30 Ağustos 2019
Sayı: KB 2019/31

İşgale, kayyıma, sosyal yıkıma ve zorbalığa karşı işçilerin birliği, halkların kardeşliği!
Düzen muhalefetinin kayyımla imtihanı
Kapitalizmde orman yangınlarının ticareti
Doğasında talan var AKP’nin!
Mültecilerin sağlık hizmetlerine erişimi, yalanlar ve gerçekler
Tekstilde toplu iş sözleşmesi sürecinin gösterdikleri
Küçükçekmece’de anket çalışmamıza yansıyanlar
HT Solar’da işçi kıyımını durdurmanın yolu, fiili meşru mücadele yolu olmalıdır!
Lang&Yüzer’de sendikalaşma ve direniş deneyimi üzerine…
Barış Sorunu - V. İ. Lenin
Hong Kong’daki gelişmeler üzerine
“Gelişmiş 7” iflasın eşiğinde!
Yaşamak için sosyalizm!
Kayyım darbesiyle kadın hak ve özgürlükleri yine hedefte…
Nafaka düzenlemesine dair Esenyalı’dan emekçi kadınların görüşleri
2019-2021 MESS Grup TİS süreci sözleşme taslağımız!
Metal işçileri dayatmalara boyun eğmeyecek, ihanete geçit vermeyecektir!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Mültecilerin sağlık hizmetlerine erişimi, yalanlar ve gerçekler

 

Suriyeli mülteciler sorunu son dönemde yapılan gerici açıklamalar nedeniyle gündemde öne çıkan başlıklardan biri haline geldi. Mesele zaten çok yönlüdür ve yıllarca devam ediyor. Özellikle mültecilerin sağlık hizmetine erişimleri üzerinden sık sık spekülatif değerlendirmeler yapılıyor. Örneğin “Suriyeliler bedavadan maaş alıyorlar”, “her yerde ücretsiz muayene oluyorlar” vb. gibi yargılar, işçi ve emekçilerin zihnine kazınarak, Suriyeli mülteci düşmanlığı diri tutuluyor.

Emperyalist-kapitalist dünya burjuvazisi, insanlığı her daim savaşlara sürükleyerek, insanın en temel hakkı olan yaşam hakkını elinden alıyor. Savaş, sömürü, saldırganlık, işgal vb. gibi olgular kapitalizm tarafından kesintisiz bir şekilde üretiliyor. Bu savaş ve saldırganlık politikaları, kapitalist-emperyalist sermayedarların kâr hırsları uğruna ortaya çıkmakta, insan gruplarını kendi yaşam alanlarından mahrum bırakarak, başka ülkelere göç etmelerine sebep olmaktadır. Mülteci durumuna düşen insanlar için beslenme, barınma, eğitim, ulaşım ve sağlık gibi ihtiyaçlar neredeyse karşılanamaz hale gelmektedir. Yaşanan bu sorunlar özü itibariyle sömürü ve savaş düzeninin sebebi değil, sadece sonucudur.

İşçilerin, emekçilerin, yoksulların sağlık hizmetine erişimi Türkiye’de zaten hep sorunlu olagelmiştir. Özelleştirme politikaları, daha çok 12 Eylül 1980 askeri-faşist darbesi ile beraber birçok alanda yaşandığı gibi sağlık alanında da vücut bulmuştur. Özelleştirme politikaları ile özel hastanelerin ve sağlığın tümden paralı hale getirilmesinin önü açılmıştır. Gelinen yerde sadece Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın Özel Medipol Hastanesi’nin sahibi olması dahi durumu yeterince özetlemektedir. Özel hastane sayısının artmasının yanı sıra devlet hastaneleri de hem daha niteliksizleştirilmiş hem de sayıca azaltılarak, insanların sağlık hakkına ulaşımı zorlaştırılmıştır.

Mültecilerin yaşadığı sorunlar

Halihazırda tüm toplumun sağlık sorunu yaşadığı genel olarak bilinen bir gerçek. Burjuva medyanın çarpıtmalarının aksine hastanelerde sıra beklemeler, ilaç alma konusunda sıkıntı ve daha nice sorun yaşanıyor. Fakat çok daha acil ihtiyaçları nedeniyle mültecilerin durumu daha vahimdir.

Türkiye’de, ülkeye ister yasal yoldan girmiş olsun ister kaçak olarak girsin, “kendi vatandaşı olduğu ülkeden başka bir ülkede en az 12 ay kalanlar göçmen olarak değerlendirilmektedir.”1 Fakat bizi kağıtta yazanlardan çok gerçekler ilgilendirmektedir. Bugün Suriye’den gelen mülteci çocuklar aşı olamıyorlar. Suriyeli genç kadınlar istenmeyen gebeliklerini tıbbi yöntemlerle sonlandıramıyorlar. Malumdur ki gebeliğin takibi de yapılmıyor. Mültecilerin fiziki problemlerinin de ötesinde savaş ortamının yarattığı psikolojik travmalara dair de yeterli müdahalelerde bulunulmuyor.

Süleyman Demirel Üniversitesi bünyesinde birebir sahada yapılan araştırmalar sonucu mültecilerin yaşadığı sorunlar şöyle sıralanıyor: “İlaç ve tedavi için gerekli olan harcama yapamama, sağlık hizmetlerinden nasıl yararlanacağını bilememe, BMMYK’nın anlaşmalı olduğu özel poliklinik ve hastanelerde ücretsiz tedavi olamama, dil sorunu nedeniyle hastalıkla ilgili sıkıntısını anlatamama, yabancı sağlık sistemine uyum sağlayamamak, varsa sağlık hizmeti hakkı konusunda bilgilendirilmemiş olmak, istismar, tecavüz vb. durumları açıklamak konusunda çekingenlik, sağlık kontrollerini düzenli olarak yaptıramama ve karşı cinsten olan sağlık görevlisine şikâyetlerini rahat ifade edememe, sağlık kuruluşuna ulaşmak için yol parasını karşılayamamak, kimliğini ispatlayamamak, idari/yasal engeller vb.”2

TTB yayını olan Toplum ve Hekim’de, “sorunların sadece mali olmadığı”, “ulaşım, mesafe, hizmetlere dair bilgi eksikliği, kültürel farklar, yüksek riskli davranışlar, agresif tedavi yaklaşımları, tedaviye uyum, hasta hekim iletişimi, yetersiz sağlık güvencesi”3 vb. sorunlar yaşandığı belirmektedir. Ayrıca geçici tarım işçiliği yapan mültecilerin sağlığa erişimi daha zor olmaktadır. Çok bilinmeyen bir gerçeklik olarak, özellikle Suriyeli mültecilerin dışında kalan mülteciler sağlık erişimini tamamen ceplerinden karşılamaktadırlar.

Bugün sağlıklı yaşam talebi, belli bir yaşam düzenini oturtmuş olmakla savaş ortamından gelmiş olmak açısından farklılıklar içerir. Çünkü savaş ortamının insan üzerinde acil birtakım müdahaleleri gerektiren etkileri olmaktadır. Savaş ortamında bir insanın evi yakılmış-yıkılmış olabilir, taciz-tecavüz vb. olabilir, uzuv kaybı olabilir. Onun için savaş ortamından gelmiş olmak, daha itinalı ve kapsamlı müdahaleyi gerekli kılmaktadır. Haliyle bugün meseleye dair Türkiye toplumundaki gerilik tam tersi bir duyarlılığı gerekli kılar. Yani mültecilere daha fazla, fazladan öte daha acil sağlık erişimi gereklidir.

Sorun sadece sağlık hakkına erişim mi?

Yapılan araştırmalarda mültecilerin, toplumdaki algıların tersine sağlık hakkından yeterince faydalanamadığı ortaya konulmaktadır. Mültecilik bu sömürü düzeninin bir sonucudur. Kapitalist sistemde savaşlardan kaynaklı insanlar yerlerinden yurtlarından olmaktadırlar ve bunun ekonomik, sosyal, psikolojik birçok sonucu olmaktadır. Kimse yaşam koşullarının -asgari de olsa- oturtmuş olduğu bir yerden, zorunlu olarak, yabancı olduğu başka topraklara gitmek istemez. Bu durum ona dışarıdan dayatılmıştır ve gittiği yerde daha iyi koşullarda yaşayacağını düşünerek bunu yapar. Sağlık konusunda da durum böyle fakat bu sistem savaş mağduru olan insanların dahi sağlık ihtiyaçlarını yeterince karşılamamaktadır.

Ülkemizde bulunan Suriyelilerin durumu, mültecilerin genelinin de gerisindedir. “Suriyeli sığınmacılar, Cenevre Antlaşması gereği ‘mülteci’ sayılamamakta, bu yüzden Avrupalı mültecilerin sahip olduğu haklardan yararlanamamaktadır. Örneğin; herhangi bir sağlık güvencesi olmayan ve ödeme gücü bulunmayan sığınmacılar 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu hükümlerine tabi olup genel sağlık sigortasından yararlanmaktadırlar ancak acil ve zorunlu haller dışında özel sağlık kuruluşlarından doğrudan yararlanamayıp sevk zincirine uymak zorundadırlar.”4

Yani ortalama bir mülteci muamelesi dahi görmeyenler vardır. Sorunun sorumluları sorunun sonuçları konusunda son derece aldırmazca davranmaktadırlar. Ülkemizde mültecilerin sağlıklarını geçtik, sermayedarlar onlardan nasıl faydalanacaklarına bakmaktadırlar. Sanayi sitelerinde daha az ücretlere çalıştırılmakta, iş kazalarında yaşamlarından olmaktadırlar. Bu ülkede -kayıtlı ya da kayıtsız- mülteci olmalarından kaynaklı herhangi bir hak da talep edememektedirler. Bir nebze olsun nefes almak için geldikleri yerde daha fazla korku ile yaşayan mülteciler bulunmaktadır. Bu durum da psikolojik olarak mültecilerin sağlıklı olmakta zorlanmalarına sebep olur.

Irkçı saldırılara maruz kalmaları da işin bir diğer yanıdır. Bu durum Türkiyeli emekçilerin diline bile yansımaktadır. İnsanlar aralarında “Suriyeli hastalığı” diye bir hastalık icat etmişlerdir. Irkçılık bu sistemde tıbbi kavramlara bile nüksetmiştir. Sağlık Bakanlığı “Suriyelilere Suriyeli doktorların bakması” önerisinde bulunmuştur. Suriyeli hekimlerin denklik sorunları vardır. Haliyle baştan savma şekilde Suriyelilere onların kendi hekimleri baksın önerisi gayrı ciddi, sağlık hakkını önemsemeyen bir bakışın ürünüdür. Çözüm tek başına bu olmamakla beraber TTB’nin Suriyeli hekimlerin denklik probleminin çözüm önerisi dikkate alınmalıdır.

Kısacası mültecilerin hastanelerde muayene önceliğinin olduğu bir yalan olmaklar beraber ırkçılığın da dışavurumudur. Ki -yukarıda belirttiğimiz gibi- savaş mağduru ve mülteci olmalarından kaynaklı böylesi haklarının olması da yerine göre anlaşılır bir durum olmalıdır. Bugün emekçileri sarıp sarmalayan bu gerici fikirlerin gerisinde, bir yanıyla bizzat emekçilerin sağlık hakkından yeterince faydalanamaması vardır. Bu durum akıllara bir işçinin, bir diğer işçiye, kendisinden daha çok ücret alıyor diye saldırmasına benzer.

Dolayısıyla yapılması gereken, işçi ve emekçilerin herhangi bir ulus, mezhep vb. ayrımı yapmaksızın erişilebilir, kaliteli, ücretsiz sağlık hizmeti talebi ile sermaye düzenine karşı mücadele etmesidir. Başta bu düzenin savaşlarından kaynaklı mağdur olan insanlar olmak üzere herkesin sağlıklı bir yaşam sürdürebilmesi emekçilerin talebi olmalıdır. Bu savaşların kaynağının özel mülkiyet düzeni olduğu gerçeğini gözden kaçırmaksızın sağlık hakkı için mücadele yükseltilmelidir.

Dipnotlar

1 Mülteci ve sığınmacıların sağlık hizmetine erişimde yaşadığı sorunlar: Isparta ilinde bir uygulama, Ahmet ÖNAL, Doç. Dr. Belma Keklik, Süleyman Demirel Üniversitesi Vizyoner Dergisi, Yıl: 2016, Cilt: 7, Sayı: 15, s.132-148.

2 agy.

3 Mültecilerin Sağlık Hizmetine Erişimi, Prof. Dr. Feride Aksu Tanık, Toplum ve Hekim, Temmuz Ağustos 2018 Cilt: 33 Sayı: 4.

4 Suriyeli Sığınmacılara Yönelik Sağlık Politikaları, Aylin Sinem Gültaç, Pınar Yalçın Balçık, Sakarya Tıp Dergisi, 2018;8(2) s.193-204.

 

 

 

 

Hasan Akman’ın tedavisine engel, babasının taziyesi için izin başvurusuna ret

 

1 Mayıs sabahı polis baskınlarında gözaltına alınanlardan 6 Mayıs’ta tutuklanan devrimci tutsak Hasan Akman’ın uğradığı hak gasplarına yenileri eklendi.

Geçtiğimiz günlerde babası yaşamını yitiren ve taziye izni için başvuruda bulunan Akman’ın başvurusu reddedilirken, şeker hastalığıyla ilgili gündelik tedavisine de engel olunuyor.

Tutuklandıktan sonra götürüldüğü Sincan Hapishanesi’nden Kırıkkale Hapishanesi’ne sürgün edilen Hasan Akman, geçtiğimiz günlerde babasını yitirmesi üzerine, taziye izni için başvuruda bulunmuştu. Başvuruya bir hafta yanıt verilmezken, sonrasında da taziye izni başvurusu reddedildi.

Şekerini kontrol etmesi engelleniyor

Öte yandan, şeker hastalığı bulunan Hasan Akman’ın kullandığı insülin pompasının kendisine ‘güvenlik’ gerekçesiyle verilmediği, onun yerine insülin iğnesi yapmak zorunda bırakıldığı belirtildi. Bununla birlikte, hapishane yönetiminin insülin iğne ucu da vermediği Hasan Akman, insülinini 13 gün boyunca aynı iğne ucu ile yapmak zorunda bırakıldı.

Bunlar yetmezmiş gibi Hasan Akman’a hâlâ şeker ölçüm çubuğu verilmediği ve bundan kaynaklı şekerinin ne durumda olduğunu ölçüp kontrol edemediği öğrenildi.

 

 

 

 

Hasta tutsak Mevlüde Baştaş tecritte!

 

Aliağa Şakran Kadın Kapalı Hapishanesi’nde tutuklu bulunan 60 yaşın üstündeki Mevlüde Baştaş birçok sağlık sorunu olmasına rağmen tedavi edilmiyor. Bir böbreği olmayan, bunun yanında birçok rahatsızlığı olan Baştaş, kan kusması sonucu hastaneye götürülüp teşhis konmadan sürekli geri getirilirken, en son verem ya da kanser olma riskine rağmen koğuşa değil hücreye götürüldü.

Diğer tutsakların bütün ısrarına rağmen verem tehlikesiyle yalnız hücrede tutulan Mevlüde Baştaş’ın kendi ihtiyaçlarını karşılayamaması ve yaşlı olması sebebiyle dört tutsak süresiz açlık grevine başladı. Tutsaklar Baştaş’ın hastaneye yatırılıp tedavi edilmesini, hücrede de yanına bir kişinin verilmesini istiyorlar.

 

 

 

 

Ankara’da hasta tutsak Salih Gün için eylem

 

Hasta Mahpuslara Özgürlük İnisiyatifi, hasta tutsak Salih Gün’ün durumuna dikkat çekti. İnsan Hakları Derneği (İHD) Ankara Şubesi önünde 24 Ağustos’ta yaplan eylemde, Kırıkkale F Tipi Hapishanesi’nde tutulan Gün’ün sağlık durumu hakkında bilgiler paylaşıldı.

Kronik otit ve işitme kaybı nedeniyle sık sık hastaneye başvuru yaptığı, ancak tedavisinin başarısız olduğu ve sağ kulağının duymadığı belirtildi.

Kulağına takılması gereken cihazı kendi parasıyla karşılaması dayatıldığı, ailesinin parayı hazırladığı ancak tedavi gördüğü Kırıkkale’den Ankara Numune Hastanesi’ne sevk edildiği ve testler sonucu cihazın takılmadığı aktarıldı. Sadece lazerle ufak bir kistin yakılarak gönderilen Gün’ün kulak sorununun her geçen gün büyüdüğü belirtildi.