19 Ocak 2018
Sayı: KB 2018/03

Emperyalistlere ve savaş kundakçılarına geçit vermeyelim!
Düzen siyasetinin zor dönemi
Dinsel gericiliğe karşı mücadeleye!
İç savaş hazırlığı
AKP’nin sürdürülebilir yoksulluk politikası
Metalde kritik günler, kritik görevler!
MİB MYK Ocak Ayı Toplantısı: Değerlendirme ve kararlar!
DEV TEKSTİL Genel Meclisi tamamlandı
Devrimci bir sınıf hareketi için ileri!
Klasik burjuva devrimleri üzerine - H. Fırat
Toplumsal patlama dinamikleri ve isyan dalgaları
Sudan’da “ekmek isyanı!”
Almanya’da metal uyarı grevleri
İran düşmanlığı Ortadoğu halkları için de tehdittir!
Eğitim alanındaki temel sorunlar
Mesleki eğitimde atölye ve staj sorunu
İstanbul MLB deneyimi
Kadının kurtuluşu sosyalizmde!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Erdoğan yönetimi savaş ve saldırganlığı kışkırtıyor

Emperyalistlere ve savaş kundakçılarına geçit vermeyelim!

 

Suriye’de emperyalistlerin cihatçı çeteler eliyle kundakladığı savaş kritik bir aşamanın eşiğine gelmiş bulunuyor. Halep’in Rusya destekli rejim güçlerinin eline geçmesiyle yeni bir evreye giren ve “IŞİD’e karşı mücadele” söylemi üzerinden ABD ve Rusya arasında geçici bir dengeye kavuşan Suriye savaşı, İdlib ve Rojava’da yaşanan son gelişmelerle birlikte tekrar alevlenmeye başladı.

ABD emperyalizminin Suriye’ye yerleşme stratejisi üzerinden YPG önderliğindeki QSD güçlerini tahkim etmesi ve bölgeye yeni üsler kurması, öte yandan Rusya destekli rejim güçlerinin son günlerde İdlib’e yönelik operasyonlarını yoğunlaştırması bölgede suların yeniden ısınmasına yol açtı. ABD emperyalizminin, YPG’nin kontrol altında tuttuğu ve Suriye, Irak, Türkiye sınırını kapsayan alanda 30 bin kişilik “Sınır Güvenlik Gücü” kuracağını duyurması ise gerilimi tırmandıran son gelişme oldu. Amerika’nın bu adımını Suriye’yi bölme politikası olarak değerlendiren Rusya-İran cephesi ve Esad rejimi buna izin vermeyeceklerini vurgulayan açıklamalar yaptı.

Belirsizliklerle dolu bir süreç

Emperyalistler cephesinden savaşın sonuna gelindiğine dair açıklamalar yapılsa da, Suriye’nin siyasi geleceği ve Kuzey Suriye düğümünün nasıl çözümleneceği hala belirsizliğini koruyor. Dahası, bu belirsizliklerle yüklü dönem, savaşı kızıştıracak önemli potansiyelleri içerisinde barındırıyor.

Zira, bugün büyük oranda YPG’nin denetim altında tuttuğu Kuzey Suriye’nin egemenliği sorunu, çıkarları birbirine tamamen zıt olan emperyalistleri ve işbirlikçilerini giderek karşı karşıya getiriyor. Ayrıca, karmaşık ilişkiler ve kirli pazarlıklar üzerinden ilerleyen gelişmeler, dün kurulan masaların bugün hızla devrilmesinin zeminlerini güçlendiriyor.

Halihazırda cihatçı çetelerin elinde olan İdlib ve Türk sermaye devletinin işgali altında bulunan Cerablus’un yanı sıra, Türkiye, Esad rejimi ve cihatçı çeteler tarafından izole edilmiş olan Afrin gibi bölgeler yeni çatışma alanları olarak giderek öne çıkıyor.

Bir kez daha savaş Kundakçılığı

Türk sermaye devletinin uzun bir süredir Suriye savaşında denklem dışı kaldığı biliniyor. Cihatçı çeteler üzerine kurulu Suriye politikası çöken sermaye devleti, özellikle Rus uçağını düşürdüğü tarihten bugüne Suriye’deki gelişmeleri adeta eli böğründe izliyor. ABD’nin Suriye’ye yerleşmek üzerine kurduğu Kürt politikası ise, Erdoğan yönetimini sürecin dışına iten bir diğer temel etkene dönüşmüş durumda. Öyle ki, bu olgu döne döne efendisi ile iplerin gerilmesine ve ciddi krizlerin yaşanmasına vesile oluyor.

AKP iktidarı, Suriye üzerinden gündemine aldığı sefil politikalarına alan açmak için her fırsatta Rusya ve ABD’ye yaltaklansa da, bugün için mevcut pozisyonunda esaslı bir değişiklik yaşandığını söylemek mümkün değil. Dahası, iki ipte oynamaya çalışan cambaz misali, çıkarları çatışan iki emperyalist güçle iş tutmaya çalışması AKP iktidarının açmazlarını daha da derinleştiriyor.

Son olarak ABD’nin YPG üzerinden Kuzey Suriye’de sınır ordusu kuracağını duyurması, efendi ile uşak arasında iplerin bir kez daha gerilmesine neden oldu. ABD’nin bu hamlesini PKK’nin devletleşmesi olarak okuyan Erdoğan yönetimi, savaş çığırtkanlığı eşliğinde Afrin’e yönelik saldırılarını yoğunlaştırdı. Geçtiğimiz hafta boyunca Afrin ve Menbiç’in köylerini top atışına tutan sermaye devleti, önümüzdeki günlerde ÖSO çeteleri ile birlikte Afrin’e gireceğini ilan etti.

Afrin üzerinden bunlar yaşanırken, Rusya destekli güçlerin İdlib’e ilerleyişi ise sürüyor. Bu gelişme, Erdoğan yönetiminin bir diğer handikapını oluşturuyor, ayrıca Rusya ile ilişkilerde yeni bir gerilim alanı olarak öne çıkıyor. Zira, İdlib’de toplanan cihatçı çeteler büyük oranda Erdoğan yönetiminin desteklediği ve Astana sürecine “ılımlı muhalefet” olarak katmaya çalıştığı güçler. Suriye ordusunun İdlib’i bu çetelerden temizlemesi, sermaye devletinin Suriye üzerindeki sınırlı etkisini de tamamen ortadan kaldırmış olacak.

İşçi ve emekçiler savaş kundakçılarına geçit vermemeli

AKP iktidarı son gelişmeler üzerinden yükselttiği savaş çığırtkanlığını MGK ve Bakanlar Kurulu kararı ile yeni bir düzeye çıkardı. Bu kapsamda, bir yandan Afrin sınırına yönelik askeri yığınak, öte yandan Afrin ve Menbiç’i hedef alan top atışları devam ediyor.

Erdoğan yönetiminin savaş ve saldırganlık üzerine kurulu Afrin macerası elbette nedensiz değil. Zira, içeride ve bölgesel planda derinleşen çelişkiler AKP iktidarını giderek köşeye sıkıştırıyor. Bu nedenle yeni “sahte zaferlere” ihtiyaç duyuyor, bu yolla bölgesel gelişmeler karşısında etkisiz eleman konumundan çıkmak istiyor.

AKP iktidarının bölgede konumlanan iki emperyalist güçten, ABD ve Rusya’dan icazet almadan Afrin’e yönelik savaş başlatması ise mümkün görünmüyor. Son günlerde yoğunlaşan savaş diplomasisinin gerisinde tam da bu olgu yer alıyor. Kamuoyuna yansıyan bilgiler ise, AKP’nin Afrin macerası karşısında ABD ve Rusya’nın temkinli bir politika izlediğini gösteriyor.

Öte yandan, AKP iktidarının Afrin üzerinden kolay bir zafer elde etmesi neredeyse imkansız. Zira, bu kez karşılarında ciddi bir savaş deneyiminden geçmiş ve süreçten güçlenerek çıkmış bir Kürt hareketi yer alıyor. İkincisi, Suriye rejimi de AKP’nin Afrin’i hedef alan operasyonlarını işgal hareketi olarak niteliyor, Suriye’nin toprak bütünlüğü için tehdit sayıyor ve reddediyor. Öyle ki, Suriye rejiminin Afrin direnişini tahkim etmek için YPG’ye Halep üzerinden koridor açtığından bahsediliyor. IŞİD’ci çetelerle anlaşarak gerçekleştirdiği Cerablus işgalini dahi ancak 4 ayda tamamlayabilen ve El Bab’da batağa saplanan AKP iktidarının bu açıdan işi bir hayli zor görünüyor.

Erdoğan yönetiminin savaş ve saldırganlık üzerine kurulu Afrin politikasının kendilerine dönük ne gibi sonuçlar doğuracağını şimdiden ortaya koymak mümkün değil. Fakat son dönemde kulakları tırmalayan savaş çığırtkanlığının bölge halkları ile Türkiye işçi sınıfı ve emekçilerine büyük yıkımlar getireceği tartışmasız bir gerçeklik. Bu nedenle, işçi ve emekçiler Erdoğan yönetiminin savaş macerası karşısında mücadeleyi büyütmeli, mazlum bölge halkları ile dayanışma içerisinde olmalıdır.

 
§