16 Mayıs 2008 Sayı: SİKB 2008/20

  Kızıl Bayrak'tan
  Sınıf mücadelesinin yeni dönemi...
   İMF programlarına karşı mücadeleye!
“İstihdam paketi” mecliste...
ATO’nun araştırmasının çarpıcı sonuçları...
Ölüm kampı: Tuzla tersaneler cehennemi!
Patronlar sarayda, işçiler mezarda!
  Kayseri İşçi Kurultayı’na hazırlanıyoruz!
  3. Çiğli İşçi Kurultayı başarıyla gerçekleşti!
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  Devrimci 1 Mayıs Platformu’nun 2008 1 Mayıs deklarasyonu:
  Devrimci yayınlar 1 Mayıs’ı değerlendiriyor...
  İP/TGB provokasyonu boşa düşürüldü!
  Mayıs’tan Haziran’a katliam ve direniş....
  Taksim 1 Mayısı üzerine...
  Dünyadan...
  Piyasalaşan eğitime karşı mücadeleye!
  TC ve Güney ilişkilerinde yeni durum
M. Can Yüce
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Ölüm kampı: Tuzla tersaneler cehennemi!

“İş cinayetlerine karşı örgütlü mücadeleye!”

Kuralsızlığın kural sayıldığı Tuzla tersaneler havzası bir ölüm kampına dönmüş durumda. Selah Tersanesi’nde sıfır bir geminin yapımı esnasında makina dairesinde yaşanan gaz sıkışması sonucu yaşanan patlama, İzzet Güder isimli tersane işçisinin yaşamını yitirmesine yolaçtı. Kenan Can, Hüseyin Erdöndü, Çınar Kaygusuz, Selim Bahar, Serkan Üleyir ve Selah Tersanesi’nde mühendis olarak görev yapan Selin Bahakır da yaralandılar.

23 Ağustos 2007 tarihinde de Güney Akarsu isimli bir işçi Selah Tersanesi’nde yaşanan iş cinayetinde yaşamını yitirmişti. Selah’ın sahibi ise Tuzla Tersanesi’nin organize iş cinayeti şebekesi GİSBİR’in eski başkanı olma “onuru”nu taşıyor.

Selah Tersanesi’nde yaşanan patlama, tersane patronlarının Tuzla tersaneler civarına astıkları “İş Sağlığı ve Güvenliği Haftası” pankartlarının altında gerçekleşti. İşçi kanıyla beslenen patronların aslında kendi ceplerinden dışında hiç kimsenin sağlığını ve geleceğini düşünmedikleri bir kez daha tüm açıklığıyla görüldü.

Tersane işçilerinin iş cinayetlerine karşı gerçekleştirdikleri 27 Şubat direnişinin öncesinde tersanelerle ilgili adım atma ve sözde denetleme sözü veren Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in “Yatıyoruz Tuzla, kalkıyoruz Tuzla” sözlerindeki samimiyetsizlik bir türlü arkası gelmeyen işçi ölümleriyle kanıtlandı. Tersaneyle ilgili kurulan meclis araştırma komisyonu da, geçen süreçte yaşanan ölümlere rağmen, işçileri oyalamaktan başka bir işe yaramadı. Burjuvazi ve onun temsilcileri burjuva yasaların sınırlarında dahi “işçi sağlığı ve iş güvenliği tüzüğü”nün Tuzla tersanelerinde uygulanmasını sağlamadılar.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na bağlı İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü ise adeta patronların savunuculuğuna soyunmuş durumda. Genel Müdür Kasım Özer, TBMM’de oluşturulan komisyona tersanelerde yaşanan ölümlerin “facia” gibi gösterilmesine karşı çıkarak, tam bir arsızlık örneği olan şu açıklamayı yapabilmiştir:

“Tersanelerdeki kazaların artması, işin kötü olduğundan değil, işçi sayısının son 2 yılda artmasından kaynaklanıyor. Dar alanlarda çok sayıda işçi çalışıyor. İnsanlarımız yüksekte çalışırken, ya kişisel koruyucu donanım kullanmıyorlar ya da fizyolojik olarak yüksekte bulunmadığı için dengesini kaybedip düşüyorlar. Tansiyonu düşüyor, gözü kararıyor, vesaire... Köyden hiç ayrılmamış insanlar, sanayi işlerine girdiğinde üzüntü verici kazalar oluyor. Aslında diğer sektörler incelendiğinde tersanelerdeki iş kazaları çok küçük bir yer tutuyor. Yeraltı maden ocağında gaz patlamasında 250 insan ölüyor. Tersanelerde son 2 yılda peş peşe ölümlerin olması ve bu işin başka nedenlerle gündeme getirilmesi, tersanelerde sanki ‘facialar varmış’ gibi gösteriliyor. Ama oranlara baktığımızda o kadar büyük değil.”

Selah Tersanesi’nden ise patlamanın ardından şu açıklama yapıldı: “09 Mayıs 2008 saat 14:30 sularında Selah Tersanesinde H-52 no’lu projenin ana güvertesinde çalışma ve personel olmayan bir mahalde sebebi henüz belirlenemeyen bir nedenle patlama olmuş, patlama hitamı bir işçimiz maalesef yaşamını yitirmiştir. Patlamanın sebebi ilgili mercilerce incelenmekte olup bilahare taraflarınca gerekli açıklama yapılacaktır.”

Aslında İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürü tersane patronları adına açıklamayı çoktan yapmıştı. İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü’nün, tersane işçilerine kendi yayınları aracılığı ile yaptığı tek uyarı, “İşinle dalga geçersen belki kolundan ve bacağından da vazgeçersin” başlığıydı. Tersane işçilerine böyle “alaycı” bir dille ancak kan emici tersane patronlarının çanak yalayıcıları seslenebilir.

Tersane patronları, neden oldukları iş cinayetleri konusunda tam bir umursamazlık içindeler. Özer’in komisyonda yaptığı konuşma sonrasında burjuva basının sorularına cevap veren Sedef Tersanesi sahibi Murat Kalkavan,“Sektörden 100 bin kişi geçimini sağlıyor. Tersaneler siyasiler için rant alanına dönüştü. Tersanede 30-60 YTL yevmiyeyle çalışan işçiler, asgari ücrete göre çok iyi durumda. Bunun neresi kötü?” diyerek, her gün ölüm haberlerinin geldiği tersaneler cehenneminde “hayırsever” rolünü oynamaya kalkabiliyor.

İşçi sınıfı ne kolundan ne bacağından ne de onuruyla sürdürdüğü yaşamından vazgeçecektir! Tersane işçileri dün olduğu gibi bundan sonra da iş cinayetlerine, sigortasız çalışmaya, ücret gasplarına karşı yürüttükleri uzun soluklu mücadelelerine, tersane patronlarına ve onların örgütü GİSBİR’e papuç bırakmadan devam edeceklerdir. Tersane işçilerinin sınıf onurunu ayaklar altına alan, basit işgüvenliği önlemlerini almak yerine işçileri ölüme gönderen kapitalist patronlara ve onların barbarlık düzenine karşı örgütlü mücadeleyi yükselteceklerdir!


Milletvekillerinin sağlık giderleri de emekçilerin sırtında!

Sağlık hakkı ve güvenceli bir gelecek için mücadeleye!

Milyonlar açısından sağlık hakkının gaspı ve güvencesizlik anlamına gelen SSGSS Yasası Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından imzalanarak yürürlüğe girdi. Artık toplumun geniş bir kesimini sağlık güvencesinden ve sosyal haklardan yoksun bir gelecek bekliyor. Ancak elbette bu geniş kesime yasayı yapanların kendisi dahil değil. Yasa yapıcılar, işçilere reva görülen üç kuruşluk asgari ücretin neredeyse dörtte biri tutarında prim kesilmesine ön ayak olurken, kendilerinin ceplerine giren milyonları koruyacak hükümleri ve düzenlemeleri yasadan eksik etmediler. Evet, yeni yasa ile milletvekilleri kendilerine, sağlık harcamalarında gazilik statüsünü yakıştırıverdi. Bu sayede eşleri ve çocukları da kendileri gibi, milyonlarca işçi ve emekçinin sağlık hakkından faydalanmalarının önünü tıkayan katılım payından muaf tutulmuş oldular.

Bunun ne anlama geldiği çok açık! Geçtiğimiz günlerde Gebze’de yaşandığı gibi, emekçi ailelerinin 8 aylık bebekleri hastane kapılarında can cekişecek, bunların doğrudan sorumlusu vekiller ise utanmadan kendi sağlık giderlerini de emekçilerin sırtına bindirecek.

SSGSS bir cinayettir!

Şeker hastası olduğu için sağ bacağını diz kapağının altından kaybeden Tijen Yılmaz, 25 Nisan 2008’de protez taktırmak için gittiği hastanede 50 YTL’si olmadığı için tedavi edilmedi. Evrensel gazetesinde yer alan habere göre Yılmaz, bırakın protez taktırmayı, hastanenin kapısından bile giremedi. 50 YTL!

Milletvekillerinin torunlarına bayram harçlığı diye verdikleri, tek bir öğünde tükettikleri 50 YTL! Tijen Yılmaz bir deterjan satıcısı ve sigorta primlerini her ay ödeyebilmesi ancak bir mucizeye bağlı! Yani Yılmaz bugün 50 YTL’si olmadığı için kapı dışarı edildi, yarın ise “primlerinizi ödememişsiniz, ne haliniz varsa görün” diyerek ötelenecek! Ve o bunları yaşarken, ona bunları reva görenler, onun yaşama hakkını gaspedenler, milyonların içinde yüzenler sağlık giderlerine katılım payından muaf olacaklar! İşte sermaye düzeninin ve bu kokuşmuş düzenin bütün partilerinin gerçek yüzü! Bu aynı zamanda SSGSS Yasası’nın da en iyi özeti. “Sağlıkta yeniden yapılanma” diye yola çıkanların gerçek niyetlerinin sadece ve sadece sağlığı piyasalaştırma olduğunun göstergesi.

SSGSS Yasası bir cinayet ve hatta toplu katliam demektir... Üreten sınıfların ölüme terkedilmesi... Ve elbette bu cinayetin sorumluluğunun dolaysız taşıyıcıları bugün bu yasayı allayıp pullamayı kendilerine iş edinen sözde vekillerdir. Burjuva parlamentosunun bu pişkin yüzlerinin her biri çürüyen düzenin tetikçileridir. Arka arkaya ölüm haberleri gelen tersanelerin patronları da o koltuklarda oturuyor, ‘70’li yılların sivil faşist tetikçileri de... Hırsızlardan, soysuzlardan, satılmışlardan oluşan meclis, bu sınıf düşmanlarının işçi ve emekçilere yönelik saldırılarını yürüttükleri bir karargahtan ibarettir. Doğal olarak onlar kendi sınıflarının, kendi korudukları düzenin yasasını yapacaklar! Milletvekilleri ve burjuvazinin büyük kesimi gerek yasadan kendilerini ve ailelerini muaf tutarak, gerek tıpkı Abdullah Gül gibi yasa çıkmadan hemen önce çocuklarını güvenceleyerek önlemlerini aldılar.

İşçi ve emekçilerin ise bu yasaya karşı çıkmak, bu yasayı geri çektirmek dışında bir yolu yok! İşçi sınıfı ve emekçiler kendi sınıflarının çıkarlarını korumak ve bu yasayı parçalamak zorundalar! İşçi ve emekçilerin karargahının sokaklar, meydanlar, mücadele alanları olduğu ise çok açık!