12 Eylül 2014
Sayı: KB 2014/37

Günün çağrısı: İşgal, grev, direniş!
Beyzbol sopasının gölgesinde “model ortaklık” - K. Toprak
Yeni Türkiye’de değişen bir şey yok...
12 Eylül’den AKP’ye, işkence sürüyor!
Sermaye uzanan eli tuttu
Saldırılara karşı barikat başına!
Torun Center’da
organize işçi katliamı
"Ayağa kalkalım,
hesap soralım!"
Sermayenin torbasından sömürü ve kölelik çıktı!
“Bu ekmek davası, buradan kaçış yok!”

Birlik, direniş, dayanışma!

"İşçi güvenliğinde denetim işçi sınıfının örgütlülüğüdür!"
Anadolu Adalet Sarayı’nda taşeron işçiler kazandı
Yeni bir emperyalist savaş zirvesi
İşte Amerikan rüyası
Husiler Yemen rejimini sallıyor - M. Ak
“Bak işte yaklaşıyor fırtına”
DGB’liler özgürlük çağrısını yükseltiyor!
Hacettepe’de
yasakçı tutum sürüyor!
İşçi sınıfının ihtiyacı daha güçlü ve günlük bir gazete olan Kızıl Bayrak'tır! - H. Yağmur
11. Mamak Kültür Sanat Festivali’nin ardından...
Halkların direnişini ve özgürlük mücadelesini birlikte büyütelim!
Yoksul ülkenin kırık gitarı, Şili'nin dilsiz ozanı: Victor Jara
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

“Bu ekmek davası, buradan kaçış yok!”

 

Bursa Demirtaş Organize Sanayi’nde bulunan Me-Par Nakliyat işçilerinin direniş çadırına konuk olduk. Ford ve Tofaş’ın arabalarını taşıyan Me-Par Nakliyat işçileri çalışma koşullarını iyileştirmek için 2011’de başlattıkları sendikal örgütlenme mücadelelerini bugün direniş çadırında sürdürüyorlar. Direnişçi işçilerin yeni demledikleri sıcak çay eşliğinde uzun bir sohbet gerçekleştirdik. Hem şoförlük hem de otoçekerlik yapan direnişçi işçiler bizlere çalışma koşullarını, kaygılarını ve mücadeleleri anlattı.

Fevzi İşler: 2011 yılında işyerimiz Me-Par Nakliyat’ta anayasanın bize vermiş olduğu sendikalı olma hakkını kullanmak istedik. Arkadaşlarla beraber TÜMTİS’e müracaat ettik. Sendika burada yetki alamadı. İşveren de bunu öğrendi. Öğrenince işyerinde çalışan 10 arkadaşımızı tazminatsız işten attı. Bundan yaklaşık 4-5 ay önce bu arkadaşlarımız mahkeme kararıyla geri döndü. İşveren bu arkadaşları isteseydi almayabilirdi, tazminatlarını ödeyip gönderebilirdi ama işe aldı.

Mücadeleye devam dedik!”

Biz de işverenin sendikayı istediğini düşündük. Biz de bütün arkadaşlar toplandık ve karar verdik, TÜMTİS ile görüştük ve “2011’deki mücadelemizi sürdürüyoruz” dedik. Bütün arkadaşlar kayıt olduk. Çalışma Bakanlığı sendikaya yetki verdi, işyerine de bu kadar sendikalı adam var diye bildirdi. Bundan sonra işverenin tutumu bize karşı değişti. Uzun yıllardır kullanmış olduğumuz araçları elimizden aldılar. Bize telefon ederek yoldan çağırdılar, şu gün, şu saatte işyerinde olacaksın diye. Geldik, hiçbir sebep göstermeksizin müdürüm benle görüşmedi. Görüşme gereği duymadı ama başka arkadaşlar görüştüğünde “biz sizin ne yapmaya çalıştığınızı biliyoruz, biz sizin buraya sendika sokmaya çalıştığınızı biliyoruz ve biz buraya sendika sokmayacağız” dediler. “Ben size yapacağımı bilirim, ben sizi kenarda oturtmasını bilirim” diye bizi tehdit etti.

Ben burada 7 gün açıkta kaldım. Üç arkadaş başladık. Birini ayın 19’unda, birini ayın 20’sinde birini 21’inde aldı. Bir hafta 10 gün sonra öbür arkadaşları çıkardılar. 20 gün boyunca şirket içinde oturduk. Şirket dışına çıkmamızı yasakladılar. Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı’na şikayet etmek için izin istedim bana izin vermediler. Senin kesinlikle şirket dışına çıkman yasak dediler. Ben de izinsiz gittim savcılığa dilekçeyle müracaat ettim. O zaman da işveren vekili Vural İşler belinde silahla bizi tehdit eder vaziyette bizim önümüzden geçti. Aradan bir hafta on gün geçmedi hepimizi attılar.

Arkadaşlarımız için direnişteyiz!”

Şu an 8 kişi direnişteyiz. Burada 250 kişi çalışıyor 170’i sendika üyesi. Biz de baktık ki, biz atıldıktan sonra arkadaşlarımıza baskı yapıyorlar, arkadaşlarımız yalnız kaldı, e-devlet şifresini istiyorlar, TC numarasını istiyorlar, “sendikalıysan bu şirkette çalışamazsın, yük alamazsın”, “sendikadan istifa edeceksen gelip burada çalışacaksın” diyorlar, biz de onlara destek olmak için direnişe geçtik.

Birkaç arkadaşımız direndi ne e-devlet şifresini ne de TC numarasını verdi.

Bu ekmek davası, buradan kaçış yok. İşverenin baskısı belli bir yere kadar. Biz de arkadaşlar olarak buraya kadar geldik. Çadırımızı kurduk. Bu işin sonuna kadar buradayız. İçerideki arkadaşlarımızın onların yanında olduğumuzu görmesi için, onlara destek olmak için biz buradayız. Sonuna kadar da buradayız.

Hem şoför hem de otoçekeriz”

Biz bu işyerine şoför olarak girdik ama biz sadece şoförlük yapmıyoruz. Yani normal bir TIR şoförü gibi sadece forklift ile arabamızı yüklemiyoruz. Biz otoçeker işi yapıyoruz. Hem Tofaş’ın hem de Ford’un ürettiği arabaları taşıyoruz. Sıfır arabalar bunlar. Türkiye’nin her yerine araba taşıyoruz. Bizim birinci görevimiz şoförlük, ikinci görevimiz Tofaş’ta, Ford’ta araçların sırtına araba yüklemek. Bu yükleme esnasında araçta meydana gelen en ufak bir hasar bizden kesiliyor. Tofaş sahası içerisinde arabada en küçük bir hasar varsa bunu tek tek tespit etmen gerekiyor. İçindeki avadanlığına, tamponuna, arabanın üzerine arkasına, sağına, soluna baştan sona kadar. Çünkü en ufak bir hasar bizim maaşlarımızdan kesiliyor.

Artı bizim arabalarımızda hidrolik sistem var. Yaklaşık 100 kilo hidrolik var. Yol kenarında kazı yapan bir kepçe operatörü gibi biz operatörlük yapıyoruz. 50 tonluk bir basınç var. Üste koyduğumuz arabaları hidrolik sistem sayesinde ikinci kata kaldırıyoruz ondan sonra altını dolduruyoruz. O hidrolik sistemde geçen sene bir patlama oldu bir arkadaşımız elinden yaralandı. 3-4 tane ameliyat oldu. Hidrolik tamamen eline girdi. Parmağını kopardı. 50 tonluk bir basınç var. Bu kolay bir şey değil yani.

Biz işverenin canlı bir kaskosuyuz”

Gece yola gittiğimizde biz bu arabaların bekçiliğini yapıyoruz. Bir tır parkına gidiyoruz ama sabaha kadar bu arabaları beklemek zorundayız. Biri gelir hasar yapar mı, biri gelir arabaya taş atar mı veya arabaya bir şey sürter mi? Çünkü her şey bizden kesiliyor. 2 bin maaş alıyoruz ama ay sonunda bakıyoruz elimize bin lira geçiyor. Bir tampon bin lira o da bizden gidiyor. Yani biz tam bir köle düzenindeyiz. Biz işverenin canlı bir kaskosuyuz.

Ha, işveren kasko yapıyor. Karayolları kanununa göre taşıdığı arabayı kaskosuz taşımıyor ama çok büyük bir hasar olmazsa kaskoyu bozmuyor, bizden kesiyor.

Sabah biz buraya işe geliyoruz, 09.00 gibi yükümüzü alıyoruz. Tofaş ve Ford’dan yükümüzü sarıyoruz. İstanbul’a 22.00’den önce girmek yasak. Bizim arabalarımızın uzunluğu 20 metre, yüksekliği 4.60 olduğu için gece ondan önce Çamlıca girişinden girmemizi karayolları yasaklıyor. Biz bir arabayı 24 saatte indirmek zorundayız. Gece İstanbul’a girdiğinizde hem yükü boşaltmak zorundasınız hem de İstanbul’dan çıkmak zorundasınız.

Veysel Kaya: Fevzi arkadaşımın anlattıklarına ilave olarak ben hasar kesintileri ve sigorta primleriyle ilgili daha önce şirketin müdürü Vural Bey ile de görüştüm. Biz dediğimiz gibi tırcılıktan hariç, yükleme, indirme, bindirme işlerini kendimiz yaptığımız için farklı bir çalışma sistemimiz var. Bir de şirketimizde farklı dorseler var. Çeşit çeşit dorse var. Yani “ben bu arabadan ineyim, öbür arabanın dorsesini kullanayım” hemen kullanamazsın. Farklı sistemler. Uzmanı olduğumuz, her kısmını karış karış bildiğimiz, ezberlediğimiz, gözü kapalı sardığımız arabaları bizden alıp, hiç kullanmadığımız arabaları bize verdiğinden dolayı sorunlar yaşadık.

Emekli olsam da çalışmak zorunda kalacağım!”

Aldığımız sabit maaş asgari ücret, sigorta primimiz de asgari ücretten yatıyor. Garanti Bankası’ndan maaş alıyoruz, 2 bin lira para alıyoruz. Ama sigorta primimiz asgari ücretten yatıyor.

İş Kanunu'na göre eğer şirket sahibi seni 3 günlük yola gönderiyorsa bunun harcırahını peşin verir. Ancak bizim şirketimiz sabit maaşı asgari ücret diğerini harcırah olarak gösteriyor. Ama bana yola giderken herhangi bir para verilmiyor. Bunlar ay sonunda hesaplanıyor ona göre maaşla beraber bankaya yatırılıyor.

Bu asgari ücret sisteminden buradan emekli olan yakın bir akrabam var benim. Emekli oldu, emekli maaşı bağlandı. 750 liradan emekli maaşı bağlandı. Bu da bende bir etki bıraktı. Yarın öbür gün emekli olunca nasıl olacağını düşündüm. Emeklilik istirahat demek. Ama şirketin uyguladığı bu sistem ile biz emekli olunca istirahat edemeyeceğiz. Sen emekli olsan bile çalışmak zorundasın diyorlar bize. Ölene kadar çalışacaksın. Bende 5 tane çocuk var. Asgari ücretle hangisini yetiştireceğim. Bunları talep edince tabi kötü oluyorsun. İşveren de fırsat bulduğu zaman kapı dışarı ediyor.

Şirketin düzenine kafa kaldırdık!”

Bizim şirket yöneticilerine karşı işlediğimiz en büyük suç anayasal hakkımız kullanmak oldu. Şirket kendine göre bir düzen kurmuş gidiyor ona kafa kaldıranı da dışarı atıyor. Biz de bunlardan birisi olduk.

Bunları müdürle de konuştuk ama bir türlü düzelmedi. Bizim şartlarımız düzelmediği için biz de sendikaya müracaat ettik.

Kızıl Bayrak / Bursa

 

 

 

 

 

LEAR direnişi İstanbul’da selamlandı

 

İşgalci GREIF işçileri ve Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu, Arjantin’de direnişlerini sürdüren LEAR işçileriyle dayanışma eylemi gerçekleştirdi. İstanbul Kadıköy’deki İskele Meydanı’nda 8 Eylül’de gerçekleştirilen eylemde Torun Center’da yaşanan işçi katliamı da lanetlendi.

“LEAR işçisi yalnız değildir! Yaşasın sınıf dayanışması!” şiarlı İspanyolca ve Türkçe ozalit açan Greif işçileri, LEAR işçilerine yönelik baskıları protesto ettiler. “Kaza değil cinayet! İş cinayetlerinin hesabını soracağız!” ozalitini açan BDSP’lilerin yanısıra İşçilerin Birliği Derneği üyeleri eyleme önlükleriyle katıldı.

Eylemde konuşan işgalci Greif işçilerinden Engin Yılgın, sermayenin kâr hırsının, taşeron köleliğinin ölümlere neden olduğunu söyleyerek işçilerin örgütlenmesinin gerekliliğini vurguladı. Eylemde basın açıklamasını Greif işçilerinden Emel Özyön okudu. “Patronlar sınıfı daha fazla kâr elde etmek için dünyanın her yerinde işçi ve emekçileri ölüme terk ediyorlar” diyerek açıklamaya başlayan Özyön, Torun Center’daki 10 işçinin ölümüne değindi. Dünyanın her yerinde işçi ve emekçilere yönelik kapsamlı saldırıların hayata geçtiğini vurgulayan Özyön, Arjantin LEAR fabrikasındaki işçilerin kölelik dayatmalarına karşı mücadele süreci ve işbirlikçi sendika bürokratlarının tutumunu aktardı. Açıklamada, sermaye-devlet-sendika işbirliğinin Greif direnişindeki örneğine vurgu yapıldı. Bu işbirliğine karşı işçilerin birliğinin önemi belirtilerek açıklamada şunlar ifade edildi: “Onlar sermayenin has uşağıdırlar. Sınıfın haklı davasının düşmanıdırlar. LEAR ve Greif direnişinin en önemli ortak yanları sınıfın haklı davasını büyütmek için verdikleri fiili-meşru mücadele ve hain, bürokrat sendika ağalarına karşı işçi sınıfının taban iradesini yaratmalarıdır. Bürokratların tahammülsüzlüğü de bundan dolayıdır. Her ne yaparlarsa yapsınlar işçi sınıfı bu hainlerden hesap soracaktır.”

“LEAR işçileri kazanırsa işçi sınıfı kazanacaktır!” diyen Özyön, LEAR işçileriyle dayanışmayı sürdüreceklerini, Türkiye’de de hesap sorma kararlılığıyla mücadele edeceklerini söyleyerek açıklamayı bitirdi.

Basın açıklamasının ardından söz alan BDSP temsilcisi, ikinci bir Soma’nın İstanbul’da yaşandığını ifade etti. Soma’da olduğu gibi AKP-sermaye işbirliğinin işçi katliamıyla gözler önüne serildiğine değinerek “AKP’nin yandaşları sermayedarlar işçileri ölüme terk etmeye devam ediyor” diye konuştu. BDSP temsilcisi ölüm ve kölelik sunan düzene karşı örgütlenme çağrısı yaptı. Yeni Somalara, Torunlar’a karşı devrim ve sosyalizm davasında örgütlenme çağrısıyla eylem sona erdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

 

 

 

 

 

BELTAŞ işçilerine linç saldırısı

 

7 Eylül’de 10. gününe giren BELTAŞ grevini kırmak için parkları gezen Beşiktaş Belediye Başkanı Murat Hazinedar teşhir edilirken işçiler saldırıya uğradı.

Başkan Murat Hazinedar greve karşı Beşiktaşlı işçi ve emekçileri etkilemek için parkları dolaşarak temizlik ve çim ekimi yaptı. Dünya Barış Parkı’ndaki şov sırasında çim olan alanlara dahi çim ekimi yapılarak greve karşı kışkırtmalar yapıldı. BELTAŞ işçileri belediye başkanının yalanlarını teşhir için parktaki emekçilere seslenirken yaklaşık 60 kişilik sopalı grubun saldırısına uğradılar.

Saldırının ardından geri çekilen grup, polis korumasında geldikleri servislere binerek alandan uzaklaştı. BELTAŞ işçileri, saldırganların Beşiktaş Belediyesi çalışanlarından olmadığını, dışardan tutulmuş ekipler olduğunu belirtti.

BDSP’den dayanışma

BELTAŞ işçileri yaşadıkları saldırıdan bir gün sonra, Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP) tarafından ziyaret edildi. Sınıf devrimcileri “BELTAŞ işçisi yalnız değildir!”, “Yaşasın sınıf dayanışması!”, “Direne direne kazanacağız!” sloganlarıyla direniş alanına geldi. Ziyarette söz alan BDSP temsilcisi, taşeronlaşmaya karşı verilen mücadelenin önemine değinerek, dayanışma içerisinde olacaklarını dile getirdi. Ardından işçilerle süreç üzerine sohbet edildi.

İşçilerden CHP’ye protesto

CHP’nin 18. Olağanüstü Kurultayı’nın yapıldığı ATO Congressium’un önünde pankart açarak oturma eylemi yapan işçiler, 48 gündür grevde olduklarını ve CHP’li Beşiktaş Belediye Başkanı Murat Hazinedar’ın, taleplerine kulak tıkadığını ifade ettiler.

Oturma eylemi yapan işçiler, CHP’li belediyelerde taşeron köleliğine dikkat çekmek için üzerlerinde “Taşerona hayır!” yazılı tişörtler giydiler.

Kızıl Bayrak / İstanbul

 
§