12 Nisan 2019
Sayı: KB 2019/15

Güçlü ve kitlesel bir 1 Mayıs için!..
AKP’nin seçim oyunu
“AKP’nin geriletilmesi” politikasının bilançosu
ABD, işbirlikçi AKP-saray rejimine ayar çekiyor
“Reform” saldırıları ve emperyalist kölelik
Üretimde daralma, işsizlikte tırmanma…
Krizin faturasına, sömürüye, baskıya ve savaşa karşı 1 Mayıs’ta alanlara!
Birleşik, kitlesel ve devrimci bir 1 Mayıs için çağrımızdır!
TÜPRAŞ işçisi: Eylemlerimiz işçi sınıfı için kıvılcım olabilir!
Komünist Enternasyonal’in 100. yılı... Geri çekilme içinde gerileme: Birleşik İşçi Cephesi ve “İşçi Hükümeti” - H. Fırat
TKİP VI. Kongresi Belgeleri... Sınıf hareketinin son yirmi yılı üzerine
Sudan’da dinci diktatör köşeye sıkıştı!
Libya’da savaşın yeni perdesi
İÜ-Cerrahpaşa TBMYO’da gerçekleşen faşist saldırıya dair
Müşteri değil öğrenciyiz, krizin faturasını ödemiyoruz!
“Tacizci, tecavüzcü hoca istemiyoruz!”
Trakya’dan 1 Mayıs çağrıları...
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Müşteri değil öğrenciyiz, krizin faturasını ödemiyoruz!

 

Ülkenin derin bir ekonomik kriz içinden geçtiği kimse için bir sır değil. Özellikle son bir yıldır yükselen döviz kurları, giderek tırmanan enflasyon, temel tüketim malzemelerine gelen zamlar krizin bizlere yansımaları. Başı her sıkıştığında “dış mihraklar”a sığınan Tayyip Erdoğan da yine bilindik argümanlara sarılarak, bilinçleri bulandırmaya çalışıyor. Dış güçlerden “patates-soğan teröristleri”ne kadar geniş bir düşman yelpazesi sunan Erdoğan, 3 kilo domates için metrelerce kuyruk beklemek zorunda bıraktığı işçi ve emekçinin aklıyla alay edercesine, “bolluk kuyrukları kurduk” diyor.

Kriz biz gençliğe de doğrudan etkilerde bulunuyor. Bir yandan toplamında alım gücümüzün düşmesiyle yoksulluğumuz derinleşirken daha özelinde eğitim masraflarının katlanması binlercemizi okul sıralarından iş yollarına sürüklüyor. Açıklanan verilere göre 2018 yılında eğitim malzemelerine %108’e varan zamlar yapıldı. Örneğin 2017 yılında 1 top A4 kağıda 12 lira öderken, 2018’de aynı miktar ve kalitedeki kağıt için 25 lira ödemek zorunda kaldık.

Yaşam ve eğitim masraflarındaki bu artışlar 1 milyondan fazla öğrenciyi okulu terk etmek zorunda bıraktı. Konuyla ilgili yapılan bir araştırmaya göre son 5 yılda okulu bırakan ve kaydını donduran öğrenci sayısı 1 milyon 115 bin 30 olarak açıklandı. Yıllara göre hazırlanan raporda üniversiteyi terk eden ya da dondurmak zorunda kalan genç sayısı her yıl çoğalıyor. 2017-2018 eğitim-öğretim döneminde bu oran tam %92,2 artarak, bir önceki dönemi ikiye katladı. Yani zor şartlar altında, niteliksiz okullarda okumak zorunda bırakılmamıza rağmen üniversiteyi kazanabilmiş biz işçi ve emekçi çocukları için üniversite günleri kısa sürüyor. HSBC’nin açıkladığı rapora göreyse üniversite öğrencileri eğitim masraflarını karşılayabilmek için günün 5 saatini işte, 2 saatini okulda geçiriyor. Tablo buyken arsız şef Tayyip Erdoğan bizleri bedavacılıkla suçluyor.

Eğitim kamusal bir hizmet olduğu halde “sektörleştiriliyor”, ticarileştiriliyor. Bir yandan özel okullar teşvik edilirken, özel okul masraflarını karşılayamayacak olan öğrenciler de mesleki eğitime yönlendiriliyor. Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un Şubat ayında açıkladığı projede de yine mesleki eğitim tek rota oldu. Yeni eğitim sistemi için trafik benzetmesi yapan Selçuk, “Yani hızlı gitmek, ortadan gitmek, kenardan gitmek gibi, çocuğun her an şerit değiştireceği esnek bir model” dedi.

Bu arabayı kullananın sermayedarlar olduğuna kuşku yok! Bu açıklamadan kısa bir süre sonra da Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ile MEB arasında bir protokol imzalanarak mesleki eğitim ile sanayi dünyası birbirine “entegre edildi.” Protokolün ilan edildiği etkinlikte, “nitelikli eleman” bulamamaktan yakınan TOBB Başkanı Rifat Hisarcıkoğlu, “Memleketin her yerinde kahvehanelerde gençler işsiz bir şekilde oturuyor. Niye, çünkü okullarda verdiğimiz eğitim, dışarda işe yaramıyor. Dışarda talep gören nitelikler, okullarda öğretilmiyor. Bu asimetrik yapıyı değiştirmek zorundaydık” dedi. Böylece bizi bekleyen işsizliği çözmüş oldu(!)

Biz işçi ve emekçi çocukları eğitim sürecinde bir müşteri, sonrasında sermayenin ihtiyaçlarını karşılayacak ara elemanlar olarak görülüyoruz. Kriz süreçlerinde bu gerçek daha da görünür hale geliyor. Paralı eğitim gerçeği daha bir yüzümüze çarpıyor. Masrafların katlanması daha fazlamızı çok küçük yaşlarda sermayenin çarkları arasına itiyor. İşsizliğin mimarı olan kapitalistler bizi işgücü ordusunu kalabalıklaştıracak ucuz elemanlar olarak görüyorlar. Bu yüzden bugünden düzenin değil, devrimin saflarını kalabalıklaştırmamız gerekiyor. Nitelikli eğitim hakkımız için, kendi isteklerimiz doğrultusunda kurgulayacağımız bir gelecek için, özgürlüğümüz için...

(Liselilerin Sesi’nin 91. sayısından alınmıştır.)

 

 

 

 

Çocuk işçilik yasaklansın!

 

Kapitalist sistem kâr ve rant üzerine kuruludur. İnsani hiçbir değerin hesaba katılmadığını, insan sağlığının ise kâr uğruna göz ardı edildiğini yaşanan iş cinayetlerinden görebiliriz. Bunun yanı sıra dünyada en fazla tartışılan sorunlardan biri de çocuk işçiliktir. İnsani değerin hiçbir karşılığının olmadığı bu sistemde çocukların, azgın sömürü çarklarında birer vida haline getirilmesine şaşmamak gerekiyor.

Çocuk işçilik nedir?

ILO’ya (Uluslararası Çalışma Örgütü) göre “çocuk işçiliği”, çoğu kez çocukları çocukluklarını yaşamaktan alıkoyan, potansiyellerini ve saygınlıklarını eksilten, fiziksel ve zihinsel gelişimleri açısından zararlı işler olarak tanımlanmaktadır. Yine aynı örgütün araştırmalarına göre dünyada 168 milyon çocuk işçi vardır. Bu sayının en fazla olduğu bölgeler Asya ve Pasifik’ken, tarım sektörü dünya genelinde çocuk işçiliği açısından en önde gelen sektör. Tarımın yanı sıra hizmet ve sanayi sektörlerinde de çocuk işçiler kalabalık bir sayı oluşturuyorlar. Ve bu çocuk işçilerin büyük bir kısmı kayıt dışı çalıştırılıyorlar.

Türkiye’de çocuk işçilik…

Bugün Türkiye’de resmi olmayan rakamlara göre 2 milyonun üzerinde çocuk işçi var. Resmi olmayan rakamlar diyoruz, çünkü çocuk işçilerin %80’e yakını kayıt dışı çalıştırılmaktadır. Türkiye’de çocuk işçilik sorunu neredeyse herkes tarafından biliniyor. Bunu Türk sermayedarlar ve devlet de kabulleniyor. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı “çocuk işçiliği durdurmak için” 2013-2017 yıllarında Çocuk İşçilik ile Mücadele Programı hazırlamış ve 2018 yılını “Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Yılı” ilan etmiştir. Çocuk işçiliğiyle mücadele edeceğini duyuran aynı devlet diğer yandan kendi uygulamalarıyla çocuk işçiliği meşrulaştırıyor. “Staj” ve “çıraklık” adı altında çocuk işçiler günde 8 saat ve üzerinde tehlikeli ve ağır işlerde çalıştırılıyorlar.

Dünya genelinde 18 yaş ve altı herkes çocuk olarak kabul edilir. Türkiye’de bu durum çocuk işçiliğe gelince değişiyor. Yasalarda 14 yaş ve altındaki çocukların çalıştırılması yasaklanırken, 15 yaş ve üstü nüfus “genç işçi” olarak tanımlanıyor. Yine İSİG Meclisi’nin 2013-2018 yıllarına dayanan verilerine göre bu 7 senelik dilimde en az 319 çocuk işçi iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi. Bu çocukların 100’ü 14 yaş ve altındaydı.

Türkiye’de çocuk işçilik gerçeğini geçtiğimiz Ocak ayında yaşanan çocuk işçi cinayetinde de görebiliyoruz. 13 yaşındaki mevsimlik tarım işçisi Berivan Karakeçili, Antalya’da çalıştığı sırada şiddetli hortumun etkisiyle savrulan sacın başına gelmesiyle hayatını kaybetmişti. Berivan’ın babası, patronun kendilerine “yağmur da yağsa, taş da yağsa çalışacaksınız” dediğini ifade etmişti.

Çocuk işçilik yasaklansın” talebini yükseltelim!

Yukarıda saydığımız veriler Türkiye’de çocuk işçiliğin geldiği vahim tabloyu gözler önüne seriyor. Görüntüde çocuk işçilik ile mücadele edildiği söyleniyor ancak pratikte hiçbir şey yapılmıyor. Çocuklar kayıt dışı ve denetimsiz yerlerde çalışmaya mahkum ediliyorlar. Ve bu çocukların birçoğu öğrenim hayatına devam edemiyor. Bu tabloyu değiştirmek için “çocuk işçilik yasaklansın” talebini yükseltmek, bu konuyla ilgili kamuoyu oluşturmak ve güncel tutmak gerekiyor.

(Liselilerin Sesi’nin 91. sayısından alınmıştır.)