4 Ocak 2019
Sayı: KB 2019/01

Emperyalist hesapları bozacak güç “işçilerin birliği, halkların kardeşliği”dir!
Menbic, Fırat’ın doğusuna“model” olacak
Düzen muhalefetinin gericilik yarışı
Sivil çeteler iş başında
Yağmaladıkça semirdiler, sömürdükçe büyüdüler
Erdoğan’a göre grevler ‘refahtan’ yapılmıyormuş!
Tarihten öğrenip tarihi aşmak: Netaş Grevi
“Biz bu ülkenin köleleri miyiz?”
Dolara bağlı işsizlik kuru
Yerel seçimler ve liberal hayaller üzerine…
Alman emperyalizmi geleceğe hazırlanıyor
RJ’nin 5. Gençlik Kampı
Kadınlar baskıya, sömürüye ve gericiliğe boyun eğmediler
Asgari ücret en çok kadınları ilgilendiriyor
2018 yılı ve gençlik
Eğitimde gericilik: Trajikomik bir hikaye
Sermaye devletinin tarihinden kanlı bir kesit: Ümraniye Cezaevi Katliamı
AKP şefinin Metin Akpınar-Müjdat Gezen davası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Sivil çeteler iş başında

 

Türkiye’de toplumsal muhalefetin her kesimine yönelik devlet terörü farklı biçimlerde artarak devam ediyor. Yasakların ve baskıların hüküm sürdüğü ülkede, arka arkaya seçimler yapılarak düzen içi sahte kutuplaşmalar kışkırtılıyor. Ekonomik krizin ağır faturasını geniş emekçi yığınlara ödeten sermaye devleti, kendi bekası için baskı ve zor araçlarını daha çok kullanıyor. Medyanın gücünü elinde tutan ve polis ordusu ile ayakta kalabilen Erdoğan ve AKP’si, sandıkları da güvenceye almasına rağmen sivil çetelere ihtiyaç duyuyor, önceki hükümetlerin de duyduğu gibi...

Önce Fatih Portakal, sonra Müjdat Gezen ve Metin Akpınar düşüncelerini ifade ettikleri için Erdoğan tarafından hakarete uğradılar ve hedef gösterildiler. Osmanlı Ocakları, Fatih Portakal’ın Fransa’da haftalardır protesto eylemleri ile gündemde olan Sarı Yelekliler’le ilgili haberde söylediklerine karşılık, güya Fox kanalını protesto etmiş ve “Dişlerini sıkan yüzde 52 var” diyerek Portakal’a tehdit savurmuştu. Müjdat Gezen ve Metin Akpınar’ın katıldıkları televizyon programında dile getirdikleri ifadeler üzerine Erdoğan emir vermiş, yargı harekete geçmiş, iki usta sanatçıya soruşturma açılmıştı. Her iki kanala ağır para cezaları verilmesinin yanı sıra Fatih Portakal’a 3 kez, Halk Arenası programına 5 kez yayın yasağı konuldu.

HÖH (Halkın Özel Harekâtı) isimli bir başka oluşum ise “devlet büyüklerine ve bürokratlarına yapılacak algılara karşı tek vücut durmaktan” söz etti. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra Aralık 2017 tarihli OHAL KHK’sı ile “darbe teşebbüsü ve terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması kapsamında hareket eden kişiler” hukuki ve cezai sorumluluktan kurtarılmıştı. 15 Temmuz günü dağıtılan binlerce silahın geri toplanmadığını TBMM’de kurulan komisyon da kabul etmişti. Önceki sene başta İstanbul olmak üzere çeşitli illerde bu faşist çetelerin eğitim aldığı kampların haberi yapılmıştı. HÖH o dönem türemiş, sonra ismini “Milli Seferberlik Hareketi Platformu” olarak değiştirmişti. Aynı platform varlığını “Ülkemize açılan ekonomik savaşa karşı 81 milyon tek yürek olmak” söylemi ile gerekçelendiriyor.

Sermaye devletinin kontra güçlere, paramiliter oluşumlara geçmişten bugüne değin verdiği destek biliniyor. Alevilere, Kürt halkına ve çeşitli azınlıklara karşı gerçekleştirilen provokasyon ve katliamlarda bu gerici-faşist güruhlar kullanılagelmiş, bu çetelerin varlığı ve çetelere sağlanan hareket özgürlüğü ile muhalif kesimlere tehditler savrulmuştur. Irkçılık ve din tarikatlarıyla, bugün de “reis”leri üzerinden örgütlenen bu gerici güruhlar ancak devletin desteği ile gövde gösterisi yapabilmektedir.

Ülkenin gündemini tekrardan seçimler ile belirlemeye çalışsalar da ekonomik krizin faturası daha ağır basıyor. Zam yapılmış asgari ücret dolara çevrildiğinde 2016 yılının gerisinde kalıyor, enflasyon tarihi rekorlar kırıyor. İşsizlik ve geleceksizlik her geçen gün artıyor. Bütün bunların yanında en ufak bir muhalif ses tek adamın işaret etmesi ile hemen yargı merciinde ceza alıyor, “darbeci, terörist” olarak itham ediliyor. Tüm toplumda “ses çıkarırsan işten atılırsın, AKP’yi eleştirirsen cezaevine girersin” algısı ile baskı oluşturuluyor. Sarayın soytarısı olmayan sanatçıların değerleri ayaklar altına alınıyor, devrimci kamuoyu çok yönlü saldırılar ile teslim alınmaya çalışılıyor. İşçilere örgütsüzlük ve sefalet içerisinde yaşamak dayatılıyor vb.

Böylesi bir atmosferde toplumda sosyal patlamaların yaşanması olasıdır. Son birkaç haftadır Fransa’da ve ‘Arap Baharının’ yaşandığı ülkelerde yaygınlaşan protestolar, dünyada işçi ve emekçilerin hoşnutsuzluğunun arttığını gözler önüne sermektedir. Türkiye’de de siyasi ve ekonomik açmazların düğümlenmesi Erdoğan’ı tekrardan Gezi korkusu sarmasına neden olmaktadır. Seçimleri ancak hilelerle kazanan AKP; gerek polisi-yargısı gerek beslediği sivil çeteleri ile toplumda korkuyu hâkim hale getirmeye çalışmakta, olası toplumsal patlamalara karşı hazırlık yapmaktadır. Muhalif kesimlerin dışında kendi tabanında da eleştirilmeye başlanan AKP, toplumsal öfkenin kapitalist düzene çevrilmesinden korkmaktadır.

Toplumda örgütlü mücadele etme bilinci oturmadıkça, algı yönlendirmeleri yaparak kitleleri birbirine düşüren bu kirli politikalar karşılık bulmaya devam edecektir.

 

 

 

 

Cumartesi Anneleri 2019 yılı taleplerini haykırdı

 

Cumartesi Anneleri 718. haftasındaki eylemlerinde (29 Aralık) 2019 yılı için demokrasi, özgürlük ve adalet istedi.

Polis ablukası altında İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi önünde başlayan eylemde Sebla Arcan tarafından okunan basın açıklamasında “718. haftamızda, biz de gözaltında kaybedilen sevdiklerimize ulaşmamızı ve kaybedenlerden adil bir yargı önünde hesap sormamızı mümkün kılacak yeni bir yıl dileği ile buluştuk. 2019’a bize 23 yıl ev sahipliği yapan Galatasaray’da olamamanın hüznüyle giriyoruz” denildi.

Galatasaray Meydanı’nın, 25 Ağustos’tan sonra polis ordusuyla kayıp yakınlarına yasaklanması teşhir edilerek şu talepler dile getirildi: “Bize yönelik denetimden uzak, keyfi bir şekilde uygulanan ve ciddi hak ihlallerine yol açan uygulamalara son verilsin. Galatasaray’daki polis ablukası kaldırılsın. 27 Mayıs 1995’ten beri buluşma mekanımız olan Galatasaray’da barışçıl açıklama yapma hakkımızın engellenmesine son verilsin. Kayıplarımızın akıbetini açığa çıkartacak, failleri adil bir yargılama sonucunda cezalandıracak siyasi ve adli irade gösterilsin.”

Açıklamanın ardından kayıp yakınları konuştu. 1993 yılında katledilen Özgür Gündem muhabiri Ferhat Tepe’nin kardeşi Ayşe Tepe ve 1995 yılında katledilen Hasan Ocak’ın abisi Ali Ocak polis ablukasına tepki gösterdi.

Kızıl karanfiller Galatasaray’da

Yeni yılın ilk gününde ise kızıl karanfilleriyle Galatasaray Meydanı’na giden Cumartesi Anneleri ve kayıp yakınları polis bariyerleriyle ablukaya alınan meydana karanfillerini attılar. “Beni Bul Anne” şarkısı eşliğinde gerçekleştirilen eylemde “Kayıplarımızı arama mücadelesinden ve Galatasaray Meydanı’ndan vazgeçmeyeceğiz” denildi.