İçindekiler:

17 Ekim 2021
Sayı: KB 2021/Özel-36

Açmazlar, arayışlar ve ittifak tartışmaları
Ölümü gösterip “AKP’ye razı” etmek...
Çıkış yolu devrimci alternatif
Yolsuzluğun, zorbalığın bini bir para!
Paris İklim Anlaşması...
İşçi Emekçi Mitingi’ne çağrılar...
MİB: TİS taleplerimiz için mücadele edelim!
Alba direnişlerinden açıklama
Yol serisine Sunuş - Hikmet Kıvılcımlı
ABD Asya-Pasifik’te gerilimi körüklüyor
Irak’ta seçim sonuçları ve kriz
Avusturya: Başbakanı istifaya götüren süreç
Avrupa’da kriz manzaraları
Güney Kafkasya’da çatışma dinamikleri
Thomas Sankara duruşması
“Akademik Yıl Açılış Töreni”
ILO Şiddet ve Taciz Sözleşmesi
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Thomas Sankara cinayetinden
34 yıl sonra ilk duruşma

 

Afrika’nın Che Guevara’sı olarak bilinen Thomas Sankara cinayetinden 34 sene sonra açılan davanın ilk duruşması, 11 Ekim Pazartesi günü gerçekleşti. Dava için atanan 2 avukat, 20 bin adet dosyayı daha iyi inceleyebilmek için bir ay müddet istedi. Mahkeme hakimi 2 hafta süre vererek, ikinci duruşmayı 25 Ekim Pazartesi’ye koydu.

Sankara, 1949’da sonradan Burkina Faso ismini alacak olan Yukarı Volta’da dünyaya geldi. 1972’de eğitimi için Madagaskar adasına gitti ve orada “demokratik halk devrimine” tanıklık ederek, Marksist-Leninist düşüncelerle tanıştı. Ülkesine geri dönünce “Regroupement des Officers Communistes” (ROC) adlı komünist askerler grubunu oluşturdu. Fidel Castro, Che Guevara ve Gana’nın askeri lideri Jerry Rawlings’ten ilham alan Sankara, emperyalizme karşı tüm Afrika kıtasının bağımsızlığı için mücadeleyi savunuyordu. Afrika kıtasını esir alan, kalkınmasını önleyen ve ülkelerin özgürlüğe kavuşmalarını engelleyen IMF borçlarına karşı çıkıyordu.

Thomas Sankara’nın ülkesi uzun yıllar Fransız sömürgeciliğinin egemenliği altında kaldı. Burkina Faso’nun şimdiki başkenti olan Ouagadougou 1896’da Fransız istilacıları tarafından işgal edilmişti. İşgalci Fransız ordusu kısa süre sonra da tüm ülkeyi ele geçirdi. 1960 yılına kadar Fransız istilası altında olan ülke, Yukarı Volta adıyla bağımsızlığa kavuştu. Ardından, 1980’lere gelene kadar 2 anayasa yazıldı, 2 darbe gerçekleşti. 1978’den itibaren 3. Cumhuriyet dönemi ilan edildi.

Fakat ülke genelindeki huzursuzluk ve yönetim sorunu devam etti. Bu da kitlelerin öfkesinin sokağa taşmasına neden oldu. Ülke genelinde öğretmenlerin başlattığı grevin etkisiyle, Saye Zerbo önderliğinde bir grup asker, 15 Eylül 1980 yılında darbeyle yönetime el koydular ve Zerbo devlet başkanı yapıldı. Darbe sonrasında ülkenin durgun halinden memnun olmayan genç askerlerle kıdemli askerler arasında iç çekişmeler başladı. Ülkeyi yöneten Zerbo gösteri ve grev hakkı gibi birçok hakkı yasakladı ve kitlelerde popülaritesi hızla düştü.

7 Kasım 1982’de yeni bir darbe gerçekleşti. Darbe yapanlar arasında, ülke genelinde tanınan ve öne çıkan Thomas Sankara da yer alıyordu. Başkanlığa önem atfetmeyen Sankara’nın yerine Jean-Baptiste Ouédraogo geçti. O dönem Fransa ile bağlantıları güçlendirmeye çalışan Ouédraogo, Fransa başbakanının oğlu ve Fransa-Afrika Çalışmaları sorumlularından Jean-Christophe Mitterand’ın ziyaretinden sonra Sankara’yı hapsetti. Sankara’nın tutuklanması ordu içerisinde huzursuzluğa ve halkın protestosuna yol açtı. Olaylar neticesinde subay Blaise Compaoré kendisine bağlı birlikleriyle başkente yürüdü ve Sankara’yı kurtardı. 4 Ağustos 1983’te Sankara’nın özgürlüğe kavuşup, iktidara gelmesi, daha sonra devrim olarak nitelendirilecekti.

Sosyalist bir toplum düzenini benimseyen Sankara, emperyalistler ve onlara bağlı işbirlikçi burjuvalara meydan okuyordu. Ülke yönetimi ve devrimin ilerleyişi için Devrimi Koruma Komitelerini kurdu. Devrim sonrası tarımda kendi kendine yeten bir ülke olmak için, daha önce yerel otoriteler tarafından işletilen tüm araziler kamulaştırılarak, devlet denetimine geçirildi. Köylülüğün emeğinin karşılığı da yükseltildi. “Devrim kadınların özgürlüğüyle gelir” diyen Sankara, kadın-erkek eşitliği ve toplumun her kesiminin okuryazar olması faaliyetlerine büyük önem verdi. Sankara iklim ve çevre konusunu da es geçmedi. Çölleşmenin engellenmesi amacıyla ağaç kesimine sınırlamalar getirildi. Doğalgazın kullanılması konusunda bilinçlendirme kampanyası yürütüldü. Hayvanların korunması için mücadele yürütüldü.

Thomas Sankara’nın mücadelesi ulusal kültürel alanı da kapsıyordu. 1984’te, sömürgeci izlerin silinmesi için ülkenin ismi “Onurlu insanların yaşadığı anayurt” anlamına gelen Burkina Faso olarak değiştirildi. Yeni ulusal marşı bizzat Sankara besteledi. İktidarda bulunduğu dönemde Fidel Castro ile tanışan Sankara, Küba ile ilişkileri de geliştirdi. 600 genci, bir meslek edinmeleri ve ülkenin gelişimi için, 1986’dan itibaren Küba’ya gönderdi.

Sankara ülke içinden ve dışından birçok saldırı, düzmece oyunlar ve sıkıntılarla da boğuştu. Nitekim çok geçmeden, emperyalistlere karşı tutum ve söylemlerinden kaynaklı tecrit edildi. Thomas Sankara’nın popülaritesi düşürülmek ve halkın devrime olan inancı zayıflatılmak isteniyordu. Sankara, yakın arkadaşı olarak bilinen Blaise Campaoré’nin başını çektiği bir darbe sırasında, 15 Ekim 1987’de, 30 kişiyle birlikte katledildi. Emperyalistlerin baş belası olan ve Afrika kıta halkı için bir umut simgesi haline gelen Sankara’yı katleden Campaoré, devlet başkanlığı koltuğuna oturdu.

34 yıl sonra suçluları yargılamak için açılan davada cinayetin asıl sorumluları sanık koltuğunda oturmayacak. Bu gerçekliği en iyi özetleyen de 1987 darbesindeki katliamdan tek sağ kurtulan, Sankara’nın eski yoldaşı Halouna Traoré’nin şu sözleridir: “Duruşma bizi aynaya bakmaya, dışarının suç ortaklığı ile kendimize verdiğimiz zararı görmeye yönlendiriyor, çünkü darbenin maddi tarafı Burkina Faso’da gerçekleşti, ancak emri verenler dışarıdandı…”

G. Devran

 

 

 

 

 

Neuhauser’de grevde kazanım

 

Neuhauser sanayi fırın işçileri 10 günlük grev sonrası, mücadelelerini kazanımla sonuçlandırdı. İşçi Gücü Sendikası’nın (FO) NAO (zorunlu yıllık müzakere) sözleşmesini imzalamasına rağmen grevi sürdüren Reims’deki işçiler çalıştıkları tesislere yeni işçi alımı kazanımı elde ettiler. Ayrıca grevciler tüm fabrikalarda ücretlerinde artış sağladı.

Salgının ilk dalgasında üretimlerinin bir kısmını yoksul semtlere dağıtan Neuhauser işçileri, NAO sürecinde yönetim tarafından hor görüldü. Salgın sürecinde muazzam kârlar elde eden Neuhauser, bir yılda 150 milyon avroyla şimdiye kadarki en yüksek cirosuna ulaştı. Şirketin en yüksek 10 ücretini alanlar, bir de üzerine 10 bin avro prim aldı. Diğer yandan işçilere teklif edilen %0,5 ücret artışı ise, asgari ücret artışının altında ve enflasyon oranının da çok uzağındaydı.

27 Eylül günü, temel ihtiyaçların pahalılaşması ve şirketin elde ettiği kârlar ölçüsünde ücretlerde artış talebiyle grev başlamıştı. Grev hareketi kısa zamanda diğer fabrikalara yayılmıştı. Fransa’nın Brötanya bölgesinin Moselle ve Ploermel fabrikalarında başlayan grev, ikinci gününden itibaren Maubeuge ve Reims tesislerine sıçramıştı.

Yönetim işçileri yıldırmak için vakit kaybetmedi. Yalana başvurarak, grevin yasadışı olduğunu söyleyen patron, işçilerin en temel hakkı olan grevi “sabotaj” diye karalayacağı tehditlerine başvurarak grevi durdurmaya yeltendi. Grev sürecinde, %1,5 ücret artışını, Macron’un 400 avroluk primini ve haftalık primlere 50 kuruş zam teklifini sendikaların imzalamaması durumunda daha az vereceği tehdidinde de bulundu. Bu tehditlere boyun eğen FO Sendikası bürokratları, işçilerin rızası olmadan satış sözleşmesine imza attı. Ve bu satış nedeniyle grev duraksama da yaşadı. Ama buna rağmen Reims fabrikasındaki işçiler mücadeleyi sürdürdü.

Reims işçileri, grev kararlılığını sürdürmeleri sonucunda, diğer fabrikaların kazandığı artışlara ek olarak, üretimde 7 yeni personel alımı ve haftalık 60 avro brüt ikramiye elde etti. Bu sayede çalışma koşulları da bir parça hafifleyebilecek.

Fransa’da ve dünya genelinde işçi sınıfına karşı yükselen sosyal saldırılara karşı, Neuhauser işçileri grevlerindeki kararlılık ve dik duruşlarıyla onurlu bir mücadele vererek önemli bir zafer elde ettiler.

Bu zaferle, sermaye sınıfına karşı birliğin ve örgütlü davranmanın gücünü göstermiş oldular.

Kızıl Bayrak / Fransa