İçindekiler:

17 Ekim 2021
Sayı: KB 2021/Özel-36

Açmazlar, arayışlar ve ittifak tartışmaları
Ölümü gösterip “AKP’ye razı” etmek...
Çıkış yolu devrimci alternatif
Yolsuzluğun, zorbalığın bini bir para!
Paris İklim Anlaşması...
İşçi Emekçi Mitingi’ne çağrılar...
MİB: TİS taleplerimiz için mücadele edelim!
Alba direnişlerinden açıklama
Yol serisine Sunuş - Hikmet Kıvılcımlı
ABD Asya-Pasifik’te gerilimi körüklüyor
Irak’ta seçim sonuçları ve kriz
Avusturya: Başbakanı istifaya götüren süreç
Avrupa’da kriz manzaraları
Güney Kafkasya’da çatışma dinamikleri
Thomas Sankara duruşması
“Akademik Yıl Açılış Töreni”
ILO Şiddet ve Taciz Sözleşmesi
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Avusturya’da Başbakanı
istifaya götüren süreç

 

Avusturya’da “rüşvet, yolsuzluk, güveni ve görevi kötüye kullanma” suçlamalarıyla hakkında soruşturma başlatılan Başbakan Sebastian Kurz’un, 9 Ekim’de görevinden istifa etmesinin yankıları sürüyor.

Başbakan Sebastian Kurz, Avrupa Birliği’nin (AB) Slovenya’da yapılan “Kuzey Balkanlar Zirvesi”nde iken, Başbakanlık binası, Kurz’un konutu, başında olduğu Avusturya Halk Partisi (ÖVP) genel merkezi, Maliye Bakanlığı ve bazı medya organlarında aramalar yapılıyordu. Savcılık tarafından yapılan açıklamada “aramalarda çok sayıda belge ve bilgiye ulaşıldı”ğı duyuruldu. 

Bu gelişmelerin yaşandığı 6 Ekim’de, “Bunların hepsi iftiradır, siyasi komplodur” açıklaması yapan Kurz, iftira ve komployu açığa çıkaracağını iddia ederek, “Kesinlikle istifa etmeyi düşünmüyorum” demişti.

Ancak isnat edilen suçlamalar ve bulgular, yalanlama ve özgüven gösterisiyle bertaraf edilecek cinsten değildi. Avusturya burjuvazisinin ve devletinin bekası için devreye giren Cumhurbaşkanı Alexander van der Bellen, “Ortada çok ciddi suçlamalar var. Demokrasi için hiç de ahlaki olmayan bir durum ortaya çıktı. Demokrasiye aykırı imajla zarar veriyorsun” açıklamasıyla, Kurz’a gitmesi gerektiğini söyledi.

Akabinde, “merkez sağcı” ÖVP Genel Başkanı ve Başbakan Kurz, düzenlediği basın toplantısında, “Mevcut hükümet ortağı Yeşiller Partisi benimle koalisyonu sürdürmek istemiyor. Ancak salgın, ekonomik durum ve alınan yeni kararların hayata geçirilmesi için ülkenin istikrara ihtiyacı var” diyerek, Başbakan olarak istifa ettiğini ve halen Dışişleri Bakanı olan Alexander Schallenberg’i Başbakan olarak önerdiğini açıkladı. “Geri çekilmiyorum, kenara çekiliyorum” diyen Kurz, ÖVP’nin genel başkanlığını sürdüreceğini ve partisinin meclis grubu başkanı olarak parlamentoda kalacağını da açıkladı. Bu açıklamalar her ne kadar “gölge başbakan”, “ipleri elinde tutma” gibi yorumlara yol açsa da aslında istifa manevrasıyla sermaye devletinin bekası kotarılmış oldu.

Kurz’un istifasının ardından Cumhurbaşkanı “Bekleneni yaptın” mealinde bir açıklamada bulundu. Koalisyon ortağı Yeşiller Partisi ise, Kurz’un “gölge başbakan” olarak sahnede kalmasını sineye çekerek, memnuniyetini dile getirdi ve koalisyona devam dedi.

Görünen o ki yeni bir skandal ortaya çıkmazsa, ÖVP-Yeşiller hükümeti, Kurz’un “gölge başbakanlığında”, 2024 yılında yapılacak genel seçime kadar yönetmeye devam edecek. Kurz’a, dokunulmazlığından dolayı dava da açılamayacak. Özcesi, istifa manevrasıyla “bir taşla iki kuş vurulmuş”, hem devletin bekası hem de ilerde sermayenin ihtiyaç duyacağı Sebastian Kurz korunmuş oldu.

Basında, Kurz’u koltuğundan eden gelişmelerin, 2019’da hükümetin yıkılmasına neden olan “İbiza Skandalı” (İbizagate) olarak bilinen skandaldan daha büyük olduğu yorumları yapılıyor. Bu yorumların nedeni, İbiza skandalında Sebastian Kurz’un değil, yalnızca kabinesindeki bazı isimlerin ve koalisyon ortaklarının isminin geçiyor olmasıdır.

Şimdiki “skandal”, ele geçen bilgi ve belgeler, doğrudan Başbakan’ı ve kabinesindeki tüm ÖVP’lileri ilgilendiriyor. Savcılık, 2016 yılı itibarıyla ÖVP’nin başına geçmek ve başbakan olmak için Kurz’un, Maliye Bakanlığı kasasından 1,3 milyon euro kullanarak ısmarlama anketler yaptırdığı, Fellner Medya Grubu’na haber desteği için mali kaynak sağladığı, rüşvet, yolsuzluk, görevi ve güveni kötüye kullandığı suçlamalarıyla Başbakan Kurz hakkında soruşturma başlatmıştı. Ele geçen yazışmalarda, Kurz ve arkadaşlarının partinin başına geçmek için parti içinde hizipçilik yaptıkları, kendi partilerinin yöneticileri aleyhine asılsız haberler yaptırdıkları da yer alıyor.

“İbiza Skandalı” (İbizagate) 

Aşırı sağcı, faşist Avusturya Özgürlükler Partisi’nin (FPÖ) eski lideri ve eski Başbakan Yardımcısı Heinz Christian Strache ile Sebastian Kurz’un başkanı olduğu ÖVP arasında 2017 yılında kurulan koalisyon hükümeti, 2019 Mayıs’ında ortaya çıkan ve İspanya’nın İbiza adasında kayda alındığı bilinen skandal video görüntülerinin ardından dağılmıştı. 2016 yılında çekilen video görüntülerde Heinz Christian Strache, kendisini bir Rus oligarkının yeğeni olarak tanıtan, elinde 2,5 milyar euro kara para bulunduğunu ve aklamak istediğini iddia eden bir kadına, “Seçimi bizim kazanmamızı sağlayacak yardımda bulunursanız iktidara geldiğimizde size devlet ihalelerini veririz” vaadinde bulunuyor. Altı saatlik videoda, bir sonraki seçimi kazanmak için Rus oligarkların finans desteğinin devamını talep eden Strache, karşılığında devlet ihalelerinin yanı sıra sözü geçen kara parayı aklamak için de bir medya grubunun çoğunluk hisse senetlerini peşkeş çekmeyi öneriyor. Skandalın ortaya çıkmasından sonra Strache, video çekildiği sırada “içkili olduğunu ve samimi bir ortamın etkisiyle kontrolü kaybettiğini” açıklamıştı.

Strache’nin İbiza’da Rus kadınla gizli çekilmiş video görüntüleri önce devlet krizine, ardından da aile krizine neden olmuştu. Strache hem Başbakan yardımcılığından ve hem de partisinin başkanlığından istifa etmek zorunda kalmıştı. Dönemin başbakanı Kurz, skandalı araştırmakla görevli olan FPÖ’lü İçişleri Bakanı Herbert Kickl’i hem tarafsız olamayacağı hem de yolsuzluk ve yasadışı bağış şüphesi altında olduğu için görevden azletti. FPÖ de buna karşılık tüm bakanlarını hükümetten çekme kararı aldı.

Bunun üzerine Kurz, boşalan bakanlıklara teknokratlar atayarak seçimlere kadar başbakanlığı sürdürmek istedi, fakat parlamentoda güven oyu alamadı ve Cumhurbaşkanı tarafından azledildi. Böylece, Avusturya tarihinde ilk defa bir Başbakan Cumhurbaşkanı tarafından görevinden azledilmiş oldu.

Cumhurbaşkanı Alexander Van der Bellen azlin ardından geçici başbakanlık görevini Anayasa Mahkemesi Başkanı Brigitte Bierlein’a verdi. Dört aylık “teknokratlar hükümeti” sonrası yapılan seçimde, Kurz’un partisi oylarını artırarak, yüzde 37,5’le birinci parti oldu. Bir önceki seçimde yüzde 4 seçim barajına takılarak parlamento dışı kalan Yeşiller Partisi de yüzde 13,9 oy alarak parlamentoya girdi. Seçimlerden önce bile Yeşillerle koalisyon görüşmeleri yapan Kurz, seçim sonrası Yeşillerle birlikte kurduğu kabinede yeniden başbakan oldu.

Kurz’un istifası

İstifa eden Kurz’un, yerine başbakan yaptırdığı ismin ona oldukça yakın biri olduğu söyleniyor. Bir de parti başkanlığı ve parlamento grup başkanlığı görevlerini sürdürecek olması, Kurz’u gerçekten de “gölge başbakan” haline getiriyor. Dolayısıyla o, Avusturya siyasetine hükmetmeye devam etmenin yanı sıra, kendisine “atfedilen suçlamaları ve komployu” “açığa çıkarma” imkanlarının da başında bulunuyor.

13. yüzyıldan başlayıp l. Dünya Savaşı’ndaki dağılışına dek yüzyılları bulan bir devlet ve entrikalar geleneğine sahip, Viyana önlerinde Osmanlı’nın bozguna uğratılmasının da mimarı olan Habsburg Hanedanlığı’nın artığı Avusturya, Kurz’u “gölge başbakan” yapmakla krizi atlatmış görünüyor.

“Devlet aklı” diye tabir edilen derin devlet, devletin bekasını ve Sebastian Kurz’u koruduğunu düşünüyor. Kurz kendisine sunulan imkanlarla “aklanma” yolları arayacak ve 2024’te yapılması planlanan seçimde güçlenerek hükümet olma hesabıyla hareket edecektir. “Devlet aklı” ve Kurz’un yarına dair hesaplarını ancak öfke ve tepkilerini eyleme dökmek koşuluyla Avusturyalı işçi ve emekçiler bozabilir.