10 Mart 2017
Sayı: KB 2017/10

Suriye; savaştan çıkış arayışı ve kirli hesaplar
‘Hayır’ın yasak olduğu ‘demokratik’ referandum!
Sermaye diktatörlüğüne ‘Hayır’!
Newroz ateşini işçilerin birliği, halkların kardeşliği için harlayalım!
Kamusal kaynaklar sermayeye peşkeş çekiliyor
Kamu emekçilerinin direnişi; olanaklar ve yapılması gerekenler
Çelik-İş, Dytech ve Tofaş’ta işçileri Türk Metal’e sattı
“Bu fabrika halkındı, işçiler fabrikaya sahip çıkmalı!”
Geçici işçi alımları
Kadın işçi ve emekçileri dönüştürmek!
İEKK’dan 8 Mart eylem ve etkinlikleri
Kadınlardan 8 Mart eylemleri
Kapitalist sistemde kadın işçilerin kağıt üstünde kalan hakları
AKP, kadın ve demokrasi
Erdoğan’dan açık itiraf; “İşsizleri yaradandan ötürü seviyoruz!”
Savaş kundakçılığında NATO’dan yeni hamle
Lafarge Holcim-IŞİD Konsorsiyumu!
Emperyalist kamplaşmalar ve Erdoğan-Almanya gerilimi
ABD’nin dış politikasında politik romantizme yer yok!
“Önümüzün karanlık olduğu bu dönemde, ateşler yakıp yolu görmenin anlamlı olduğunu düşündük”
Beyazıt Katliamı'nı unutmadık, unutturmayacağız
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Erdoğan’dan açık itiraf;

“İşsizleri yaradandan ötürü seviyoruz!”

 

Tayyip Erdoğan referandum mitinglerinde konuşmaya başladı. 16 Nisan referandum tarihi yaklaştıkça dinci gerici AKP iktidarı da kendi cephesinden hazırlıklarını yoğunlaştırıyor. Referandum mitingleri üzerinden şehir şehir dolaşan Binali Yıldırım ve Tayyip Erdoğan ikilisi gittiği bölgelerin yöresel dilini de kullanmaya çalışıyor. Bu vesileyle komik, daha doğrusu traji komik görüntüler ekranlardan eksik olmuyor. Mitinglerdeki konuşmaların ana noktası ise 'Evet'i nasıl çıkarabiliriz üzerine kurulu.

Bilindiği üzere T. Erdoğan ve müritleri referandumda 'Evet' çıkması için “terör“ demagojisini dillerinden düşürmüyorlar. 'Hayır' diyecek her kesimi “terörist” ilan ediyorlar. Bunun yanı sıra, toplumun gündeminde olan sorunlara dair söz söylemek de (özellikle manipüle etmek için) burjuva politikasının olmazsa olmazını oluşturuyor. İşsizlik kapitalizmin ürettiği ve sonuçlarını işçi ve emekçilere ödettiği en önemli sorun alanlarından birisi. Geçen yılın Kasım ayının işsizliğini belgeleyen resmi rakamlar bile sorunun vahametini gözler önüne sermektedir. Türkiye’de resmi rakamlara göre 3 milyon 715 bin kişi işsiz. Kriz koşullarında bu rakam günbegün artıyor.

Toplum yaşamında önemli bir yer tutan işsizlik sorunu üzerinden demagoji yapmak isteyen T. Erdoğan aslında bir gerçeği ifşa etti; “Biz işsizleri yaradandan ötürü seviyoruz” dedi.

Söz konusu konuşma Erdoğan’ın sermaye seviciliğinin açık itirafı niteliğinde idi. Zira işsizliği yaratan kapitalist sömürü düzenidir.

Rekabet ve eşitsiz koşullarda yarış, sermayeyi üretim araçlarını ve tekniğini sürekli yenilemek zorunda bırakır. Bu koşullara uyum sağlayamayan burjuvazi için ölüm çanları çalar. Rekabete dayalı, anarşik üretim biçimi sürekli ve sürekli yedek sanayi ordusunun artmasına yol açar.

Kapitalist düzen emek sömürüsü ile beslenir. Aşırı kâr hırsı, burjuvazi içerisinde daha az işçi ile daha fazla üretim yapmayı sürekli bir eğilim haline getirir. Kapitalizm koşullarında zenginliklerini arttırmanın bundan başka yolu da yoktur. İşte bu işleyişin en önemli sonuçlarından birisi de işsizliktir.

İşsizlik işçi sınıfı ve emekçilerin en büyük düşmanlarından biridir. Sermaye sınıfının elindeki sopadır. Zira işçi sınıfı hak arayışına giriştiğinde “işte kapı” der patronlar.

Sermaye düzeni koşullarında işsizliğin bitmesini beklemek “ölüden gözyaşı” beklemekle eşdeğerdir. Ne zaman ki işsizler ordusu kendisini işçi sınıfının bir parçası olarak hisseder ve öyle davranırsa sermayenin elindeki silah tersine döner.

G. Umut

 

 

 

 

 

Neden 'Hayır'? Neye 'Hayır'?

 

Önümüzde referandum gibi bir süreç var. Bir tarafta sözde burjuva cumhuriyeti değiştirip yerine başkanlık sistemini getirmeye çalışan bir zihniyet yani 'Evet' diyenler, diğer tarafta ise cumhuriyetin koruyucusu edasında davranan 'Hayır' diyenler. İşin başka bir yanı da bu durumda ikisini de istemeyenlerin bir taraf belirlemesi gerekiyor.

Ortada o kadar komik bir durum var ki, kendi yasalarını tanımayan kuralsızlığı kural edinen ve kendisi dışında bir kişi veya düşünceye tahammül edemeyen bir zihniyet zaten fiili olarak başkanlığı işletiyor. Arsızlığı o kadar azıttılar ki bir milletvekili 17-25 Aralık olaylarına “insanların günah işleme özgürlüğüne karışamazsınız” diyebiliyor. Gerisini siz düşünün. Patlamalar, katliamlar, yolsuzluklar, ardı arkası kesilmeyen iş cinayetleri hepsi bu işin fıtratında var. Bunları karşı durdukları ve değiştirmek istedikleri sistemde yapabiliyorlarsa başkanlık gelince daha ne yapabilirler ben hayal edemiyorum.

Hayırcılar ise tek başına “başkanlığa hayır”, “tek adamlığa hayır” diyor. Kimi milliyetçi duygulardan kimi etnik kimliklerinden kaynaklı 'Hayır' diyor. Peki diyelim ki referandumda 'Evet' çıktı. O zaman biz işçi ve emekçilerin hayatında ne değişecek. Özgürlüğümüz katbekat elimizden alınacak. Sömürü katmerleşecek, çıkarılacak yasalarla kölelik koşullarına koşar adım yaklaşacağız. 'Hayır' çıkarsa ne olacak? İşçi sınıfına yapılan saldırılar bitecek mi sanıyorsunuz. Maalesef bunların hiçbiri olmayacak. Eminim ki gün geçtikçe daha kötü koşullarda çalışmaya ve yaşamaya devam edeceğiz. O zaman neden 'Hayır' neye 'Hayır' sorusuna dönelim. Bir sınıf kimliğimiz bir sınıf tutumumuz olduğu için 'Hayır'. Aynı zamanda 'Evet' zihniyetini ve koşullarını yaratan bu burjuva cumhuriyete de hayır.

Asıl önemli olan ise, işçi ve emekçilerin “sermaye düzenine hayır” diyerek sınıf mücadelesini büyütmesidir. Yoksa referandumda çıkacak 'Hayır'ın bize bir hayrı olmaz. Son olarak sömürüye hayır, yozlaşmaya hayır, iş cinayetlerine hayır, kuralsız çalışmaya hayır... En önemlisi tüm kurumlarıyla çürümüş ve sermaye sınıfına cennet olan, biz işçi ve emekçilere ise cehennem olan kapitalist sisteme hayır!

Tek yol devrim kurtuluş sosyalizm!

Ümraniye’den bir işçi

 

 

 

 

Tek yol mücadele!

 

Merhaba işçi kardeşler. Ben yaklaşık 10 yıl önce MNG Kargo’da dağıtım personeli olarak işe başladım. İlk yıllarda iş kolay ve güzel bir şekilde devam ediyordu. Sonradan bütün kargo şubeleri taşeronlaştırıldı. Bu durum patronlar için daha çok ciro, işçiler için daha çok çalışmak ve emek vermek anlamına geliyor. Verilen ücretler tatmin edici değil. Tüm personel acentelik dönemlerinde gece yarılarına kadar çalışmaya zorlanıyorduk.

Ben sekiz yıl çalıştıktan sonra 3 bin 600 günü doldurduğum için yasa gereği kamu emeklilik yasasından yararlanarak tazminat hakkımı almak için çalıştığım kargo şirketine beyanda bulundum. Şirket çalıştığım 8 yılın 4 yılını tazminat olarak vereceğini ve geri kalan kısmının da önceki acente müdürlerinden alınması hususunda beyanda bulundu. Bununla birlikte verilen tutar 6 bin 600 TL, fakat benim hakkım 18 bin TL. Tüm hakkımı istedim, vermediler. Ben de tazminat ödenmemesi üzerine hukuksal süreç başlattım.

Şimdi de yine aynı sektörde farklı bir kargoda işe başladım. Şartlar yine aynı, yemekler oldukça kötü ve yol parası hep eksik veriliyor. Verilen ücret tatmin edici değil. Gelen yemekler ucuz, kalitesiz ve sağlığımız tehdit altında.

İş hayatımızda A firması B firması fark etmiyor. Bütün patronlar para hırsı ile işçileri köle olarak çalıştırma düşüncesinde. Biz de bu durumda işçiler olarak haklarımız için mücadeleye devam etmeliyiz. Gerek kargoda, gerek fabrikalarda. Tek yol hep birlikte mücadele.

İMES’ten bir kargo işçisi


 
§