Despot tehditlere, kitleler mücadeleye devam ediyor
E. Bahri
“Tanrı onlara ömür verdiği sürece” saltanat sürmek isteyen despotların en büyük korkusu kitlelerin başkaldırıp sokaklara çıkmasıdır. Tüm devlet kurumlarını, medyayı vb. ele geçiren despot kendini “çoban” halkı da “koyun sürüsü” gibi görür ve böyle hareket eder. Bu görüntüyü eylemlerle bozanlara kar
şı büyük bir hınç ve kin besler. Örneğin AKP şefinin Haziran Direnişi’ne hala ikide bir kin kusması, ilgili-ilgisiz pek çok kişiyi o direnişe katıldığı için zindanlara kapatması, her olayda o günlerde yaşadığı kabusun nüksetmesi bundandır. Bunu bir tür “despot travması” saymak mümkündür.
Orta çağ artığı gerici bir ideolojiye yaslanan tüm despotlar her aykırı sesi zorbalıkla ezmeye çalışmakla kalmaz, hak arama “cüretinde” bulunanlardan nefret ederler. Onları sapkın, çapulcu, yağmacı, vandal, terörist, “kutsala” dil uzatan gibi sıfatlarla anarak, histeri nöbetine tutulmuşçasına tehditler savururlar. Kolluk kuvvetlerini cepheye sürer gibi halkın üstüne salarlar.
Zira dikta rejimlerinde despota başkaldırmak “affedilmez suç” kategorisinde yer alır. Hem despot hem kullandığı aparatlar “sapkın isyankarlar”a pervasızca saldırır. Onlara etmedik hakaret, küfür, tehdit bırakmaz.
Bunları polisin sokaklara taşan azgın terörü ile tamamlarlar. Buna rağmen “korku/saldırganlık” döngüsünden kolay kurtulamazlar.
***
Despot ne bir kural ne bir yasa ne bir değer ne bir ilke tanır. Paraya ve iktidara tapar ve bunlardan başka “kutsal” tanımaz. Temsil ettiği sömürgen ve asalak kapitalist sınıfın tüm “karakteristik” özelliklerini kişiliğinde barındırır. Halka büyük hizmetlerde bulunduğunu iddia eder. Aç da sefil de olsa, onur kırıcı bir yaşama mahkûm da edilse, halkın kendisine her zaman şükretmek zorunda olduğunu düşünür. Kendisine isyan edilmesini “görülmemiş vefasızlık” sayar.
Hak, hukuk, adalet, eşitlik, özgürlük, dayanışma, özveri, vicdan, onur gibi insan soyunun binlerce yılda biriktirdiği değerlerden ise azadedir. Bundan dolayı hak aramak için bedel ödemeyi göz almayı, insanların idealleri uğruna zorbaların zulmüne isyana edebileceğini aklı almaz. Kolluk kuvvetlerinin gözü dönmüş saldırıları, yargı aparatının isyan edenleri zindanlara kapatması ile işin çözüleceğini sanır. Kitleler mücadele ettikçe korkuları derinleşir, bu da daha çok şiddet, daha çok zorbalık sergilemesine neden olur.
***
Dinci-faşist rejimin 19 Mart darbesine karşı patlak veren kitle hareketine yönelik kaba şiddet, tehditler ve itibarsızlaştırma girişimleri sürüyor. Hareketin onuncu gününün arifesinde rejim hala aynı telden çalıyor.
26 Mart’ta AKP şefi bir kez daha küstahça tehditler savurdu, kaba-saba hakaretlerini tekrarladı. “Heybedeki asıl büyük turplar dururken” sözleriyle saldırı furyasının devam edeceğini ilan etti. Camileri meyhane yaptılar, ekonomi tıkırında, ülkeyi yağmalıyorlar, polisimize saldırıyorlar, teröristleri tespit edip üstelerine gideceğiz vb. söylemler birbirini izledi. Ortada bir halk hareketi yokmuş, kendisi ve çevresindekiler çeyrek asırdan beri ülkeyi yağmalamıyormuş, rejim emekçilerin çoğunluğunu sefalete mahkum etmemiş, genç kuşakların geleceğini çalmamış, polis sokaklarda terör estirmemiş, yargı aparatı sarayın kullandığı bir giyotin değilmiş gibi konuştu.
Bu laf kalabalığının başına CHP ve Özgür Özel’in yerleştirilmesi ise tabloyu tamamlıyor. “Güllük-gülistanlık” ülkeyi bunlar karıştırmaya çalışıyorlar. Ancak kendileri “büyük bir kahramanlıkla” bunlara karşı mücadele ediyorlar.
Bu ve benzeri söylemlerle, ona eşlik eden baskı ve zorbalıkla Erdoğan, “tanrısının ona biçtiği ömür” tamamlanana kadar saltanatını sürdürmek istiyor. Ya direnen kitleler!..
Baskı ve zorbalığa karşı BDSP açıklaması
Toplumsal meşruiyetini kaybetmiş gerici-faşist rejim, iktidar gücünü kalıcılaştırmak için her türlü yol ve yöntemi kendine mubah görüyor. Çivisi yerinden çıkmış, yapı taşları ve devlet kurumları temelinden çürümüş burjuva düzen baskı ve zorbalık üzerinden kendini yeniden inşa etmeye çalışıyor.
Çürümüş düzenin yozlaşmış güçleri birbirini itibarsızlaştırmak için giriştiği kavganın mahiyeti ne olursa olsun günlerdir sokakları meydanları dolduran emekçiler, gençler, kadınlar ise daha yaşanabilir bir ülke için mücadele ediyor. Saray rejiminin yeni bir düzeyde pekiştirmek ve kalıcılaştırmak istediği iktidarına karşı set olmaya çalışıyor.
Her geçen gün büyüyen gösterilerin önünü kesmek için bu sabah itibariyle onlarca kentte yüzlerce kişi göz altına alındı. Gazın, jopun, polis şiddetinin yetmediği yerde yargı terörü bu sefer yüzünü örgütlü kesimleri şahsında geniş kitlelere dönmüş oldu. Sürecin başından itibaren kampüslere sığmayan, barikatları aşan, TOMAları püskürten gençlik başta olmak üzere meslek örgütlerinden devrimci kurumlara örgütlü kesimlerin ağırlıkta olduğu ve aralarında yoldaşlarımızın da bulunduğu yüzlerce kişiyi göz altına alan iktidarın amacı elbette eylemlerin sürekliliğini akamete uğratmaktır. Bu saldırı dalgasının ise devam edeceği aşikardır.
Bu zorbalık ve saldırganlığa teslim olmayacağız. Alanlardan, meydanlardan çekilmeyeceğiz.
İnsanları göz altına alabilirsiniz. Hatta tutuklayıp cezaevlerine atabilirsiniz. Ancak yaşamını çaldığınız gençlerin, açlığa ve yoksulluğa mahkûm ettiğiniz emekçilerin, gerici ideolojinizle bir orta çağ karanlığına mahkûm etmek istediğiniz kadınların öfkesini dindiremezsiniz. Bugün baskı ile sindirmeyi başarsanız, yarın aynı öfke daha güçlü ve ilerden karşınıza çıkacak.
Korkusunu duyduğunuz ne varsa er ya da geç başınıza gelecek.
Çağrımız tüm ilerici devrimci kurumlara, kurulmaya çalışılan bu zorbalık rejimine karşı mücadele eden herkesedir.
Gün mücadeleyi büyütmek, baskıya ve zorbalığa karşı tereddütçe direnme, emekçi halkın, gençliğin, kadınların insanca bir yaşam ve onurlu bir gelecek için mücadelesini büyütme vaktidir.
Gün, zorbalığa teslim olmama, baskıyı, zulmü, kendi iktidarlarının güvencesi olarak görenlere esas gücün kimde olduğunu gösterme vaktidir.
Baskılar, gözaltılar bizleri yıldırmaz!
Baskı ve sömürü düzenine teslim olmayacağız!
Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP)
22.03.25
|