21 Eylül 2018
Sayı: KB 2018/35

Sermaye iktidarını zorbalık da kurtaramayacak!
Sermaye sınıfı aynı zamanda öfke krizinde!
Kriz gerçeği ‘teğet geçen’ açıklamalarla örtülemez!
Açık büyüyor, zamlar artıyor, Erdoğan “Kriz yok” diyor
İdlib mutabakatı: Cihatçı çetelere hamilik
3. havalimanı işçilerinin direnişi ve iki tutum
Havalimanı işçilerinden “Köle değiliz” isyanı!
Taleplerimizi bugün yerine getirmeyecekseniz, yarın “neden şimdi” diye de sormayın!
Cargill işçileri İstanbul’a yürüdü
İşçilerin kaleminden patronların kriz oyunu
Onlar partimizin özü ve özetidirler - H. Fırat
Zor dönemlere inat serpilip gelişen bir orman olacağız!
Katliamlar sonrası asıl sorumlular hep aklanır
Flormar direnişi Humanite Festivali’ndeydi!
‘Hambacher Forst’ta çevre katliamına karşı direniş
Eğitimde dinsel gericiliğin karanlığı
“Laik, bilimsel ve karma eğitimin çanına ot tıkamak istiyorlar”
Bir yaz çalışması deneyimi
Dikişli eller hesap soracak!
“Kadınların sokağa çıkmasını istiyorum!”
Camarada vive Neruda*
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

İdlib mutabakatı: Cihatçı çetelere hamilik

 

Suriye savaşının son halkası olarak tanımlanan İdlib meselesine ilişkin Türkiye ve Rusya’nın 17 Eylül’de Soçi’de vardığı mutabakat, Türk sermaye devletinin cihatçı çeteler içinde tuttuğu yeri bir kez daha gündeme getirdi.

AKP şefleri bizzat kurup, eğitip, besleyip, silahlandırdığı çeteleri buradaki savaşta etkin bir konum kazanmak için uzun zamandır kullanırken yapılan yeni mutabakat, bu durumun bir kez daha uluslararası planda teyit edilmesi anlamına geliyor. Ancak AKP’nin yakın zamanda kendisinin de “terör örgütü” listesine soktuğu cihatçı çetelerin tamamını nasıl kontrol edeceği ise ayrı bir tartışma. Zira genel kanaat Erdoğan’ın eline bırakılan bu bombanın kendisini vuracağı yönünde.

Nitekim “sivilleri koruma” edasındaki Erdoğan; Doğu Halep, Doğu Guta ve Dera-Kuneytra’da denetimindeki çeteleri “bulundukları yerde kalmaları ve müzakere sürecinde etkilerini korumaları” üzerinden çatışmasızlık sürecine sokmuş, ama sonuç tasfiye olmuştu.

Anlaşma nihai sonu sadece biraz daha ileri bir zamana erteliyor

Erdoğan ve şürekası, Suriye’deki son dayanak noktaları olan İdlib’in Suriye-Rusya tarafından cihatçı çetelerden temizlenmesinin kendilerini bölgede tamamen etkisiz konuma düşüreceğini biliyorlar. Bunun için de bu saldırıyı engellemek amacıyla ABD ve AB emperyalistlerinin “sivil katliamı olur” çığırtkanlığına katılmanın yanı sıra Rusya ile bir müzakere sürecine girdiler. Erdoğan ve şürekasının histerisini de kullanan Rusya, İdlib’deki cihatçı çeteleri onlara havale ederek istediği hedefe çatışmasız bir şekilde ulaşmayı amaçlıyor.

Sonuç olarak, silahlardan arındırılmış 15-20 kilometrelik bir alana cihatçıların silahlarını terk ederek geri çekilmesi tam da Rusya’nın istediği bir durumdu. İdlib’in yüzde 60’ından fazlasını kontrol eden ve kesinlikle silah bırakmayacağı belirtilen Heyet Tahrir Şam (HTŞ) ve benzeri çetelerin tahliyesinin ise pek de kolay olmayacağı görülüyor.

Bu arada mutabakat, Suriye ordusunun bölgeyi tamamen kontrolüne alacak son hamleyi yapmasını bir süreliğine ertelemekten başka bir anlam taşımıyor. Ayrıca işler istenmedik bir seyirde ilerlediği oranda Suriye’nin atağa geçmesini engelleyecek bir madde de mutabakatta yer almıyor.

Erdoğan’ın PYD/YPG saldırganlığı sürüyor

Erdoğan hâlâ asıl tehlikeli olan örgütlerin İdlib’dekilerden çok Fırat’ın doğusundaki PYD ve YPG olduğunu tekrarlarken, Stêrk TV’de bir programa katılan PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan da bugüne kadar Moskova ile görüşmelerde Erdoğan’ın taleplerini şu şekilde ortaya koydu:

* Kürtler ile Suriye rejimi arasında gelişen diyalogun kesilmesi istendi.

* Tıl Rıfat ve Tıl Rıfat’ın etrafında halen YPG’nin olduğunu dolayısıyla oraya operasyon yapmak için imkan sağlanmasını istedi.

* Minbic’i alma talepleri var.

* ‘Eğer bu konularda destek sağlasanız biz de El Nusra’yı İdlib’ten çıkarabiliriz, sizler de Cerablus, Bab, Efrîn, Ezaz oralara yerleşirsiniz, o zaman İdlib meselesini barışçıl bir şekilde çözebiliriz’ deniliyor. Yani Rusya’ya sen İdlib’de çatışma, öte yandan Tıl Rıfat’a ve Kürtlere karşı savaşmama imkan sağla’ diyor.

Anlaşma maddeleri:

- 15 Ekim’e kadar silahlı gruplar ile hükümet güçlerinin kontrol ettiği alanların arasında silahlardan arındırılmış bir bölge oluşturulacak.

- 10 Ekim itibariyle 15-20 km derinliğindeki bu alanda bulunan tank, roket ve havan topu gibi ağır silahlar çekilmiş olacak.

- Muhalifler bulundukları yerlerde kalacak. Ancak Nusra Cephesi (Heyet Tahrir el Şam-HTŞ) dahil bütün radikal gruplar bu alandan tasfiye edilecek.

- Silahsızlandırılmış bölge sınırlarının iki tarafında Rus askeri polisi ile Türk askerleri devriye gezecek.

- TSK’nın İdlib’i çeviren 12 gözlem noktası tahkim edilecek.

- Yeni yıla kadar Halep-Hama ve Halep-Lazkiye yolu açılacak.

- Rusya, İdlib çatışmasızlık bölgesine saldırılmayacağını temin için gereken tedbirleri alacak.

 

 

 

 

Cumartesi Anneleri’ne yine polis engeli

 

Cumartesi Anneleri, gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetini öğrenmek için yaptıkları eylemi 703 haftadır sürdürüyor. 700. hafta eyleminden bu yana Galatasaray Meydanı’nı polisle işgal ederek Cumartesi Anneleri’ne kapatan sermaye devleti, geride kalan iki haftada da meydana yapılmak istenen yürüyüşün karşısına polis barikatıyla çıktı.

703. hafta eylemi için 15 Eylül günü İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi’nde bir araya gelen Cumartesi Anneleri ve destekçileri, yine polis engeliyle karşılaştı. Çok sayıda sivil polis ve çevik kuvvet polisiyle, dernek binasının bulunduğu sokağın iki yönü de kapatıldı.

Polisin saldırı tehditleri altında, 1995 yılında gözaltında işkenceyle katledilen Hasan Ocak’ın kardeşi Maside Ocak basın açıklaması okundu. 4 haftadır Galatasaray Meydanı’na çıkamadıklarını hatırlatan Ocak sözlerini şöyle sürdürdü: “Kaymakamlığın engelleme gerekçesi olan Galatasaray’ın toplantı ve gösteri yürüyüş alanları içerisinde olmadığı ve yasal yoldan bir bildirimde bulunulmadığı şeklindedir. Bu gerekçeler anayasal güvence altında olan toplantı ve gösteri hakkımızın ihlalidir. Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve çok sayıda yerel mahkeme kararlarına göre toplantı ve gösteri özgürlüğümüzün özüne dokunan bir kısıtlamadır.”

Hakikate ve adalete ulaşma hakkımıza yönelik bu ağır saldırı karşısında susmayacağız; gözaltında kayıp dosyalarındaki hakikatleri anlatmaya devam edeceğiz” diyen Ocak, Kars Eğitim Enstitüsü öğrencisi Cemil Kırbayır’ın darbe rejimince 13 Eylül 1980 tarihinde gözaltına alınarak katledilmesini anlattı.

Açıklamanın okunmasından bir süre sonra çevik kuvvet yığınağı kaldırılsa da sivil polislerin sokaktaki bekleyişi sürdü.