30 Nisan 2020
Sayı: KB 2020/Özel-1

Pandemi ve işçi sınıfı
Salgın ve güncel mücadele görevleri
İnfaz Yasası Meclis’ten geçti
Diyanet’ten “korona incileri”
BDSP’den 1 Mayıs çağrısı
İstanbul 1 Mayıs Platformu’ndan eylemler
DİSK’in görevleri ne olacak!
Ücretsiz izin saldırısı ve devrimci sorumluluk!
Pandemi, tarım işçileri ve kıtlık korkusu
İnsanca yaşam için 1 Mayıs’ta mücadeleyi büyütelim!
Korona günlerinde kadına yönelik şiddet...
Online eğitim sistemi sınıfta kaldı
Sistem sınıfta kaldı, gelecek sosyalizmde!
Koronavirüs salgını ve sınıf mücadelesi
Dünyada koronavirüs eylemleri...
Asya’da tekstil işçileri yıkımın eşiğinde
Pandemi-infodemi* gölgesinde ABD ve Çin kavgası
Açlık salgını
Koronavirüs gölgesinde büyüyen savaş makinesi
Yemen’de yanan ateş bu Körfez’i tutuşturur!
ABD Basra Körfezi’nde gerilimi tırmandırıyor
ABD’nin dayanışma düşmanlığı
Küba’nın “beyaz önlüklüler ordusu”
Avrupa’nın yuttuğu 10 bin kimsesiz mülteci çocuk!
İngiltere’de kayıt dışı göçmenleri bekleyen tehlike
Gerçek kadar sade bir insan - Maksim Gorki
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Korona günlerinde kadına yönelik şiddet...

 

Koronavirüs salgınının yayılmasının ardından toplumun eve kapanması ile birlikte farklı ülkelerde kadına yönelik şiddet artış sergilerken, Türkiye’de de tablonun benzer olduğuna dair veriler yansıyor…

Son haftalarda farklı ülkelerde yapılan kimi araştırmalar da bu gerçeği doğruluyor. Örneğin, UK Aid Direct isimli kuruluşun yaptığı araştırmaya göre, Çin’de salgının başladığından bu yana ev içi şiddet vakaları üç katına çıktı. Çin’de bulunan Weiping isimli kadın örgütü ise, bir çok farklı bölgede çok sayıda ev içi şiddet ihbarı aldıklarını belirtti. Aynı zamanda Çin’de sığınmaevleri, salgın nedeniyle farklı ihtiyaçlar için boşaltıldığı için kadınlar daha da korunaksız hale geldi.

Çin dışındaki diğer ülkeler de farklı değil.  İngiltere‘de geçtiğimiz hafta sonu Ulusal İstismar Yardım Hattı‘na yapılan çağrılar yüzde 65 artarken, Almanya’da da güvenlik güçleri şiddet vakalarındaki artışa işaret etmektedir.

Amerika’da ise, Women Against Abuse, bir hafta içinde yüzde 30 daha fazla şiddet başvurusu aldıklarını açıklarken, Ev İçi Şiddete karşı Ulusal Koalisyonun raporuna göre, ABD’de her bir dakikada 20 kişi yakınları tarafından fiziksel şiddete maruz kalıyor. Ulusal Aile İçi Şiddet Hattı yöneticisi ise, kadınların “virüs kapmak için sokağa atılmakla” tehdit edildiğini ifade diyor.

Türkiye’de de aile içi şiddet acil yardım hatlarını arayan kadın sayısında artış yaşanmaya başladı.

Bu tablonun Türkiye’de önümüzdeki süreçte daha da ağırlaşması kaçınılmazdır. Türkiye’de geçtiğimiz yıl öldürülen kadınların 95’inin yakınları tarafından, %73’ünün ise ev içinde öldürüldüğüne dair veriler bize bir fikir vermektedir.

Sermaye iktidarı, koronavirüs salgınına önlem olarak “evde kal” çağrıları yaparken, üretim devam ediyor. Öbür yandan “evde kalacak” emekçilerin temel yaşam gereksinimlerinin nasıl karşılanacağı hiç düşünülmüyor. Bununla beraber kadınlara dönük şiddetin tırmanması ihtimaline karşı da önlemler alınmıyor. Salgının yarattığı ekonomik sorunlar ve aynı zamanda her açıdan gergin ve belirsiz süreç kadına yönelik şiddete davetiye çıkartıyor.

Milyonların sağlığını tehdit eden salgın karşısında, emekçilerin yaşamını hiçe sayan ve sadece “evde kalmayı” işaret eden iktidarın, salgının doğurabileceği sosyal sorunlar karşısında bir önlem alabileceğini düşünmek saflık olur. Ancak kadın düşmanı politikalarla nam salan AKP iktidarı bu süreci bile kendi politikalarını hayata geçirebilmek için fırsata dönüştürmeye çalışmaktadır. Öyle ki, 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanunu her fırsatta geçersizleştirmeye çalışan AKP iktidarı fırsattan istifade, HSK Genel Kurulu eliyle “ 6284 Sayılı Kanun kapsamında verilen tedbir kararlarının yükümlülerin korona virüs kapsamında sağlığını tehdit etmeyecek şekilde değerlendirilmesi gerektiğine” karar verdi. Ucu açık bırakılan bu düzenleme, şiddet uygulayanlara dönük uzaklaştırma tedbirinin uygulanmamasına neden olacaktır. Aynı zamanda kadınların şiddetten kaçınmak için gidebileceği bir yer olmaması, eve mahkum olması anlamına gelecektir. Yine aynı şekilde, Meclis’e sunulan ceza infaz düzenlemesi ile birlikte tecavüzcülerin salıverilecek olması, kadına yönelik şiddetin daha da artmasına yol açacaktır.

Önümüzdeki günler, koronavirüs salgını sonucu çok sayıda emekçinin yaşamını yitirmesi riskiyle birlikte; işsizliğin artması, ekonomik sorunların büyümesi, kadına yönelik şiddetin tırmanması da dahil olmak üzere sosyal sorunların tırmanmasına gebedir.

Şu sayılı günler bile daha somut olarak gösteriyor ki, emekçilerin ve aynı zamanda kadınların yaşayabilmek için sınıfsız, sömürüsüz ve sınırsız bir dünyaya ihtiyaçları var.

 

 

 

 

 

Yaşamak ve yaşatmak için!

 

Kapitalist sistemin insanı yaşatmak konusunda ne denli kayıtsız davranabileceğini salgın günlerinde daha net görüyoruz. Bu kayıtsızlık, en çok da kadınların yaşamını derinden etkiliyor. Zira, salgın sürecinde kadınların sorunları çok daha derinleşmiş bulunuyor.

Koronavirüs salgınından fırsatlar paketi çıkartan sermaye sınıfı ve devleti, bir yandan kadın işçi ve emekçileri işsizlik korkusuyla en güvencesiz, en korunaksız alanlarda çalışmaya mecbur bırakıyor. Diğer yandan da yoksulluk derinleşiyor, yeterli beslenme ve hijyen imkanlarından yoksunluk artıyor, kadınlar ise kendilerinden çok ev içinde bakmakla “yükümlü oldukları” eş, yaşlı ve çocukların sağlığıyla ilgilenmek zorunda kalıyor. Devlet oldukça düşük bütçelerle yaşamak zorunda kalan işçi ve emekçilerin bakımını ve sağlığını kadınlara havale ederek işin içinden sıyrılmış durumda. TV’lerde, internette sağlıklı kalmak için beslenme önerileri ve yemek tarifleri dolaşırken, bunların nasıl temin edileceği üzerine hiç kafa yorulmuyor. Kira, fatura vb. zorunlu giderlerden sonra elde kalanla nasıl bir beslenme imkânı bulunacağını düşünmek de devletin işi değil ya! “Tabii ki bunlarla kadınlar ilgilenecek!”

Bu süreçte kadınların ev içi rolleri daha belirgin hale getirilirken, ev içi şiddetin de dünya ve de Türkiye’de tırmandığı görülmektedir. Rakamlara yansıdığı kadarıyla bile korkunç olan bir tablo ile karşı karşıyayız. Örneğin Fransa’da 17 Mart’tan itibaren fiziksel izolasyon ile beraber, ev içi şiddetin oranı yüzde 30 artmıştır. Almanya, ABD, Suudi Arabistan, Filistin, Fas, Yemen ve daha pek çok ülkede kadına yönelik şiddet salgın sürecinde daha belirgin hale gelmiştir. Karantina sürecinde ev içi şiddetin geçen seneye oranla 5 kat arttığı Tunus’ta, bir gazeteci durumu “Kadınlar korona zamanında cellatlarıyla baş başa kalmak durumunda” şeklinde özetlemektedir. Birleşmiş Milletler Kadın Komisyonu dünya genelinde 15-49 yaş arası 243 milyon kadın ve kız çocuğunun son 12 ay içinde hem cinsel hem de fiziksel şiddete maruz kaldığını açıklamaktadır.

Türkiye’de de tablo vahimdir. Kadına yönelik şiddet geçen yılın aynı ayına oranla %38,2 artmıştır. Salgın nedeniyle başvurulan kısıtlamalardan kaynaklı oluşabilecek sorunlara karşı, kadına yönelik koruyucu önlemler es geçilmiştir. Örneğin Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’ne atanan kayyım sığınak başvurularını durdurmuştur. Karantina koşullarında kadınlara yönelik ek tedbirlerin yasal düzenlemelerle alınması gerekirken tam tersi uygulamaların altına imza atılmıştır. Örneğin “Af Yasası” ile kadına yönelik şiddetin failleri, mağdur kadınlara yönelik herhangi bir tedbir alınmadan salıverilmiştir.

İktidar ise halen istismar mağduru kız çocuklarının istismarcı erkekle evlenmesi halinde cezasızlık öngören yasayı çıkarma peşinde. Kuşkusuz burjuva gericiliği sadece Türkiye’de değil her yerde kendini gösteriyor. Örneğin Polonya’da kadınların kürtaj, çocukların ise cinsel eğitim haklarını kısıtlamayı öngören yasa teklifleri gündeme getiriliyor.

Kadın işçi ve emekçiler kapitalist sistemin hükmünü sürdüğü her yerde, sömürünün ve ezilmişliğin, yoksulluğun ve yoksunluğun en katmerlisini yaşamaya mahkûm edilmektedir. Mücadeleyle koparıp alınan haklara göz dikilmektedir. Yaşamak ve yaşatmak için örgütlü mücadelenin kaçınılmazlığı, her zamankinden daha çok salgın günlerinde kendini göstermektedir.

H. Emre