7 Şubat 2020
Sayı: KB 2020/06

Metal TİS’leri yine satıldı…
Birleşik Metal bürokratları Gebze Şube’yi böldü…
Şimdi söz sırası metal işçilerinde!
Reformist sol yayınlar Birleşik Metal ağalarının “satış sözleşmesi”ni göremedi
Metalde satış sözleşmesi ve çıkış yolu
Greif Direnişi öncülerinden... Greif Direnişi 6. yılında!
Tekstil işçisi köle değildir
AKP-saray rejimi: Kriz, çürüme, şiddet, savaş sarmalı
İdlib: Türk devletinin gömüldüğü bataklık!
‘Yerel Yönetimler Yasa Taslağı’ ve belediyeler üzerine…
Finlandiya’da Ocak 1918 Devrimi... - A. Eren
Finlandiya Devrimi - Eric Blanc
Trump’ın “barış planı”: Yüzyılın sahtekarlığı!
Filistin’de “asrın anlaşması”na ret!
Fransa’da genel grev gözlemleri
8 Mart’a giderken…
ABD’de gerçekleşen iki kitlesel mitingin düşündürdükleri
Eğitim haktır, geleceğine sahip çık!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

AKP-saray rejimi: Kriz, çürüme, şiddet, savaş sarmalı

 

Sermaye iktidarının, faturasını emekçilerin sırtına yıktığı ekonomik krizi de, içine yuvarlandığı yozlaşma çukuru da derinleşiyor. Yolsuzluk, rüşvet ve talan çarkı iğrenç kokular saçıyor. Kızılay gibi bir kurumu bile çirkef yuvası haline getiren saray rejiminin toplumsal meşruiyeti çökmüş durumda. Yitirdikleri meşruiyeti şiddet kurumlarını seferber ederek ikame etmeye çalışıyorlar. Resmi kolluk güçlerinin kentleri kontrol altında tutmak için yetersiz kaldığını iddia eden Erdoğan, saraya bağlı silahlı güçler oluşturma çalışmalarını pervasızca sürdürüyor.

***

İçeride durum bu iken, dış politikanın yarattığı bataklık da derinleşiyor. Bu alanda yaşanan hezimetlere rağmen yayılmacı-saldırgan zihniyet terk edilmiyor. İş Suriye ordusuyla çatışma noktasına vardırılmış bulunuyor. Emperyalistlerle ilişkilerde aynı anda iki ipte oynayarak “avantajlar” sağlanabileceği düşünülüyordu. Ancak son gelişmeler bunun sorun alanına dönüşebildiğini gösterdi. Rusya’nın desteğine muhtaçken, aynı anda bir gözü Washington’da olan AKP şefinin dengesi şirazeden çıkmış görünüyor.

İdlib’de el Kaide artığı HTŞ (Heyet Tahrir el-Şam) çetesini kurtarmak için çatışmayı göze alan saray rejiminin başı, Türk ordusunu İdlib’i işgal etmek için seferber ediyor. Cihatçı teröre kalkan olduğu için Washington’daki efendilerinin takdirini kazanan Erdoğan’ın, yine de ABD ordusunun desteği olmadan yayılmacı heveslerine ulaşması mümkün değil. Tersine, bataklığa saplanma ihtimali yüksek. Zira Rusya’nın İdlib’de tolerans gösterme süresi dolmuş görünüyor. Rus Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un son açıklamasındaki, “Türkiye Soçi mutabakatında üstlendiği sorumlulukları kararlılıkla yerine getirmelidir” ve “Türkiye El Nusra teröristlerini Libya’ya taşıyarak oradaki çatışmaları şiddetlendiriyor” vurguları bunu gösteriyor.

Tam bu noktada Trump yönetiminin cihatçı teröre destek ilan etmesi rastlantı değil. Zira ABD-İsrail ikilisi, Suriye’de savaşın bitmesini engellemek için her yola başvuruyor. İdlib konusunda Erdoğan’ın sırtını sıvazlamaları bundandır. Bazı konularda anlaşamasalar da, Suriye’yi yakıp yıkan savaşın sona ermesini engelleme konusunda aynı safta buluşuyorlar.

***

İçeride yolsuzluk-rüşvet çirkefine batan AKP-saray rejimi, İdlib yetmiyormuş gibi, Libya bataklığına da atlamış bulunuyor. Bu yayılmacı politikada Erdoğan’ın histerik heveslerinin payı olsa da, bir diğer dayanağı kapitalistlerin sınıfsal çıkarlarıdır. Nitekim Türk ordusunun Suriye topraklarını işgal etmesine sermayenin kodamanlarından kimse itiraz etmiyor. Akdeniz’deki doğalgaz paylaşımıyla bağlantılı olduğu için, Libya bataklığına dalma politikası da onların onayını alıyor.

***

Sermayenin sınıfsal çıkarları ile saray rejiminin yayılmacı histerisinin ürünü olan bu dış politikanın işçi sınıfı ile emekçilere yeni belalardan başka bir şey getirmesi mümkün değil. Suriye topraklarını işgal etmenin, cihatçı terörü finanse etmek için devasa paralar harcamanın, savaş için bütçeyi hortumlamanın emekçilere yansıması daha çok işsizlik, daha çok sefalet, daha çok zorbalık olabilir ancak.

Erdoğan ve müritleri, Doğu Perinçek gibi dalkavuklar, AKP’nin medyadaki borazanları, rejimin propaganda aygıtının sözde “uzman”ları koro halinde aynı masalı anlatıyorlar.  Emekçileri hem hayati sorunlarından uzaklaştırmak hem de yayılmacı saldırganlığın destekçisi durumuna düşürmek için yoğun bir çaba sarf ediyorlar.

İşçilerin ve emekçilerin bu histeriye karşı uyanık olmaları büyük bir önemi taşıyor. Savaş sermayenin talebi ise, emekçilerin talebi de halkların kardeşliği olmalıdır. Yağma ve talan düzeni kuran AKP’nin cihatçı çeteleri finanse etmesine karşı çıkılmalı, savaşa değil, bütün değerleri üreten emekçilere daha çok pay ayrılması talebi yükseltilmelidir. İşçi sınıfına gerekli olan, sermayenin ve saray rejiminin savaşına yedeklenmek değil, sınıfsız, sömürüsüz ve kardeşçe yaşanacak sosyalist bir dünya kurmak için mücadele etmektir.

 

 

 

 

 

Polis rejimi uygulamaları tırmandırılıyor!

 

Sermaye devleti işçi ve emekçileri denetim altına almak hedefiyle baskı ve zorbalığı arttırırken, polis rejimi uygulamalarını da şiddetlendiriyor. Bu hedef doğrultusunda kendine yönelen tepkileri bastırmak amacıyla saldırgan politikalarını sürdürüyor.

Geçtiğimiz günlerde Elazığ’da meydana gelen deprem sonrası sosyal medyada iktidarın yolsuzlukları sorgulandığı için, T. Erdoğan sosyal medya operasyonlarını bir kez daha devreye soktu. Erdoğan’ın talimatıyla başlatılan soruşturma teröründe 50’ye yakın kişiye soruşturma açılırken, birçok kişi de gözaltına alındı. İktidar, kendine yönelen tepkileri yok etmek ve insanlarda oluşan duyarlılığı bastırmak amacıyla her fırsatta sosyal medya operasyonlarını devreye sokuyor. İki sene önce de Afrin’e yönelik işgal harekâtına karşı sosyal medyadan tepkiler yansımış, buna karşılık sermaye devleti yine sosyal medya üzerinden gözaltı terörünü devreye sokmuş ve 800’den fazla kişiyi gözaltına almıştı. Keza yine “Barış Pınarı” adı altında Rojava’ya yönelik gerçekleştirilen işgal saldırıları sürecinde de sosyal medya üzerinden “cadı avı”na çıkılmış, birçok kişi gözaltı saldırısına maruz kalmıştı.

Sermaye devleti, kitlelerde mücadele isteğinin oluşmasından korktuğu için polis rejimi uygulamalarını her fırsatta hayata geçiriyor ve pekiştiriyor. Bunun yeni bir halkası da sokağa salınan binlerce bekçi oldu. 15 Temmuz sonrası yine Erdoğan’ın talimatıyla “Bekçi” sistemi devreye sokulmuştu. Bu sistem devreye sokulduğundan bu yana “Bekçi” sayısı ve yetkileri her geçen gün arttırıldı. Son dönemlerde ise, bekçilerin insanlara üst araması dayattığı, dayatmayı kabul etmeyenlere ise işkence yaptığı basına birçok kez yansıdı. Geçtiğimiz yaz aylarında, akşam saatlerinde İzmir Karşıyaka’da kimliğini göstermek istemeyen 20 yaşındaki bir gence üç bekçi saldırmıştı. Yine geçtiğimiz sene İstanbul Esenyurt ilçesinde bekçiler insanlara işkence yaparak ters kelepçe takmıştı. Bekçilerin keyfi tutumlarının son örneği ise İstanbul’da Kocamustafapaşa’da yaşandı. Bir kişi üst araması dayatmasını kabul etmediği için bekçiler tarafından darp edildi.

Tüm bunlara bekçilere yeni yetkiler getiren yasa tasarısı eklendi. “Halka yardım”, “kimlik sorma” ve “adli görevler” gibi birçok uygulamayı içeren Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu Teklifi mecliste İçişleri Komisyonu tarafından kabul edildi. Yeni kanunla yetkileri genişletilen bekçiler artık kimlik sorma, üst araması gibi uygulamaları yapabilecek. İstediği takdirde de silah kullanabilecek. Yani bekçiler, işkencelerini yasal kılıf ile birlikte gerçekleştirmeye devam edecek.

Sermaye devleti işçi ve emekçilerin olası bir hareketliliğinden korkuyor, korktukça saldırıyor.  Ancak saldırıları beyhudedir. Polis rejimi uygulamaları tırmanmaya devam ederken, buna karşılık işçi ve emekçilerin öfkesi de her geçen gün mayalanıyor.