4 Aralık 2020
Sayı: KB 2020/Özel-25

Asgari ücret belirlenirken işçi sınıfı
Kapitalistlere şahlanış, emekçilere acı reçete...
Sermayenin vurucu gücüne karşı mücadeleye!
Sorumlular hesap versin!
Sistemin iflası ve Katar’la satış anlaşmaları
Biden ve temelsiz umutlar
İnsanca yaşamaya yeten asgari ücret için...
Covid-19 meslek hastalığı kabul edilmelidir!
25 Kasım: Mücadeleye devam!
Sinbo direnişçisi kadın işçilerin sesine ses olalım!
100. Yılında Tarihsel TKP... SİP-TKP: “Yeniden doğuş”! - H. Fırat
Yoldaşlarından Engels anıları
Emperyalizm ve ülkücü-faşist hareket
Alman ordusunda Naziler cirit atıyor
Fransa’da yoksulluk
Çin’in “Kuşak ve yol” projesi ve RCEP
Avrupa’da pandemi, eğitim ve eylemler
Pandemi eğitimdeki niteliksizliği arttırdı
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Kapitalistlere şahlanış, emekçilere acı reçete...

Haklarımıza dönük saldırganlığı
kabul etmeyelim!

 

Türkiye kapitalizminin içinde bulunduğu kriz küresel salgın ile daha da boyutlandı. AKP iktidarı ise pandemi ilanının başından itibaren, parçası olduğu burjuva sınıfını salgının ekonomik ve sosyal etkilerinden korumak adına birçok adım attı. Sermayedarların on yıllardır hayata geçirmek istediği saldırılar bir bir devreye sokuldu. Telafi ve denkleştirme uygulamaları, esnek çalışma, kısa çalışma ödeneği ve ücretsiz izin saldırıları hayata geçirildi, işçi ve emekçilerden yapılan kesintilerle oluşturulan hazine ve fonlar talan edildi. Öyle ki, devletin kasasının ve fonların dibini gören AKP yeni kaynak yaratma arayışlarına girdi. Son olarak işçi ve emekçilerin eylemli tepkileri ile belli maddeleri -şu an için- geri çekilse de geneli onaylanan torba yasa ile sermayeye teşvik ve desteklerin sürdürüleceği açıklandı, kısa çalışma ödeneği ve ücretsiz izinlerin süresi bir kez daha uzatıldı.

Bu saldırılar hayata geçirilirken Tayyip Erdoğan, açlığa mahkûm ettiği emekçilere şükür ve sabır çağrısı yapmayı da ihmal etmedi. Milyonlarca emekçiye günde 39 TL’yi reva görürken kendisi yedi uçak ile Kıbrıs’a pikniğe giden zat, “gerçek mümin yoklukta sabredendir” deme pervasızlığını da gösterdi. “Acı reçete”ye işaret ederek önümüzdeki dönemde hak gasplarının ve yıkım politikalarının daha da acımasızca hayata geçeceğinin de sinyallerini verdi.

***

Berat Albayrak’ın istifasının ardından vitrin tazeleyen sermaye iktidarı, diline doladığı “reform” hazırlıkları ile ilgili de ilk görüşmelerini gerçekleştirmeye başladı. Ekonomide önüne geçemedikleri çöküşü düzlüğe çıkarabilmek için çırpınan saray rejiminin yeni Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan ile Adalet Bakanı Abdulhamit Gül ilk ziyaretlerini TÜSİAD’a yaptılar. Lütfi Elvan görüşmeyi “verimli” olarak nitelerken, TÜSİAD adına yapılan açıklamada ise “Toplantı kapsamında ekonomik istikrar ve hukuk reformları ile ilgili atılabilecek adımlar konusundaki TÜSİAD görüşlerini sunduk. Bu alanlardaki reformların güven ve yatırım ortamı bakımından çok önemli olacağını düşünüyoruz. İş dünyası paydaşları ile iletişimin süreklilik arz etmesini önemsiyor, yapılacak tüm istişareler çerçevesinde reform adımlarının atılacağına inanıyoruz. Sayın bakanlarımıza bugün sağladıkları istişare ortamı için içtenlikle teşekkür ediyoruz” denilerek bir kez daha sermaye için güvenli bir liman yaratmak adına gerçekleştirilmesini istedikleri reformlara çubuk büküldü.

Bakanların huzura çıktığı ikinci adres ise Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği oldu. Görüşmenin ardından açıklama yapan TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu ekonomi ve reform gündemli bir toplantı yaptıklarını ifade ederek, toplantının ikinci kısmının Türkiye’nin en kapsamlı ve en büyük sektörel toplantısı olduğunu belirtti. Bakanların bir sonraki durağı ise MÜSİAD olacak.

AKP’nin masasında emekçilere yer yok!

AKP iktidarı uluslararası sermayenin Türkiye piyasalarına yönelik güvensizliğini kırmak, yabancı yatırımcıları ülkeye çekmek, daha öngörülebilir bir ekonomi yaratmak adına Türk burjuvazisinin de sürekli işaret ettiği ekonomi ve hukuk reformlarını gündemine almış bulunuyor. Dün “dış mihrak” ilan ettiği yabancı sermayeye bugün mavi boncuk dağıtan Erdoğan, “Yatırım yapıldığında en yüksek ve güvenli kazancın sağlanacağı ülkelerin başında Türkiye’nin geldiğini tüm dünyaya göstereceğiz. Ekonominin tüm taraflarıyla, tüm sivil toplum kuruluşlarıyla yakın iş birliği halinde hareket ediyoruz. Biz de uluslararası yatırımcılarla bir dizi toplantı yaparak, onlara ülkemizdeki imkanları, fırsatları, potansiyeli ve sağlayacağımız destekleri bizzat anlatacağız” dedi. Adeta işçi simsarlığı rolüne soyunan Erdoğan yabancı sermayeye “Türkiye’yi sizin için bir sömürü cenneti yapacağız” diye seslenirken, içeride ise işçi ve emekçiler için kölelik prangalarının kalınlaştığı bir çalışma rejiminin adımlarını atıyor. Kullan-at işçiliğin genel kural haline geldiği, esnek ve güvencesiz çalışmanın yaygınlaştığı, kıdem tazminatı hakkının fiilen ortadan kalktığı, işçi sınıfının kazanılmış haklarının bir bir gasp edildiği, dizginsiz sömürünün önünün açıldığı bir rejimi oturtmaya çalışıyorlar. Bu pervasız saldırganlığın emekçi kitlelerde yaratacağı tepkiden öylesine korkuyorlar ki, en ufak sesi dahi azgın bir devlet terörü ile bastırmaya girişiyorlar. En temel hakları için Ankara’ya yürümek isteyen işçi bölüklerinin önüne polis barikatları dikiyorlar, onlarca işçiyi gözaltına alıyorlar, toplumun ilerici kesimlerine yönelik saldırganlıklarını arttırarak sürdürüyorlar.

Yani sermaye devletinin reformu sermayeye kadar reform oluyor. Yargı reformu ilanının sabahında onlarca Kürt avukatın evlerini basıp gözaltına almak reform anlayışlarının en özlü örneği oldu. Ekonomi reformlarından bahsedip soluğu TÜSİAD heyetinin karşısında almaları da iyileştirmelerin kimler için hayata geçirileceğinin bir göstergesi.

Sermayedarların huzurunda ilan edilen “şahlanış” vaatleri kapitalizmin doğası gereği emekçiler için yıkım anlamına geliyor. Zenginliğini emekçilerin yoksulluğu üzerinden sağlayan, sahip olduğu serveti karşılıksız el koyduğu emekle elde eden sermaye sınıfı, içine girdiği krizi de faturayı işçi sınıfının sırtına yıkarak atlatmaya çalışıyor. Bu doğrultuda açıkladıkları ekonomi programları, reform paketleri emekçilere karşı bir savaş ilanıdır. Bu reform rüzgarının gerçek anlamını kavramak, buna karşı sınıfsal bir tutumla saldırı programlarını kabul etmemek, haklarına ve geleceğine sahip çıkmak isteyen tüm işçi ve emekçiler için temel bir sorumluluktur. Bu saldırı dalgasını bertaraf etmenin yolu ise inisiyatifin işçilerde olduğu taban örgütlülüklerinde buluşmak, işyeri komitelerinde birleşmek ve mücadeleyi büyütmekten geçmektedir.