İçindekiler:

31 Ekim 2021
Sayı: KB 2021/Özel-38

Rejim cephesinde “serbest düşüş”
“Demokrat” elçiler, sahte kabadayılar
Savaş tamtamları ve Kürt düşmanlığı
AKP şefinin Afrika ziyareti
Kıbrıs’ta yaşananlar…
“Haklarınızı savunun, kendinizi ezdirmeyin!”
Zincir kırıldı
“Alba sermayesi de sendikal bürokrasi de hesap verecek!”
Katledilişlerinin 50. Yılı… Dr. Şivan ve yoldaşları - Baki Duman
NATO ve Rusya ilişkilerinde gerilim
Nobel Barış Ödülü ile savaş kundakçılığı...
Sudan’da namluların gölgesinde direniş
Frankfurt’ta IG Metall mitingi
AB zirvesinden yansıyanlar
Geleceksizlik ve Avrupa hayalleri
Rant, torpil, usulsüzlük kurumu TÜGVA
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Zincir kırıldı

 

Öncelikle belirtmeliyim ki 24 Ekim İşçi-Emekçi Mitingi’ne katılmanın onuru ve mutluluğu içerisindeyim. Miting bilgisini aldığım andan itibaren umut içerisinde, nasıl katılacağımı, çevremdekilere mitingi ve içeriğini nasıl anlatacağımı düşünerek hareket etmeye başladım. Hemen çalıştığım işyerinde iş arkadaşlarımla mitingi paylaştım. Ayrıca çevremdeki uygun insanlara da her gün bilgi aktardım. Yapılan çalışmaları sosyal medyadan takip etmeye çalıştım.

Mitingin önemi benim için çok farklıydı. En başta direnişçi işçilerin birlikte örgütledikleri, sendikasız ve asgari ücretle çalışanların birlik olup, birlikte ördükleri bir miting olması bakımından çok anlamlıydı. Bir diğer nokta ise asalaklaşmış sendika ağalarından ve ciddi anlamda düzenin sınırlarına hapsedilmiş reformist hareketlerin basıncından, onların “Biz olmazsak kimse bir şey yapamaz” anlayışının hegemonyasından kurtulduğumuz, bunu da pratikte en iyi şekilde gerçekleştirdiğimiz bir miting oldu. Esasında zincir kırıldı.

Miting günü, daha önce organize ettiğimiz gibi, sabah erkenden buluşup Ankara’dan yola çıktık. Yolda mola verdiğimizde fırından sıcak ekmek alıp, uygun bir yerde ateş yaktık, sucuk ekmeğimizi yedik. Devam eden yolculuk boyunca işçi ve emekçiler üzerine sohbetler yaptık. Yaklaşık beş saatlik yolculuğumuzu tamamlayıp, ilk defa gittiğimiz Kartal’a ulaştık. Miting alanına yakın bir yerde görevli arkadaşlarımızla buluştuk ve çay eşliğinde sohbetler ettik.

Yürüyüş başlangıç yerine gittiğimizde yağmur yağıyordu. İnadına yüzlerce işçi ve emekçi arkadaşımızla bir araya gelmiş ve yürüyorduk. İlk defa bir mitinge katılan arkadaşlarımız ve hatta ilk defa slogan atan arkadaşlarımız vardı. Bizim için coşkulu ve heyecanlı, umudumuzun büyüdüğü, kendimizi güçlü hissettiğimiz bir miting oldu. Miting kürsüsünde tamamen işçilerin olması, bizi mutlu etti. Sinbo işçilerinin, atık kağıt işçilerinin, Alba işçilerinin alanda kürsüde kendilerini ifade ediyor oluşu alışılmışın dışında ama zaten olması gereken bir şeydi. Anladık ki işçiler kendilerini ifade edebiliyor, hedeflerini ortaya koyabiliyorlardı. Birlik ve beraberlik olma sorumluluk ve zorunlulukları üzerinden hareket ettiklerinde bu önemli mitingi düzenleyebileceklerini somut bir şekilde dosta düşmana gösterebiliyorlardı. Miting alanında coşkunun yüksek olmasının sebebi mitingi direnişçi işçilerin örgütlüyor olmaları, kendilerine güven ve inançlarını pratikte ortaya koymalarıydı. Tam da olması gerektiği gibi, sendika bürokrasisi aşılmıştı. Kürsünün, sendika ağalarına değil, biz işçi ve emekçilere ait olduğu net bir şekilde açığa çıktı.

Maalesef çok ıslandığımız ve üşüdüğümüz için halaylara kalamadık. Dönüş yolu biraz yorgunluktan dolayı sessiz geçti ama sohbete devam ederek, “İstanbul’un en güzel yanı Ankara’ya dönüşü” diye espri yaptığımız bir 5 saat geçirdik.

Belki birçok hata veya eksiklik vardı. Sadece İstanbul yerelinde düşünülmesi, tarih olarak zamanlama, kitleselliğin sınırlı olması, katılım sağlanmasa bile diğer şehirlerde çalışma yapılmaması, örneğin, panel ve seminerler vb. gibi… Fakat en önemli noktalardan biri kürsünün işçilere ait olmasıydı.

Biz işçi ve emekçiler kendimize güvendiğimizde, cesaret edip bir şey yapmaya karar verdiğimizde gerçekten en iyisini, olması gerekeni yapabileceğimizi gördük. Yıllardır 1 Mayıslarda, DİSK, Türk-İş gibi bürokrasinin hakim olduğu sendikaların yaptığı eylemlerde hiçbir sonucu olmayan, işçi ve emekçilerin sorunlarını dile getirmeyen mitinglere katılıyorduk. 24 Ekim İşçi-Emekçi Mitingi ile bu anlamsız, işçi sınıfına hiçbir şey kazandırmayan anlayışı yıkmış olduk. Bundan sonra bizler sınıf hareketi içerisinde çalışmalarımızı yoğunlaştırarak fabrikalarda, OSB’lerde, işçi semtlerinde örgütlenerek, işyerlerinde komiteler oluşturarak, mücadelemizi büyütmeli, kendi gücümüze güvenerek, irademizi ortaya koymalıyız.

24 Ekim İşçi-Emekçi Mitingini işçi havzalarına yaymalı, işçilerin birleşik sınıf mücadelesini güçlendirmeliyiz. Bu mitinglerin Ankara, İzmir, Bursa, Kayseri gibi işçi kentlerinde de yapılması gerektiğini düşünüyorum.

Bu miting sonrası hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. “Buz kırılmış, yol açılmıştır!”

Ankara’dan bir işçi

 

 

 

 

 

Türk-İş Başkanı Atalay işçi düşmanı rejime yaranma peşinde

 

Türk-İş Başkanı Ergün Atalay iki yıl önce kamu işçilerinin toplu sözleşme görüşmeleri sonrasında açık kalan mikrofondan işçi sınıfını nasıl sattığını Çalışma Bakanı’na söylerken yakalanmıştı. Atalay’ın mikrofonundan duyulanlar, AKP-MHP iktidarına ve sermayeye nasıl hizmet sunduğunu açıkça ortaya koymuştu.

İşçi sınıfına ihanetçi kimliği ayyuka çıkmış bulunan Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay, AKP şefi Tayyip Erdoğan’ın 10 büyükelçiyle ilgili göstermelik “kuru gürültü” çıkışına destek verdi.

Selüloz-İş Sendikası’nın Kocaeli’nde yapılan genel kuruluna katılan Atalay konuya dair burada açıklama yaptı. Erdoğan ve AKP-MHP iktidarı, emperyalist efendilerine her türlü hizmeti sunmuyormuş, yabancı kapitalist tekellerle ortaklaşa ülkeyi yağmalamıyormuş gibi konuşan Türk-İş Başkanı, büyükelçilerin “ülkemize müdahale ettiği” demagojisine sarıldı.

Her türlü baskı ve sömürü uygulamalarını pervasızca hayata geçirerek ülkeyi ucuz iş gücü cenneti haline getiren T. Erdoğan’a verdiği bu destekle Atalay da kimin safında olduğunu bir kez daha gösterdi.

Ülkede hukuk ve yargı düzenini tümüyle ayaklar altına alan, işçilere yönelik keyfi grev yasakları uygulayan, baskı ve gözaltı terörünü eksik etmeyen AKP-MHP iktidarını bu konuda da alkışlayan Türk-İş Başkanı “Sayın Cumhurbaşkanımıza, ülkemizin yargı bağımsızlığına ve içişlerine müdahale girişimlerine karşı gösterdiği kararlı duruştan dolayı Türk-İş olarak teşekkür ediyoruz.” dedi. Atalay böylece, çözümsüzlük içerisindeki sermaye iktidarına işçileri yedekleme çabasını da gözler önüne serdi.