23 Kasım 2018
Sayı: KB 2018/44

Dinci-faşist koalisyonun “tek kıblesi” ABD’dir!
Erdoğan’ın “kriz yönetimi”!
Erdoğan’ın kâbusu: Yine Gezi, hep Gezi!
Kimler Diyanet’i siyasete alet ediyor?
Sanayi ve inşaatta kriz: “‘En kötüsü’ henüz yaşanmadı”
Kriz, zamlar, enflasyon rakamları, imzalanan sözleşmeler...
MİB Kocaeli kriz raporu: İşten atmalar, ücretsiz izinler, artan baskılar...
Aygaz’da işten atmaya karşı direniş
Sermayeye hizmet eden, işçiye düşman iktidar
Proletaryanın büyük öğretmeni Engels 198 yaşında…
Direnişin gücü ve siyonistlerin geri adımı
Çiplerle emeğin köleliği derinleştiriliyor!
Şiddetsiz bir dünya için mücadele!
Dominik Cumhuriyeti’nin kelebekleri
Emekçi kadın mücadelesi ve Çorlu deneyimi
Türkiye’de yüksek eğitim gerçeği
Örgütsüz işçi öfkesini gücü yettiğine yöneltiyor
İki dava insanı olarak yürüdük yolumuzu...
Bir röportaj…
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Dominik Cumhuriyeti’nin kelebekleri:

Patria, Minerva ve Maria Mirabel

 

Dominik Cumhuriyeti’nde, 1930 yılında darbeyle iktidara gelen Trujillo diktatörlüğü döneminde üç kız kardeş, (Maria, Minerva ve Patria) 25 Kasım 1960 günü ölü olarak bulunur. Trafik kazası olarak yansıtılsa da gerçekler hemen ortaya çıkar. Trujillo’nun askerleri tarafından tecavüze uğramışlar ve katledilmişlerdir. Bu vahşi infazın sebebi ise diktatörlüğe karşı mücadele yürütmeleridir.

Üç kız kardeş baskı rejimine karşı mücadele yürüten hareketlerden biri olan “Clandestina” hareketini kurmuşlar ve mücadelede kadınların aktif rol almasına öncülük etmişlerdir. Halk arasında “kelebekler” diye anılan Mirabel Kardeşler yaşadıkları onca tutuklama, işkence, baskılardan başları dik çıkmış, her seferinde mücadelelerine daha sıkı bağlanmışlardır.“Belki bize en yakın şey ölüm, ancak bu beni korkutmuyor. Haklı olan her şey için savaşmaya devam edeceğiz” demektedir, Maria Mirabel.

Kısa zamanda dikkat çeken kelebeklerin mücadelesi, diktatör Trujillo için bir tehdit haline gelmiş, hatta bir konuşmasında bunu dile getirmiştir: “Ülkenin en büyük iki sorunu, kilise ve Mirabel kardeşlerdir.”

Bu açıklamadan günler sonra, 25 Kasım’da Mirabel Kardeşler katledilirler. Bu olay halk üzerinde büyük bir etki yaratır ve altı ay sonra Trujillo diktatörlüğü yıkılır. 1981 yılının 25 Kasım’ı, Latin Amerika Kadın Kurultayı tarafından, “Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü” ilan edilir.

Mücadelelerini hayatları pahasına sürdürmüş bu üç kız kardeş, zulüm karşısındaki direngenlikleriyle, mücadele karalılıklarıyla, tutuklamalar ve işkenceler karşısındaki tutumlarıyla geçmişten bugüne yaşatılmış ve yaşatılmaya devam edecektir.

***

Mirabel kardeşlerin tecavüz edilerek katledilmesi, kadın bedeni üzerindeki sömürüyü, cinsel kimliğin aşağılanmasını, baskılar karşısındaki direngen tutumları ise kadınların mücadeledeki yerinin ne kadar önemli olduğunu göstermiştir.

Görünen o ki, 1960’ların Dominik Cumhuriyeti’nden 2018’lerin Türkiye’sine, diktatörlük rejimleri özünden hiçbir şey yitirmemiştir. 2000’li yıllarda kravat taktığı için tecavüzcüye iyi hal indirimi veren, on dört kişinin tecavüzüne uğradığı için kadını suçlu bulan, çocuklara tecavüz olaylarının üzerini pişkince kapatan, kadınlara bakış açısı ucuz işgücünden ve ev köleliğinden öteye gitmeyen ve her gün ortalama beş kadının katledildiği bir Türkiye... Dünya genelinde de kadına yönelik şiddet, taciz, tecavüz her geçen gün artıyor.

Kapitalizm denilen bu kölelik düzeninde emekçi kadınlar hayatın her alanında çifte sömürüye; evde, sokakta, işyerinde taciz, şiddet vb.’ne maruz kalıyor. İnsanın insana, kadının erkeğe köleliğini meşrulaştıran bu sistem yerle bir edilmedikçe, kadınlar için köklü ve kalıcı çözüm mümkün değildir. Şiddet, ancak onun kaynağının yok edilmesiyle ortadan kalkacaktır.

25 Kasım’ın öngünlerindeyiz. Tüm bu yaşananlara karşı mücadele etmek, emekçi kadınlar olarak birlik olmak ihtiyacı daha da artıyor, çünkü zulüm de artıyor. Emek sömürüsüne, tacize, tecavüze, şiddete karşı Mirabel Kardeşlerin mücadelesini sahiplenmeli, onların ve tüm emekçi kadınların davasını kadın-erkek emekçiler olarak bir adım öne çıkarmalıyız.

K. Meydan

 

 

 

 

İşyerlerinde kadına yönelik şiddet

 

İşyerlerinde çifte sömürüye ek olarak kadınlara yönelik eşitsizlik ve ayrımcılık yaşanıyor. Aynı zamanda şiddet farklı biçimlerde devam ediyor.

AKP iktidarı göz boyamaya ve kitleleri manipüle etmeye dönük nasıl açıklamalar yaparsa yapsın, yapılan araştırmalara göre, kadınların %63’ü çalışma yaşamından memnun değil. Her on kişiden 3’ü sosyal güvenceden yoksun ve kadınların %44’ünün hiçbir güvencesi yok. Kadınların %23,2’si işe alım sürecinde ayrımcılık ile karşı karşıya kalıyor. Kadınlar erkeklerden %17,8 daha düşük ücret alıyor. Kadınların %92’si sendikasız çalışıyor. Aynı zamanda çalışma yaşamına katılabilen kadınların en temel sorunu ise, sigortasız, kayıt dışı çalışma ve düşük ücret.

Bu tabloya işyerlerinde kadınlara uygulanan şiddeti de eklemek mümkün. Şiddet, 3 temel biçimde gerçekleşiyor. Fiziksel şiddet, mobbing (yıldırma) ve cinsel taciz… Bu şiddet biçimleri, patronlar ve patron vekilleri tarafından uygulandığı gibi, çalışma arkadaşları tarafından da yaşanabilmektedir. Güvencesiz ve kuralsız çalışma koşulları da kadınlar üzerindeki şiddeti daha da artırmaktadır. Sendikal örgütlülüğün olmadığı işyerlerinde bu durum daha da ağırlaşmaktadır.

Türkiye’de ekonomik krizin daha da derinleşmesi kadın işçilerin karşı karşıya kaldığı sorunların her açıdan ağırlaşması anlamına gelmektedir. Bir yandan kadın işsizliğinin artması, öbür yandan ise, işte kalma pahasına güvencesiz ve düşük ücretlerin dayatılması yaşanmaktadır.

Her açıdan kadınlar için yıkım anlamına gelen bu süreçte, örgütlü davranmak, kadın emeğinin korunması açısından da önem taşımaktadır.