16 Mayıs 2008 Sayı: SİKB 2008/20

  Kızıl Bayrak'tan
  Sınıf mücadelesinin yeni dönemi...
   İMF programlarına karşı mücadeleye!
“İstihdam paketi” mecliste...
ATO’nun araştırmasının çarpıcı sonuçları...
Ölüm kampı: Tuzla tersaneler cehennemi!
Patronlar sarayda, işçiler mezarda!
  Kayseri İşçi Kurultayı’na hazırlanıyoruz!
  3. Çiğli İşçi Kurultayı başarıyla gerçekleşti!
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  Devrimci 1 Mayıs Platformu’nun 2008 1 Mayıs deklarasyonu:
  Devrimci yayınlar 1 Mayıs’ı değerlendiriyor...
  İP/TGB provokasyonu boşa düşürüldü!
  Mayıs’tan Haziran’a katliam ve direniş....
  Taksim 1 Mayısı üzerine...
  Dünyadan...
  Piyasalaşan eğitime karşı mücadeleye!
  TC ve Güney ilişkilerinde yeni durum
M. Can Yüce
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Sınıf mücadelesinin yeni dönemi...

Sınıf hareketi 2008 1 Mayıs’ında önemli bir dönemeci başarıyla geride bırakırken, 2007’de yakalanan ivme de korunmuş ve yeni döneme taşınmış oldu. Önümüzdeki süreçte sınıf mücadelesi 1 Mayıs’ın kazanımları üzerinden şekillenecek.

Sınıf savaşımının durgun göründüğü dönemlerde bile 1 Mayıslar mücadelenin seyrini bir biçimde etkilemiştir. İşçi ve emekçi kitlelerin mücadeleyi yükselttikleri dönemlerde ise bu mücadelenin gidişatını tayin edebilecek derecede önem kazanabilmiştir. Sonuçta nasıl yaşanırsa yaşansın 1 Mayıslar, sermaye iktidarı ile işçi sınıfı ve emekçilerin karşılıklı konumlanışlarını belirleyen bir dönüm noktası olma özelliğini hep korumuştur.

Uzun bir aradan sonra ilkin 2007’de, ardından da bu yıl 1 Mayıs özüne yaraşır bir biçimde kutlandı. Mücadeleci bir çizgide kutlandığında, 1 Mayıs’ın sonrası dönemi ne ölçüde etkileyebildiğini 2007 1 Mayısı çok açık bir biçimde gösterdi. Sermaye iktidarının 1 Mayıs’ın etkilerini zayıflatma yönündeki tüm çabalarına rağmen, sınıf hareketi Taksim 1 Mayısı’nın yarattığı moral ve özgüven üzerinden adım adım 2008 1 Mayısı’na yürüdü. Bu bir yıl içinde, uzun yıllardan sonra ilk kez önemli grevler, çok sayıda mevzi direnişler ve genel kitlesel eylemler gerçekleştirildi. Yaşananların, göründüğünden öteye bir etki gücüne sahip olduğunu, gelişen hareketliliğin geniş kitleleri etkilediğini ise sınıf tabanında yaşanan kaynaşma ortaya koydu. Yıllardır AKP eliyle yürütülen saldırılar karşısında pek bir varlık gösterememiş olan sınıf kitlelerinde biriken tepkilerin nihayet dışa vurmasına da geçtiğimiz yıl tanık olduk. Buralardan sağlanan özgüven, etkili bir taban basıncı olarak, önce ara kademe sendika bürokrasisini, ardından da sendikal bürokrasinin tepe noktaların değişik bir tutum almaya zorladı. Tabanın mücadele isteği ve yarattığı basınç, Türk-İş gibi bir konfederasyonda dahi yerel şubelerin merkeze rağmen ileri tutumlar almalarına neden oldu.

Daha birçok yönüyle 2008 1 Mayısı, sınıf hareketinin seyir defterine, en az geçen yılın 1 Mayısı kadar aydınlık bir sayfa olarak eklendi. Sermaye iktidarının acımasız terörüne rağmen yaşadığı acizlik ile sınıf ve emekçi kitlelerin, onların devrimci öncülerinin başarısı karşısında, sermaye cephesinin en gerici kuvvetleri dahi ileri bir söylem kullanmak zorunda kalıyorlar. Gündemlerin başdöndürücü bir hızla değiştirilebildiği Türkiye’de, üzerinden iki haftadan fazla bir zaman geçmesine rağmen 1 Mayıs, hâlâ sermaye basınının gündeminde önemli bir yer tutmaya devam ediyor. 1 Mayıs’la aynı güne denk getirilen Güney Kürdistan’a yönelik saldırı ve ardından yaşanan gelişmeler, bunlar üzerinden sergilenen şoven çabalar da eskisi kadar etkili olmuyor.

Sınıf mücadelesinin seyri açısından bunun yarattığı imkânları en ileri düzeyde değerlendirmek, önümüzdeki sürecin en önemli görevi durumunda. Mevcut koşullar bu görevin üstesinden gelmeye artık çok daha elverişli. Bu hem sermaye cephesinde yaşanan gelişmeler planında, hem de sınıf ve emekçi kitle hareketi yönünden böyle.

Sınıf ve emekçi kitlelerin, uzun yılların suskunluğu içinde epeyce öfke ve tepki biriktirdiği, son bir yılın olayları ile döne döne kendini göstermişti zaten. “Türkiye’yi düze çıkarma” söylemiyle işçi ve emekçileri etkilemeyi başarabilen AKP, yeni hükümet döneminde bu söylemin ceremesiyle karşılaşmaya başladı. Tayyip Erdoğan’ın işçi sınıfı ve emekçileri aşağılarken ister istemez itiraf ettiği gibi, sınıfa yönelik büyük tarihi saldırılara imza atan AKP, daha düne kadar pek de bir tepkiyle karşılaşmamıştı. Yeni hükümet döneminin ilk aylarında dahi işçi ve emekçilerde beklenti yaratmayı sürdürebildi. Bu süreç boyunca kitleleri etkileme yönündeki en temel uğraşı ise cemaat işleyişine oturan bir sadaka-dilenci toplumu yaratmak oldu. Fakat seçim sonrası dönemde AKP’nin yalanlarını sürdürmek için mum bulmasının eskisi kadar kolay olmadığı daha açık bir biçimde görülmeye başlandı.

İşçi ve emekçilerde yaratılan beklentilerin yalnızca yalanlar üzerine kurulu olduğu artık daha geniş işçi ve emekçi kesimler tarafından biliniyor. Nitekim işçi ve emekçi kitle hareketi, geçtiğimiz bir yıl boyunca, fakat özellikle 2008’in başından beri önemli çıkışlar yaptı.

Bu gelişmelerin yanısıra, özellikle geçen yılın sonlarından itibaren dünya kapitalizminin krizinin Türkiye üzerindeki etki ve sonuçları hissedilir derecede artmaya başladı. Şimdi çok daha etkili isimler tarafından sermaye çevrelerini ve devletini hayli endişelendiren açıklamalar yapılıyor. Kriz sancıları karşısında hükümet olarak AKP’nin şimdiye kadar yapabildiği tek şey ise, üzerini kapatma, her şeyi güllük-gülüstanlık göstermeye çalışmaktan ibaret. Buna, kapatma davasından itibaren, krizin etki ve sonuçlarını davayla ilişkilendirmek, hatta dosdoğru davaya bağlamak çabası eklendi. AKP hala “düze çıkmış Türkiye” söylemini sürdürmeye çalışıyor. Ama bu arada enflasyon yükseliyor, alım gücü azalıyor, işsizlik ve yoksulluk tırmanmaya devam ediyor. Yolsuzlukta ise AKP, tüm seleflerini fersah fersah aşmış durumda. Bunun en yalın göstergesi, AKP’nin dayandığı sermaye kesimlerinin birkaç yıl içinde her alanda devasa vurgunlar yapmaları. Bu koşullarda değil işçi ve emekçileri oyalayacak adımlar atmak, mevcut durumu sürdürebilmek bile olanaksız.

Sosyal yıkım saldırılarını da eskisi gibi engelsizce gerçekleştirmek kolay değil. İşçi ve emekçiler “İstihdam paketi” gibi saldırı hamlelerini, SSGSS karşıtı mücadele sürecinin deneyimleri ve birikimiyle, dahası 1 Mayıs’la taçlanan eylem kararlılığıyla karşılayacak durumdadırlar.

Sermaye düzeninin siyasal alandaki krizi ise, halihazırda onun en önemli sıkıntı kaynaklarından biri olmayı sürdürüyor. Sermaye iktidarı artık ekonomik krizi, önceki 7-8 yıldaki rahatlıkla sınıf ve emekçilere fatura edebilecek bir uşaktan da giderek yoksun kalıyor. Madalyonun diğer yüzünde ise gelişen sınıf ve emekçi kitle hareketini denetim altına alıp paralize edebileceği bir düzen solu seçeneğinden yoksunluk var.

AKP kapatma davasını bir avantaja dönüştürüp, yıllardır biriken faturadan paçayı sıyırma çabası sergileyebilir. Ancak bunu yapmayı başarsa bile, bu başarı ancak sermaye iktidarı içindeki dengeler bakımından bir anlam ifade edebilecektir. Dünyada ve Türkiye’de yaşanan süreçler, sınıf ve emekçi kitleleri denetim altında tutmanın kolay olmayacağını özellikle son bir yılın gelişmeleri üzerinden göstermektedir.

Sermaye iktidarının en büyük açmazlarından biri olan Kürt sorununda da yeni bir dönemin içindeyiz. Bunu Taksim saldırısıyla eşzamanlı olarak yeniden başlatılan Güney Kürdistan’a yönelik saldırılar ve devamı gelişmeler ayrıca teyit etmektedir. Büyük kara harekatı fiyaskosuyla özgüveni kırılmış olan sermaye kuvvetleri yeniden saldırılara girişseler de, artık Kürt halkındaki başarı umudunu kıramayacaklarını biliyorlar. Bu saldırılar aracılığıyla yaratmaya çalıştıkları şoven atmosfer de Taksim 1 Mayısı’nı gölgeleyemiyor. Sermaye iktidarının gündemi bu yöne çekmekte yaşadığı zorlanma da, militan bir sınıf hareketinin, onun bir bileşeni olarak devrimci 1 Mayıs’ın nelere kadir olduğunu bir başka açıdan gösteriyor.

Önümüzde uzanan dönem, yeni saldırılara, yeni çalkantılara, sınıf cephesinde ise yeni çıkışlara gebe. Sınıf mücadelesinin seyri açısından 1 Mayıs’la açılan mücadele sayfasının nasıl doldurulacağı, 1 Mayıs’ın yarattıklarıyla birlikte bu dönemin imkanlarının nasıl değerlendirileceğine bağlıdır. Dolayısıyla, sermaye cephesinin tüm kirli hamlelerine karşı, öncesi ve sonrasıyla 1 Mayıs ruhunu sınıf ve emekçi kitleler içinde diri tutmak, oluşan birikimi örgütlü güce dönüştürmek, önümüzdeki aylar için tanımlanan görev ve sorumluluklarımızın en önemli boyutu olarak ele alınmalıdır.