21 Ağustos'04
Sayı: 2004/33 (25)


  Kızıl Bayrak'tan
  Saflaştıran ve ayrıştıran direniş, er ya da geç zaferi de kazanacaktır!
  Venezüellalı işçi ve emekçiler bir kez daha CİA’nın kirli planlarını bozdular
  ABD’nin ebeliğiyle doğan AKP 3 yaşında...
  CİA’nın kirli operasyonundan PWD çıktı...
  Çürüyen düzenden yine pis kokular yükseliyor...
  17 Ağustos depreminin 5. yılında yaralar kanamaya devam ediyor...
  17 Ağustos’un 5. yılında deprem ve devlet gerçeği...
  Türkiye’den günlük manzaralar...
  Sel baskını sonrası başbakan buyuruyor: “Kaçak yapıları yıkın!”
  Verimlilik yükseliyor, ücretler düşüyor!
  İşçi ve emekçi eylemlerinden...
  ÖSS yerleştirme sonuçları açıklandı… Burjuva eğitim sistemi çıkışsızdır!
  DİSK’in 12 Eylül kampanyası üzerine...
  Yaşar Okuyan’dan itiraflar... “Devletin her yeri A’dan Z’ye dökülüyor”
  Castleblair işçileri 14 Ağustos’ta bu kez Marks&Spencer Nişantaşı mağazası önündeydiler...
  Castleblair işçilerine destek...
  Almanya’da Pazartesi Gösterileri...
  Abdullah Öcalan’ın son açıklamaları üzerine...
  Hacıbektaş şenlikleri ve artan devrimci sorumluluklar
  Hacıbektaş şenliklerinden izlenimler...
  Bültenlerden...
  Sacco ve Vanzetti...
  10. yıl vesilesiyle...
  Direniş tarihimize damgasını vuran 15 Ağustos
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
ÖSS yerleştirme sonuçları açıklandı…

Burjuva eğitim sistemi çıkışsızdır!

2004 ÖSS sonuçlarının açıklanmasından bu yana sınavın kurbanı haline gelmiş yüzbinlerce gencin durumundan bahsettik. Sıfır puan alanların sayısı 40 bini bulurken tüm soruları yanıtlayan öğrencilerin sırtlarına reklam tişörtü geçirilerek televizyonlara çıkarılmalarının burjuva eğitim sisteminin ikiyüzlülüğünün ve eşitsiz yapısının en açık kanıtı olduğunu da söyledik. Sınav sisteminin genç insanları nasıl bir psikolojiye ittiği, eğitimi tümüyle bir dövüş arenası ve kâr kapısı haline getirdiği gerçeği ise çeşitli vesilelerle ortaya koyduğumuz bir olgu.

Tüm bunları bir kez daha yinelemek, bizim açımızdan sorun olmayacağı gibi, gereksiz yere tekrara düşmek de sayılmamalıdır. Ancak hafta içi yerleştirme sonuçlarının açıklanması, söylediklerimizi bir kez daha yalın ve çıplak biçimde ortaya koyan sayıları karşımıza çıkardı. Sözü burada sayılara bırakmak yeterli olacaktır.

Barajı geçen öğrencilerin sadece yarısı tercih yaptı!

Bu sene sınava 1 milyon 730 bin kişi girmiştir. Bunlardan 1 milyon 360 bini, 160 ve üzerinde puan aldığı için sınavı kazanmış gibi gösterildiler. Ancak aslında sadece 977 bin kişi lisans programlarını tercih edebilme hakkı elde etmişti. Ancak bu 977 bin kişinin yarısı, sistem tarafından başarılı kabul edilen puanına ya da artık sisteme güvenmediği için tercih yapmamıştır.

Gençlik, eğitim alanındaki saldırıların da etkisi ile eğitime karşı umutsuz ve karamsar davranmaya başlamıştır. Bir üniversiteyi kazanmak için harcadıkları yıllar, dershanelere ödenen milyonlar, günde 200 kadar soru çözerek heba edilen zaman… Tüm bunlara rağmen beklentilerinin tümüyle uzağında bir üniversite yaşantısı ve sayısı milyonları bulan diplomalı işsiz ordusuna katılma hakkı, artık üniversiteleri gençlik için bir umut olmaktan çıkarıyor. En azından üniversitelerin ve bölümlerin bir çoğu. Bugünkü haberlerde sınavı kazanamayanlardan, tercih yapmayan yüzbinlerce öğrenciden çok sınav birincilerinin yerleştirildiği üniversiteler öne çıkarılıyordu. Tahmin edilebileceği gibi sınavda dereceye giren öğrenciler, sırtlarında dershane logoları bulunan tişörtlerle Bilkent, Boğazi&edil;i gibi üniversitelerin kapılarından girecek. Milyonlarca emekçi çocuğu ise üniversite hakkından yoksun kalmaya devam edecek.

Gerçek şudur: Yarım milyon genç hakkı olduğu halde tercih yapmamıştır. Bu arada taşra üniversitelerinin puanları düşmüş, fen-edebiyat fakültelerinin puanları ise tarihindeki en düşük seviyeye varmıştır. Eğitimdeki ticarileşme süreci ve burjuva devletin devlet üniversitelerine (haksız rekabet olur pişkin bahanesi ile) özel üniversitelerden daha az kaynak ayırması yoluyla, üniversiteler kendi bütçelerini oluşturma zorunluluğu ile yüz yüze bırakılmışlardır. Böylece bilimle uğraşması gereken akademisyenler para kazanmanın yollarına dair hiç de bilimsel sayılmayacak araştırmalara girişmiş, birkaçı dışında üniversitelerin ihtiyaçları karşılanamaz hale gelmiş ve tüm giderleri öğrencinin karşılaması yolu tercih edilmiştir. Öğrenci başına düşen akademisyen sayısı İnönü Üniversitesi’nde Hacettepe’den üç kat azdır. Herhangi bir üniversitenin felsefe bölümünden mezun olan bir öğrencinin kendi alanında iş bulabilme şansı %6’dır. Bu durumda ne kadar ilgili olursa olsun bir öğrencinin İnönü Üniversitesi’ni ya da felsefe bölümünü istemesi onun için nasıl bir gelecek vaat edebilir ki?

Sorun, bugün için umudunu yitirmeye başlayan, düzenden beklentisi kalmayan yüzbinlerce emekçi çocuğunu alternatiflerinin olduğuna ikna etmek ve mücadeleye kazanmaktır.

Sadece 357 bin öğrenci alındı!

ÖSS’ye giren beş öğrenciden sadece biri üniversiteye kayıt yaptırabilecek. Bu da lisans ve ön lisans programlarının toplamını ifade ediyor. Yani sadece on öğrenciden biri 4 yıllık bir eğitim görme hakkına sahip. Bu koşullarda her on gençten birine “Biz senin isteklerine yanıt veremeyeceğiz, sen yetersizsin” deniliyor. Yetersiz olan, yanlış olan, geri olan burjuva eğitim anlayışı ve Türkiye’deki eğitim sistemidir. Milyonun üzerinde genç insana nüfus cüzdanı dışında bir şey vermeyen, geleceksizliğe, hatta giderek açlığa mahkum edenlerin iktidarı asıl sorundur. Bu düzen gençliği eğitim hakkından mahrum ediyor ve bunun yerine onlara bir başka hak tanıyor, tutuklanma ve onyıllarca ceza alma hakkı, hayatını bitirme hakkı, insanlıktan çıkma hakkı. Hırsızlık yaptıkları –sözkonusu suça konu olan şey sadece 2 milyon Türkirası’dır- gerekçesiyle 16 yaşında 6 çocuğa 80 yıl ceza veriliyor. Bir yıl içerisinde birkaç bin genç insan intihara teşebbüs ediyor ve bu sadece kayıtlara geçen bölüm olarak bilgimize sunuluyor.

Tüm bu gerçekler bu kadar açıkken de 357 bin kişi dövüş arenasında yendikleri rakiplerinin akıbetini umursamamaya çağırılarak başarılı ilan ediliyor. Bunun çoğunluğu için başarı denilense 2 ya da 4 yıl son derece yetersiz koşullarda, büyük zorluklarla ve ciddi paralardan vazgeçerek okumak ve işsiz kalma hakkının elde edilmesi. Üstelik tercihler ilgi duyulan alana yönelik hiçbir kıstasa sahip değil. Aksine tek kriter puan, arenadaki şiddet katsayıları.

2.131 okul birincisi açıkta!

Kimdir bu okul birincileri, niçin açıkta kalmışlardır? Bu öğrencilerin önemli bir bölümünün birincisi olduğu okulların başarı ortalaması %1 ile 5 arasında değişmektedir. Yani bunlar sonuncu olmuş liselerin birincileridir. Bu liselerle başarı ortalaması yüksek liselerde farklı dersler mi okutulmaktadır? Hayır, bu iki tip okul arasında başka bir farklar bulunuyor. İlkinin adına fen, Anadolu lisesi ya da özel okul denilirken, ikincisine düz lise ya da meslek lisesi deniyor. İlkine gitmek için ilkokul sıralarından başlayan ilgi ve dershane paraları ya da milyarlar gerekirken, ikincisine sadece kapıdan giriliyor. İlkindekilere tecrübeli öğretmenler ve ek olarak profesyonel sınav çalıştırıcıları hizmet sunarken, ikincilere stajyer öğretmenler ya da boş kürsüler ders anlatıyor. İkincilerin büyük oranda Kürdistan’da ya da farklı yerlerdeki küçük illee bulunduğunu da belirtelim.

Son olarak buna dair sayıları verelim: Devlet fen liselerinden ÖSS’ye girenlerin % 64.8’i lisans programlarına yerleşti. Fen lisesi mezunlarının -5 bin 371 kişi- sadece 9’unun önlisans programlarını kazandığını da söylemek gerekiyor. Düz liselerden ise kazanma oranı 2 yıllık ve 4 yıllık bölümler için % 22.1’de kaldı. Son ve en korkunç sayı ise, meslek liselerinden lisans programını kazanma oranı. İşte bu oran emekçi çocuklarına layık görüleni anlatmaktadır: % 2.9.

Eğitime ayrılan payda Türkiye son sıralarda!

Bir yandan AB kapısına dayanmakla, muasır medeniyet seviyesine ulaşmakla böbürlenilirken, bir yandan da eğitim alanında kişi başına 380 dolarla dünya sıralamasının sonlarında yer alan bir Türkiye gerçeği var karşımızda.

Yine uluslararası eğitim standardının yakalandığı tekrar tekrar söylemek için yana yakıla mikrofon peşinde koşan Hüseyin Çelik’i yalanlayan iki veriye yer verelim.

TIMSS-R (Third International Mathematics and Science Study) adlı bir araştırma programı bulunuyor. Uluslararası-ölçme değerlendirmeler yapan bir kuruluş tarafından gerçekleştirilen TIMSS-R, fen ve matematik alanında, dört yılda bir yinelenen uluslararası bir düzey belirleme sınavıdır. Bu sınava, aralarında Türkiye’nin de yer aldığı 38 ülke katılmıştır. Sınav ülkemizde, 2.204 okulun 8. sınıf öğrencilerine uygulanmıştır. Türkiye 38 ülke arasında, fende 33. matematikte 31. sırada yer almıştır.

Aynı kapsamda ikinci çalışma, Uluslararası Eğitim Başarılarını Belirleme Kuruluşu’nun, Uluslararası Okuma Becerilerinde Gelişim Projesi (PIRLS) çerçevesinde, 35 ülkede ilköğretim 4. sınıf öğrencileri arasında yaptığı Okuma Becerileri Araştırması’dır. Araştırmaya Türkiye’den 62 ilden 154 ilköğretim okulundan toplam 5 bin 390 öğrenci katılmıştır. Geçtiğimiz yıl açıklanan araştırma sonuçlarına göre, Türkiye 35 ülke arasında 28. sırada ve uluslararası standardın altındadır. Uluslararası ortalamaya göre çocukların evdeki okuma kitabı sayısı 25 iken Türkiye’de öğrencilerin yalnız yüzde 19’u bu orana sahiptir. Araştırmanın bir başka tespitine göre, Türkiye’deki okullarda okuma çalışmaları ders kitaplarındaki metinlere dayalı kalmakta, çocuk kitapları, gazete ve dergilerden fazla yararlanılmamaktar.

Bu mudur muasır medeniyet düzeyi dediğiniz şey? Sanıyoruz sizin anladığınız ve inandığını çağın, burjuva iktidarlar çağının düzeyi gerçekten de budur. Ancak yeni çağ proleter devrimler çağıdır. Eşitsiz sınav sistemleri ile karşı karşıya kalmış, umutsuzluğa ve geleceksizliğe sevkedilen gençlik kendi yerini bu çağda, bu yeni dünyada aramalıdır. Gelecek kendisinde olduğu kadar bu tarihsel gerçekliktedir de.