4 Aralık 2020
Sayı: KB 2020/Özel-25

Asgari ücret belirlenirken işçi sınıfı
Kapitalistlere şahlanış, emekçilere acı reçete...
Sermayenin vurucu gücüne karşı mücadeleye!
Sorumlular hesap versin!
Sistemin iflası ve Katar’la satış anlaşmaları
Biden ve temelsiz umutlar
İnsanca yaşamaya yeten asgari ücret için...
Covid-19 meslek hastalığı kabul edilmelidir!
25 Kasım: Mücadeleye devam!
Sinbo direnişçisi kadın işçilerin sesine ses olalım!
100. Yılında Tarihsel TKP... SİP-TKP: “Yeniden doğuş”! - H. Fırat
Yoldaşlarından Engels anıları
Emperyalizm ve ülkücü-faşist hareket
Alman ordusunda Naziler cirit atıyor
Fransa’da yoksulluk
Çin’in “Kuşak ve yol” projesi ve RCEP
Avrupa’da pandemi, eğitim ve eylemler
Pandemi eğitimdeki niteliksizliği arttırdı
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Biden ve temelsiz umutlar

A. Engin Yılmaz

 

Dünyanın bugünkü genel durumu ve olayların gelişim seyrinin yanı sıra, gerek ABD’nin hala da dünyanın hegemon gücü olması gerekse de Trump faktörü, ABD seçimlerinin sonuçlarını “önemli” kılıyordu. Farklı nedenlerle seçimleri kimin kazanacağı özel bir ilgi ve merak konusuydu. Değişik ülkeler, müttefikler, düşmanlar, dostlar, siyasal parti ve akımlar kendi konum ve çıkarları üzerinde beklentiler içerisindeydiler. Trump-Biden saflaşması da bu zemin üzerinde anlam kazanıyordu.

On yıllar sonra en yüksek katılımlı seçim olması, büyük bir toplumsal kaynaşma ve bölünme koşullarında gerçekleşmesi ve tüm hoyratlığına-saldırganlığına rağmen Trump’ın önceki seçimlere nazaran oylarını artırması, seçimin önemli sonuçlarıydı. Aldığı oylar üzerinden bakıldığında, Trump şahsında temsil edilen politikaların toplumsal bir karşılığı olduğu görülmektedir. Gerek seçime yüksek katılımın gerekse Biden’ın kazanmasının ise, daha çok Trump’ın kaybetmesini sağlamak üzerinden mümkün olduğu anlaşılmaktadır.

ABD seçimlerinde emekçi kitlelere iki adayın, dolayısıyla iki seçeneğin dayatıldığı biliniyor. Bu adayların ABD’nin içerde ve dışarda izlediği bütün temel politikalarda farklı görüş ve tutumlara sahip olmadıkları ise kesin. Geçtikleri süreçler ve bulundukları yönetici konumlar üzerinden onlar, ABD sermayesi için başkanlık adayı olmayı hak etmiş ve bulundukları konuma gelinceye kadar sayısız kirli ve karanlık icraatlarıyla bunu kanıtlamışlardır. Demokratlığı yüceltilen Biden’ın da bugüne kadarki sicili ortadadır.

Buna rağmen başkanlık seçimlerini Biden’ın kazanması, değişik çevrelerde “iyi şeyler” olacağına ilişkin umut ve beklentiler yarattı ve bu seçim sonrası değerlendirmelere de yansıdı.

Biden ile “iyi şeyler” mi olacak?

Biden’ın kazanmasıyla “iyi şeyler” olacağı, dünyada libealleşme, demokratikleşme, temel hak ve özgürlükler yönünde iyileşmeler yaşanacağı umut edilebiliyor. Biden’nın Trump’ın içerde yarattığı kutuplaşmayı onaracağı, emekçilerin güvensizlik duyduğu düzen kurumlarını “restore edeceği” ve onlara demokratik işlerlik kazandıracağı düşünülebiliyor. Sosyal reformların hayata geçireceğine ilişkin temelsiz umut ve hayaller yayılabiliyor. Küreselleşme karşıtı olduğunu ilan etmiş olan Trump yönetiminin aksine, Biden ile ABD’nin “eski” küreselleşmeci rolüne tekrar geri döneceği, bunun olumlu bir gelişme olacağı ileri sürülebiliyor. ABD’nin Biden yönetimi altında Ortadoğu’daki baskıcı rejimlere son vereceği ve bundan da ezilen halklar payına iyi şeylerin çıkacağı iddia edilebiliyor. Erdoğan rejimine “hayırlı” müdahalelerde bulunabileceği ve Kürtlerin “özgürlüğü” için çalışabileceğine ilişkin umutlar taşınabiliyor, vb...

Ertuğrul Kürkçü, bu tür umut ve beklentileri, liberaller, burjuva demokratlar ve reformistler adına en veciz biçimde ifade etmiş bulunuyor. HDP Onursal Başkanı ve Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi Parti Meclisi üyesi olan Kürkçü, Mezopotamya Ajansı’ndan Naci Kaya ile yaptığı söyleşide, bu yöndeki umut ve beklentilerini şu sözlerle özetliyor:

“Biden yönetimi Trump’ın ‘gücü yeten yetene’ anlayışını değil insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğüne dayalı bir dünya düzenine dönüşü savunur görünüyor. Bu ister istemez Trump’ın Hitler faşizminden devraldığı ‘en büyük Amerika’ sloganı yerine daha çok küreselci bir demokrasi söylemini gündeme getirecektir. Biden’ın kazanmasının, Avrupa’da demokratik değerlerin güçlendirilmesi, Ortadoğu’da baskıcı rejimlerin himayesine son verilmesi, genel olarak Kürtlerin mücadelesi üzerinde Trump’ın ahlak dışı pazarlıkları yerine daha ilkeli bir siyasetin benimsenmesi yönünde etkileri olabileceğini düşünüyorum.”

Sosyalist olma iddiası taşıyan birinin, Biden şahsında ABD’nin, hele de günümüz dünyasında “insan hakları, demokrasi, hukukunun üstünlüğüne dayalı bir dünya düzenine dönüşü” savunabileceğini düşünmesi, “küreselci bir demokrasi söylemini” gündeme getirebileceğini iddia etmesi, emperyalist gericiliğin kalesi olan “Avrupa’da demokratik değerlerin güçlendirilmesi” ve “Kürtlerin mücadelesi üzerinde ... daha ilkeli bir siyasetin” benimsenebileceğini dile getirmesitam bir skandaldır. Benzer umut ve hayaller başka çevrelerce de taşınmaktadır. 

Bu beklenti ve umutların temelsizliği yeterince açıktır. Her şeyden önce kapitalist sisteminin ve onun hegemon gücü ABD’nin yaşadığı çok boyutlu kriz ve buna bağlı olarak dünya olaylarının gelişim seyri, bu beklenti ve hayallere imkân tanımamaktadır. Bir diğer temel faktör ise, iç ve dış siyasette izlenecek politikaların ABD başkanlarının tercihleriyle değil, Pentagon vb. düzen kurumları tarafından belirlendiği olgusudur. Biden’ın iç ve dış siyasette Trump’tan farklı düşünmediği açıktır. Örneğin Biden yönetimi de yükselen küresel bir güç olarak Çin’in yükselişini durdurma politikasını kalınan yerden sürdürecektir. İsrail’in güvenliğini ve İran’ın tecridini hedefleyen adımlar devam edecektir. Dış politika alanında gündeme gelebilecek kimi politika değişikliklerini ise, başkanların tercihleri değil ABD’nin çıkarları belirleyecektir. Aynı şey küreselleşme olgusu için de geçerlidir.

İç politikada ise işçi sınıfı ve emekçileri hedef alan iktisadi-sosyal saldırılar, siyasal hak ve özgürlükler alanını da kapsayarak devam edecektir. Biden’ın “herkese parasız sağlık hizmeti” talebine karşı çıkması, polis teşkilatına daha yüksek bütçe vereceğini söylemesi, öğrencilerin borçlarının silinmesine karşı çıkması, kiracıların evden atılması kararlarının iptaline ilişkin tutumu vb. yeterince açıklayıcıdır. Dolayısıyla Biden, bir taraftan saldırganlık ve savaş politikasını öte taraftan azgın bir kapitalist sömürü ve sosyal yıkım saldırısını Trump’ın bıraktığı yerden sürdürecektir. Emekçiler lehine bir sosyal reform programını değil acımasız bir kemer sıkma programını, siyasal hak ve özgürlüklerin budanması eşliğinde hayata geçirecektir.

Bugün sistemin önemli kurum ve bakanlıklarına atanmış bulunan kişilerin kimlikleri ve icraatları gözetildiğinde, içerde ve dışarda tam bir saldırı hükümetiyle yüzyüze olunduğu görülmektedir. Kabinede daha fazla sayıda kadının ya da farklı ten renginde kişilerin yer almasını demokratik bir gelişme olarak sunmak boş bir çabadır. Joe Biden kabinesini savaş yanlısı şahinler ve emekçi düşmanı şahsiyetlerle doldurmuş durumdadır.

Devrimci seçenek ihtiyacı

Dünya ölçüsünde olduğu gibi ABD’de de burjuva demokrasisi emekçiler nezdinde tartışmalı hale gelmiş, parlamenter seçimlere ve burjuva kurumlara güven önemli ölçüde zayıflamıştır. Sürekli yıkıma uğrayan işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin, çifte baskı ve sömürü, cinsiyetçi şiddet ve cinayetler altında bunalan kadınların, gelecek güvencesi olmayan gençlerin, her geçen gün ağırlaşan yaşam koşullarının seçimlerle iyileşebileceğine, büyüyen toplumsal sorunlara seçimlerle çözüm getirilebileceğine olan inançları tükenmektedir.

Bu durum emekçileri çıkış yolu bulabilmek için arayışlara yöneltmektedir. Bu arayışları kucaklayacak devrimci alternatif günün en temel ihtiyacıdır. Bunun olmadığı ya da çok zayıf olduğu koşullarda ırkçı-gerici alternatifler güç kazanabilmektedir.

Bugün ABD’de, derinleşen ekonomik kriz ile pandeminin daha da ağırlaştırdığı yıkım nedeniyle toplum alttan alta kaynamakta, çelişkiler keskinleşmektedir. Önümüzdeki süreç, dünyada olduğu gibi ABD’de de büyük bir toplumsal kriz, siyasi çalkantı, sınıf ve kitle hareketleri/isyanları dönemi olarak yaşanacaktır. Zira emperyalist burjuvazi kitlelerin büyüyen öfke ve tepkisini yatıştırma, onların yaşamsal taleplerini ve değişim özlemlerini yanıtlayabilme imkanlarından yoksundur.