Yurtdışında merkezi geceye çağrı
Avrupa’da sınıf devrimcileri Ekim Devrimi ile TKİP’nin kuruluş yıldönümlerini her yıl olduğu gibi yine merkezi bir gece etkinliği düzenleyerek kutlayacaklar.
Parti taraftarlarının bulunduğu birçok kentte bir süredir çalışmaları yürütülen merkezi gece, “Savaşa ve faşizme karşı devrim ve sosyalizm için!” şiarıyla düzenleniyor. Dünya genelinde emperyalist savaş ve faşizm içinden geçtiğimiz tarihsel dönemde insanlığın önündeki en güncel yıkıcı tehditler haline gelmiş bulunuyor.Çağrıda bu gerçek özetlenerek, işçi ve emekçilerin önündeki tek kurtuluş seçeneğine işaret ediliyor. Gecenin kültürel programı ise Türkiye’den müzik grubu dışında son yıllarda olduğu gibi yurtdışı gençlik çalışmasının güçlerine dayanıyor.
Bu yılki programda ayrıca politik rap dinletisine de yer veriliyor. 16 Kasım’da Wuppertal’da düzenlenecek gecenin çağrısını okurlarımıza sunuyoruz…
Savaşa ve faşizme karşı devrim ve sosyalizm mücadelesini büyütelim!
Emperyalist savaş makinası son otuz yılda Ortadoğu’dan Balkanlara, Afrika’dan Kafkasya’ya dünyaya ölüm ve dehşet yağdırdı. Irak, Yugoslavya, Afganistan, Suriye, Libya, Yemen ve pek çok Afrika ülkesi emperyalistler tarafından yakılıp yıkıldı. Filistin ve Kürt halklarının özgürlük mücadelelerine karşı yürütülen kirli yok etme savaşları hep emperyalistlerin desteğiyle sürdürüldü.
Bir kez daha ağır bir tarihsel bunalımla yüz yüze olan emperyalist kapitalizm savaş ve saldırganlıkla ayakta duruyor. Bunalım koşullarında şiddetlenen emperyalist rekabet, derinleşen emperyalist hegemonya krizi, Ukrayna savaşıyla yeni bir aşamaya sıçramış bulunuyor. Ukrayna’da gerçekte ABD-NATO ile Rusya arasında süren savaş, sona ermek bir yana Batılı emperyalistler tarafından tırmandırılmaya devam ediyor. Diğer yandan ABD’nin başını çektiği Batılı emperyalistlerin desteğiyle bir yıldır Filistin halkına karşı aleni bir soykırım savaşı yürüten siyonist İsrail devleti, bölgesel bir savaş başlatabilmek için her yolu deniyor.
Dünyamız adım adım yeni bir topyekûn savaşa doğru sürükleniyor. Ve bu kez emperyalist dünya burjuvazisi insanlığı, uygarlığı, canlı yaşamı yeryüzünden silebilecek bir nükleer savaş hazırlığı yürütüyor. Bu istikamette çılgın bir silahlanma yarışı sürdürülüyor, her yerde savaş ekonomisinin kuralları işliyor. Bunun için doğal kaynaklar görülmemiş bir açgözlülükle yağmalanıyor. Ekonomik-sosyal yıkım saldırılarının ardı arkası kesilmiyor. Yüz milyonlarca insan açlıkla, ilaçsızlıkla, eğitimsizlikle, konut yoksunluğuyla boğuşuyor. On milyonlarcası savaşların yıkımını yaşıyor veya mülteciliğe itiliyor.
Emekçi kitlelerin bu gidişata boyun eğmesini sağlamak için Avrupa ülkelerinde bile kudurgan bir siyasal gericilik, baskı ve devlet terörü öne çıkıyor. İşçi ve emekçi kitleler çaresizliğe itilerek, sınıf kimliğini, kültürel-ahlaki değerleri eriten bir toplumsal çürüme örgütleniyor. Böylece ırkçı-faşist akımların güç kazanmasının, faşist iktidarlara geçişin yolu düzleniyor.
İşçi ve emekçi kardeşler,
Her ne kadar bilinçlere tersi işlenmek istense de emperyalist-kapitalizm ebedi değildir. Onun karşısında ne çaresiziz ne de seçeneksiz. Büyük Sosyalist Ekim Devrimi ve onun açtığı çığırda başarıya ulaşan kurtuluş mücadelelerinin deneyimi yolumuzu aydınlatmaya devam ediyor. Emperyalist kapitalizmi devrimle alaşağı edip, sosyalist bir dünyayı inşa etmek biricik seçenek ve çözüm olarak önümüzde duruyor.
Siz işçi ve emekçi kardeşlerimizi bu seçeneğe sahip çıkmaya, Ekim Devrimi’nin 107., TKİP’nin kuruluşunun 26. yılını kutlamak üzere düzenleyeceğimiz, “Savaşa ve faşizme karşı devrim ve sosyalizm için!” gecesine katılarak, devrim ve sosyalizm davasına omuz vermeye çağırıyoruz.
Gece Tertip Komitesi
Avrupa’nın yeni “göçmen stratejisi”
Daha önce Kongo ile İngiltere arasında varılan anlaşma ile “düzensiz göçmenlerin” Kongo’ya gönderilmesi tartışmalara yol açmış ve oluşan yoğun baskılardan dolayı hükümet geri adım atmak zorunda kalmıştı.
Ancak İtalya ile Arnavutluk arasında uygulamaya konulan “göç anlaşması”, Avrupa’da göçmenler ve iltica süreçleri üzerine tartışmaları yeniden alevlendirdi.
İtalyan donanmasının göçmenleri Arnavutluk›ta kurulan merkezlere taşımasıyla faaliyete geçen bu sistem, “Avrupa Birliği’nin (AB) iltica prosedürlerinde yeni bir döneme mi girildi?” sorusunu akla getiriyor. Ancak bu anlaşma, insan hakları ihlalleri tehlikesini beraberinde getirdiği için sert eleştirilerle karşı karşıya. Özellikle uluslararası insan hakları örgütleri, iltica hakkının ve bireysel özgürlüklerin ihlal edilebileceği endişesini dile getiriyor.
Anlaşma, İtalya’nın düzensiz göçmenlerin iltica başvurularını Arnavutluk’ta kurulan merkezlerde işleme koymasını öngörüyor.
Göçmenler, Akdeniz’de “kurtarıldıktan” sonra ilk olarak Arnavutluk’un kuzeyindeki Şingin Limanı’na getiriliyor ve buradan Gjader’deki eski bir askeri kamp merkezine taşınıyor. Burada sığınma talepleri değerlendirilirken, göçmenler aylarca sürebilecek bir bekleyişe mahkûm ediliyor.
Anlaşma çerçevesinde, Arnavutluk’ta kurulan bu merkezlerin İtalya tarafından finanse ve idare edilmesi planlanırken, “dış güvenliğin” Arnavutluk güvenlik güçleri tarafından sağlanması öngörülüyor.
Bu model, sermayenin savaş ve sömürü politikalarıyla göçe zorladığı insanları Avrupa kapılarından geri çevirmek için bir mekanizma olarak işliyor. Kapitalist emperyalizmin savaş ve iç savaşlarla yağmaladığı Afrika ve Ortadoğu ülkelerinden kaçan insanlar, bu merkezlerde adeta birer rehin gibi tutuluyor.
İtalya’nın Arnavutluk’taki merkezleri, ABD’nin “ünlü” işkence kampı Guantanamo’ya benzetilirken, kapitalist/emperyalist dünyanın bu uygulamaları, ırkçı ve baskıcı politikaların daha da şiddetlendirildiğini gösteriyor.
Avrupa Komisyonu’nun bu girişimi desteklemesi de dikkat çekici. AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, sığınma başvurularını Avrupa dışındaki merkezlerde işleme koymanın “yenilikçi bir çözüm” olduğunu iddia ederek, faşist Mussolini artığı İtalya Başbakanı Meloni’yi tebrik ediyor.
Ancak bu “yenilikçi çözüm”, sermayenin fitilini ateşlediği savaşlardan ve yoksulluktan kaçan göçmenleri daha da ötekileştiren bir sistemin parçası olarak karşımıza çıkıyor. AB, “sınırlarını koruma” adı altında göçmenleri adeta modern toplama kamplarında hapsediyor, oysa savaşların ve yoksulluğun gerçek sorumluları olan emperyalist devletler bu göçün arkasındaki esas suçlulardır.
Sonuç olarak, İtalya-Arnavutluk göç anlaşması, Avrupa’nın göç politikasında daha baskıcı ve dışlayıcı yaklaşımın pervasız adımlarından biri olarak öne çıkıyor.
Göçmenlerin iltica taleplerini hızlıca reddedip geri göndermeyi amaçlayan bu sistemle, kapitalizmin savaşla kaosa sürüklediği ülkelerden göçe zorlanan bu insanlar bir kez daha cezalandırılıyor.
Emperyalist Avrupa, ABD ile birlikte kendisinin sorumlu olduğu insanlık trajedisini sınırlarının ötesine ihraç ederek, göçü değil göçmenleri kontrol altına almayı amaçlıyor.
|