İçindekiler:

12 Şubat 2021
Sayı: KB 2021/Özel-07

Toplumsal mücadele ve işçi hareketi
“Sivil anayasa” aldatmacası
Boğaziçi direnişi devam ediyor
Direniş ve dayanışma büyüyor
Din istismarcısı rejime karşı mücadeleye!
Sendikalaşma ve çalışma koşulları
Sinbo direnişçisiyle röportaj
İEKK: Haklarımızdan vazgeçmiyoruz!
Birleşik Metal ile MESS TİS imzaladı...
Bir kızıl askerin hatırası… Onbeşler’in yolundan inanç ve cesaretle!..
İlk kurbanlarımız - Şefik Hüsnü
Materyalist tarih anlayışı üzerine - F. Engels
Yemen halkının acıları üzerinden şov!
Myanmar’da darbe...
Greif Direnişi 7. yılında yol gösteriyor!
“Güçlenerek yolumuza devam edeceğiz!”
“Bu Pazar kanlı Pazar, kalkın ayağa kalkın!”
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Birleşik Metal ile MESS arasında TİS imzalandı...

Uzlaşmaz çıkarlara rağmen
herkes memnun!

 

Birleşik Metal-İş Sendikası ile MESS arasında aylardır süren Schneider Enerji, Grid Solutions Enerji, Schneider Elektrik, ABB Power Grids ve Arıtaş Kriyojenik şirketlerine bağlı fabrikalarda 1.900 işçiyi kapsayan TİS bağıtlandı. 19 Ekim’de başlayan görüşmelerde anlaşma sağlanamamış, 15-17 Aralık 2020 tarihlerinde uyuşmazlık zaptı tutulmuştu. Greve gidilmeden 2-3 Şubat 2021’de anlaşma sağlandı.

EMİS’i kuranlar MESS’e katıldı!

Ocak 2015’te MESS ile sürdürülen Grup TİS döneminde MESS’ten ayrılarak EMİS’i kuran ABB, Alstom, Schneider Enerji ve Schneider Elektrik’te iki yıllık sözleşme imzalanmıştı. O dönem Birleşik Metal’in, sermayedarlara MESS’ten ayrılarak ayrı sözleşme imzalama çağrılarının bir sonucu olan bu hamle, o gün üç fabrikada iki yıllık sözleşme imzalanmasını sağlasa da, metal işçilerinin ortak mücadelesini bölen ve bugüne bir şey bırakmayan bir hamle olmuştu. Sınıf devrimcileri bunu daha o günden ortaya koymuşlardı.

Daha sonra MESS ile imzalanan Grup TİS’lerinden bir sene önce EMİS arasında imzalanan sözleşmeler, Grup TİS’leri için bir ön hazırlık olarak gerçekleşti. Zira, Eylül 2016-2018 ve Eylül 2018-2020 dönemleri için imzalanan sözleşmeler esası yönünden diğer sözleşmelerden hiçbir fark içermiyordu.

Gelinen yerde EMİS’i kuranlar MESS’e katıldılar. Birleşik Metal de bu fabrikalarda MESS ile masaya oturdu. Daha önceki sözleşmelerden farklı olarak her bir şirket için ayrı ayrı görüşmeler yapıldı. Her fabrika ile ayrı sözleşme, sınıfın ortak hareket etmesine engel olmayı amaçlıyordu. Sözleşme görüşmeleri eşzamanlı yürütüldü ve ayrı ayrı imzalandı.

Birleşik Metal neden taslak açıklamadı?

Süreç boyunca herkes Birleşik Metal’in sözleşme taslağında neler olduğunu merak etti. Birleşik Metal bir taslak hazırladıysa da bunu ilan etmedi. Hatta sözleşme kapsamındaki işçilerin de ya haberi yoktu ya da ağızlarını sıkı tutmaları söylenmişti!

Sözleşmeye dair bilgiler genelliği içinde kaldı. Ücretlere yüzde 28-35 arasında değişen oranlarda zam istendiğini biliyoruz. Üç yıllık dayatmaya karşı iki yıllık sözleşme, esnek çalışma, denkleştirme, telafi çalışma, deneme süresinin uzatılması gibi maddelerin kabul edilmediğini biliyoruz. Ancak burada sıralananlar bütün sözleşmeler için geçerli olan talepler.

Peki, Birleşik Metal neden taslak açıklamadı? Akla gelebilecek cevapları ifade edelim. Bir taslak açıklayarak beklentiyi yükseltmek ve taslağın altında kalmak istememiş olabilir. Eylül 2020’den önce açıklayacağı zam oranlarının pandemi ve kriz sürecinde hızla eriyeceğini hesaplamış olabilir ki bunu revize etmenin bir güçlüğü yoktu. Metal İşçileri Birliği başta olmak üzere taslak üzerinden yapılacak eleştirileri bertaraf edeceğini düşünmüş olabilir. Son olarak, MESS’in teklifleri üzerinden sözleşmeyi yürüterek, sözleşmedeki rakamları ve hakları nasıl da yükselttiğinin propagandasını yapmak istemiş olabilir.

Net bir şey söylenemeyecek olsa da görünen köy kılavuz istemez!

MESS pazarlığı düşük başlattı!

İlk görüşmeden itibaren MESS enflasyon oranında sefalet zamlarını teklif etmeye başladı. Uyuşmazlık zaptının tutulduğu görüşmede dört işletme için ilk altı aylık döneme önerilen %5.49’luk zam teklifi ikramiyeler dahil net 211-282 liraya tekabül ediyordu. %11.39’luk teklif ise ikramiyeler dahil net 390 liraya...

Elbette MESS’in gerçek teklifi bu değildi. Metal işçisini en azına razı etmek için pazarlığı enflasyon oranından başlatmak onun bilinen taktiğiydi. Ocak’taki ara görüşmede MESS teklifi yüzde 15’e çıkardı ve metal işçilerinin tepkisi yoklandı. Nihayetinde, Birleşik Metal’in açıklamasına göre ilk altı ay için ücretlere ortalama yüzde 21, ilk yıl için sosyal haklara da yüzde 26 zam alınarak, sözleşme “zafer” ile sonuçlandı. Bu da 813 ile 1080 lira arası bir ücret artışı anlamına geliyor.

Rakamlar yalan söylemez!

Yukarıdaki rakamları ne kadar allayıp pullasanız da metal işçilerinin sefalet koşullarında çalıştığı gerçeğini değiştiremezsiniz. Zafer ilan edilen sözleşmelerdeki rakamların gerçekte ne ifade ettiğine bakalım.

Öncelikle asgari ücrete yapılan zam oranı yüzde 21.56 olmuştu. 500 liralık zam denildiğine bakılmamalı. AGİ’ye gelen artışı çıkartırsak, asgari ücrete 453 lira zam yapılmıştır.

Metal sözleşmesinde ortalama yüzde 21 zam alındı deniliyorsa eğer, asgari ücrete yapılan oranda zam alınmış demektir. “Zafer” denilen, “asgari ücret zammı”dır!

Sonraki altı aylık dönemlerde enflasyon zammı alınacağı düşünülürse, TÜİK’in açıkladığı uydurma enflasyon rakamları ile metal işçileri gerçek enflasyon altında bir kez daha ezileceklerdir.

Zaten ortalama yüzde 21 deniyor. Hangi fabrikada ne zam alındı, neye göre zam yapıldı, bahsedilen 813-1080 lira zam ne ifade ediyor, ikramiyeler çıkartıldığında maaşlara ne kadar zam yapıldı, bu açıklanmıyor. Metal işçileri de herhalde bordrolarını alınca öğrenecekler.

Unutmadan altını çizelim: Yoksulluk sınırı Birleşik Metal-İş Sendikası Araştırma Merkezi’ne (BİSAM) göre 8.507 liradır. Ücretler bu rakamın uzağındayken zaferden bahsetmek mümkün olmasa gerek.

“Yeni haklar” alındı denilen açıklamada bunların neler olduğu net değil. Anlaşıldığı kadarıyla, bunlardan birisi tamamlayıcı sağlık sigortası, diğeri vardiya primi. Ancak bu konuda da belirsizlik devam ediyor.

Tamamlayıcı Sağlık Sigortası’na dair...

MESS kapsamındaki fabrikaların hemen hepsinde olan tamamlayıcı sağlık sigortasına işçiler ve ailesi bu sözleşme ile dahil edilmiş oldu.

Tamamlayıcı sağlık sigortası sermayenin ihtiyaçlarının ürünüdür. Ülkede çöken sağlık sistemi özellikle işçilerin tedavisinin önünde büyük engele dönüşürken, randevu alma zorluğundan tedavilerin gecikmesine bir dizi sorun yaşanıyor. Bu durum emek sömürüsünü etkiliyor. İşçilerin devlet hastanelerindeki tedavisinin bir gün bile uzaması, sermaye için binlerce liralık zarar anlamına geliyor. Tamamlayıcı sağlık sigortası ile üretimin devamlılığı sağlanmakta, işgücü kaybı azaltılmaktadır. Yaptıkları maliyet hesabıyla işçileri tamamlayıcı sağlık sigortası kapsamına almaları çok daha kârlıdır.

Elbette işçilerin bu sigorta kapsamında sağlık hakkına ulaşması biraz daha kolaylaşmaktadır. Ancak kapitalistler işçiyi değil kendi kârını düşünmektedir.

Metal işçileri sürece dahil olamadı!

Sözleşme sürecinde bir dizi toplantı ve eylem gerçekleştirildi. TİS toplantıları, bilgilendirme toplantıları vb. ile süreç ilerledi. Birleşik Metal var olan işyeri komiteleri ile süreci devam ettirdiğini, büyük bir disiplinle yürüttüğünü söylüyor. Ancak metal işçisi hiçbir aşamada inisiyatifi eline almamış, daha doğrusu alamamıştır.

Alamamıştır çünkü, Birleşik Metal’de işyeri komiteleri karar almak için değil, danışmak içindir. Alınan kararların açıklandığı toplantıları, işçiler kendileri almış gibi hissetsin diye yaparlar. Zaten işyeri komiteleri seçimle belirlenmez. Şube yönetimi ve fabrika temsilcileri belirlerler.

Alamamıştır çünkü metal işçisi bu sendikal yapı içinde edilgenleştirilmektedir. Sesini çıkaran, muhalif olan, inisiyatif gösterenlerin ipi çekilmekte, baskı görmektedir. Sermaye ile işbirliği içinde işinden edilmekte, disiplin kuruluna sevk edilmektedir. Bunlar işçilerin inisiyatif almasına engellemektedir

Metal işçileri işsizlik ile, kısa çalışma ile, ücretsiz izin tehditleri ile sindirilmektedir. Birleşik Metal-İş üyeleri ile yaptığı araştırmaların sonucunu açıklarken, 100 işçiden 92’si borçlu demektedir. Bu ne demektir? Metal işçilerinin boynunda hareket etmesini zorlaştıran borç zinciri vardır. İşçi zorlandıkça da daha büyük bir çıkmaza girmektedir.

Özkan Atar’ın iddiaları

Sözleşme imzalanmadan bir gün önce Birleşik Metal-İş Sendikası Genel Sekreteri Özkan Atar, “Kabul edilebilir bir teklif sunmalarını bekliyoruz” diyordu ve ertesi gün imzalar atıldı.

Özkan Atar, “Bu sözleşme işkolundaki işçilerin mücadelesinde önlerini açacak bir etki yaratacak” diyor. Peki nasıl bir etki yaratacak? Asgari ücrete yapılan zam oranında zam ile mi yoksa bizim görmediğimiz farklı kazanımlar veya sürecin örgütlenmesi ile mi? Bu konuda aydınlatılmaya ihtiyacımız var.

Aynı açıklamada, hem “İmzalanan toplu sözleşme tüm işyerlerimizdeki işçilerin büyük bir coşku ve heyecanı ile kabul gördü” deniliyor, hem de “Üyelerimiz tarafından kabul gören bu sözleşmenin ortaya çıkmasına olanak sağlayan MESS Yönetim Kuruluna ve işyeri yönetimlerine teşekkür ederiz” deniliyor.

Bu nasıl oluyor? Bizim bildiğimiz, çıkarları uzlaşmaz iki karşıt sınıf vardır. Emeğiyle geçinenler ile emek sömürüsünü gerçekleştirenlerin aynı anda memnun olması olanaksızdır. Zira onların bütün serveti bizden çaldıklarıdır. Hal böyleyken, greve dahi gidilmeden sözleşmenin imzalanması gerçekte kimi memnu etmiştir? Hele ki yüzde 28 ile yüzde 35 oranında zam talebinin olduğu düşünüldüğünde!

Son söz metal işçilerine...

Metal işçileri bu süreçten dersler çıkarmalı, inisiyatifi eline alması gerektiğinin farkına varmalıdır. İşyeri komitelerini karar alma mekanizmalarına çevirmelidir. Hiç kimsenin, seçilmişler dahi olsa işçiler adına karar vermesine izin vermemelidir.

Metal işçileri bu sözleşmenin ihtiyaçlarını karşılamadığının farkındadır ancak örgütlülük düzeyinin zayıflığı ve inisiyatifsizliği bu sözleşmeyi kabul etmesine neden olmaktadır. Bunu ortaya koymadan işçilerin sözleşmeden memnun olduğunu ifade etmek ikiyüzlülüktür.

Önümüzdeki aylarda MESS ile üç metal sendikası arasında başlayacak grup TİS’leri öncesinde bu TİS süreci metal işçileri için uyarıcı olmalıdır. Unutulmamalıdır ki, metal işçilerinin kazanımı işçi sınıfının kazanımı olacaktır.

 

 

 

 

 

Yağmalanan fonlar ile kurtarılan sermaye

 

Dünyayı etkisi altına alan koronavirüs salgını birinci yılını doldurmak üzere. Hem pandemi hem de onun derinleştirdiği ekonomik kriz, işçi ve emekçilerin yaşam ve çalışma koşullarını daha da ağırlaştırdı. İktidar ve patronlar için fırsata dönüşen pandemi sürecinin başından itibaren pek çok saldırı hayata geçirildi. Bunların başında kıdem tazminatının gaspı, grev yasakları, “işten atmalar yasaklandı” kılıfıyla ücretsiz izin saldırısı, kısa çalışma ödeneği, işsizlik fonunun yağmalanması geliyor.

Pandemi süreci boyunca halk açlık ve ölüm ikilemi arasında boğuşurken, gerici-faşist iktidar ayrıca çevre talanının da önünü açtı. Şirketlere verilmeyen izinler bu dönemde birer birer hayata geçirildi. Salda Gölü’nün talana açılması, Fatsa’da siyanür arama çalışmalarına izin verilmesi vb. gibi saldılar bunun akla gelen ilk örnekleri.

İşsizlik fonu patronlara yaradı

İşçi ve emekçiler işsizlik, ücretsiz izin, kısa çalışma ödeneği ile daha da zorlaşan yaşamlarını sürdürmeye çalışırken, AKP-MHP iktidarı, fon kaynaklarını kapitalistlerin yağmasına açtı. Teşvik ve destek ödemeleri ile patronların kârları katlandı ve her fırsatta el uzatılan işsizlik fonu sermayeye peşkeş çekildi. İşsizlik fonundan faydalanmak, işçiler için pek çok koşula bağlanırken, sermaye için büyük kolaylıklar sağlandı. Örneğin patronlara sunulan pandemi desteğinin büyük kısmı bu fondan sağlandı.

DİSK-AR’ın “Dünyada ve Türkiye’de Covid-19’un Sosyal ve Ekonomik Etkileri ile Mücadeleye Ayrılan Kaynaklar” raporu bu gerçeği de gözler önüne seriyor. “Türkiye’nin Covid-19 ile mücadelede en az nakit desteği ayıran iki ülkeden biri olduğunu” belirten raporda, nakdi desteklerin kaynakları konusunda şunlar ifade ediliyor:

Türkiye’de yapılan toplam 42,8 milyar TL’lik nakit transferin 35 milyar TL’si işsizlik sigortası fonundan, yaklaşık 6,4 milyarı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonundan ve 2 milyar TL’si ise bağış¸ kampanyasından sağlanmıştır. Böylece Türkiye tarafından yapılan nakit desteklerde bütçeden doğrudan ayrılan kaynak söz konusu değildir.”

Salgın sürecinde Türkiye’de açıklanan çeşitli ekonomik paketlerin yüzde 89’u şirketlere ve bankalara sağlanan kolaylıklardan oluşuyor. Yoksullara ve kayıtsızlara dönük gelir desteği yok. Keza esnafa 2020 sonuna kadar hiçbir nakit desteği verilmedi. Sağlık emekçilerinin ek ödemeleri yapılmadı. İşçilere verilen destek ise İşsizlik Sigortası Fonu’ndan verildi.  Rapora göre iktidar, “milli gelirin yalnızca %1’ini Covid-19’la mücadeleye” ayırdı.

Başarı hikayesinden çıkan hezimet

Pandemi süreci, başlangıcından bu yana alınan “önlemler”, sunulan “teşvik ve destekler” ile iktidarın bir kez daha halkın sağlığını hiçe sayarak kapitalistler için hizmette kusur etmediğini gösterdi. AKP-Erdoğan iktidarı ise her fırsatta başarı hikayesi yazma derdinde. Pandemi ve ekonomik kriz ile ağırlaşan yaşam koşulları, artan baskı ve zorbalık başarı hikayelerinin altından çıkan hezimeti gösteriyor. Gerici-faşist iktidarın sözcüleri her ne kadar pandemi sürecini iyi yönettiklerini iddia etseler de DİSK-AR’ın yayınlandığı rapor bunun tam tersi olduğunu göstermektedir.