12 Nisan 2019
Sayı: KB 2019/15

Güçlü ve kitlesel bir 1 Mayıs için!..
AKP’nin seçim oyunu
“AKP’nin geriletilmesi” politikasının bilançosu
ABD, işbirlikçi AKP-saray rejimine ayar çekiyor
“Reform” saldırıları ve emperyalist kölelik
Üretimde daralma, işsizlikte tırmanma…
Krizin faturasına, sömürüye, baskıya ve savaşa karşı 1 Mayıs’ta alanlara!
Birleşik, kitlesel ve devrimci bir 1 Mayıs için çağrımızdır!
TÜPRAŞ işçisi: Eylemlerimiz işçi sınıfı için kıvılcım olabilir!
Komünist Enternasyonal’in 100. yılı... Geri çekilme içinde gerileme: Birleşik İşçi Cephesi ve “İşçi Hükümeti” - H. Fırat
TKİP VI. Kongresi Belgeleri... Sınıf hareketinin son yirmi yılı üzerine
Sudan’da dinci diktatör köşeye sıkıştı!
Libya’da savaşın yeni perdesi
İÜ-Cerrahpaşa TBMYO’da gerçekleşen faşist saldırıya dair
Müşteri değil öğrenciyiz, krizin faturasını ödemiyoruz!
“Tacizci, tecavüzcü hoca istemiyoruz!”
Trakya’dan 1 Mayıs çağrıları...
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

İÜ-Cerrahpaşa TBMYO’da gerçekleşen faşist saldırıya dair

 

Gerici, yobaz, biatkar bir nesil yaratma hayalleri peşinde koşan AKP iktidarının, anaokullarından üniversitelere kadar gençliğe yönelik saldırı politikaları hız kesmeden devam ediyor. Üniversitelerde dinci-gerici uygulamalar her geçen gün daha da arttırılırken, faşist çeteler bizzat devlet eliyle palazlandırılıyor. Üniversite yönetimleri de buna alenen çanak tutuyor. En ufak muhalif sese ise tahammül dahi edilmiyor. Soruşturmalar, uzaklaştırmalar, okuldan atmalar ve burs kesintileri gibi uygulamalar daha da yaygınlaştırılıyor. Farklı seslere yönelik tahammülsüzlüğün en büyük kanıtı, Türkiye’nin en “büyük üniversitesi”nin 70 bin öğrencinin bulunduğu hapishaneler olmasıdır.

Yakın zamanda İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu’nda gerçekleşen faşist saldırı, tüm bu saldırıların son halkalarından biridir.

İÜ-C TBMYO Büyükçekmece yerleşkesinin yemekhanesinde yemeklerden solucan çıktığına dair fotoğrafların yayılması ve bir yemekhane çalışanının, internet gazetesine verdiği bir röportajda, yemeklerden arta kalan etlerin tekrardan kullanıldığına yönelik beyanları öğrencilerde tepkiye yol açmış ve birçok şikayet dilekçesi toplanmıştı. Sadece haberler değil, her gün yemekhanede yemeklerin yetersiz oluşu, çoğu arkadaşımızın yemek yedikten sonra yaşadıkları rahatsızlıklar zaten sürekli tepki biriktirmekteydi. Ayrıca Avcılar kampüsünden Büyükçekmece kampüsüne taşınmanın üzerinden 2 sene geçmişken, üniversitede halen daha bir kütüphanenin bulunmaması, çalışma salonlarının olmaması da ciddi bir mağduriyet yaratmaktaydı.

Bütün bu sorunlara karşı sınıflar teker teker gezilerek şikayet dilekçeleri toplandı. Şikayet dilekçeleri her sınıftan belirlenen temsilcilerin bir araya gelmesiyle toplu bir şekilde bölüm sekreterine iletildi.

İmzalayan sayısının ciddi bir rakama ulaştığı dilekçeler okul yönetiminde bir korkuya yol açtı. Bunu aynı gün yaşadığımız saldırıdan biliyoruz. Sekreterliğe dilekçelerin iletilmesinin ardından okuldan ayrılmak için duraklara doğru ilerleyen iki yoldaşımız, kendilerini “teşkilat” başkanları olarak tanıtan 15 kişilik faşist çetenin sözlü ve fiziki şiddetine maruz kaldı. “Bugün okulda 30 kişi toplanmışsınız ne yaptınız, ne konuştunuz?”, “Bu okulun öğrencisi misiniz, kimliğinizi gösterin.”, “Okulumuzda bölücülük yapanlara, terör örgütlerine üye olanlara yer yok.” gibi cümlelerle sataşan faşistler, oradan ayrılmak üzere olan bir yoldaşımıza hakaretler ederek, tekme ve yumruklar ile saldırdılar.

Bu olay, en ufak bir sesin dahi iktidar beslemesi faşistleri ve üniversite yönetimini ne kadar korkuttuğunun en net göstergesidir. Bu çetelerin bizzat okul tarafından desteklendiğini biliyoruz. 1 ay önce okulun kantininde 30 kişi toplanarak teşkilat yeminleri edip, açıktan gövde gösterileri yapmaları boşuna değil. Kendilerini teşkilat başkanları olarak tanıtan “öğrencilerin” okula sivil polis ve güvenlik araçlarına binerek girip-çıkmaları da kimin hizmetinde olduklarını gösteriyor. Okul yönetimi “bizim haberimiz yoktu, güvenlik bizden sakladı” diyerek, suçunu ve sorumluluğunu örtbas edebileceğini düşünüyor. Oysa bizler, çetelerin kime hizmet ettiğini, hangi odaklar tarafından “görev”e gönderildiklerini iyi biliyoruz. Okul yönetiminin işine gelmeyen dilekçelere karşı yapabileceği tek şeyin hedef gördükleri öğrencileri sıkıştırmaktan geçtiğini biliyoruz. Bu tür saldırılarla bizleri korkutup-sindirebileceklerini sanıyorlar, ancak yanılıyorlar.

TBMYO’da yaşanan olay tüm bu saldırıların ne ilki ne de sonuncusudur. Çünkü düşünen, sorgulayan ve harekete geçen bir gençlik egemenlerin en büyük korkusudur. Fakat korktuklarını başlarına getirmekten geri durmayacağız. Bu saldırılar sistematik ve planlı ilerlemektedir. İstanbul Üniversitesi Beyazıt kampüsünde de yoldaşlarımız birçok defa saldırıya uğramış haklarında soruşturmalar açılmıştır. Ancak gençliğe yönelik tüm bu gerici ablukayı, siyaset yasaklarını aşmanın tek yolu mücadeleyi büyütmekten geçiyor. İlerici ve devrimciler olarak, TBMYO başta olmak üzere bulunduğumuz her alanda mücadelemizi sürdürmeye ve yaygınlaştırmaya devam edeceğiz.

İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa
TBMYO’dan DGB’liler

 

 

 

 

Bizim baharımız sınırsız, sınıfsız, sömürüsüz bir dünyadır!

 

31 Mart yerel seçimleri geride kaldı. Genel seçim havasında geçen yerel seçim dönemi; AKP iktidarı açısından tek adam rejimini onaylatacağı, muhalefet tarafından ise AKP’nin geriletileceği bir süreç olarak işletildi.

Ekonomik krizin yıkıcı etkilerinin arttığı, yiyecek, giyecek, barınma, ısınma vb. her şeyin pahalılaştığı, sosyal sorunların derinleştiği koşullarda; “Beka” “Mart’ın sonu bahar” gibi söylemler üzerinden karanlık derinleştirildi. “Terör” demagojisiyle işçi ve emekçileri hedef alan baskılar yoğunlaştırıldı, devrimci-ilerici güçler üzerinde terör estirildi.

AKP-MHP dinci faşist iktidar bloğu tüm bu koşullara rağmen toplumsal desteğini korumakta zorlandı, düzen muhalefeti ise üç büyük kenti ve diğer bazı kentleri aldı. HDP büyük kentlerde düzen muhalefetini adres gösterdi ve CHP eksenli ittifakın İstanbul ve Ankara “başarısı” buradan geldi. Kürt halkı baskı ve devlet terörüne rağmen kayyımlara karşı HDP’yi seçti. Tüm bu tablo üzerinden harekete geçen dinci-faşist iktidar seçimlere yaptığı itirazların yanı sıra, belediyelerdeki rantın da Cumhurbaşkanlığı onayına bağlanacağını duyurdu.

Seçim sonuçları açıklanmadan seçimin asıl kazananlarından biri olan TÜSİAD açıklama yaptı. Sermaye adına “Yapısal ekonomik reformlar”ın hızla hayata geçirilmesi talebini bir kez daha dile getirdi. Sermayenin Erdoğan yönetiminden talep ettiği “yapısal reformlar”ın emekçilerin yaşamını yıkıma uğratacağı, cehenneme çevireceği açık. Zira, dinci faşist iktidar bloğu da, düzen muhalefeti de kapitalizmin çarkı daha iyi dönsün diye çalışmaktadır. Bu nedenle, krizin faturası konusunda ortaklaşan sermaye güçleri saldırı programında yer alan her bir başlığı önümüzdeki günlerde birer birer devreye sokacaklardır.

31 Mart yerel seçimleri; geleceksizliğe, işsizliğe, baskıya, zorbalığa, sömürüye ve pahalılığa karşı seçimlerin bir çözüm olamayacağını bir kez daha göstermiştir. Çünkü; işçi sınıfı ve emekçilerin sömürüden kurtulma isteği, gençliğin özgürlük ve gelecek özlemi seçim sandıklarına sığmaz. Çünkü; ekonomik açıdan çöküntü yaşayan, siyasal planda her geçen gün gericileşen, çürüyen ve kendisiyle birlikte toplumu da çürüten; özetle insanlığın gelişimi önünde engele dönüşmüş olan kapitalist sömürü sistemi seçimlerle aşılamaz.

Bu nedenle işçi sınıfı, emekçiler ve gençler yaşadıkları tüm sorunların kaynağı olan kapitalizme karşı mücadeleyi büyütmelidir. İşte o zaman gerçek anlamda baharın kapıları aralanacaktır. İşte o zaman işçilerin, emekçilerin ve gençlerin özlemleri gerçekleşmeye başlayacaktır.

Devrimci Gençlik Birliği