30 Ağustos 2019
Sayı: KB 2019/31

İşgale, kayyıma, sosyal yıkıma ve zorbalığa karşı işçilerin birliği, halkların kardeşliği!
Düzen muhalefetinin kayyımla imtihanı
Kapitalizmde orman yangınlarının ticareti
Doğasında talan var AKP’nin!
Mültecilerin sağlık hizmetlerine erişimi, yalanlar ve gerçekler
Tekstilde toplu iş sözleşmesi sürecinin gösterdikleri
Küçükçekmece’de anket çalışmamıza yansıyanlar
HT Solar’da işçi kıyımını durdurmanın yolu, fiili meşru mücadele yolu olmalıdır!
Lang&Yüzer’de sendikalaşma ve direniş deneyimi üzerine…
Barış Sorunu - V. İ. Lenin
Hong Kong’daki gelişmeler üzerine
“Gelişmiş 7” iflasın eşiğinde!
Yaşamak için sosyalizm!
Kayyım darbesiyle kadın hak ve özgürlükleri yine hedefte…
Nafaka düzenlemesine dair Esenyalı’dan emekçi kadınların görüşleri
2019-2021 MESS Grup TİS süreci sözleşme taslağımız!
Metal işçileri dayatmalara boyun eğmeyecek, ihanete geçit vermeyecektir!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Doğasında talan var AKP’nin!

 

Doğa katliamı konusunda AKP dönemine baktığımızda şecere epey kalabalık. Doğa katliamı yaşanan bölgelerin, doğa katliamı yaratan olayların isimleri yan yana yazılsa birkaç sayfalık yazı kadar yer kaplar. Elbette, AKP ile başlamadı Türkiye’de doğanın talana açılması. Malum, öncesi de kapitalizm… Ve biliniyor ki “Kapitalizm, gölgesini satamadığı ağacı keser.”

AKP dönemi için şu bir gerçek ki her şeyde olduğu gibi doğa katliamında da katlamalı bir artış yaşandı. Her şeyi talana açan zihniyet, en başta doğayı gözden çıkardı. Ne de olsa palazlandırmak istediği bir inşaat sektörü ve yeni yeni binalar, villalar, köşkler için “boşaltılması” gereken araziler vardı. “Üç beş ağaç”tan ne olacaktı ki? Biliyoruz ki ülke nefesini günden güne kaybetti/kaybediyor.

Doğa ile ilgili sorunlara karşı her zaman bir tepki, bir eylemsellik ortaya kondu. Doğaya dönük tahribat, ağaçların kesilecek olması bu ülkenin en önemli toplumsal hareketlerinden biri olan Gezi ile kitlesel öfke taşmasının başladığı bir kıvılcım oldu.

Suya, toprağa, havaya sahip çıkmak yaşadığı yerle güçlü bağları olan toplumların bir özelliğidir. Su hayatın devamlılığı demektir, doğa her şeyi insanlık için sunandır, toprak yerleşik bir hayata sahip olabilmenin önemli bir faktörüdür. Nesillerinin devamını, kendinden ötesini düşünenlerin yaşamın devamlılığı için zaruri gördükleridir. Doğanın bu kadar hunharca talan ediliyor olması, sermaye sınıfı ile AKP’nin insanlığın geleceğini önemsemediğini gösteriyor. Günün sonunda elde ettikleri kâr, toplumsal bir gelecekten çok daha önemli onlar için. Kendilerinin karşısında insanca bir gelecek için düşünen beyinleri uyuşturan, mücadele eden bedenleri yok veya tutsak eden bir yaklaşım ile hareket ediyorlar.

Çevrenin korunması ve doğaya sahip çıkılması açısından Türkiye’nin dünyadaki yeri ve AKP’nin 17 yıllık bilançosuna dair birkaç örnek, başka söze gerek kalmadan durumu anlamaya yetecektir.

- 2016 Dünya Çevre Performansı Endeksi raporunda Türkiye, 180 ülke arasında 99. sıradadır.

- Biyolojik Çeşitlilik ve Yaban Hayatı kategorisinde 180 ülke arasında Türkiye’nin sırası 177.

- Her yıl doğa ve yaban hayatı korumada geriye giden Türkiye, iç savaşın ve diğer felaketlerin yaşandığı Irak, Suriye, Libya ve Haiti’nin bile gerisinde kaldı.

- İklim değişikliği ve küresel ısınmayı arttıran karbondioksit emisyonlarında hızlı bir artış gözlemlenmekte ve Türkiye bu kategoride 164. sıradadır.

- Türkiye’nin en çok gerileme yaşadığı sorunlar arasında “çevresel sağlık sorunları” ve “ormanlar” gelmektedir.

Nefesimiz devam etsin diye son nefesimizi korurmuşçasına...

Kaz Dağları, Murat Dağı, Munzur, Hasankeyf, Salda Gölü saldırı altında ve özellikle Kaz Dağları ile birlikte doğayı sahiplenme sesi yükselmeye başladı. Onbinler Kaz Dağları için dağın eteklerinden tepelerine doğru yürürken, bayramın hemen ertesi günü, aynı gün içerisinde 15 tane orman yangını yaşandı. Bunların büyük bir çoğunluğu Ege’de. Hala söndürülemeyen yangınlar var.

AKP, karnesinde her konuda zayıf getirmiş 17 yıllık tembel bir öğrenci. Doğayı ve kültürel mirası korumakta notu kırık ama kendi cephesinden başarılı bir öğrenci. Yok ederek güçlü kalmaya çalışan bir organizma. Çevresini de bu gücün altında palazlandırıyor.

HES’lerle duran akarsular, fabrika atıkları ile ölen dereler... Orman yangınları, zeytin ağaçlarının katledilmesi, yeşilin yok edilmesi... Suda balık, toprakta karınca, havada kuş... Hepsi nefes almaya çalışıyor. Biz insanların da oksijensiz bir yaşama sürüklendiğimiz, son nefesimize yaklaştığımız aşikar. O zaman nefesimiz devam etsin diye...

 

 

 

 

Geleceğimize karşı işlenen suça ortak olmayalım!

 

Türkiye’deki tüm doğal çevre ve tarihsel miras azgınca talan ediliyor. Karadeniz’i “yeşil yol” projesiyle mahvedenler, İstanbul’u “çılgın proje”lerle nefessiz bırakanlar, Hasankeyf’te bir tarihi sular altına gömenler doğa düşmanı politikalarına son sürat devam ediyorlar. Şimdi önlerindeki hedefler Kazdağları, Salda Gölü, Şirince, Munzur... Yeraltı ve yerüstü zenginlikleri ile sermayenin iştahını kabartan bu topraklar, ranttan gözü dönmüş iktidar tarafından yerli ve yabancı kapitalistlere peşkeş çekiliyor.

Bu yağmanın bedelini ise işçi ve emekçiler ödüyor. Açılan madenler, ırmaklar üzerine kurulan HES’ler, JES’ler, baraj inşaatları istihdam alanı diye pazarlanırken, Kazdağları’nda katliam gerçekleştiren Kanadalı şirketin CEO’su “Türk işçileri taş taşımakta ustalar” diye adeta dalga geçebiliyor. Siyanüre bulanan toprakla, kirlenen suyla zehirlenen de ne sarayda yaşayanlar ne de Kanada’dan burayı yönetenler olacaktır.

Baktığı her yeri bir rant ve kâr alanı olarak gören kapitalizm, bu hırsının bedelini sadece insanlara ödetmiyor. İnsanlarla beraber aslında tüm canlı yaşamının sonunu hazırlıyor. Otel ve villa yapabilmek için kundaklanan ormanlar, ormanlarda diri diri yanan hayvanlar, fabrika atıkları nedeniyle bataklığa dönen göllerde ve ırmaklarda karaya vuran balıklar, göç yolları hesaba katılmadığı için her uçak geçişinde hayatını kaybeden yüzlerce kuş da insanlıkla beraber bu barbarlığın bedelini ödüyor. Emekçileri çalışma alanlarında birer makineye/robota çeviren bu meta düzeninin insan-dışı yaşam da pek umurunda değil. Onun tek bir derdi var: kâr daha çok kâr! Kapitalist düzenin sonunu da hazırlayacak olan bu sınırsız-dizginsiz büyüme arzusu, dur diyemezsek tüm gezegenin sonu olacak.

Yarınlarımızdan emanet aldığımız bu miras kelimenin tam anlamıyla talan edilirken sessiz kalmak bu suça ortak olmaktır. Bu talanı durduracaksa kaybedecek hiçbir şeyi olmayanlar durduracak. Doların yeşilini ağacın yeşiline yeğleyenler kendi çıkarları için yağmaya devam edeceklerdir. Ancak bizler temiz bir nefes, temiz bir su için, yeryüzündeki her bir canlının yaşam hakkı için, çocuklarımıza yaşanabilir bir dünya bırakabilmek için doğanın talanına dur diyebilmeliyiz.