14 Şubat 2020
Sayı: KB 2020/07

Kapitalizm bir felaketler düzenidir!
Talan düzenini kurtarmak için savaş kışkırtıcılığı
AKP şefi ABD gazıyla İdlib’de savaşı derinleştiriyor
Dinci gericilik için “kutsal” olan Kudüs değil dolardır
Eğilimleri devrimcileştirmek!
İntihar vakaları ve burjuva çürümüşlük
Ademlerin ölmemesi için
MESS Grup Toplu İş Sözleşmesi’nde mesele tek başına ücret değildi!
Tekstil patronları ucuz iş gücü ve teşvik peşinde!
Kuruluşundan günümüze Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu
Alman Devrimi’nin dersleri / İhanete uğrayan devrim - H. Fırat
Thüringen’de NSDAP - Manfred Weißbecker
Alman tekellerinin krize çözümü işçi kıyımı
Bretton-Woods Anlaşması ve emperyalizmin yeni denge arayışı
Birleşmiş Milletler’in İdlib riyakarlığı
AKP’nin kadın ve çocuk düşmanı politikaları devam ediyor
Özgürlük, eşitlik ve insanca bir yaşam için sosyalizm!
Neoliberal politikalar ve eğitimin piyasalaşması
Piyasacı eğitim ve üniversiteler
“Ulaş benziyor güneşe!”
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Tekstil patronları ucuz iş gücü
ve teşvik peşinde!

 

Yaşanan ekonomik krizin sektöre etkilerinden kaynaklı yeterince kar etmediklerinden yakınan tekstil patronları, yeni yılla beraber tekstil işçilerinin özellikle toplu sözleşme kapsamında olan kesiminin ücret düzeylerinin yüksekliğinden, rekabet edememekten, yeterli teşvik alıp palazlanmamaktan şikâyetçiler. Kriz fırsata çevirerek ettikleri kar ve tekstil işçilerine dayattıkları sömürü koşulları tekstil patronlarına az geliyor. Doğası gereği patronlar hep daha fazlasını istiyor.

Tekstil patronları adına Türkiye Tekstil Sanayi İşverenleri Sendikası (TTSİS) ikinci başkanı Nevzat Seyok talep ve beklentilerini burjuva gazetelerde rahatça sıralıyor. Üretim maliyetlerinin düşürülmesini (bundan işçinin ücretinin düşürülmesini anlamak gerekiyor), patronların üzerindeki mali yüklerin azaltılmasını, işsizlik maaşındaki %2’lik paylarının % 1’e çekilmesini, % 17,5 olan sigorta primi oranının düşürülmesini, enerji kullanım maliyetinin ucuzlaştırılmasını, 75 TL olan asgari ücret desteğinin artırılmasını talep ediyor. Ayrıca toplu sözleşme kapsamında olan fabrikaların patronlarına pozitif ayrımcılık yapılmasını istiyor. Toplu sözleşme kapsamında olan fabrikalardaki işçi ücretlerinin asgari ücretten % 64 fazla olmasından dolayı, yüksek ücret koşullarında rekabetin zorlaştığını iddia ediyor. Toplu sözleşme kapsamındaki işçinin brüt ücretinin 5 bin 414 TL olduğunu, bu ücret yükünün piyasada onları zorladığını söylüyor. 

TTSİS’in tanımladığı “pozitif ayrımcılık” mali yüklerin hafifletilmesi yeni teşvik ve kolaylıklar beklentisidir devletten. Tekstil patronları ham madde maliyeti dışında hiçbir mali yükün olmadığı sınırsız kar istediğinde bulunuyor. Kıdem tazminatı, işsizlik maaşı payı, vergiler, enerji kullanım masrafları, sigorta primi vs. hepsi tekstil patronu için birer yük ve bunların hafifletilmesini istiyorlar. Kriz koşullarında sermaye devletinin işçilerin sırtından soygunlarla oluşturduğu fonların, teşvikler olarak kendilerine akmasını istiyor tekstil patronları. Zaten sermaye devleti her dönem patronlar için gerekli kolaylıkları sağlıyor. Tekstil patronlarını da kırmayacakları açık.

Tekstil patronlarının asıl karın ağrısı ise işçi ücretlerinin “yüksekliği”. Açlık sınırının altında sefalet ücretine çalıştırılan tekstil işçilerinin aldığı ücreti patronlar fazla buluyor. Yoğun mesailerle ay sonunu zar zor getiren işçilerin aldığı üç kuruş maaşa bile göz dikiyorlar. Toplu sözleşme yapan fabrikalardaki işçilerin ortalama brüt ücretinin 5 bin 414 TL olduğu ise koca bir yalan. Bu, işçilerin ikramiye vs. dahil edildiğinde yaklaşık olarak 3800 TL maaş aldıkları anlamına geliyor. Yünsa, Bahariye Halı, Altınyıldız, TEMTAŞ gibi fabrikalarda uzun yıllardır çalışan işçilerin aldığı ücretler bile bu düzeyde değil. Zaten son toplu sözleşmede olduğu gibi patron ve sendika bürokratları ile işçiye hak görülen % 8’lik zamlarla söylenen rakamlara ulaşmak mümkün değildir. Kayıt dışı çalıştıran işçilerle beraber sektörde 2 milyon işçi çalışmakta. Toplu sözleşme kapsamında olan işçi sayısı ise 10 bindir, yani devede kulak.

Bu çarpıtmalar ve ağlaşmalar tekstil sermayedarlarının karlarını artırmak için başvurdukları yöntemlerdir. Tek dertleri rekabet koşullarında üstün durumda olabilmek için işçi ücretlerinin düşürülmesidir. Onlar için rekabetin temel koşulu işçiye daha az ücret vermekten geçiyor.

Yapılan açıklamalar göstermiştir ki, yeni yılda da tekstil patronları saldırılarına devam edecektir.
Tekstil işçisini açlığa, sefalete ve köleliğe mahkûm etmek için her türlü yöntemi deneyeceklerdir. Bunu yaparken de teşvik ya da başka adlar altında sermaye devletinin desteğini arkalarına alacaklardır.

2020 yılının tekstil işçileri adına yeni bir yıl olabilmesi için mücadelede öne çıkmaları gerekiyor. Tekstil patronlarının kararlı saldırıları ancak ona karşın ve ondan daha şiddetli karşı koyuşla püskürtülebilir. Aksi takdirde yeni yıllın diğer yıllardan bir farkı olmayacaktır. Tekstil patronları, sermaye devletini de yanına alarak topyekun saldırıyorsa, tekstil işçileri de suni ayrılıkları bir kenara iterek, üretim alanlarında yan yana gelerek birliğini, örgütlülüğünü güçlendirmelidir.

Ali Haydar Karaçam

Tekirdağ 1 No’lu F Tipi Hapishanesi

 

 

 

 

“Enflasyon sepeti” emekçilerin sırtında

 

TÜİK Ocak ayı enflasyon oranlarını açıkladı. %12,5 olarak açıklanan enflasyon oranları belirlenirken 2020 yılı ürün sepetinde değişiklik yapıldığı ortaya çıktı. Sepette geçen yıl en fazla zam alan sigara ve alkollü içeceklerin payı arttı. Gıda, içecekler, giyim, ayakkabı, konut, ev eşyası, ulaştırma payının ağırlığı ise düştü. Bu değişiklik, temel ihtiyaçlara yapılan zamlar ile TÜİK’in belirlediği enflasyon oranı referansları arasında fark olduğu anlamına gelmektedir.

Ürün sepeti nasıl belirleniyor?

Enflasyon, fiyatların genel seyrindeki yükseliş ve paranın değer kaybetmesi sonucu alım gücünün azalması yani yaşam pahalılığı anlamına gelir. Ürün sepeti ise alım gücünün ölçüldüğü ürünlerin listesidir. Geçen yıl 5 liradan aldığınız bir kilo domatesi bu yıl 7 liraya alıyorsanız, alım gücünüz azalmış demektir. Enflasyon, ürün sepetindeki ürünlerin toplamının fiyat değişimi üzerinden, sürekli artış baz alınarak belirlenir.

TÜİK enflasyon oranını, Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) ve Üretici Fiyat Endeksi’ne  (ÜFE) göre hesaplıyor. TÜFE hesaplanırken hane halkının tükettiği mal ve hizmetlerin fiyatlarındaki değişim ölçülüyor. Hane Halkı Bütçe Anketi (HBA) sonuçlarına göre en fazla paya sahip olanlar sepete alınıyor. Bu anketler her ay değişen 1296 haneye yapılıyor. Her hanenin gelir seviyesi ve tüketim düzeyi de farklı. Yani bir kesim için önemli olan tüketim maddesi, diğer kesim için önemsiz olabiliyor. Bu hesaplamaya göre sepetin içerisinde pastanın fiyatı ekmekten daha önemli olabilir. TÜİK enflasyon oranları herkesi aynı sepet içine dahil ediyor. TÜİK raporlarının es geçtiği rakamlar böyle ortaya çıkıyor.

Son güncelleme ile birlikte ürün sepetinde 407 olan ürün sayısı 418’e çıktı. Ancak her ürün aynı oranda TÜFE’yi etkilememekte.

***

TUİK, enflasyon sepeti içindeki gıda harcamalarının ağırlığını düşürdü. Ancak gündelik yaşamda artan gıda harcamaları altında ezilen emekçilerin maaşlarına bu oran yansımayacak. İşçilerin, memurların, emeklilerin aylığına her 6 ayda bir TÜFE artışı kadar zam yapılıyor. Toplu İş Sözleşmelerin’de, asgari ücretin belirlenmesinde, özel sektörde TÜFE dikkate alınıyor.

Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak ‘Yeni Ekonomi Programı’ ile enflasyonun yüzde 5 olacağını iddia ediyordu. IMF, Türkiye raporunda 12,6 ortalama enflasyon öngörüyordu. AKP iktidarı TÜİK üzerinden enflasyonu düşük göstererek krizin faturasını emekçilerin sırtına yüklemeye çalışıyor. Herkesi aynı sepete atan AKP iktidarı, gerçek sepetin yükünü emekçilere taşıtmaya çalışıyor.