19 Aralık 2008 Sayı: KB 2008/02(49)

  Kızıl Bayrak'tan
   Yunanistan’daki öfke patlaması gelmekte olan yeni mücadeleler dönemini işaretliyor
  Yunanistan’daki öfke patlaması kitlelerdeki hoşnutsuzluk birikimini ortaya koyuyor...
Üç isyan: Los Angeles, Paris, Atina;
Bir sonuç: “Sonuçsuz” Öfke ve ne yapmamalı…
Yüksel Akkaya
Krizin bir yüzünde yoksulluk ve işsizlik, diğer yüzünde ise artan zenginlik var!

İnsanca yaşamaya yeten vergiden muaf asgari ücret!

İşten çıkarmalar, fabrika kapatmalar, ücretsiz izinler...
  Tersanede 115. ölüm: Erdal İnceyol!
  BDSP’li Metal İşçileri’nin açıklaması...
  İşçi ve emekçi hareketinden…
  İşçi sınıfını parçalayan gerici cereyanlara karşı etkili bir mücadele
  2001’den 2008’e düzen krizinin aynasından yansıyanlar ve bir toplantının gösterdikleri…
  Gençlikten...
  Küçükçekmece faaliyetlerinden...
  Tekstil işçilerinden çağrı...
  Rüya Özkalkan ile basın işkolundaki TİS süreci ve birleşik mücadele üzerine konuştuk… 
  Erdal Eren mücadelemizde
yaşıyor!
  Bush’a atılan pabuç: Dünyanın bütün mazlum pabuçları, zalimlere karşı havalanın!..
Yüksel Akkaya
  ABD Afganistan’daki işgalci NATO güçlerini takviye ediyor!
  Dünya işçi ve emekçi hareketinden…
  Devlet, AKP ve Aleviler... - M. Can Yüce
  Liseli gençlik krizin faturasını ödemeyi reddetmeli, mücadelede yerini almalıdır!
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

İnsanca yaşamaya yeten vergiden muaf asgari ücret!

Yeni yıl yaklaşırken Asgari Ücret Tespit Komisyonu da çalışmalarını hızlandırdı. İşçiler bir kez daha asgari ücret belirleme sürecinin seyircisi durumundalar. Asgari ücreti belirleme yetkisine sahip komisyona hükümet ve işveren temsilcileri katılıyor. İşçiler adına katıldığı söylenen Türk-İş’in toplantılarda figüranlıktan başka bir şey yapmadığı ise yıllardan bu yana yaşananlar üzerinden yeterince biliniyor. Dolayısıyla, tümüyle patronların denetimi altında olan bu tespit komisyonundan işçilere hayırlı bir haber çıkmayacağı ortada.

Yeni yıl zamları ve asgari ücrette yapılacak artış şu an işçilerin gündeminde. Bunun temel nedeni ise ağırlaşan yaşam koşulları. Hükümet temsilcileri her konuştuklarında asgari ücretliyi enflasyona ezdirmediklerinden, asgari ücreti son 5 yılda bilmem ne kadar arttırdıklarından söz etmeyi pek seviyorlar. Fakat gerçekler ortada, yaşanan büyük yoksullaşma gözler önünde. Önceki yıllarda yaşanan kayıpları bir kenara bırakalım, temel mal ve hizmetlere şu son bir iki ayda yapılan zamlar bile işçi ve emekçilerin yaşadıkları yoksullaşmayı anlamaya yeterli. Gıda giderleri, doğalgaz ve elektrik faturaları sadece birkaç ay içinde neredeyse ikiye katlanmış durumda. Bu nedenle yılbaşından itibaren ücretlere yapılacak olan (yapılacağı varsayılan demek daha doğru) zamlar işçiler açısından can simidi özelliği taşıyor.

Fakat patronların işçilere “can simidi” atmak gibi bir derdi yok. İşçi ve emekçilerin yaşadığı yoksullaşma, içine yuvarlanmış oldukları sefalet patronların zerre kadar umurunda değil. Krizi bahane ederek kitlesel halde işçi çıkaran, ücret ve sosyal hakları tırpanlayan kapitalist patronlar şimdi benzer bir tutumu asgari ücretin belirlenmesi sürecinde de ortaya koyuyorlar. Patron örgütü TİSK temsilcisinin komisyonun ilk toplantısında dile getirdiği talepler bunu gösteriyor.

Komisyon toplantısında TİSK temsilcileri ekonominin içinde bulunduğu durumdan, krizin etkilerinden yakındılar. Asgari ücret artışı için 2009 yılı için belirlenecek enflasyon hedef rakamının esas alınmasını istediler. Bununla yetinmediler, TİS imzalanan işletmelerde asgari ücretin geçerli olmamasını ve asgari ücret yaş sınırının 16’dan 25’e çıkartılmasını talep ettiler.

Hükümetin 2009 yılı için belirleyeceği enflasyon hedefinin gerçek enflasyonla uzaktan yakından bir ilgisinin olmayacağı, şimdiye kadar olmadığı bilinen bir gerçektir. Hükümet yüzde 10 açıklamışsa, herkes bilir ki emekçilerin mutfağındaki enflasyon en az bunun iki katıdır. Dolayısıyla patronların “asgari ücret hedef enflasyon oranında arttırılsın” istemi, asgari ücretin reel olarak düşürülmesini talep etmekten başka bir şey değildir. Eğer patronların dediği olursa, asgari ücretli işçinin son 6 aydır uğradığı kayıplar telafi edilmeyecek, dolayısıyla da alım gücü önemli ölçüde düşmüş olacaktır.

Komisyon toplantısında dile getirdiği “TİS imzalanan işletmelerde asgari ücret uygulanmasın” ve “asgari ücret yaş sınırı 16’dan 25’e çıkartılsın” taleplerini TİSK bundan bir süre, 3 Kasım’da düzenlenen hükümet, işçi ve işveren temsilcilerinin katıldığı ekonomi zirvesinde de ortaya koymuştur. Bunlardan özellikle ikincisi çok önemlidir. Asgari ücret yaş sınırının 16’dan 25’e çıkartılmasını talep eden TİSK bu sayede, sayıları milyonları bulan genç işçilerin ücretlerinin bir anda ve önemli oranda tırpanlanmasını istemektedir. Elbette patronlar bu talepleri pervasızca ortaya koyarlarken, yaşanan kriz ortamından, işsizliğin çığ gibi artmasından ve işçi sınıfının örgütsüzlüğünden cesaret almaktadırlar.

3 Kasım’daki hükümet, işçi ve işveren zirvesinde bu talepler patronlar tarafından masaya konulmuştur. O günden bu yana sendikalar cephesinden bu konuda kayda değer bir karşı koyuş olmamış, bir itiraz yükselmemiştir. Aynı taleplerle bir kez de Asgari Ücret Tespit Komisyonu toplantısında muhatap olan Türk-İş’in yöneticileri ise patronların bu isteklerini “gayri ahlaki” bulduklarını söylemenin ötesinde parmaklarını kıpırdatmamaktadır.

Kısacası patronlar ellerindeki kriz ve işsizlik sopasını sallayarak asgari ücreti tırpanlayacak taleplerde bulunmaktadır. Evrensel gazetesinde konuyla ilgili bir röportajı yayınlanan Türk-İş’in yöneticisi Mustafa Türkel buna karşı, patronlara parmağını sallayıp “çok ayıp, gayri ahlaki” demekle yetinebilmektedir.

Patronlar ölümü gösterip işçileri sıtmaya razı etmek istiyorlar. İşsizlik sopasını sallayarak sefalet ücretlerini dayatmaya çalışıyorlar. Bu saldırı yanıtsız kalmamalıdır. İşçi sınıfının çıkarları “insanca yaşamaya yeten vergiden muaf asgari ücret” talebine dayalı bir mücadelenenin yükseltilmesini zorunlu kılmaktadır. Öyleyse işçiler asgari ücretin belirlenmesi sürecine aktif  olarak müdahale etmek, bu eksende mücadeleyi örgütlemek durumundadır. Asgari ücret sokaklarda, fabrikalarda bizzat işçilerin örgütlü mücadelesiyle belirlenmelidir.

Fakat bu kendi başına bir mücadele değildir. Nasıl ki sermaye asgari ücrete ilişkin politikasını, taleplerini ekonomik kriz ve işsizlikle bağı içerisinde gerekçelendiriyor, toplam bir program üzerinden hareket ediyorsa, işçi sınıfı da aynı şekilde sermayenin saldırılarına topyekün bir mücadele programıyla yanıt vermelidir. Krizin faturasının işçi ve emekçilere ödetilmesine karşı, dayatılan İMF programlarına karşı, çığ gibi büyüyen işsizliğe, giderek zorlaşan çalışma ve yaşam koşullarına karşı birleşik, militan bir mücadele örgütlenmelidir. 29 Kasım’da Ankara mitingiyle bu konuda önemli bir adım atılmıştır. Şimdi bu adımı sınıfın çıkar ve taleplerine dayalı bir program üzerinden geliştirip güçlendirme zamanıdır.

“İşten atmalar yasaklansın!”

Türk-İş 4 Aralık tarihi itibarıyla üyelerine yönelik işten atmaların tablosunu sunan bir açıklama yaptı. Kendisine bağlı sendikalara üye 27 bini aşkın işçinin bayrama işsiz girdiğini açıkladı. İşten atmanın bir diğer biçimi olan ücretsiz izin uygulaması da bu rakamın içinde. Sendikanın açıkladığı verilerin sadece Türk-İş’e üye işyerlerinin somut tablosunu sunduğu düşünülürse saldırının boyutu daha iyi anlaşılabilir.

Açıklamada konfederasyona üye yaklaşık 10 bin işçinin bayramı ücretsiz izinde karşılayacağı duyuruldu. Dok Gemi-İş Sendikası’nın örgütlü olduğu tersaneler bölgesinde yeni gemi siparişi alınmadığı gibi, gemi siparişlerinin de iptal edildiği bildirildi. Bu gelişmeler nedeniyle sendika üyesi 250 işçinin işini kaybettiği ifade edildi.

Diğer sektörlerde ise tablo şöyle:

Türk Metal Sendikası’nın örgütlü olduğu Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası’na (MESS) bağlı işyerlerinde 5 bin 277 işçinin iş akdi feshedildi. MESS dışındaki işyerlerinde de 1881 işçinin işine son verildi. Sendikaya üye 4 bin 328 işçi de belirli sürelerle ücretsiz izne çıkarıldı.

Petrol-İş Sendikası’na üye 229 işçinin iş akdi feshedildi. 436 işçi de dönüşümlü ücretsiz izne ayrıldı.

TEKSİF Sendikası’nın örgütlü olduğu tekstil işyerlerinde son 3 ayda Marmara Bölgesi başta olmak üzere 2 bin 520 işçi işten çıkarıldı, 2 bin 72 işçi ücretsiz izne çıkarıldı. Son bir yıllık dönemde elektrik ve doğalgaz zamlarının da etkisiyle yaklaşık 10 bin sendika üyesinin işine son verildi.

Çimse-İş Sendikası’nın örgütlü olduğu iş yerlerinde, krizin yanı sıra enerjideki fiyat artışları nedeniyle artan maliyetler gerekçe gösterilerek, son bir yılda 9 bin 200 sendikalı işçi işten çıkarıldı, yaklaşık 3 bin işçi ücretsiz izne ayrıldı.

Deri-İş Sendikası’nın örgütlü olduğu işyerlerinde 217 işçinin iş akdi feshedildi.

Kağıt, gıda ve ağaç iş kollarındaki Türk-İş üyesi sendikalara üye 166 işçi işten çıkarıldı.

DİSK’in açıklamasına göre, işten atmalar en çok Trakya, Bursa, Denizli, Adana, Gaziantep, Kayseri, Adıyaman ve Kahramanmaraş’ta yaşanıyor.

İnşaat, metal ve otomotiv sektörleri, işten atmaların ya da zorunlu izne çıkarmaların en yoğun yaşandığı sektörlerin başında geliyor. Vasıfsız işçiler açısından istihdam deposu sektörlerde yaşanan bu daralmanın, resmi rakamlara göre 2.4 milyon, gayrı resmi rakamlara göre ise 5 milyonu bulan işsiz sayısını daha da artırmasından söz ediliyor. Birçok patron keyfi olarak işten çıkarma yoluna gidiyor, maliyeti yüksek olan işçileri çıkartıp ucuz işçi çalıştırmak için krizi fırsat olarak değerlendiriyor.