14 Şubat 2020
Sayı: KB 2020/07

Kapitalizm bir felaketler düzenidir!
Talan düzenini kurtarmak için savaş kışkırtıcılığı
AKP şefi ABD gazıyla İdlib’de savaşı derinleştiriyor
Dinci gericilik için “kutsal” olan Kudüs değil dolardır
Eğilimleri devrimcileştirmek!
İntihar vakaları ve burjuva çürümüşlük
Ademlerin ölmemesi için
MESS Grup Toplu İş Sözleşmesi’nde mesele tek başına ücret değildi!
Tekstil patronları ucuz iş gücü ve teşvik peşinde!
Kuruluşundan günümüze Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu
Alman Devrimi’nin dersleri / İhanete uğrayan devrim - H. Fırat
Thüringen’de NSDAP - Manfred Weißbecker
Alman tekellerinin krize çözümü işçi kıyımı
Bretton-Woods Anlaşması ve emperyalizmin yeni denge arayışı
Birleşmiş Milletler’in İdlib riyakarlığı
AKP’nin kadın ve çocuk düşmanı politikaları devam ediyor
Özgürlük, eşitlik ve insanca bir yaşam için sosyalizm!
Neoliberal politikalar ve eğitimin piyasalaşması
Piyasacı eğitim ve üniversiteler
“Ulaş benziyor güneşe!”
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Piyasacı eğitim ve üniversiteler

 

Dünyada açlık ve sefalet gün geçtikçe artarken, kapitalistler toplumsal yaşamın her alanından nemalanmaya çalışıyor. Bunun bir boyutu ise üniversitelerde yaşanıyor. Üniversiteler bugün bilimsel ve nitelikli eğitimin oldukça uzağında, salt ticarethaneye dönmüş durumda. Eğitim alanından nemalananlar gelirlerini milyonlara çıkarırken gözlerini şimdi de öğrencilerin temel ihtiyaçları üzerinden elde edecekleri kara dikmiş durumdalar.

İstanbul Üniversitesi’nde yaşanan gelişmeler ise buna bir örnektir. Rektörlük önce 2, 65 TL olan yemek ücretini 3.5 TL’ye çıkardı, üstüne pervasızca 3 öğün olan yemeği tek öğüne indirmek istedi. Öğrencilerden gelen yoğun tepkilerin ardından karar iptal edildi. Elbette bu yaşananlar salt İstanbul Üniversitesi ile sınırlı değil. İstanbul Teknik Üniversitesi’nde de yemek boykotu hala devam ediyor.

Tüm bu sorunlar öğrencilerin hem psikolojisini hem de toplumdaki yerini etkilemektedir. Genç işsizlik oranıyla birlikte genç intihar oranı da artmışken, İstanbul Üniversitesinden Sibel Ünli, Binali Yıldırım Üniversitesi’nden M.B., Gazi Üniversitesi’nden N.G. adlı öğrenciler aynı zaman diliminde intihar etti. Yoksunluk, yoksulluk ve geleceksilik derinleştikçe öğrenciler bunalıma sürükleniyor.

Eğitimde var olan sorunlar git gide ağırlaşırken bu alana yönelik girişimler sadece sermayedarlara imkân sağlıyor, yapılan işlemler ise eğitimde piyasacılığı tırmanlandırıyor. Şu an İstanbul’da özel üniversiteler, fakülteler yüzü geçmiş durumda. Bu üniversiteler çoğu apartman görünümde ve herhangi bir işlevi yok.

Öğrenciler için artık “üniversite” pek bir şey ifade etmiyor. Türkiye Üniversite Memnuniyet Araştırması Raporu’na göre öğrenci memnuniyet oranı son yıllarda en düşük seviyesinde. Raporda Tıp Fakültesi de dahil 30 ayrı fakültede öğrenim gören öğrenciler eğitim açısından mutsuz olduklarının ifade ederken; İlahiyat fakültesi öğrencilerinin “bizim iş güvencemiz var” ve “rektör bizden” ifadeleriyle memnun olduklarını belirttiği söyleniyor. Aynı rapora göre öğrencileri memnun edebilen 10 üniversite var. Bu üniversitelerin 7’si özel üniversite iken sadece 3’ü devlet üniversitesi. Yine 188 üniversiteden 6’sı devlet, 8’i özel olmak üzere sadece 14’ü akademik eğitim veriyor. Bu oranlara bakıldığında eğitimde yaşanan eşitsizliğin derinliği görülebiliyor. Yani öğrenciler, sadece paraları varsa iyi eğitim görebiliyor. Yoksa en temel haklardan biri olan yemek bile reva görülmüyor. Yine aynı rapora göre 188 üniversiteden 122’sinin eğitimi yetersiz ve niteliksiz. Üniversitelerin %61’i öğrenme imkânı ve kaynaklar bakımından oldukça sıkıntılı. İstanbul Üniversitesi rektörü Mahmut AK’ın 491 bin TL’lik mobilya aldığını düşünürsek, hem eğitime ayrılan bütçenin nereye gittiğini hem de eğitimde yaşanan tarumarın sebebi kolaylıkla anlaşılabilir.

İstanbul Üniversitesi’nde öğrencilerin tepkisi her ne kadar yemek sorunu üzerinden gelişse de, genel itibariyle üniversitelerdeki eğitimin çürümüşlüğünü ve yozlaşmışlığını gözler önüne sermiştir. Kapitalizm, sorgulamayan ve tek düzey “akademik” eğitimi dayatmakta, bununla beraber eğitimi her geçen gün daha da piyasalaştırmaktadır.

 

 

 

 

 

Eğitim tarikatların arka bahçesi durumunda!

 

AKP iktidarı her seferinde belirttiği gibi kindar ve dindar nesil yaratma çabalarını aralıksız sürdürüyor. Bu nedenle “ağaç yaşken eğilir” mantığı eğitim kurumlarının mottosu olmuş durumda. Anadolu, fen bilimleri gibi liselere bütçe ayrılmazken İmam Hatip okulları mantar gibi çoğalıyor, biyoloji kimya gibi derslerin içerikleri bile gericileştiriliyor, dini dersler arttırılıyor.

Dinci-gerici AKP iktidarının bu konuda devreye soktuğu bir diğer araç ise gün geçtikçe palazlandırılan dini vakıflar, tarikatlar oluyor. Özellikle ortaöğretimde Milli Eğitim Bakanlığı uzun zamandan beri bu gerici kurumlar ile protokoller imzalıyor. MEB’in ortak protokollere imza attığı vakıf/kurum isimleri genel olarak şöyle: Ensar Vakfı, TÜGVA, Hizmet Vakfı, İlim Yayma Cemiyeti, Hayrat Vakfı...

MEB bu kurumlar ile “değerler eğitimi” adı altında protokoller imzalıyor. Bu gerici gurupların yetkileri ise okullarda stant açmak, kulüp kurmak, “sosyal” aktiviteler gerçekleştirmek, geziler düzenlemek, konferans ve söyleşi gerçekleştirmek olarak özetlenebilir. Yapılan tüm bu etkinliklerin içeriğini tahmin etmek zor değil. Bu konuya dair Anayasa’nın, ‘Kamusal eğitim devletin temel sorumluğudur. Eğitimci niteliği taşımayan kişi ve kurumlara devredilemez’ maddesine dayandırılarak açılan tüm davaların ise fiiliyatta boşa düşürüldüğünü görüyoruz. Çünkü bir başka isimle başka bir vakıf kurup yollarına devam etmek onar için hiç de zor olmuyor. Bu gerici vakıflar da yaşanan sayısız cinsel istismar, tecavüz ve şiddet gibi olayların ayyuka çıkması da onlar açısından bir engele dönüşmüyor. Çünkü devlet bizzat yaratmak istediği dindar ve kindar neslin buralardan geçmesi gerektiğinin bilincinde olduğu için olup bitenlere çanak tutuyor. Ensar Vakfı’nda 40 erkek çocuğuna cinsel istismar edildiği ortaya çıktığında bizzat Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı çıkıp “Bir kereden bir şey olmaz” demişti. Ya da Aladağ’da ihmal sonucu yanarak can veren 12 çocuğu hatırlayalım. Bu olayın ardından da yine devlet tarikat iş birliği çıkmıştı. Zira Aladağ’daki devlet yurdu hiçbir gerekçe gösterilmeksizin kapatılmış, insanlar çocuklarını tarikat yurtlarına göndermeye mecbur bırakılmıştı.

Bakan Ziya Selçuk’un açıklamadığı, gizli tuttuğu protokoller arasında Edirne Müftülüğü ile imzalanan ‘Dersimi Camide Yapıyorum Protokolü’, Deniz Feneri Derneği ile imzalanan ‘İyilik Okulu Protokolü’ ve Nur Cemaati’ne yakınlığıyla bilinen Hizmet Vakfı ile imzalanan ‘Değerler Eğitimi Protokolü’ de yer alıyor. Taciz-tecavüz ve şiddet bu vakıflar da sıkça duyulan bir gerçeklikken milyonlarca çocuğu ilgilendiren protokolleri açıklamamaları ise düzenin karanlık yüzüne bir kez daha ayna tutuyor.

Kısacası eğitim gün geçtikçe gerici vakıfların, tarikatların arka bahçesi haline getiriliyor. Milyonlarca insan nitelikli bir eğitimden yoksun bırakılıyor, eğitim hakkı gasp ediliyor.

M. Nevra

 

 

 

 

 

Faşizme geçit vermeyeceğiz!

 

9 Şubat’ta Devrimci Liseliler Birliği’ne sosyal medya aracılığı ile ulaşan, kendini liseli olarak tanıtan, Ankara/Sincan’da yaşadığını ve bizlerle tanışmak istediğini söyleyen bir mesaj aldık. Liseliyle tanışmak için buluşma kestik. Buluşma yerinde biraz bekledikten sonra kim olduğunu bilmediğimiz faşist bir güruh tarafından saldırıya uğradık. Saldırganlardan bir tanesi yanımıza gelerek, “kimi bekliyorsunuz” dedi ve ardından saldırmaya başladı. Hemen ardından, arkamızdan 4-5 kişi daha geldi ve bizi yere düşürüp tekmelemeye başladılar. Bir süre sonra çevrede bulunan insanlarının tepki göstermesi sonucu kaçtılar.

Bu saldırı yaşanmadan 2 hafta önce devrim okulları gerçekleştirdik ve güçlü geçti. Ardından faşist gruplar tarafından saldırıya uğradık. Bu saldırının devlet eliyle, teşvikiyle yapılmış bir saldırı olduğunu biliyoruz. Saldırının siyasal faaliyetimizi sekteye uğratmak, gözümüzü korkutmak için yapıldığını biliyoruz. Ancak çabaları boşa düşmüştür. Yapılan saldırı gözümüzü korkutması veya bizi sindirmesi şöyle dursun, bizleri daha da güçlendirmiş ve siyasal faaliyetimize dört elle sarılmamızı sağlamıştır.  Hiçbir zaman faşist baskılara boyun eğmemiş devrimci önderlerin mirasçıları olarak, faşizme geçit vermeyeceğiz!

Ankara DLB