İçindekiler:

31 Ekim 2021
Sayı: KB 2021/Özel-38

Rejim cephesinde “serbest düşüş”
“Demokrat” elçiler, sahte kabadayılar
Savaş tamtamları ve Kürt düşmanlığı
AKP şefinin Afrika ziyareti
Kıbrıs’ta yaşananlar…
“Haklarınızı savunun, kendinizi ezdirmeyin!”
Zincir kırıldı
“Alba sermayesi de sendikal bürokrasi de hesap verecek!”
Katledilişlerinin 50. Yılı… Dr. Şivan ve yoldaşları - Baki Duman
NATO ve Rusya ilişkilerinde gerilim
Nobel Barış Ödülü ile savaş kundakçılığı...
Sudan’da namluların gölgesinde direniş
Frankfurt’ta IG Metall mitingi
AB zirvesinden yansıyanlar
Geleceksizlik ve Avrupa hayalleri
Rant, torpil, usulsüzlük kurumu TÜGVA
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Sudan’da namluların gölgesinde
direniş sürüyor

E. Bahri

 

Sudan’da ilerici güçler, meslek ve kitle örgütleri, Sudan Komünist Partisi ile bazı darbe karşıtı partiler generallerin iktidara çökmesini önlemek için aylardır mücadele ediyordu. Buna karşın generaller hafta başında askeri darbe yaparak hükümeti dağıttılar, Başbakan ve bazı bakanları tutukladılar. Böylece generaller, Ömer el-Beşir’i deviren partiler ve hareketlerle yaptıkları anlaşmaya uymamış, güçlendiklerini varsaydıkları anda silah zoruyla yönetime el koymuş oldular.

Ülkede 2018 yılı sonlarından beri devam eden kitlesel mücadele son aylarda askeri darbeyi püskürtme konusuna odaklanmak durumunda kaldı. Darbe önlenemedi ama generallerin yönetime el koyması işlerinin kolay olacağı anlamına gelmiyor. Zira Sudan’da emekçi kitleler hem politikleştiler hem mücadele deneyimi kazandılar hem de taleplerinde ısrarlılar.

Sudan’da emekçilerin ekonomik, demokratik, siyasal, sosyal haklar mücadelesinin uzun bir tarihi var. Kitleler daha önce de ayaklanıp diktatör devirmiştir. Büyük fedakarlıklar ve ağır bedeller pahasına devam eden mücadele 2018 yılında halk isyanı boyutuna varmış, 30 yıllık dinci-faşist El-Beşir diktasını devirmişti. El-Beşir miadını doldurmuştu. Soykırım suçundan aranan bir diktatördü ve tek dostu vardı; o da kendisiyle aynı zihniyeti taşıyan Tayyip Erdoğan’dı. Dinci diktatör, kurmak istediği ilkel şeriat rejimiyle birlikte tarihin çöplüğüne atıldı. Buna karşın diktatörle suç ortaklığı yapan generallerin çoğu mevkilerini korudular.

Genelde “devrim” diye anılan bu olay, yerleşik sistemi sarstı ama yıkamadı. Nitekim el Beşir’in yerini generallerden oluşan bir konsey aldı. El-Beşir’in dinci partisi dağıtılmıştı, generaller bazı değişiklikler yaparak sistemi devam ettirmek istediler. Ancak kitlelerin direnişi onlara da geri adım attırdı.

İsyana toplumun dinamik kesimleri katılmıştı: işçiler, kadınlar, gençler, doktorlar, avukatlar, mühendisler, öğretmenler, işsizler… Geniş emekçi halk kitlelerinin isyana katıldığı bir ülkede generaller diktası kabul göremezdi. Nitekim generaller sultasına karşı mücadeleye devam eden kitleler, orduya geri adım attırdılar. Geniş emekçi kesimlerin kararlı direnişi, El-Beşir’den sonra generalleri dizginlemişti. 

Haziran 2019’da kitlesel bir katliam gerçekleştiren generaller, halkı sindirmeye çalıştılar, ancak başaramadılar. Ağustos 2019’da, halk isyanında ektin “Özgürlük ve Değişim Koalisyonu” ile müzakere yapmak zorunda kaldılar. “Anayasal belge” olarak bilinen bir geçiş aşaması için anlaşma imzalandı. Buna göre siviller ve ordu, ülkeyi seçimlere götürmek için gücü paylaşacaktı. Geçiş süreci 6’sı sivil, 5’i asker toplam 11 kişiden oluşturulan bir konsey tarafından yönetiliyordu. Ordu halen yönetimde ektindi ancak alanı daraltılmıştı.

***

Geçiş süreci, mücadelenin farklı aşamalar kaydettiği çalkantılarla devam etti. İlerici güçler, askerlerin etkisinin azaltılması ve zamanla sivil yönetime bağlı hale getirilmesi için çaba sarf ettiler. El-Beşir’e karşı olan ama generallerle iyi geçinen düzen partileri ise, tavizler vererek konumlarını korumaya çalıştılar. Buna tepki gösteren ilerici güçler yönetimden çekilme kararı aldılar.

Sağcı düzen partilerinin generallere taviz vermesi, askerlerin yeni bir darbe hazırlamasını kolaylaştırdı. Bu süreçte devrik diktatör El-Beşir’in dağılan dinci-gerici partisi de sahaya çıkmaya başladı. Generallere yönetime el koyma çağrısı yapan dinciler, bu taleplerle sözde gösteriler düzenlemeye başladılar. Aynı süreçte geçiş süreci yönetimini hedef alan generaller tekrar yönetime el koymanın zamanının geldiğini varsayarak darbe yaptılar. Sudan ordusunun komutanı Abdülfettah el-Burhan, cunta yönetiminin başına geçti.

Cuntacılar, güya daha geniş katılımlı, gençlerin daha etkin temsil edildiği bir yönetim için darbe yaptılar. Oysa ilk günlerin icraatları generallerin riyakarlığını gözler önüne serdi. İlkin Başbakan’la birçok bakanı tutukladılar, ikinci gün ise sendikaları ve meslek örgütlerini fesh ettiklerini ilan ettiler. Bu örgütler El-Beşir’le şeriatçı rejimini deviren toplumsal hareketin temel dinamikleriydi. Askeri darbeyi önlemek için yükseltilen mücadelede de kritik bir rol oynuyorlar. Cunta rejimi bu kurumları fesh ederek toplumsal muhalefeti darbelemeyi amaçladı. Buna karşın gelişmeler, askeri cuntanın hedeflerine ulaşmasının kolay olmadığını gösteriyor.

***

Cuntaya emperyalist merkezlerden açık destek sunan olmadı. Çoğunlukla “itidal” çağrısı yapmanın ötesine geçmeyen açıklamalar yapıldı. ABD emperyalizmi ise, güya işbirlikçisi El-Burhan’a basınç uygulamak için mali desteği kesme kararı aldı. Bunun göstermelik bir adım olduğu belirtiliyor. Zira El-Burhan hem İsrail’le ilişkileri ‘normalleştirme’ yönünde çaba harcadı hem de Suudi Arabistan’ın başını çektiği Yemen’e karşı yıkıcı savaşı başlatma suçuna ortak oldu. Yani yıllardır ABD ve işbirlikçileriyle suç ortaklığı yapan bir figürdür El-Burhan. Bu arada Siyonist İsrail’in cuntaya açıkça destek sunması da dikkat çekicidir.

ABD, AB, BM, Rusya, Arap Birliği ile birçok ülkenin devlet başkanı, Başbakan’la bakanların serbest bırakılması ve geçiş sürecinin kesintiye uğramadan devam etmesi çağrısında bulundu. Bu çağrıların sembolik bir anlamı olduğu var sayılsa bile, bunlar daha çok ‘protokol’ icabı yapılan açıklamalardır. Cunta toplumsal muhalefeti bastırabilirse, El-Burhan’la diğer generaller emperyalistler için bir seçenek olabilir. Ne de olsa emperyalistlere hizmet eden diktatörler her zaman makbuldür. Talibanla işbirliği yapan emperyalistlerin işlerine geldiği sürece askeri diktatörlerle haydi haydi iş yapacakları aşikardır.

***

Cuntayı zorlayacak olan ‘protokol’ türü açıklamalar değil elbet. Generallerle onları destekleyen dincilerin esas sorunu darbeye karşı gelişen kitle hareketinin gücünden kaynaklanıyor.

Keskin dişlerini gösteren askeri cunta ve şefi El-Burhan’ın işi pek kolay değil. Zira darbe ile devrilen hükümetten dışarıda kalanlar mücadele çağrısı yapıyor. Özgürlük ve Değişim Güçleri ise, cuntaya karşı genel grev genel direniş çağrısı yaptı. Birçok parti, örgüt, dernek, birlik ve sendikalar mücadele çağrısı yaptılar. Emekçiler, kadınlar, gençler yine sokaklarda. Olağanüstü hal ilan edilmesine rağmen başkent Hartum başta olmak üzere birçok kentte darbe karşıtı gösteriler yapılıyor. Yollar kapatılıyor, cuntanın kabul edilmeyeceği şiarları yükseltiliyor, askerlerin yönetimden çekilmesi talep ediliyor. Bu arada Sudanlı Profesyoneller Derneği, Ulusal Petrol Şirketi’nde çalışan memurların da darbeyi reddetmek için sivil itaatsizlik hareketine katıldığını duyurdu. Cumartesi günü için ise genel grev çağrısı yapıldı.

Darbe yapan generallerin pervasızlığına rağmen, cuntanın hedefine ulaşması olası görünmüyor. Zira yansıdığı kadarıyla devrik diktatör El Beşir’in dinci partisi dışında darbecilere destek veren bir güç yok. Toplumun dinamik kesimleri darbeye karşı açık bir tavır almış ve direneceklerini ilan etmiş bulunuyorlar. Bu güçler zaten darbeyi önlemek için mücadele ediyordu. Şimdi ise, darbeye karşı direniyorlar. Bu arada generallerle işbirliği yapan bazı düzen partileri de, darbeye karşı olduğunu ilan ettiler. Devrilen hükümetin tutuklanmayan bazı bakanları da darbeye karşı duruş için halka çağrı yapıyorlar.

Toplumun dinamik kesimleri, sendikalar, meslek örgütleri ve birçok parti ya da örgütün darbeye karşı durması generallere ilk geri adımı attırdı. İlkin nerede tutulduğu açıklanmayan Başbakan’ın evine getirildiği bildirildi. Generallerle darbeye karşı direnen güçlerin karşı karşıya gelme ihtimali yüksek görünüyor. Bu ise Sudan’da devam eden kitlesel direnişler sürecinin yeni bir aşamaya girdiğine işaret ediyor. Geçiş süreci için kurulan ittifakın iğreti olduğu önceden de biliniyordu. Zira daha önce de birden fazla darbe girişimi olmuştu. Bu darbenin şimdilik başarıya ulaşmış görünmesi, militarist güçlerle yapılan anlaşmaların pek bir hükmünün olmadığını gözler önüne serdi. Dolayısıyla kitleler yine direnerek kazanımlarını ve onurlarını korumaya çalışıyorlar.

Tabloya bakıldığında Sudan’da bir tür ‘pat’ durumu olduğu anlaşılıyor. Emekçi kitleler ve ilerici güçler militarist güçleri kontrol altına alamıyor. Sağcı düzen partileri ortalıkta salınarak generallere alan açıyor.

Güçlü, kitlesel, deneyimli, kararlı kitle hareketi ise, gerici güçlerin istedikleri gibi yönetmesine izin vermiyor. Taraflar arasında bir tür ‘yenişememe’ durumu oluşmuş görünüyor. Toplumsal hareketin en zayıf noktası ise Sudan işçi sınıfının nicel ve nitel açıdan taşıdığı zayıflıkta belirginleşiyor. Bu halen direngen toplumsal muhalefetin en zayıf tarafıdır. Ancak bu haliyle de kitleler diktatörler devirebiliyor, darbelere karşı direnebilecek bir özgüven ve kararlık taşıyor. Bu ise önümüzdeki süreçte darbecilere karşı kitlelerin direnişinin devam edeceğine işaret ediyor.

 

 

 

 

 

Stuttgart’ta binlerce işçinin
“Bizi yok sayamazsınız” eylemi

 

IG Metall’in çağrısıyla örgütlenen mitinglerden biri de Stuttgart’taydı. Metal işkolunda çalışan binlerce işçi, miting için dün saat 14:30 itibaren Stuttgart Stadt Garten’da toplanmaya başladı. İşçiler “sosyal ve ekolojik değişim ve dönüşüm” bahanesiyle gündemde olan işten çıkarmaları protesto ettiler.

Mitingde konuşan IG Metall Baden-Württemberg Bölge Sekreteri Roman Zitzelsberger, on yıllık bir değişimden söz etti. İklim değişikliği ve dijitalleşmenin toplumu ve ekonomiyi, dolayısıyla çalışma dünyasını değiştirdiğini, IG Metall’in bu dönüşümün arkasında yer aldığını dile getirdi. “Ancak şirketler ve koalisyon ortakları, yarın hala güvenli ve iyi işlere sahip olabilmemiz için sosyal ve ekolojik olarak sürdürülebilir bir değişimin ön koşullarını şimdi yaratmalı.” çağrısında bulundu. Konuşmaya bakılırsa, IG Metall özellikle dönüşüm sırasında işten çıkarma, sürdürülebilir iş beklentileri, yeterlilik ve eğitim atağı, 2030 yılına kadar 500 milyar euroluk kamu yatırımları taleplerini ileri sürüyor.

Ayrıca bu yatırımların modern altyapı ve teknolojilere akmasını, vasıflı çalışanların desteklenmesi ve işsizliği önlemek için kullanılmasını istiyor. Yüklerin adil bir şekilde dağıtılması gerektiğini söyleyen Zitzelsberger, “Yeni federal hükümet, iklim dostu bir endüstrinin yaratılmasını ön plana koymalı ve iyi iş ile yaşanabilir bir çevreyi birlikte düşünmeli” şeklinde konuştu.

Bölge Sekreteri, gelecekteki teknolojileri ve ilgili işyerleri ülkede tutmanın ve yer değiştirmeleri önlemenin ancak doğru siyasi rotayı belirlemekle mümkün olabileceğini iddia etti. Otomotiv ve yan sanayilerden birkaç işyerinin ve istihdamın düşük ücretli ülkeler olarak adlandırılan ülkelere taşınmasının yarattığı tehdidin ne kadar belirgin olduğunu vurguladı ve ortak kararlılığın genişletilmesi çağrısında bulundu.

IG Metall-Jugend adına yapılan konuşmada ise, daha fazla güvenceli meslek yerleri ve eğitimde fırsat eşitliği yaratılması çağrısı öne çıktı.

Mitingde iklim değişliğine karşı gençlik hareketi adına da konuşma yapıldı. Konuşmada, devletlerin iklim politikasının sürdürülebilir olmadığı, böyle devam edilirse milyonlarca insanın göç edeceği ve metropol ülkelerin bu sorunla baş edemeyeceği dile getirildi. Bunu engellemenin ve dünyayı kurtarmanın ancak üretim ve teknolojiyi iklime zara vermeyecek üretimlerin hizmetine sunmakla mümkün olabileceği vurgulandı.

Mitingdeki konuşmalarda tüm bu sorunların kaynağının bizzat kapitalist sistem olduğu gerçeği özellikle es geçildi.

Sendikaların başına çöreklenen sendika ağaları ve düzen örgütleri biz kez daha illüzyonlarla, popülist söylem ve yalanlarla işçi kitlelerini uyutma çalıştılar.

Bizler BİR-KAR taraftarları olarak katıldığımız mitingde BİR-KAR İşçi Komisyonu’nun bildirilerinin yaygın dağıtımını yaptık. MLPD ve DKP’nin de kendi bildirilerini dağıttıklarını gözlemledik.

Stuttgart BİR-KAR

 

 

 

 

 

Hamburg’da IG Metall mitingi

 

IG Metall Sendikası tarafından “Eylem Günü” şiarıyla düzenlenen eylemlerden biri de Hamburg’da gerçekleştirildi.

Miting için saat 10’da IG Metall Sendikası önünde toplanıldı. Sendika başkanları, temsilcileri ve genç işçiler, otomobil ve bisikletlerle sendika flama ve bayraklarıyla şehir içinde sloganlar eşliğinde tur atıp miting alanına geldiler. Miting alanında havai fişekler ve müzik eşliğinde karşılandılar.

Miting alanında işçilere dönük müzikler eşliğinde, işçilerin taleplerini içeren sloganlar atıldı. Mitinge katılanların büyük çoğunluğunu Mercedes, Airbus gibi tekellerin içerisinde yer aldığı sanayi işletmelerinde çalışan işçiler oluşturuyordu. Siyasi partilerden KPD Yeniden İnşa, MLPD, BİR-KAR ve DDİF de parti bayrakları ve flamalarıyla mitingde yer aldı.

Saat 12’de başlayan programda söz alan sendika başkanı yeni kurulacak hükümete ve patronlara tavsiyelerde bulundu. Yarının çalışma dünyası için “güvenli köprüler” kurulması ve dönüşüm sürecinde işten çıkarma olmaması dileği ifade edilirken, geleceğe yönelik işler ve çıraklık eğitimi talebi dile getirildi. İklimin korunması üzerinde de durulan konuşmada iklim ve ekonomi alanında 2030 yılına kadar 500 milyar avroluk kamu yatırımı gerektiğinden söz edildi. “Yük ve maliyetleri adil bir şekilde dağıtma” çağrısı yapan sendika şefi, “Krizin bedelini kazananlardan ödemelerini isteyin” diye konuştu.

Ek olarak “Eşit işe eşit ücret” talebi de öne sürüldü.

500’e yakın işçi-emekçinin katıldığı miting yapılan konuşmalarla sona erdi.

BİR-KAR olarak katılıp işçilere destek olduğumuz miting esnasında “Kriz fırsatçılığına ve işçi kıyımına karşı, insanca bir yaşam için alanlara çıkalım!” başlıklı bildirilerimizi dağıttık.

Hamburg BİR-KAR