24 Mayıs 2019
Sayı: KB 2019/21

Sermayeye ve demir yumruğuna karşı mücadeleye!
Saray rejiminin sonunu hak arayan emekçiler getirecek!
Paranın iki yüzü
İstanbul’u ver(e)miyorlar…
“Tren katliamlarında başka canlar yanmasın diye mücadelemiz”
Faşist baskı ve zorbalığa karşı mücadeleyi büyütelim!
Sermayenin eli kıdem tazminatımızda, bizim elimiz şalterde!
Cem Bialetti grevine dair
Eaton sözleşme sürecinden dersler…
İzmir’de işçiler kıdem tazminatı hakları için buluştu
Devrimci mirası yaşatmak, onu daha ileriye taşımakla mümkündür!
Parti ve geçmişin devrimci mirası - H. Fırat
“Devrimci kuşakların birikimi, işçi sınıfı devrimciliği şahsında güvencededir”
İsviçre 14 Haziran Kadın Grevi’ne hazırlanırken…
Metal Fırtınası’nın 4. yıldönümündeyiz...
Eğitim sisteminde değişmeyen sorunlar
Mesleki eğitimde yeni projeler ve ticarileştirme saldırıları
Sanat politiktir!
Onurlu kavgamızın namuslu kalem işçileri
Tutsak yakınları: ‘Tecrit bitti’ denilene kadar eylemimiz sürecek!
Siyasi tutsaklardan 1 Mayıs mesajları
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Paranın iki yüzü

 

Erdoğan’ın gerilim üreten politik tercihleri sermaye sınıfının belli kesimlerinin tepkisini çekiyor. Yerli sermaye tekelleri sık sık yaptıkları açıklamalarla bu huzursuzluklarını belli ediyorlar. Karşılıklı yapılan açıklamalarda altta kalmayan Erdoğan da üslubunu sertleştiriyor.

Son olarak TÜSİAD Yüksek İstişare Kurulu’nun (YİK) açılış konuşmalarında Erdoğan AKP’sinin icraatları eleştirilerin odağı oldu. İstanbul seçimlerinin iptalinden hukuk sistemindeki sıkıntılara ve kimi anti-demokratik uygulamalara, ekonomik dengenin iyice sarsılmasıyla ortaya çıkan tablodan dış politikada yaşanan gelişmelere kadar oldukça kapsamlı bir eleştiri raporu sunuldu. Bunun karşılığında Erdoğan tarafından verilen yanıtlar ise sermaye tekelleri ile Erdoğan hükümeti arasındaki restleşmenin süreceğine işaret ediyor.

Sermaye sınıfı ne istiyor?

Şimdiye dek birçok çalkantılı dönem geçiren Türkiye kapitalizmi, siyasi çıkışsızlıkları, belirsizlikleri, alternatifsizlikleri aşmak için türlü yollar denedi. Sermaye sınıfının tepe örgütü olan TÜSAİD yoluyla mevcut hükümetlere talimatlar verildi. Yeri geldi 12 Eylül askeri faşist darbesini memnuniyetle karşılayan açıklamalar yapılıp “artık gülme sırası bizde” denildi. Yeri geldi düzen muhalefetinde görülen lüzum üzerine seçilmiş burjuvalara parti kurdurdular. Sermaye sınıfı izlediği politik kurnazlıklarla, emekçiler nezdinde her türlü olayın dışındaymış gibi bir görüntü vermeye çalıştı. Bu sinsi darbe şakşakçılarının 20 küsur yıl önce de “center”lerinde ışıklar yanıp sönmeye başlamış, “sürekli aydınlık için bir dakika karanlık” eylemlerinin yarattığı atmosferde karanlık yüzlerini gizlemeye çalışmışlardı.

Kimi liberal çevrelerin de yardımıyla işçi ve emekçilerin gözünde muhalefet cephesindeymiş gibi bir algı yaratmaya çalışanlar da onlardı, mevcut hükümetleri öven, cesaretlendiren de. Ve tabii ki sömürü çarklarının daha pervasız dönmesi için yeren de... Sermaye düzeninin yol haritasını çizenler bu rotada yol alacak devlet aracının direksiyonuna oturttuklarının istikametten sapmaması için ellerinden geleni yaptılar.

Şimdilerde yaşananlar kapitalistlerin Erdoğan’la birlikte AKP’yi hazmedemediği gibi bir yanılgı yaratabiliyor. Oysa sermaye sınıfının hazımsızlığının yegane nedeni bekledikleri istikrarın bir türlü hayata geçmemiş olmasıdır. Erdoğan ya da AKP’ye değil, herhangi bir kargaşa ve karışıklığın olmadığı dikensiz bir gül bahçesinin yaratılamamış olmalarına tepki duymaktadırlar.

İşleri kimin yürüttüğünün, bu kapitalist sistemde hükümetin direksiyonunda kimin oturduğunun değil, çizdikleri rotada herhangi bir gecikme, aksama olup olmadığıdır önemli olan. Aslolan, sermayenin sınıf iktidarıdır. Bahsedilen ‘beka’ budur. Sermaye için giden de gelen de birdir. Yerli sermayenin şu koşullarda en büyük rahatsızlığı da esasen içeriyi etkileyen içeride yaşanan gelişmeler değildir. Tam da içeride yaşananların dışarıdaki etkisidir, sermaye sınıfını en çok kaygılandıran. Emperyalist tekellerin ihtiyacı, çıkarları, buna göre belirlenen ve şekillenen bölgesel gelişmeler, uluslararası ilişkiler en çok da işbirlikçi Türk sermayesini etkilemektedir. Bu onları tutum açıklamaya itmektedir.

Bir başka tehdit unsuru ise kontrolden çıkmış bir emekçi halk hareketidir. İçeride yaşanan gelişmelerin bir sonucu olarak ortaya çıkacak bir emekçi halk hareketi, başlangıçta her ne kadar AKP’ye yönelmiş gibi görünse de devam olasılığı sermaye sınıfını ürkütmektedir. Erdoğan’la birlikte AKP’nin gitmesinden değil, sömürü rejiminin tehlikeye girmesinden korkmaktadırlar. Böylesine büyük toplumsal eşitsizliklerin olduğu, her yeni gelişmenin bu çelişkileri daha da arttırma potansiyeli taşıdığı düşünülürse, sermayenin derin kaygısının ne olduğu daha iyi anlaşılacaktır. Türk burjuvazisi aslen kontrolsüz patlamalardan endişe etmektedir.

Zaten AKP ve sermaye arasında anti-demokratik uygulamalarda esasa ilişkin bir sorun, işçi ve emekçilere yönelik sosyal yıkım saldırılarında hiçbir farklı tutum yoktur. Kışkırtılan şovenizmle birliği parçalanan işçi sınıfı sermaye karşısında gücünü yitirirken, savaş ortamında kazanan, Koç gibi silah tekelleri ile birlikte gerici faşist koalisyon olmaktadır. Kıdem tazminatının gaspında olduğu gibi sosyal haklara yönelik saldırılarda, özelleştirmelerde de sermaye sınıfı ve AKP-MHP koalisyonu birlikte hareket etmektedir. Son olarak TÜSİAD ve Erdoğan arasındaki dalaşmada henüz kelimeler havada iken TÜPRAŞ işçilerinin haklarına yönelik saldırıda AKP’ye “muhalif” Sözcü gazetesini de arkasına alan Koç grubunun tutumu ortadadır.

Sermaye ne istedi de vermediler?

Sermayedarların kendisine yönelik eleştirileri karşısında Erdoğan bir kez daha “ne istediniz de vermedik” demektedir. Erdoğan’ın, TÜSİAD Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Tuncay Özilhan’a verdiği cevap bir bakıma sermayeye neler verdiklerinin itirafıdır. Özilhan’a yanıtında, “Sen o gün ekonomik olarak neredeydin, bugün neredesin?” diye çıkışan Erdoğan şöyle devam ediyor: “O günden bugüne firman ne kadar büyüdü? Arkadaşların ne kadar güçlendi? Onu hiç masaya yatırmıyorsun. Ben sizin 12 yıl önce durumunuzu, bugünkü durumunuzu da biliyorum. Yeri gelirse bunu teşhir ederim.”

Sonuç olarak sermaye sınıfının temsilcilerinin Erdoğan’la girmiş oldukları polemik bir muhalefet değil, olsa olsa kirli çıkar ilişkilerine dayanan ve tatlıya bağlanması çok kolay bir “muhabbet”tir. İşçi ve emekçilere bu muhabbetten çıksa çıksa sadece bin musibet çıkar. Sermaye sınıfı ve AKP paranın iki yüzü gibidir, her iki yüz de kapitalizmdir.