30 Nisan 2020
Sayı: KB 2020/Özel-1

Pandemi ve işçi sınıfı
Salgın ve güncel mücadele görevleri
İnfaz Yasası Meclis’ten geçti
Diyanet’ten “korona incileri”
BDSP’den 1 Mayıs çağrısı
İstanbul 1 Mayıs Platformu’ndan eylemler
DİSK’in görevleri ne olacak!
Ücretsiz izin saldırısı ve devrimci sorumluluk!
Pandemi, tarım işçileri ve kıtlık korkusu
İnsanca yaşam için 1 Mayıs’ta mücadeleyi büyütelim!
Korona günlerinde kadına yönelik şiddet...
Online eğitim sistemi sınıfta kaldı
Sistem sınıfta kaldı, gelecek sosyalizmde!
Koronavirüs salgını ve sınıf mücadelesi
Dünyada koronavirüs eylemleri...
Asya’da tekstil işçileri yıkımın eşiğinde
Pandemi-infodemi* gölgesinde ABD ve Çin kavgası
Açlık salgını
Koronavirüs gölgesinde büyüyen savaş makinesi
Yemen’de yanan ateş bu Körfez’i tutuşturur!
ABD Basra Körfezi’nde gerilimi tırmandırıyor
ABD’nin dayanışma düşmanlığı
Küba’nın “beyaz önlüklüler ordusu”
Avrupa’nın yuttuğu 10 bin kimsesiz mülteci çocuk!
İngiltere’de kayıt dışı göçmenleri bekleyen tehlike
Gerçek kadar sade bir insan - Maksim Gorki
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Online eğitim sistemi sınıfta kaldı

 

23 Mart’tan bugüne (14 Nisan 2020) koronavirüsten kaynaklı eğitime ara veren ülke sayısı 124 oldu. Bu, tüm dünyada 1.254.315.203 öğrencinin okula gitmediği, kayıtlı öğrenci nüfusunun %72,9’unun durumdan etkilendiği anlamına gelmektedir. 

Eğitimde var olan eşitsizlik, salgın koşullarında birçok sorunu daha da ağırlaştırdı. Eğitime erişimin nasıl devam edeceği tartışılırken online eğitim modeli, bu sorunun çözümü olarak bizlere sunuldu. MEB ve YÖK gerçekleştirdiği birçok çalıştay ya da stratejik plan toplantılarında “Öğrenme Süreçlerinde Dijital İçerik ve Beceri Destekli Dönüşüm” adı altında online eğitimi, online atölyeleri ve eğitmenlerin öğrencilere kolaylıkla nasıl ulaşabileceğini tartışıyor gibi gözüküyor. Fakat bu tartışmalarının altının boş olduğunu son süreçte açık bir şekilde görüyoruz.  

Koronavirüs salgını ile Türkiye’de de eğitime ara verilmesi bizleri birçok sorun ile karşı karşıya bıraktı. Ama en büyük tartışma konusu eğitimin nasıl devam edeceği oldu. İlkokul ve ortaöğretimde 2010 yılından bu yana yapım aşamasında olan Eba TV üzerinden eğitimin devam edeceği duyurulurken, üniversitelerde bu sorun YÖK’ün aldığı karar ile üniversite yönetimlerinin kendi inisiyatifine bırakıldı. Bu durum ise her üniversitede hemen hemen aynı mağduriyetleri doğurdu. Özellikle birçok vakıf üniversitesi online eğitime hızlıca geçiş yapabilse de –ki bu alanda da öğrenciler fahiş fiyatlı kaynak kitaplar almak zorunda bırakılmaları gibi başka sorunlar ile karşılaştı- devlet üniversiteleri bu anlamda yetersiz kalan alt yapısı ile gündeme oturdu. 23 Mart itibari ile online eğitime başlayan Yıldız Teknik Üniversitesi’nde birçok öğrenci ilk günden sisteme giriş sorunları yaşadı. Bu duruma rağmen YTÜ yönetimi, derslerde yoklama alınacağını duyurarak derslere katılım zorunluluğu getirdi. Aynı şekilde İstanbul Üniversitesi’nde de ilk günden sistem çöktü, online derslere giriş yapılamadı.  Online eğitim konusunda yaşanan sorunların sorumluluğunu ise üniversite yönetimlerinin dekanlıklara, dekanlıkların ise öğretim üyelerine “pasladığını” görüyoruz. Aynı fakülte içerisinde kimi öğretim görevlileri yalnızca ders notları yayınlarken, kimi öğretim görevlileri ise kendi imkanları doğrultusunda görüntülü ders işleme yöntemini tercih ediyor. ODTÜ gibi Türkiye’nin en prestijli üniversitesi online eğitim tartışmalarına doğrudan “dayanışma” çağrıları ile dahil oldu. ODTÜ yönetimi “Dayanışma” adı altında internet bursu açtığını duyurdu, “ihtiyacı olmayan ihtiyacı olana ulaştırsın” mantığı ile öğrencilere bilgisayar yardımında bulunacağını söyledi ve anında İBAN numaralarını yayınladı. İstanbul Teknik Üniversitesi’nin de altyapı eksikliğinden kaynaklı online eğitimi Zoom adlı uygulamadan işleyeceği öğrenildi. Sınavların nasıl veya ne zaman olacağı ise çoğu üniversitede halen daha merak konusu. 

Meslek Yüksekokulları’nda ise bu tablonun daha vahim bir hal aldığı ortada. MYO’larda online eğitimden söz dahi edilmiyor, yalnızca ders notları üniversite sayfalarına yükleniyor. Ders notları yayınlanarak eğitim “devam etmiş” oluyor. Özellikle Teknik Bilimler alanındaki MYO’larda pratik eğitimin yoğunluklu olarak görüldüğü bölümler mevcut. Pratik eğitimin telafisi ise ne üniversite yönetimlerinin açıklamalarında ne de YÖK açıklamalarında yer almıyor. Henüz ders işleme meselesi dahi şu ana kadar çözüme kavuşturulamamışken, birçok üniversitede online sınavların nasıl yapılacağı tartışılmaya başlandı. Karabük Üniversitesi, dönemi online sınav ile kapatacaklarını duyurdu. Öğrenciler, teknik ekipman yoksunluğu, internet erişiminin olamaması gibi sebeplerle mağduriyet yaşayabilecek binlerce öğrencinin olduğunu dile getirerek online sınavlara karşı çıktı. Tüm bu sorunlara ise YÖK’ün bulduğu “çözüm”, öğrencilerin eğitimlerini dondurmaları oldu. Ne teknik ekipmanı olmayan öğrencilere imkân yaratmak  konusunda ne de bu süreç sonrasında telafi yöntemlerine dair YÖK bir açıklama yapmadı. 

Yukarıda adı geçen üniversiteler Türkiye’de en fazla bütçelerin ayrıldığı devlet üniversiteleri kategorisinde başı çekenlerdir. Ayrıca, hemen hemen bu üniversitelerin hepsinde Teknokentler mevcuttur. Sermayedarların çıkarlarına göre şekillenerek projeler üreten ve bu projelerin gerçekleşmesinde öğrencileri ucuz ya da çoğu zaman bedava işgücü olarak çalıştıran, milyonların akıtıldığı bu Teknokentler ise üniversitelere ayrı bir gelir kaynağıdır. Sırf İstanbul Üniversitesi’ne 2019 yılında devlet tarafından ayrılan bütçe 1.392.147.000 TL. Ankara Üniversitesi’ne ayrılan 2019 yılı bütçesi ise 1.025.509.000 TL olarak açıklanmıştı. Soruyoruz: Üniversite yönetimleri, online eğitim kapsamında alt yapısını güçlendirmiyorsa, bölüm araç-gereçlerini öğrenciye sağlamıyorsa, okullarımızda halen daha laboratuvar eksikliği varsa, birçok bölümün akademisyen açığı söz konusuysa bu paralar ile ne yapılmaktadır? İstanbul Üniversitesi daha geçen dönem “ekonomik krizden kaynaklı tasarrufa gitmeliyiz” diyerek yemekhaneye 18,50 TL gibi bir zam getirmeye kalkışmış, öğrencisinin boğazından keserek “tasarruf” edeceklerini duyuracak kadar pervasızlaşmıştı. İstanbul Üniversitesi devlet tarafından en fazla bütçe ayrılan üniversite olarak bu paraları eğitime, öğrenciye, üniversite bileşenlerine harcamıyorsa nereye harcamaktadır? 

Tüm bu sorunlar öngörülemez salgının yarattığı çaresizlikten değil, alınmayan tedbirlerden ve devasa bütçelerin eğitimin ihtiyaçlarına göre değerlendirilmediğinden kaynaklanmaktadır. “Okul dört duvar arası değildir” gibi güzellemeler ile online eğitimi yüceltenler, her öğrencinin bu eğitim modeline ulaşabilmesi için hiçbir adım atmamaktadır. Bu ülkede halen daha internetin bulunmadığı köyler vardır. Binlerce arkadaşımızın bilgisayar gibi teknik ekipman eksiklikleri söz konusudur. İnterneti satın alıp bu eğitime ulaşmak dahi başlı başına tartışılması gereken bir sorunken, bu maddi şartlar altında online eğitim güzellemesinin yapılması ikiyüzlülükten başka bir şey değildir. Sermaye devletinin örgün eğitimde hayata geçirdiği paralı, gerici, niteliksiz ve anti bilimsel uygulamalar online eğitim ile sürdürülüyor. Tüm bu sorunlara karşı diyoruz ki:

  -Tüm öğrencilere ve öğretim üyelerine ücretsiz ve sınırsız internet hakkı sağlansın!

  -Tüm öğrencilere ve öğretim üyelerine online eğitim için bilgisayar ve gerekli diğer teknik donanım temin edilsin!

  -Eğitimde kayıp zaman telafi edilene kadar bütün sınavlar iptal edilsin!

Devrimci Gençlik Birliği