21 Temmuz 2017
Sayı: KB 2017/28

Dikta rejimine karşı mücadeleyi yükseltelim!
Sırada tek tip elbise var
Basın özgürlüğü üzerine
AKP iktidarının büyüyen korkusu
Erdoğan’ın ağzından malumun ilanı
Sömürüye ve OHAL’e karşı sınıfın birliği ve dayanışması
Resmi işsizlik rakamları ve karartılamayan gerçekler!
İşsizlik Sigortası Fonu sermayenin hedefinde
Yazaki’de direniş üç haftayı geride bıraktı
Emekçilerin direnişi sürüyor: OHAL işçi ve emekçilere karşı ilan edildi!
“Bir kişi de olsa direniş devam edecek!”
SIO Automotive’de taşeron güvenlik işçilerinin direnişi üzerine
Uğur Konfeksiyon saldırılarına kadın düşmanlığını da ekledi!
Kızışan hegemonya kavgası ve Almanya-Fransa ekseninin savaş hazırlıkları
Mesleki eğitim ve mücadele semineri
Bakırköy’de rant projesi: 17 bin ağaç katledilebilir!
Yaşasın direniş, yaşasın zafer!
Kavganın partili şairi Vaptsarov
Gerçek özne
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

SIO Automotive’de taşeron güvenlik işçilerinin direnişi üzerine

 

Kapitalist üretim ve mülkiyet ilişkileri toplumun ezici çoğunluğunu mülksüzleştirerek onu yoksulluğa ve sefalete itmiştir. Burjuvaziye sunulan lüks ve şaşaalı yaşam kapitalist üretim sistemi tarafından işçi sınıfının emeği üzerinden yükselir her gün. İşçi daha fazla ürettikçe emeği daha ucuz meta haline gelir ve onun yoksulluğu derinleştikçe kapitalistin zenginliği daha da büyür.

Emek ve sermaye arasındaki çelişki gündelik yaşam içerisinde işçilerle patronlar arasında sürekli birbirini karşı karşıya getirir. Bu sürtüşme zaman zaman kapalı veya cepheden açık bir şekilde yaşanabilir.

Taşeron çalışan güvenlik işçilerinin sorunları

Hemen hemen her iş kolunda olduğu gibi güvenlik iş kolunda da dizginsiz bir sömürü mevcut. Taşeron güvenlik işçilerinin genel olarak yaşadıkları sorunların başında uzun çalışma saatleri, güvencesiz ve esnek çalışma, sigorta primlerinin eksik yatması, düşük ücretler vb. gelmektedir. Taşeronluğun kaldırıldığını ilan eden sermaye devleti, tam tersine taşeron çalışma sistemini çıkardığı yasalarla kalıcılaştırmış, patronlar lehine adeta güvenceye almıştır.

Dizginsiz sömürünün olduğu bu sektörde de sendikal örgütlenme süreçleri genelleşmeye, çoğalmaya başladı. Bunu görmek için geçen yıl Çorlu’da olmak üzere Trakya’nın birçok il ve ilçesinde taşeron güvenlik işçilerinin örgütlenme deneyimlerine bakmak yeterli. Bir öncü güvenlik işçisinin sendikal örgütlenmeye önayak olması güvenlik işçilerinin örgütlenme arayışına zemin oluşturdu. İşte bu koşullarda, birkaç ayda sınıfın hak alma iradesine duyulan inançla Çorlu, Süleymanpaşa, Tekirdağ Büyükşehir belediyelerinde taşeron güvenlik işçileri Güvenlik Sen’e üye oldular, örgütlendiler.

Aynı öncü işçi arkadaşımız Çorlu Belediyesi’nden atıldıktan sonra bu sefer taşeron firma olan DAG güvenliğe girip Birleşik Metal-İş Sendikası Trakya Şubesi’nin örgütlü olduğu SIO Automotive fabrikasında çok daha zorlu koşullarda çalışmaya başlamıştır.

SIO Automotive fabrikasında güvenlikte 12 saat 2 gün gündüz, 2 gün gece olarak çalışılmakta idi. Sigorta primlerinin eksik yatması, çoğu zaman maaşların gecikmesi, güvenlik harici iş yapma, geleceği görememek gibi sorunlar yaşanmakta idi.

Nitekim sendika üyesi öncü taşeron güvenlik işçileri 6 aylık bir zaman diliminde Güvenlik Sen’in örgütlenmesini yaparak kölece çalışma koşullarına karşı taleplerini dillendirdiler. “Kadro istiyoruz”, “sigorta primlerimiz yatırılsın” talepleriyle yola çıktılar, işten atıldılar. Ardından atılan öncü güvenlik işçileri “Taşeron düzeninizi yıkacağız!” şiarını yükselterek direnişe başladı.

SIO Automotive fabrikasının üretiminde ise, çalışma koşulları taşeron işçilerinin çalışma koşullarından çok farklı değil. Ağır çalışma koşullarından kaynaklı kas yırtılması, bel ağrıları, eklem bölgelerindeki sıvının azalması gibi birçok meslek hastalığına sahiptir burada işçiler.

Fiili, meşru mücadele başlıyor

İşçilerin hedef ve talepleri sendikalı ve kadrolu olarak çalışmak, taşeron şirketi tarafından çalınan haklarının geri iadesidir. Aynı zamanda sınıfın öncü işçileri olarak hak alma mücadelesinde dilenmenin değil direnmenin gerektiğini gösterebilmek, sınıfa güç verebilmek, sınıfa OHAL koşullarında dayatılan karanlıkta ışık olmak, mücadelenin önünü açmak, örnek olabilmektir. Diğer önemli bir nokta ise sınıfa karşı sınıf tutumuyla sermayeden ve onun yedeği durumundaki sendikal bürokrasiden hesap sormaktır.

Direnişçi arkadaşlar ilk bize gelip direnişin taleplerini, nasıl olacağı konusunda düşüncelerini bizlerle paylaştıklarında, bizden destek istediklerinde büyük bir heyecan duyduk ve tereddütsüz böylesi bir mücadelede yanlarında olacağımızı söyledik. Çünkü sınıf bilinci mücadele içinde oluşur, örgütlü bir faaliyet temelinde korunur ve geliştirilir.

Atılan işçi arkadaşlar yerelde bulunan tüm kamuoyuna ulaşarak başlayacak olan direnişlerine desteğe çağırmışlardır. Başta Birleşik Metal-İş Sendikası Trakya Şubesi’ne gidilmiştir. Metal İşçileri Birliği’nin (MİB) de olduğu ziyarette yaşananlar ibret vericidir.

Öncü işçi arkadaşımız neden atıldıklarını, SIO’daki taşeron saldırısının toplam bir sorun olduğunu, onları da ilgilendirdiğini, kendilerinin de DİSK’e bağlı bir sendikada örgütlendiklerini vb. anlattılar. Birleşik Metal-İş Sendikası Trakya Şubesi örgütlenme uzmanı olarak orada bulunan Uğur Yurtkul daha direnişle ilgili hiçbir şey demeden “SIO’yu neden seçtiniz, amacınız ne? Sizin sorununuzla ilgili SIO yönetiminin bir suçu yok!” diyerek patron ağzı ile konuşmaya başladı. Ayrıca direnişi seçen işçileri ve avukatlarını tazminat peşinde olmakla, “çorbacılık”la itham etti. Direnişle ilgili işçilerin yanında yer almayan patroncu “uzman” bu söylenenlere sinirlenen işçiye 30 yıldır “devrimci” olduğunu, bedel ödediğini söyleyerek öncü işçiyi susturmaya çalıştı.

Öncü işçi arkadaşlar direnişe sahip çıkmayıp SIO yönetiminin yanında saf tuttan “uzman”ı DİSK’in devrimci geçmişine saygılı olmaya davet etti. MİB’li arkadaşımız da sendikaların işçilerin olduğunu, kimsenin de tekkesi olmadığını ifade ederek buraların bedel ödeyen devrimci işçilerin olduğunu ifade etti. Direnişçi işçilerin tam da direnişi seçerek DİSK’in devrimci geçmişine sahip çıktığını ifade etti. 30 yıldır “devrimci” olan uzman yetkili olmadığını, direnişe destek için şube başkanıyla görüşülmesi gerektiğini ifade etti. Direnişçilerin şube başkanı Beyhan Vatansever’in telefon numarasını istemesi üzerine “uzman” bende yok diyerek kaba bir yalanla savuşturdu.

Direnişin süreci

SIO Automotiv fabrikasının merkezden bir hayli uzak, geniş tarlaların arasında, diğer fabrikalarla sınırları olmayan bir noktada olması aslında bir dezavantajdı. Sınıf devrimcileri ve direnişçiler tüm imkanları seferber ederek direnişi ciddi bir iradeyle süreklileştirmeye çalışmışlardır. Direnişi salt kendi talepleriyle sınırlamayan öncü işçiler, sınıf dayanışması, sınıf tutumu, sendikal bürokrasi, DİSK geleneği üzerine hazırlanan 4 bildiriyi fabrika önünde 12 gün içerisinde işçilere ulaştırdılar. Taleplerinin ne olduğunu, sendikanın ve mevcut yasaların nasıl işlediğini yazan bildirilerle üretimdeki SIO işçilerine seslendiler. Yanı sıra, biri fabrika önünde diğeri Çorlu Belediye Meydanı’nda olmak üzere iki basın açıklaması yaptılar. Ayrıca Çorlu Deri Sanayi içinde yapılan açıklamaya destek oldular. Direnişin ilk günlerinde KHK’larla işten atılan Nuriye ve Semih için ve Yazaki’de işten atılan Dilek Gültekin için destek mesajlarını gönderdiler. Direnişin kendi dar sınırları içerisinde kalmaması için özen gösterdiler.

Direniş iradesi sendikal bürokrasiyi yerden yere vururken, DİSK’in devrimci işçilerin canı ve kanı pahasına bedellerle kurulduğunu tüm kamuoyuna hatırlatmıştır. Etkili bildirileri fabrika içinde yankı yapmıştır. Her bildiriyi ilgiyle alan, ajitasyonları ilgiyle dinleylen işçilerde fabrika yönetimine ve sendika bürokratlarına karşı öfke birikmeye başlamıştır. Çünkü bir önceki dönem yapılan sözleşme beklentilerine yanıt vermemişti. Eriyen maaşlar, ağırlaşan iş yükü ve baskı işçilerde “hiçbir şey yapamayız!” karamsarlığı yaratmıştı. Dahası, kadrolu ve sendikalı olan işçiler bile taşerona geçirilirken sessiz kalan, kapı önünde hak almak için mücadele eden işçileri görmezden gelen Birleşik Metal-İş Sendikası Trakya Şubesi’nin yeni sözleşme döneminde ne yapacağı açıktı. Tam da böylesi bir dönemde direnişe geçen işçiler üretimdeki işçilere nasıl bir yol-yöntem izlenmesi gerektiğini anlatmaya çalışmış, bu sorumlulukla davranmıştır.

Bu kapsamda işçileri birliğe, mücadeleye çağıran; sözün, yetkinin ve kararın onlarda olduğunu anlatan ajitasyonlar yükseltilmiştir. Yönetim bu ajitasyonlardan o kadar rahatsız oldu ki sonrasında işçi servislerini içeriden kaldırmaya başladı. Bu da yetmedi, servisleri giriş kapısına ters yerleştirdiler, arka kapıdan çıkartarak direnen işçilerle fabrika içindeki işçilerin temas noktasını ortadan kaldırmaya çalıştılar.

Tüm bunlar yaşanırken Birleşik Metal-İş Sendikası Trakya Şubesi burada ne iş yapıyor? Direnişi görmeyen, yok sayan bir sendika TİS sürecinde nasıl bir hat izleyeceğini de çok açık bir şekilde göstermiştir. Bunları direnişçi arkadaşlar hemen hemen hergün fabrika önünde kendilerine sordular. Biz de buradan soruyoruz: Birleşik Metal İş Sendikası Trakya Şubesi’nin bu fabrikadaki görevi nedir?

Mücadele edenlere, sınıfın çıkarlarına sahip çıkan sınıf devrimcilerine hazımsızlığın nedenleri üzerine....

Direnişin ikinci haftası Birleşik Metal İş Sendikası Trakya Şubesi artık karalama kampanyasına başlamıştır. Sonuçta örgütlü olduğu bir fabrikada başlayan bir direnişi görmezden gelme tutumunun üretimde çalışan işçilere ve kamuoyuna bir açıklaması olması gerekiyordu. Nitekim her zaman sarfettiği argümanları devreye soktu. “Onlar terörist, teröristlerle geziyorlar, amaçları farklı!” Sermayenin has sendikası olan Türk Metal’in biz sınıf devrimcilerine, öncü işçilere yönelik kullandığı bu argümanları Birleşik Metal-İş Sendikası da kullandı. Biz şaşırmadık, Daiyang SK direnişinde de benzer bir tutum sergilemişlerdi.

Onlara göre sınıf devrimcileriyle hareket edenler işsiz kalıyor, fabrikalar ise kapanıyormuş? Birleşik, fiili, meşru mücadele hattını savunan, işçi inisiyatifini geliştirmeyi esas alan sınıf devrimcilerinin pratikleri ortadadır. Greif her şeyi anlatıyor!

Birleşik Metal-İş Sendikası Trakya Şubesi’nin seceresine bakalım bir de:

- Fabrikasını işgal eden EGO işçisini jandarma gelecek diye dışarıya çıkardılar

- Vatan Kablo, Teknik Alüminyum, Dinex, Disa Yalçın Makina, Trakya Döküm, Winkelman başta olmak üzere daha birçok fabrika örgütlenmesinde işçileri yarı yolda bıraktılar.

- Devrimci avukatları karaladılar. İşçilerin hukuki süreçlerine ise kâr alanı olarak baktılar.

DİSK’in asıl tarihini savunmak, sahiplenmek bürokratlar için küfür anlamı taşıyor!

Birleşik Metal-İş Sendikası Trakya Şubesi yönetimi öncü işçilere ve sınıf devrimcilerine yönelik aynı tarz karalamaları sürekli yapar hale gelmiş bulunuyor. “Teröristler, onlarla gezenler de terörist, işten attıracaklar, fabrikaya düşmanlar, Türk Metal’ci bunlar...” Arkamızdan konuşulan bu sözler üzerine 13 Temmuz Perşembe günü şube başkanı Beyhan Vatansever’i arayıp “Devrimci Tekstil İşçileri Sendikası olarak bize dönük bir takım sözlerinizi konuşmak üzere biz ve direnişçi arkadaşlar sendikanıza geleceğiz” dediğimizde sendika binalarına kilit vurup ortadan kayboldular. Çıkın karşımıza arkamızdan söylediğiniz sözlerinizi açıkça söyleyin, dün inkar ettiniz, hala inkar ediyorsunuz. Sendikal bürokrasi kendine yakışanı yapıyor. Çamur at izi kalsın istiyor fakat yine olmadı, olmayacak! Çünkü artık Trakya başta olmak üzere siz ve sizin gibi bürokratların kirli yol, yöntemlerini herkes biliyor, sizleri tanıyorlar. Artık yolun sonuna geldiniz, bunun farkındasınız.

Bizler işçi sınıfı davasına inanan sınıf devrimcileriyiz. Sınıfın çıkarları bizim için önceliktir, açıklık ilkemizdir. Değerlerimiz devrimcidir. Aynı Işık kardeşimizin yükselttiği ajitasyonda olduğu gibi;

Anlaşılan o ki SIO Genel Müdürü Kemal bey SIO’daki sendikacıları görüp rahatlığa kapılmış. Kemal bey şahsında tüm patronlara sesleniyoruz; DİSK bünyesindeki sendikaların koltuklarını hasbelkader gasp etmiş üç beş soytarıya bakıp da yanılmayın. DİSK devrimci genç işçilerin canları pahasına işkencehanelerde ödedikleri bedellerle kurulmuş ve işçi sınıfının yüreğine kazınmış bir konfederasyondur. Buradayız, DİSK üyesi devrimci güvenlik işçileriyiz. DİSK’e çöreklenmiş, satılmış sendikacılarla birlikte taşeron düzenini yıkacağız!”

Direnişin kazanımları

Direnişçilerin yarattığı dinamizm diğer işçi bölüklerini de etkilemiştir. Örneğin o süreçte deri sektöründe yine örgütlenme çalışmasından kaynaklı işten atılan bir deri işçisi arkadaşımız öncü işçi arkadaşların açtığı direniş çizgisinden etkilenerek patrondan hesap sormuştur. Belki hayatında ilk kez de olsa atıldığı fabrikanın önünde patronundan hesap sorarken işçileri birliğe dayanışmaya çağırmıştır. Yanı sıra uzun yıllardır ilk defa Çorlu Deri Organize içinde eylem yapılmıştır.

Sonuç olarak

SIO Automotive direnişi imza kampanyası ile halen sürmekte. Lüleburgaz’da, Edirne’de, Çorlu’da “Taşeron çalıştırılmaya izin vermeyeceğiz!” talebiyle imza standları kurulmaya başlandı.

İşçi sınıfı sermaye diktatörlüğünün OHAL’ine rağmen direnmeye, mücadele etmeye devam ediyor. Çünkü en başta da söylediğimiz gibi, zenginlik burjuvazi için arttıkça işçi sınıfının yoksulluğu daha da derinleşiyor, çelişkiler çoğalıyor. Öncü güvenlik işçisi arkadaşlarımız tüm sınırlılıklara ve imkansızlıklara rağmen zor koşullar altında direnme iradesi ortaya koymuştur. Bir dizi saldırı ile yüz yüze kalan Trakya işçisine bugün Işık ve Uluç, işçi sınıfının çaresiz olmadığını bir kez daha göstermiştir.

Trakya’dan sınıf devrimcileri

 

 

 

 

2 ayda 353 işçi yaşamını yitirdi

 

Çalışma Bakanlığı’nın “hedef sıfır kaza” kampanyasının ikinci ayı biterken 13 Mayıs-12 Temmuz tarihleri arasında en az 353 işçi iş cinayeti sonucu yaşamını yitirdi. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) Meclisi’nin yayınladığı raporda, 13 Mayıs günü adı iş cinayetleriyle anılan 3. Havalimanı inşaatında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun katılımıyla ‘İş Sağlığı ve Güvenliği Hedef Sıfır Deklarasyon’ imza töreni düzenlendiği hatırlatıldı. “İş kazaları azalıyor” iddiasının aksine AKP döneminde en az 20 bin işçinin iş cinayetlerinde yaşamını yitirdiğine dikkat çeken raporda, sendikal örgütlenme özgürlüğünün tanınması, güvencesiz çalışma biçimlerinin yasaklanması ve çalışma sürelerinin düzenlenmesi gerektiği ifade edildi.Çalışma bakanının, AKP’yle birlikte iş cinayetlerinin yüzde 40 azaldığı söyleminin gerçeği yansıtmadığı belirtilen raporda, sömürü üzerinden büyüyen 250 uluslararası müteahhit arasında 40 Türk inşaat şirketinin yer aldığına dikkat çekildi.

“Sıfır kaza” kampanyasının iki ayında en az 78 inşaat işçisinin yaşamını yitirdiği belirtilen raporda ölümlerin yüzde 67’sinin yüksekten düşme ve ezilme/göçük nedeniyle olduğu ifade edildi. İnşaat iş kolunun toplam istihdamın yüzde 7’sini oluşturduğu ancak mevsimsel, sözleşmeli ve kayıt dışı çalışmanın hakim olduğu belirtildi. raporda; “İnşaat işkolu aynı zamanda 1/3 oranla kayıt dışı çalışmanın en yüksek olduğu sektör. Yıllar itibariyle sektörde kayıt dışı istihdam oranında kayda değer bir düşüş yaşanmaması bakanlığın kayıt dışı çalışmaya karşı başlattığı çalışmaların bir katkısının olmadığı ya da bu çalışmaların işveren teşviklerinin oldukça yoğun olduğu bu sektöre uğramamış olduğunu da gösteriyor” denildi.

Göçmen işçilerin daha da az ücret aldığına da dikkat çekilen raporda inşaat işçilerinin işsizlik maaşından, son 120 gün kesintisiz çalışmış olması üzere 3 yıl içinde 600 gün prim ödemesi gerektiği şartı nedeniyle yararlanamadıkları söylendi. Uzun çalışma saatlerinin yanı sıra işçilerin şantiyelerde çok kötü koşullarda barındığı da söylenen raporda Esenyurt’ta 11 işçinin çadır yangınında, Ümraniye’de konteynerda 4 işçinin yaşamını yitirmesi hatırlatıldı. 2017 Ocak istatistiklerine göre iş kolundaki işçilerin yalnızca yüzde 3’ünün örgütlü olduğu belirtilen raporda iş kolunda 2016 yılında 28 eylem yapıldığı söylendi.

 
§