animasyon gösterimleriyle devam etti.

Kısa film gösterimlerine 55 kişi katıldı.

Bugün Kamp-Üs Edebiyat Atölyesi’nin hazırladığı öykü tamamlama çalışması başladı. “Öykü Duvarı” ismini verdiğimiz pano ÖKM girişine yerleştirildi. Bir cümleyle başlattığımız öyküyü festivale gelenler tamamladılar. Panonun yanına “Edebiyatta biz varız” gününe ve edebiyat atölyesine çağrı yapan afişler de astık.

Birçok kişi tarafından ilgiyle karşılanan öykü tamamlama çalışması diğer günlerde de devam edecek. “Fırça Darbeleri” isimli çalışma da birçok kişinin çizimleriyle devam ediyor.

Festivalin 4. günü “Edebiyatta biz varız” ve “Fotoğrafta biz varız” başlıklarıyla devam edecek.

İÜ Kamp-Üs Dergisi


İLGP Denizler’i andı...

Kartal İLGP: “Şimdi Deniz olunmalı!”

Kartal İLGP olarak 9 Mayıs günü Kartal Meydanı’nda basın açıklaması gerçekleştirdik. Alkışlar ve sloganlarla meydana yürüyen liseliler burada “Denizler’den İbolar’a, Ümitler’den yarınlara… Devrim mücadelesi sürüyor!/İLGP” pankartı açtılar. “Yusuf, Hüseyin, Deniz! Sürüyor sürecek mücadelemiz!”, “Faşizme karşı Deniz olunmalı!” sloganları ile anma eylemi başladı.

Basın açıklamasında, gençlik mücadelesinin 40 yıldır hiç durmadan yürüdüğü vurgulandı, Denizler’in mücadelesine sahip çıkıldı. İLGP’nin Denizler’i yaşatacağı vurgulanarak, kavga alanlarında buluşmak dileğiyle eylem bitirildi.

Kartal / İLGP

GOP’ta Denizler anması!

Gaziosmanpaşa İLGP olarak 10 Mayıs tarihinde Denizler şahsında devrim şehitlerini andığımız bir etkinlik gerçekleştirdik.

Programımıza gençlik hareketi tarihini anlatan bir sinevizyon gösterimi ile başladık. İki arkadaşımızın şiir dinletisinin ardından Denizler şahsında, tüm devrim şehitleri için bir dakikalık saygı duruşu gerçekleştirildi. Ardından “Denizler’den İbolar’a, Ümitler’den yarınlara gençlik mücadelesi!” başlığı ile bir söyleşi gerçekleştirildi. Söyleşide ‘68 ve ‘80 gençlik hareketi tartışıldı.

Söyleşinin ilerleyen bölümünde liseliler olarak bize düşen görevler ve mücadeleyi büyütmekteki sorumluluklar vurgulandı. Son olarak ÖSS üzerine tartışmalar gerçekleştirildi ve önümüzdeki günlerde gündemleştirilecek ÖSS kampanyamız ilan edildi.

Gaziosmanpaşa İLGP


 

İP/TGB provokasyonu boşa düşürüldü!

Devrimci siyasal faaliyetimiz kararlılıkla sürüyor!

İP/TGB provokasyonu

Yıldız Teknik Üniversitesi’nde geçtiğimiz hafta İP çetesinin bildik provokasyonlarından biri sahneye konulmaya çalışıldı. İP çetesi “Türkiye Gençlik Birliği” imzası altında 19 Mayıs’ta gerçekleştirecekleri etkinliklerle ilişkili olarak üniversitede stant açtı ve ilk günden itibaren provokasyon yaratmanın zeminini zorladı.

5 Mayıs günü stant açan ve afiş yapan İP’lilerle devrimciler arasında gerginlik yaşandı. Atatürk afişinin kapandığını ve kapatan afişin kaldırılmasını isteyen İP’lilere, kendilerinin YTÜ’de bir siyasal güç olarak kabul görülmedikleri net bir tutumla anlatıldı. Bunun üzerine İP’liler ertesi gün uygun zamanı kollayarak, üniversitede az sayıda devrimci kaldığı bir esnada standımıza saldırdılar. Ekim Gençliği’nden ve Gençlik Derneği’nden oluşan 7-8 kişi, 25-30 kişilik bu saldırıyı etkin bir biçimde püskürttü ve İP’li çetenin provokasyonunu boşa çıkarttı. Saldırının gerçekleştiği Tonoz Kafe önünde stantlarımızın açık kalmasını sağladık ve ulusalcı çetenin gerçek yüzünü teşhir ettik.

Yaşanan olay üzerine bu çetenin üniversitedeki politik faaliyet alanını ve etkisini daraltmanın en etkin yolu olarak İP ve ulusalcı cenahın bütünlüklü teşhirini içeren bir politik hazırlık yaptık. Saldırının ertesi günü güçlü ve yaygın bir propaganda faaliyeti örgütledik.

8 Mayıs günü İP çetesinin tekrar stant açmaya yeltenmesi üzerine müdahale ettik ve ulusalcı çeteyi rektörlüğe kadar kovaladık. Bu müdahalenin ardından rektör İP’lilere sahip çıktı ve çevik kuvvete talimat vererek 5’i Ekim Gençliği okuru olmak üzere 13 devrimci öğrenciyi gözaltına aldırdı.

5 Mayıs gününden bu yana örgütlediğimiz sistematik teşhir faaliyetinin ürünü olarak İP çetesi bu hafta üniversite içerisinde bir faaliyet girişiminde bulunamadı. 12 Mayıs günü örgütlediğimiz ve 70 kişinin katıldığı basın açıklaması ile İP/TGB çetesi ve rektörlük işbirliği teşhir edilmiş ve her türlü provokasyona ve saldırıya karşı devrimci mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğimiz yinelenmiştir. Saldırıların başladığı günden bu yana provokasyonların boşa düşürülmesi ile birlikte yaygın ve etkili kitle çalışmamız ile bu çeteye okulda faaliyet alanı bırakmamış olduk.

Provokasyonları boşa düşürecek olan yaygın politik faaliyettir!

İki haftadır süren İP/TGB provokasyonu, üniversitelerde devrimci siyasal faaliyetin durgunluğundan, kitle bağlarının zayıflığından güç almaktadır. Devrimci faaliyetin oluşturduğu boşluklar bu gerici örgütlenmeler tarafından doldurulmaya çalışılmaktadır.

Bugün üniversitelerde faşist ve gerici söylemin bayraktarlığı önemli ölçüde ulusalcı/şoven örgütlenmelere geçmiş durumdadır. Son iki yıldır özellikle merkez üniversitelerde daralmış olan faşist örgütlenmenin yerini bugün daha sinsi bir biçimde bu örgütlenmeler almış bulunuyor. Cumhuriyet mitingleri, “teröre lanet” eylemleri geçtiğimiz yıllarda bu örgütlenmeler aracılığı ile üniversitelere taşınmıştı. Hatta o dönemde değerlendirmelerimizde de ifade ettiğimiz üzere, söz konusu ulusalcı cenah üniversitelerde azımsanamayacak bir etki de yaratmıştı. Faşist örgütlenmelerin bildik vatan-millet-sakarya söylemini anti-Amerikancı sosa bulayarak yeniden pazarlayan söz konusu örgütlenmeler, rektörlüğün ve polisin de aktif desteğini alarak yol yürümektedir.

Üniversitelerdeki sivil faşist çetelere karşı mücadelenin yöntemi ne ise, söz konusu gerici-ulusalcı çetelere karşı yöntemin de aynı olmak zorunda olduğu açıktır. YTÜ Ekim Gençliği olarak süreci bu kavrayışla ördük.

Bu çerçevede bütünlüklü olarak iki yol izlenmek zorundadır. Birincisi bu provokasyonlarla hedeflenen politik kilitlenmeyi yaşamamak, yani tuzağa düşmemektir. Politik-pratik faaliyeti olanca etkinliği ve yaygınlığı ile sürdürmek, devrimcilerin bu tür provokasyon süreçlerindeki en temel sorumluluğudur. İkincisi ise, politik faaliyetin bir ayağını söz konusu çetenin etkin bir teşhirine ayırmaktır. Bu nokta, ulusalcı çeteler söz konusu olduğunda özel olarak önem kazanmaktadır. Zira sivil faşist çetelerin üniversiteli gençliğin gözünde bir meşruluğu bulunmamaktadır. Ancak ulusalcı çeteler karşısında, özellikle son 1 yıldır ülke genelinde yaratılan laik-anti laik kutuplaşmasının bir sonucu olarak, öğrenci gençliğin kafası yeterince açık değildir. Bu haliyle devrimci özneler bir yandan üniversitedeki olağan politik faaliyeti sürdürmek, diğer yandan bu faaliyeti İP çetesi ve ulusalcı gericiliğin teşhiri ile bütünleştirerek, bu gerici çetelere politika yapacak alan bırakmamak sorumluluğu ile karşı karşıyadır.

Saldırılara karşı birleşik mücadele zorunluluğu ve YTÜ’de yaşananların gösterdikleri

Yıldız Teknik Üniversitesi’nde yaşanan son süreç, özellikle gençlik mücadelesi öznelerinin saldırı ve provokasyon süreci içerisinde aldıkları tutumlar açısından endişe vericidir. 25-30 kişilik güruh biz 7-8 kişi iken saldırdığında, çevredeki bir dizi “solcu” saldırıya seyirci kalabilmiştir.

Ancak ertesi günkü (7 Mayıs) tutumlar bu seyirci olma halinden daha kötüdür, dahası tam bir sorumsuzluktur. Saldırının hemen ertesi günü SGD ve Gençlik Derneği, İP’li çeteye giderek “provokasyon yapmamak kaydıyla” masa açma “izni” vermiştir. Bunun üzerine TGB masası akşam saatlerine doğru tekrar açılmıştır. 5-6 Mayıs’ta yaşanan gerginliğin de, saldırının da ağırlıklı muhatabı biz olmamıza rağmen, bütün bir gün boyunca İP/TGB çetesini teşhir faaliyeti yürütüyor olmamıza rağmen, bu siyasetler bizim fikrimizi almak bir yana, bilgilendirmede bulunma ihtiyacını dahi duymamıştır. Gençlik Derneği aynı gün içerisinde gelerek bu tutumun özeleştirisini vermiştir. Bu nedenle onları tartışma dışı bırakıyoruz.

SGD ise, söz konusu saldırı sürecinin başından itibaren üniversite bulunmamaktadır ve tartışmalardan bihaberdir. Buna rağmen, YTÜ’nün toplamını bağlayan bir tartışmayı yapacak muhatabiyet hakkını kendinde görebilmektedir! Dahası, sürecin öncesinde yer almayan SGD, gözaltıların yaşanması ve ardından örülen ortak çalışma sürecinde de ortada yoktur! Kısacası, YTÜ’de iki haftaya yakın süren gerginlik ve politik faaliyet sürecine SGD’nin tek katkısı, İP’li çeteyi muhatap alarak, bir gün önce bize saldırmış bu çeteye “gidin uslu uslu masa açın” demek olmuştur.

Bizim için, geçmişte de sivil faşistler ve İP benzeri çetelerle mücadeleyi “dövmek-dövmemek” ve anti-faşist mücadeleyi devriye ekipleri çıkartmak sınırında tartışan bir anlayışın, bugün politik teşhir faaliyetine ilgi göstermemesi anlaşılır. Anlaşılamayan nokta, İP’lilerin kulüp faaliyetlerine dahi saldırma tartışması yürüten bir gençlik örgütlenmesinin, bugün onları muhatap alıp, bir de politik faaliyetlerine “izin” vermesidir. Sorun, İP’in saldırmasıymış gibi, son derece sığ bir biçimde ele alınmaktadır. Ulusalcıların üniversitede politik faaliyet alanı bulması, bu saldırı-çatışma vb. sorunlardan daha önemli değil onlar için.

YTÜ’de yaşanan süreç içerisinde diğer bir ibretlik tutum ise TKP’ninkidir. YTÜ’de sola ve devrimci politik faaliyete dönük açık bir saldırı yaşanmasına rağmen, TKP sürece seyirci kalmayı tercih etmiştir. TKP’nin “yurtseverlik” politikasının geldiği noktanın en açık göstergelerinden biri olan bu tutum, bırakın saldırılar esnasında devrimcilere destek olmayı, basın açıklamalarını bile kenardan seyretme biçiminde sergilenmiştir. Gerginliğin sürdüğü dönem boyunca toplu giriş-çıkışlarda yer almayacaklarını açıklamışlar ve sürecin dışında kalacaklarını belirtmişlerdir. “Yurtseverlik” politikası süreciyle daha da belirgin bir biçimde kendini gösteren ideolojik platformdaki erozyon, İP çetesiyle karşı karşıya gelmemeyi gerektirmektedir!

Sonuçta, YTÜ’de gelişen süreç gençlik hareketinin kimi özneleri cephesinden başarısız bir sınav olmuştur. Bu başarısızlığın, dahası üniversitedeki gençlik mücadelesinin akıbetine ilişkin kayıtsızlığın yıkıcı sonuçları, sorumluluk bilincini kaybetmemiş ve gençlik mücadelesinin ihtiyaçlarından kopmamış devrimci öznelerce bertaraf edilebilmiştir. Ancak bu tablo önümüzdeki süreç açısından endişe vericidir. Bütün özneler bu çerçevede kendilerini değerlendirmek ve gençlik mücadelesi ile ilişkili görevlerini hatırlamak zorundadır.

Sorun hiç de gerici güçleri dövmek-dövmemek, masalarını dağıtmak-dağıtmamak sorunu değildir. Bizlerin 8 Mayıs günü gerçekleştirdiği müdahalede, devrimci faaliyetin meşruluğunu savunma kaygısı ve açıktan devrimcileri hedef alan provokatif bir politik konumlanışı bertaraf etme çabası önplandadır. Ve açıkça ifade ediyoruz ki, öncesinde ve sonrasında örülen politik teşhir faaliyeti ve kitle çalışması olmasaydı, bu müdahalenin etkisi son derece zayıf olacaktı.

Burada altını çizmeye çalıştığımız, bu saldırıların göğüslenmesi sorunudur. Bu sorunun tartışılması ertelenemez, zira önümüzdeki süreçte saldırıların çok yönlü olarak artacağı ortadadır. Saldırılara etkin bir yanıt ise ancak birleşik bir politik ve eylemsel eksende verilebilir. Saldırıların devrimci siyasal faaliyet alanını daraltmak hedefiyle gerçekleştiğini unutmadan, devrimci siyasal faaliyeti her zamankinden etkin ve güçlü bir biçimde sürdürmek temel bir sorumluluktur. Saldırılar karşısında gençlik mücadelesinin özneleri olarak kenetlenmiş bir tutum geliştirebilmek de aynı ölçüde zorunluluktur. Aksi halde kaybeden bir bütün olarak gençlik mücadelesi olacaktır.

YTÜ Ekim Gençliği

 

Cebeci öğrencileri: “Özgürlük istiyoruz!”

AÜ Cebeci kampusünde bir süredir “güvenlik” adı altında öğrencilere yönelik baskılar yoğunlaşıyor. YÖK Başkanı’nın üniversitelerdeki “artan olaylar”a karşılık sunduğu güvenlik raporunun ilk sonuçlarını Cebeci’de yaşamaya başladık.

Kampusümüzde kamera sayısı bir hafta içinde 50’ye yaklaştı. Yanısıra okulun ortasına dev bir mobese yerleştirdiler. Artık öğrencilerin her davranışı 24 saat denetim altında!

Alınan güvenlik önlemleri kameralarla da sınırlı kalmadı. Okulun giriş kapılarına bir hafta içinde turnikeler yerleştirildi. Bu uygulamalarla kampusümüz yarı açık bir cezaevini aratmaz duruma geldi!

Bu “güvenlik” terörünün bir sonucu da sudan bahanelerle öğrencilere açılan soruşturmalar oluyor. Artık kampuste olağan bir basın açıklamasına katılmak bile “büyük” bir suç!

Tüm bunların yanı sıra dönem başından beri sık sık karşı karşıya kaldığımız ÖGB terörü boyutlanarak devam ediyor. Cumartesi günü SBF’de gerçekleştirilen İnek Bayramı’na gelen bir SBF öğrencisi “kimlik göstermediği” bahanesiyle ÖGB’ler tarafından kameralardan uzak bir köşeye çekilip coplarla, tekmelerle ve küfürlerle vahşice saldırıya uğradı. Bu saldırı esnasında ÖGB şefi Aslan Duran da yaralandı. Yaşananların ardından ÖGB’ler gözü dönmüşçesine fakültede bulunan diğer öğrencilere saldırdılar. Ellerinde cam kırıklarıyla öğrencilerin üzerine yürüyerek tehditler ve küfürler savurdular.

Cumartesi günü kampuste yaşananlarla ilgili olarak Cebeci öğrencileri, 12 Mayıs günü, ellerinde “Artık yeter! ÖGB terörüne son!” yazılı pankartla kampus içerisinde bir yürüyüş yaparak kampüs girişindeki güvenlik kulübesine siyah çelenk bıraktılar. Burada yeniden saldırı teşhir edildi, ÖGB şefinin yaralanmasıyla ilgili olarak “yapan arkadaşın eline sağlık” denildi!

Yürüyüşte öğrenciler “Güvenlik değil, özgürlük istiyoruz!”, “ÖGB defol, üniversiteler bizimdir!”, “Turnikeye hayır!” sloganlarını attılar. Sınav döneminin yaklaşmasından kaynaklı okulda fazla öğrenci bulunmamasına rağmen, 20 kişiyle başlayan yürüyüş fakültelerin dolaşılması sırasında 50 kişiyi aştı.

Kampus içerisinde hemen her öğrencide bu “güvenlik” önlemlerine karşı ciddi bir öfke oluşmuş durumda. Bu hafta içerisinde kampusümüzde turnikelerle ilgili kapsamlı bir çalışma yürütmeye başlayacağız. Üniversitelerimizde yürüttüğümüz mücadelemizle kampuslerimize, yaşam alanlarımıza, “bizim üniversitelerimiz”e sahip çıkacağız. Üniversiteler bizimdir, bizimle özgürleşecek!

 Cebeci Ekim Gençliği

 

ÇÜ’de devlet terörü sürüyor...

Gözaltılar, tutuklamalar, baskılar bizi yıldıramaz!

Çukurova Üniversitesi’nde 1 Mayıs öncesinde tırmandırılan devlet terörü kesintisiz bir biçimde sürüyor. Devrimci çalışmaya tahammülsüzlük, asılan afişlere ve açılan standlara vahşice saldırılarak gösteriliyor.

Geçen hafta açılan ortak standın polis saldırısına karşı korunamaması, afişleri yırtan polisler karşısında tok bir tutum alınamaması ve standın kaldırılması üzerine Ekim Gençliği olarak standımızı 12 Mayıs günü yeniden açtık.

Kolluk güçleri standımızın yasadışı olduğunu ve kaldırmamızı istediler. Faaliyetimizin meşru olduğunu ve standımızı kaldırmayacağımızı söyledik. Bunun üzerine ÖGB’ler eşliğindeki sivil polisler saldırıya geçtiler. Stantta bulunan üç Ekim Gençliği okuru ve bir SGD’li öğrenciyi biber gazı kullanarak, döverek gözaltına aldılar. Saldırı karşısında “Üniversiteler bizimdir bizimle özgürleşecek!” sloganını haykırarak çevredeki öğrencilere saldırıyı teşhir eden konuşmalar yapıldı. Saldırı polis arabasında da devam etti.

Saldırı sonucunda İbrahim Hasret Demirel, İhsan Yiğit Demirel, İlker Güler ve SGD’li Burcu Çıplak Balcalı Karakolu’na götürüldüler. Keyfi bekletmenin ardından kabahatler kanunu çiğnedikleri gerekçesiyle para cezası kesildi.

Saldırılar karşısında geri adım atılmayarak 13 Mayıs günü de okul bahçesinde Ekim Gençliği ve SGD standları açıldı. Standların açılmasının hemen ardından oldukça kalabalık bir şekilde okula gelen polisler, bir kez daha vahşice saldırarak üç Ekim Gençliği okuru ile üç SGD’liyi gözaltına aldılar.

Biber gazlı saldırı karşısında bir kez daha “Üniversiteler bizimdir bizimle özgürleşecek!”, “Baskılar bizi yıldıramaz!” sloganlarını atan İbrahim Hasret Demirel, İhsan Yiğit Demirel, İlker Güler, Gurbet Karataş, Çağdaş Saltalı ve Gülay Türk kelepçelenerek Balcalı Karakolu’na götürüldüler.

Keyfi bir şekilde ikibuçuk saat tutulduktan sonra, haklarında emre aykırı davranış suçundan 750 milyon para cezası kesilerek serbest bırakıldılar.

Kızıl Bayrak / Adana