23 Kasım 2018
Sayı: KB 2018/44

Dinci-faşist koalisyonun “tek kıblesi” ABD’dir!
Erdoğan’ın “kriz yönetimi”!
Erdoğan’ın kâbusu: Yine Gezi, hep Gezi!
Kimler Diyanet’i siyasete alet ediyor?
Sanayi ve inşaatta kriz: “‘En kötüsü’ henüz yaşanmadı”
Kriz, zamlar, enflasyon rakamları, imzalanan sözleşmeler...
MİB Kocaeli kriz raporu: İşten atmalar, ücretsiz izinler, artan baskılar...
Aygaz’da işten atmaya karşı direniş
Sermayeye hizmet eden, işçiye düşman iktidar
Proletaryanın büyük öğretmeni Engels 198 yaşında…
Direnişin gücü ve siyonistlerin geri adımı
Çiplerle emeğin köleliği derinleştiriliyor!
Şiddetsiz bir dünya için mücadele!
Dominik Cumhuriyeti’nin kelebekleri
Emekçi kadın mücadelesi ve Çorlu deneyimi
Türkiye’de yüksek eğitim gerçeği
Örgütsüz işçi öfkesini gücü yettiğine yöneltiyor
İki dava insanı olarak yürüdük yolumuzu...
Bir röportaj…
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Erdoğan’ın “kriz yönetimi”!

 

AKP döneminde Türkiye ekonomisi uluslararası sermaye girişleri sayesinde büyürken, Erdoğan ve müritleri bunu övünç nedeni olarak her fırsatta dile getiriyorlardı. Uluslararası konjonktürle bağlantılı olarak sıcak para girişinin azalması sıkıntıları artırdı. Zaten sürekli krizlerle boğuşan Türkiye kapitalizmi, aşırı borçlanma, cari açık, dışa bağımlılığın artması, sıcak paranın daha çok inşaat gibi sektörlere akıtılması vb. nedenlerle daha ağır bir krizin içine sürüklendi.

Giderek derinleşen kriz artık etkilerini üretim alanına daha fazla yansıtıyor. Konunun uzmanları, ulusal kredi hacminin yüzde 30 civarında daralmış olmasının, reel krizin etkilerinin derinleşmesinin önemli göstergelerinden biri olduğunu vurguluyorlar. Dinci-faşist iktidar ise, o çok övündükleri “büyüme balonu” patladığı halde, hala da çarpıtmalarla “olumlu görüntü” sunmaya çalışıyor.

Hızlı büyüme, hızlı düşüş!

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarından Moody’s, Türkiye’de ekonomik aktivitede ciddi şekilde yavaşlama beklediklerini, 2018’de yüzde 1.5 oranında büyüme, 2019 yılında ise yüzde 2.0 oranında küçülme beklediklerini belirtti. Fitch ise, 2018 ve 2019 büyüme beklentilerini aşağı çekti ve yüksek enflasyon ile dış finansman koşullarında yaşanan sıkıntıların 2019’da ülkenin resesyona (durgunluk) sürüklenmesine neden olacak ekonomik bir şok yarattığını ifade etti. Fitch, 2018 ve 2019 yılları için reel büyüme oranı tahminlerini yüzde 3.6 ve yüzde -1.9; Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası ise yüzde 3.6 ve yüzde 1 olarak açıkladı. IMF ise tahminini, 2018 için yüzde 4.4’ten yüzde 3.5’e, 2019 için yüzde 4’ten yüzde 0.4’e çekmişti.

Sermaye kuruluşlarının raporlarına yansıyan bu gerçeği işçi ve emekçiler zaten yaşayarak görüyor, Türkiye ekonomisinin hiç de iyiye gitmediğini biliyorlar. İç pazarın daraldığını, pek çok şirketin konkordato ilan ettiğini duyuyorlar. Bu sürecin daha şimdiden işsizlik getirdiğini ve işten atma baskısı ile daha ağır bir sömürünün dayatılacağını görüyorlar. Yanı sıra rekor seviyelere çıkmış enflasyonla, her şeyin zamlanmasıyla, alım güçlerinin giderek düşmesiyle, 2019 yılının çok daha kötü günlere gebe olduğunu hissediyorlar.

Ekonomide daralma ve yavaşlama gerçeği orta yerde dururken, Erdoğan ve ekibinin yaratmaya çalıştığı algı ise bambaşka. Hem yaklaşan yerel seçimler öncesinde oy oranını korumak hem de sıcak paranın gelmesini sağlamak için sermayeye güven vermeye çalışıyor, işleri kontrol altına aldıkları görüntüsü veriyorlar. “Kur ve faiz şokunun atlatıldığı”nı iddia ediyorlar. Uluslararası İş Forumu’na katılan Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, bu çerçevede şunları söylüyor: “Ekim ortasında açıkladığımız ‘Enflasyonla Topyekûn Mücadele’ seferberliği büyüyerek güçlenerek devam ediyor. Kasım ve Aralık’ta ise enflasyonda hedeflerimize yakın bir netice alacağız. Ülkemize yönelik fiyatlandırmalar konusunda suni etkiyi de azaltmış olacağız. Sahada yakın bir takip süreci başlattık. Gelen sinyaller bu sürecin pozitif netice verdiğini, Kasım’da göreceğimizi gösteriyor. Kurdaki şokları ve belirsizliği geçmişte bıraktık.”

Erdoğan ve ekibi iyimser yorumlar yapıp, “Enflasyonla Topyekûn Mücadele” kampanyasından medet umsa da, sermaye çevreleri gerçeği çok iyi biliyor. TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Erol Bilecik, ucuz ve bol parayla büyüme döneminin sona erdiğini hatırlatma gereği duyuyor. Konuşmasının satır aralarında, “mazeret, yetersizliğin itirafıdır”, “Ekonomimizi ayağa kaldırmak için sorunlarımızı kabul edip çaresine bakmalıyız”, “Türkiye, yüzünü batıya dönmelidir” uyarılarıyla, Erdoğan yönetimine mesajlarını veriyor.

Dinci faşist iktidar kriz adını telaffuz etmekten kaçınırken, öte yandan da birtakım adımlarla krizi ertelemeye çalışıyor. Ancak tüm bunlar sermaye sınıfının beklentilerini karşılamaktan uzak. Özellikle yerel seçimlere kadar Erdoğan’ın sermayenin kendilerinden beklediği adımları hızlıca atmak istemediği ortada. Seçim öncesinde ücretlere enflasyonun yani yüzde 25’in altında zam yapma ihtimalinin düşük olduğundan, yılbaşındaki vergi artışı ve KİT zamlarının yerel seçimler nedeniyle üç ay öteleneceğinden, doğalgaz ve elektrik fiyatlarında indirim yapılacağından, akaryakıta zam yapılmayacağından bahsediliyor.

Erdoğan bir yandan krizin faturasını geniş emekçi kitlelere ödettirmek istiyor, öte yandan seçimlere kadar tabanını tutmak istiyor. Gelinen yerde bu ikisini birlikte yürütmenin zorluğu ortada. Faşist-gerici iktidarın en büyük açmazı da burada. Genel seçimlerin öne alınmasındaki kaygı ne ise, şimdi o kaygı daha da büyümüş halde Erdoğan ve ekibini zorlamaktadır. Yapabileceği tek şey ise baskı ve zorbalıkla süreci yönetmektir.

Düzen muhalefeti her ne kadar dinci-gerici iktidarın işini kolaylaştıracak tarzda “muhalefet” yapsa da, işçi ve emekçilerde biriken tepkiler onları tedirgin etmeye yetiyor. İşte bu nedenle Erdoğan’ı bir kez daha “Gezi korkusu” sarıyor. TOMA sayısı yüzde 77, zırhlı araçların sayısı yüzde 60 artırılıyor. Zira daha da derinleşerek işçi ve emekçilerin yaşamını cehenneme çevirecek olan krizi başka türlü yönetmek mümkün değil.

 

 

 

 

OECD: Türkiye ekonomisi 2019’da küçülecek

 

Türkiye kapitalizminin derinleşen krizinin önümüzdeki dönem daha da derinleşeceğine dair bir tahmin de OECD’den geldi. OECD ülkelerine dair raporda, Türkiye ekonomisinin 2019’da yüzde 0,4 küçüleceği tahmininde bulunuldu.

OECD üyesi ülkelere ve küresel ekonomiye dair “Ekonomik görünüm” raporu 21 Kasım’da yayımlandı. Küresel yatırımlar ve ticaretteki artışın, gümrük vergisi vb. uygulamaların yarattığı riskle düştüğüne değinilen raporda, 2019 yılı küresel ekonomik büyüme tahmini de önceki rapordaki yüzde 3,7 değerinden yüzde 3,5’e düşürüldü.

Raporun üye ülkelere ayrılan bölümünde Türkiye ekonomisinin 2019 yılı tahmini de düşürüldü. Türkiye’nin 2019 yılı ekonomik büyüme tahminini Eylül ayı raporunda yüzde 0,5’e düşüren OECD, yeni tahminini yüzde 0,4 küçülme olarak güncelledi.

Merkez Bankası’nın bağımsızlığı, sıkı para politikası gibi noktalara dikkat çeken OECD, mali hedeflerin yakalanabilmesi için gerçekçi hedef belirlenmesi ve ekonomik göstergelerin uluslararası standartlara uygun olması gerektiğine de vurgu yaptı. Raporda inşaat sektörü başta olmak üzere işsizlik oranındaki artış eğilimine de dikkat çekildi.