1 Ağustos 2014
Sayı: KB 2014/31

Siyasal İslam’ın Filistin riyakarlığı
Emperyalistler siyonist İsrail’i
finanse ediyor
AKP-cemaat çatışması üzerine...
Celal Fırat Kobanê gözlemlerini anlattı
Alaattin Karadağ’ın katili için aileden tazminat isteniyor!
Düzenin yargısı
işine geleni görüyor
Ağıtlar ayrı dillerden olsa da acılar ortak
Köle değil işçiyiz, örgütlüysek güçlüyüz!
İşçi sınıfının gelişen eylemleri üzerine...
“Haklarımızı ancak mücadeleyle kazanabiliriz!”

Bu anlayış metal işçisinin beklentilerini
karşılayacak bir taslak hazırlayabilir mi?

Türk Metal bayram arifesinde satış taslağını açıkladı.

Kent işçisinin kazanması için…

Onların bayramlıkları
grev önlükleri!

“Engels’in adı ve yaşamı her işçi tarafından bilinmelidir!” - V. I. Lenin
Devrimci Gençlik Birliği üzerine... / 2
Yaz kampına ve DGB’ye dair görüşler…
Cumhurbaşkanlığı seçimleri, sol ve devrimci tutum - M. Yılmaz
20 yıla sığacak günler bizi bekliyor! - H. Eylül
Wuppertal’da Filistin ve Rojava ile dayanışma eylemi
Bütün dünya çocuklardan özür dilemelidir!
Yalanlar ve komplolarla çürüyen düzeninizi kurtaramazsınız!
Hiroşima 1945’ten yükselen sesler - K. Ehram
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Bütün dünya çocuklardan özür dilemelidir!

 

Almanya dünyada mülteci çocukların en çok sığındıkları ülkelerin başında geliyor. Bu çocuklar en çok Somali, Eritre, Afganistan, Güney Kürdistanı gibi ülkelerden gelen çocuklardır.

Savaş, yoksulluk, etnik ve dinsel ayrımcılık, doğal felaketler, iç savaş ve işgal kaçış sebeplerinin başında gelmektedir.

Ben bir süredir Almanya’da mülteci çocuklarla (18 yaş altı) ilgilenen sosyal bir kurumda çalışıyorum.

Bir yandan onlarla çalışmak ve onlara yardım etmek beni mutlu ediyor, diğer yandan ise riyakarca buluyorum işimi. Yüzlerine bakarken, yaralarını sararken, yemeklerini yaparken, sohbet ederken içimi tuhaf bir utanç kaplıyor. Utanılması gereken bu ikiyüzlü ve çıkarcı, bu iyi niyet gösterisi, duygu dünyamda bir çelişki yaratıyor.

Ve ben biliyorum ki, bu çocukların bizden başka kimseleri yok. Birçoğu bir daha asla anne-babalarını veya ülkelerini göremeyecekler. Bazılarının ise anne babası zaten ya savaşta, ya açlıktan veya bir cinayetten yaşama şansını kaybetmiş durumda.

Afganistan, Somali, Irak, Eritre, Filistin veya 3. dünyanın herhangi başka bir yerinden geliyorlar. Adını sanını, haritadaki yerini bile bilmedikleri uzak diyarlara savruluyorlar.

Türlü tehlikeleri atlatarak ve hayatta kalma şansını koruyarak Almanya’ya gelenler kurtuluyor mu sanıyorsunuz? Bence değil. Evet belki aç değiller artık, barındıkları bir yerleri var belki, hatta ara sıra dondurma da yiyebilecekler. Ama bu soğuk ve asık suratlı ülke, bu yaralı çocuklar için bir anne kucağı, bir yurt sıcaklığı olamaz gene de.

Geldikleri uzun ve zorlu yolculuklarda her biri ayrı ayrı şiddete maruz kalıyorlar. Ayaklarında terliklerle, dişleri dökülmüş ve haftalardır karınları aç bir şekilde onları karakollardan alıp kaldıkları kampa getirdiğimizde söyle düşünüyorum: “Su koskocaman dünyada, bir size mi yer yok?”

Bu çocukların durumu, bir kurbanın katiline sığınmasından farksızdır aslında. Çünkü bunları ülkelerini terk etmeye ve kaçmaya sebep olan savaş, açlık ve yoksulluk veya baskının baş mimarlarından biridir Almanya.

Gerçekte Alman devletinin bu çocuklar için yaptığı bir iyilik de yok aslında. Bu çocuklar sözüm ona bu “sosyal kurumlar” için bir kazanç ve rant kapısıdır aynı zamanda. Onlara, yeni “sosyal projeler” yapıp, yeni ihaleler kapacakları bir kâr malzemesi olarak bakıyorlar. Kaldı ki, bu sosyal kurumlar, bu çocuklar için ayrılmış fonların çok az kısmını harcıyorlar. “Tasarruf” adı altında çoğu zaman keyfi büyük kısıtlamalara gidiyorlar.

Çocuklarla doğrudan muhatap olan ve onların ihtiyaçlarını karşılamakla görevli olan bizler, bu çocuklar için gerçekte ne kadar para harcandığını bilmiyoruz. Bizim bildiğimiz tek şey verilen paranın asgari ihtiyaçlarını bile karşılayamadığıdır. Mesela kıyafet için çocuk başına yılda sadece 300 Euro verilmektedir. Ayağında terliğiyle gelen bir çocuk için çok az bir paradır bu.

Ve ben bu koşullar altında bu çocukların hallerini görünce başta bu insanlık dışı sistem olmak üzere kendimi de suçlamadan edemiyorum. İşte ben de paramı böyle kazanıyorum. Ve utanıyorum ki, sizden daha çok param var, bir evim var.

Bir başkasının yangınıyla ısınmak bizimkisi.

Her biri anne babalarını kaybetmiş. Ölümü ve ayrılığı tatmışlar. Şiddeti ve talanı görmüşler. Gencecik ruhları ve bedenlerinin tahammül ettiklerine, elimi kalbime koyduğumda katlanabileceğimi sanmıyorum. İçlerinden biri geceleri uykusuzluk ve baş ağrısı çekiyor. Bir gün bana dedi ki: “Unutmak istiyorum yaşadıklarımı, ailemi düşünmemeye zorluyorum kendimi!” Unutmak ve umut etmek onları yaşama bağlayan tek yol.

Baş ağrılarının ve uykusuzluklarının sebepleri çoğunlukla psikolojik. Derin post-travmatik davranış biçimleri gösteriyorlar çoğu zaman. Agresyon, depresyonun farklı biçimleri. Border-Line ve benzeri birçok ruhsal rahatsızlıkları var. Bir psikoterapistin gözüyle “hasta” olan bu yetim çocuklar gerçekten hasta mı?

O kısacık ömürlerine bir yetişkinin sığdıramadığı öyle acılar sığdırmışlar ki. Kaçımız haftalarca açlığa dayanabiliriz? Onlar dayanmışlar! İnsanlar günlük kıyafet değiştirirken, onlar bir tişörtü aylarca giyebiliyorlar.

Şimdi şöyle diyebilirsiniz belki: “Ya onlar yoksulluk çekiyorsa, biz de çocuğumuzun ihtiyaçlarını gidermeyelim mi?“ Haklısınız elbette. İyi bakın çocuğunuza. Ama unutmayın ki, bu çocuklar da en az sizin çocuklarınız kadar değerli.

Her gün soruyorlar bu çocuklar bana ve diğer iş arkadaşlarıma: “Bize 18 yaşından sonra ne olacak?” Verecek hiçbir cevabım yok. Yüzüm kızararak diyorum ki: “Bilmiyorum!” Ama bildiğim bir şey var: “Eğer kalırsanız hep öteki olarak kalacaksınız bu ülkede. Artık sadece rüyalarınızda, şiddetin ve yoksulluğun yazıldığı belleğinizdeki anı defterinizde göreceksiniz memleketinizi.

Simdi size kucak açan bu devlet, eğer kalırsanız yine sizi öteki olarak görmeye, entegrasyon adı altında yok saymaya, dışlamaya devam edecek. Irkçılığın, işsizliğin ve yoksulluğun yeni malzemesine eklemeye devam edecek…

Almanya’dan bir Kızıl Bayrak okuru

 

 

 

 

Petrol tekeli Eni’de 30 bin işçi grevde

29 Temmuz günü, İtalya’nın uluslararası petrol tekeli ENİ’de çalışan 30 bin petrol işçisi greve başladı. ENİ, Sicilya’nın Gela liman kentindeki rafineriyi kapatacağını ve bu rafineride çalışan ve toplam çalışanların yüzde 10’undan fazlasına denk gelen 3 bin 500 işçinin iş anlaşmasının feshedileceğini açıklamıştı. Eni’nin bu saldırısına işçiler bir uyarı greviyle cevap vermişlerdi. Kapitalist tekel saldırısını sürdürünce işçiler bütün işletmelerde grev başlattılar.

Ülkenin birçok yerinde değişik eylem ve toplantı etkinlikleri yapan grevci işçiler İtalya Parlamentosu önünde de bir oturma eylemi gerçekleştirdiler. Sendika lideri Susanna Camusso işten atma saldırılarına karşı şu açıklamayı yaptı: “Siz ilk etapta yeni işyerleri yaratmak zorundasınız ve biz mevcut işyerlerini korumak için bütün gücümüzle mücadele edeceğiz.”

Yüzde 30’u devlete ait olan Eni’nin yıllık cirosu 100 milyar doları buluyor ve kuzey Afrika petrol yataklarının işletilmesinde ilk sıralarda yer alıyor. Libya’nın yağmalanmasında yer alan İtalya’nın Dışişleri Bakanı Franco Frattini’nin ‘’Eni tekeli bir numara olmaya devam edecek’’ sayıklaması Eni’nin İtalyan sermaye devleti için taşıdığı önemi gösteriyordu.

 

ThyssenKrupp’ta grev

Çelik sanayiinin büyük tekellerinden ThyssenKrupp’a ait İtalya’nın Terni kentindeki AST işletmesi işçileri 28 Temmuz günü grev başlattılar.

Hitler faşizmine verdiği destekle belleklerde yer eden, kanlı bir geçmişe sahip Alman kapitalist tekeli ThyssenKrupp yılda 100 milyon avro daha fazla kazanmak için 550 işçiyi işten atmayı planlıyor. Daha fazla kazanmak için Hitler faşizminin kamplarının sağladığı bedava işçilikten alçakça yararlanan ThyssenKrupp şimdi de AST işletmesinde çalışan her beş işçiden birini sokağa, yoksulluğun pençesine atmayı amaçlıyor. İşçiler, bu kanlı tekelin saldırı planına grevle cevap verdiler.

 

Şili’de grev var

Şili’nin kuzeyindeki Collahuasi bakır madeni ocağı madencileri 26 Temmuz günü 24 saat süreyle greve gittiler. Bir madencinin menenjit hastalığı sonunda yaşamını yitirmesinden dolayı, sendika 24 saat süreyle iş bırakma çağrısı yaptı. Ocaklara girmeyerek grev yapan madenciler, ölen arkadaşlarını anarak çalışma koşullarına ve işçi sağlığına dikkat çektiler.

4440 metre yükseklikte olan dünyanın en büyük bakır maden yatakları ABD’nin iki uluslararası kapitalist tekeli Glencore ve Anglo Amerikan’a aitler.

 

Gana’da grev; alışveriş merkezleri açılmadı!

26 Temmuz’da Gana’nın başkenti Accra’da alışveriş merkezlerinde çalışan işçiler süresiz grev başlattılar. Başkent Accra’nın alışveriş caddesini kapatan grevciler ticareti kilitlediler. Ücretlerinde yüzde on artış sağlanacağı anlaşmasına karşın, 14 aydır anlaşmanın gereklerini yerine getirmeyen asalak tüccarların bu alçakça ve aç gözlü saldırılarını protesto etmek için süresiz grev başlattılar. Süresiz grevden dolayı alışveriş merkezleri açılamadı.

 
§