2 Ağustos 2019
Sayı: KB 2019/29

Krizin birinci yılında TİS süreçleri…
Düzen siyasetinin “demokrasi” hamleleri
Faiz indirimi kimin içindi, sonrası ne olacak?
Ekonomik kriz de olsa Diyanet’e bütçe ayrılır
Günah keçisi ilan edilen Suriyeliler
Haklarımızı korumak ve taleplerimizi kazanmak için birleşelim!
MESS’in anketi, metal işçilerini yönlendirmeye çalışıyor
TİS süreçlerinde 3 yıllık sözleşme dayatması
Kıdem tazminatının gaspına hayır!
Petlas’ta görevden alma operasyonu ve ayrıntıları
Parti, merkeziyetçilik, ademi merkeziyetçilik ve önderlik - A. Murat
ABD Ortadoğu’da yeni felaketler peşinde koşuyor
Filistin yönetimi “Oslo Anlaşması”nı askıya aldı
Bu ülkeden Missouri geçti, F-35 gelmese ne olur!
Nafaka Kanunu’nda son perde ekimde
Sınıfının davası için dövüşen kadın metal işçisi Zeliha yoldaşı yitirdik!
Eğitim üzerine...
Yeni bir “tercih” dönemi
Sadece yaşanabilecek bir dünya istiyoruz!
Küçük bir çocuk ile şişman bir adamın katliamı
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Haklarımızı korumak ve taleplerimizi kazanmak için birleşelim!

 

Kamu emekçileri, kardeşler!

3 milyon kamu emekçisi ile 2 milyon memur emeklisini ilgilendiren ve 2020-2021 dönemini kapsayan toplu iş sözleşmesi görüşmeleri 1 Ağustos’ta başlayacak.

Bir kez daha başında AKP’nin arka bahçesi Memur-Sen konfederasyonu ile kamu işvereni olarak hükümet yetkililerinin olduğu bir orta oyunu sergilenecek. Kamu emekçileri olarak bizler, sahte sendika yasasının çıkartıldığı dönemde “Toplu Görüşme”, sonrasında ise “Toplu Sözleşme” adı altında sürdürülen bu orta oyununda bugüne kadar, sendika hakkının yasak olduğu dönemlerden farklı olarak kayda değer hiçbir hak elde edemedik. Öyle ki, sahte sendika yasası sonrasında, yandaş-gerici sendikalar yüz binlerce üye kitlesine ulaşırken kamu emekçilerinin örgütlü mücadelesi her geçen gün daha da zayıfladı. Sermaye iktidarı, kollayıp beslediği yandaş sendikalar eliyle emekçileri ‘toplu görüşme-sözleşme’ adı altındaki orta oyununa mahkum ederken, geçmişte kamu emekçileri mücadele tarihinin en önemli öznesi olan KESK’in de bu orta oyununa uyum sağlaması, emekçilerde sendikalara ve örgütlülüğe duyulan güveni sarstı. Sergilenen bu oyunu bozacak bir mücadele perspektifinin ortaya konulamaması sonucunda, bugün gelinen noktada kamu emekçileri, toplu sözleşme dönemlerine dahi ilgisizleşti.

Dostlar;

Bugün bir kez daha Memur-Sen’in baş rolünde oynadığı, diğer sendikaların ise kuru gürültüyle yetindiği bir oyunu izleyeceğiz! Bir kez daha bizleri ölümü gösterip sıtmaya razı etmeye çalışacaklar. Önce kamu emekçilerinin tek sorunu ücret sorunuymuş gibi tüm temel hak ve taleplerimiz sümen altı edilecek, hepimizin gözü ücret meselesine çevrilecek; sonra hükümet adına masaya oturanlar tıpkı kamu işçilerine olduğu gibi bizlere de %5 zam önerecekler ve en nihayetinde yandaş Memur-Sen ilk yıl için bu oranın birkaç puan üstüne imza atıp “hükümetin teklifine boyun eğmedik” edasıyla ortalıkta dolaşacak! Diğer sendika konfederasyonları da “Memur-Sen şöyle yaptı, böyle yaptı” diyerek Memur-Sen’in yaptıklarının arkasına sığınacaklar!

Oysa biz emekçilerin tek sorunu ücret sorunu olmadığı gibi üç beş puanlık yüzdelik zamlarla da ücret kayıplarımız giderilemez, ücret adaleti de sağlanamaz.

AKP iktidarı OHAL KHK’leri ile darbe girişimiyle ilişiği olup olmadığına bakmaksızın on binlerce kamu emekçisini sorgusuz-sualsiz işten attı. Böylece yaratılan toz duman içinde darbe girişiminin gerçek sorumluları gizlenmiş oldu. AKP iktidarının buna ihtiyacı vardı, çünkü darbe girişimi dünkü ortaklarıyla girdikleri çıkar ve rant dalaşının bir ürünüydü ve darbeciler kadar kendileri de bu yaşananlardan sorumluydu. Bu nedenledir ki, doğrudan darbe girişimine katılmış olan çetelerin yanı sıra, herkes gibi darbe girişimini TV kanallarından öğrenen öğretmeni, sağlık emekçisini, büro emekçisini, kısacası hizmet kurumlarında çalışan on binlerce kamu emekçisini KHK’lerle öcüleştirerek güya topluma “darbecilerle mücadele ediyoruz” görüntüsü verdi ve böylece gerçekler bu perdenin arkasına gizlenmiş oldu. Kamu emekçilerini işten atanlar, daha dün Gülen cemaatine “ne istediniz de vermedik” diye hayıflananlar, gözyaşları içinde O’nu ülkesine dönmeye çağıranlar, cemaatin liderine ‘hocaefendi’ sıfatını yakıştıranlar ve onunla boy boy fotoğrafları olanlardı. İhraç edilen kamu emekçilerinin önemli bir bölümü hakkında hiçbir soruşturma veya kovuşturma yoktu. Kovuşturmaların büyük bölümü ise ya takipsizlikle, ya da beraatle sonuçlandı. Ama AKP iktidarı suçsuzluğu kanıtlanan emekçilerin işlerine geri dönmelerini sağlayacak hiçbir hukuki düzenleme yapmadığı gibi, OHAL komisyonu ile yıllarca bu emekçileri oyaladı ve “ret” kararları çıkarttırdı. On binlerce emekçi hâlâ da bu komisyonun karar vermesini bekliyor. Yıllarca süren komisyon sürecinin sonrasına yine yıllarca sürecek bir yargı yolu konuldu. İhraç edilen emekçiler, başka kurumlarda çalışmaları engellenerek, seyahat özgürlükleri gasp edilerek yaşayan ölüler haline çevrildi.

Biz kamu emekçileri, haklarında hiçbir kovuşturma olmayan, kovuşturmaları takipsizlikle ve beraatle sonuçlanan, darbe girişimiyle fiili hiçbir bağı olmayan tüm ihraç emekçilerin görevlerine dönmelerini savunmalıyız. Çünkü bu yarın aynı hukuksuzluğun bizlere de yapılacağını göstermektedir. Bu hukuksuzluğa dur diyemediğimiz içindir ki, bugün iş güvencemiz daha büyük tehdit altındadır. Bu nedenledir ki, kamu kurumlarında liyakat tümüyle ortadan kalkmış, göreve başlama, tayin ve görevde yükselmelerde torpil tek geçer akçe haline gelmiştir. İş güvencemizi savunmak bu hukuksuz ihraçlara karşı sesimizi yükseltmekle mümkündür. İşte bu nedenledir ki, önümüzdeki toplu sözleşme sürecinin en başat taleplerinden biri haksız ve hukuksuzca ihraç edilen tüm kamu emekçilerinin görevlerine iade edilmesi, kadrolaşma ve torpilciliğe son verilerek liyakatin esas alınması, iş güvencemize dönük her türlü hukuksuz uygulamalara son verilmesi olmalıdır.

Kardeşler;

AKP iktidarı krizin yükünü işçi ve emekçilere yıkıyor. Patronlara teşviklerin ardı arkası kesilmezken, bizlerin payına zamlar, hak gaspları düşüyor. Soframızdaki ekmeğimiz her geçen gün küçülürken, %5 gibi komik maaş artış önerileri ile karşımıza çıkarak bizlerle alay ediyorlar. İnsanca yaşamak bizim en doğal hakkımız. Öncelikle grev hakkımız tanınmalı, tüm sendikaların kendi üyeleri adına toplu sözleşme yapacağı gerçek bir toplu sözleşme düzenine geçilmeli, geçmiş tüm reel kayıplarımız karşılanmalı ve ücretlerimiz insanca yaşanacak bir düzeye çıkartılmalı, çalışanlar arasındaki ücret adaletsizliğine son verilmeli, tüm çalışanların derece ilerlemelerinin önündeki yasal engeller kaldırılarak tüm çalışanlara 3600 ek gösterge hakkı tanınmalı, her türlü ek ve yan ödemeler emekli keseneğine dahil edilerek emeklilikte sefalete son verilmeli, emeklilik yaşı düşürülerek mezarda emekliliğe son verilmeli, her yıl en az iki defa bir maaş tutarında ikramiye verilmeli, komik rakamlarla ifade edilen aile yardımı, çocuk yardımı ve kira yardımı gibi sosyal haklar günün şartlarına uygun olarak arttırılmalı, her işyerinde kurum tabipliği ve çalışan sayısı 50 ve üzerinde olan işyerlerinde ücretsiz kreşler açılmalı, zorunlu bireysel emeklilik sistemine son verilmeli, sınavlarda mülakata ve torpile son verilerek liyakat esas alınmalıdır.

Kamu emekçileri;

Bunlar temel taleplerimiz ve elbette ki, bunlar dışında çalışma hayatımıza ilişkin birçok talebimiz de var. Fakat unutmamalıyız ki, biz talep ettik diye kimse bunları bize bahşetmeyecektir. Bu taleplerimizi toplu sözleşme masalarında elde etmenin de olanağı yoktur. İşçi sınıfının bugüne kadarki mücadeleleri göstermiştir ki, birleşik bir mücadeleye atılmadıkça ve grev silahımızı layıkıyla kullanmadıkça, toplu sözleşme masalarında yalnızca kırıntı alınabilir, daha fazlası değil! Bu nedenledir ki, hak elde etmek masaya oturacak sendika ağalarının değil, bizlerin elindedir. Birlik olup taleplerimiz etrafında kenetlenirsek, kitlesel bir mücadele yolunu tutarsak, yandaş Memur-Sen’in bizleri satışa getirmesinin ve diğerlerinin de kuru söylemlerle bahaneler üretmesinin önüne geçebilir, taleplerimizi söküp alabiliriz!

En küçük bir hak talebimizi dahi elde etmenin tek yolu birleşmek, örgütlenmek ve kendi yolumuzu çizmektir. İşyerlerimizi gerçek mücadele alanlarına çevirmek, milyonlar olup haklarımız için alanları doldurmak, örgütlü ve kesintisiz bir grevi hayata geçirmek! İşte ihraç edilen arkadaşlarımız da içinde kamu emekçileri olarak haklarımızı korumanın ve taleplerimizi kazanmanın tek yolu bu! Bunun için yan yana gelelim, birleşelim ve hep birlikte mücadeleye atılalım!

* Haklarında hiçbir kovuşturma olmayan, kovuşturmaları takipsizlikle ve beraatla sonuçlanan, darbe girişimiyle fiili hiçbir bağı olmayan tüm ihraç kamu emekçileri görevlerine iade edilsin!

* Grev hakkımız tanınsın, tüm sendikaların kendi üyeleri adına toplu sözleşme yapacağı gerçek bir toplu sözleşme düzeni sağlansın!

* Her türlü ek ve yan ödemeler emekli keseneğine dahil edilerek emeklilikte sefalete son verilsin!

* Tüm çalışanların derece ilerlemelerinin önündeki yasal engeller kaldırılarak tüm çalışanlara 3600 ek gösterge verilsin!

* Emeklilik yaşı düşürülerek mezarda emekliliğe son verilsin!

* Geçmiş tüm reel kayıplarımız karşılansın ve ücretlerimiz insanca yaşanacak bir düzeye çıkartılsın, çalışanlar arasındaki ücret adaletsizliğine son verilsin!

* Her yıl en az iki defa bir maaş tutarında ikramiye verilsin!

* Aile yardımı, çocuk yardımı ve kira yardımı gibi sosyal haklar günün şartlarına uygun olarak arttırılsın! Tüm çalışanlara giyim yardımı verilsin!

* Vergi dilimi soygununa son verilsin!

* Her işyerinde kurum tabipliği ve çalışan sayısı 50 ve üzerinde olan işyerlerinde ücretsiz kreşler açılsın!

* Zorunlu bireysel emeklilik sistemine son verilsin!

* Sınavlarda mülakata ve torpile son verilerek liyakat esas alınsın!

* 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü resmi tatil ilan edilsin!

* Tüm çalışanlar kadroya alınsın! Güvencesiz, esnek, kuralsız çalışmaya son!

Birliğimizi kuralım, örgütlenelim, kazanalım!

Kamu Çalışanları Birliği