13 Aralık 2013
Sayı: KB 2013/48

“Çözüm süreci” ve Öcalan’ın Gever açıklaması..
Erbil’deki hesap Bağdat’tan döndü!
Ecel korkusu pervasızlaştırıyor!
Hak ve özgürlükler mücadele ile kazanılır!
“Yargılanan değil, yargılayan olacaklar!”
Maraş Katliamı’nı unutmadık, unutturmayacağız!
‘Kızılelma’ ve Alevi gerçekleri
Kazanmak için bir adım ileri!
Asgari ücret görüşmeleri başladı
Sefalet ücretine hayır!
Saldırı paketi, güç dengeleri ve sendikal hareket...
“İşçi sınıfı kazanılmış hakları konusunda ortaya bir irade koydu!”
Grev, soluklu bir mücadelenin parçası olarak değerlendirilmelidir
Köksüz bir yazarın kök arayışı - 2 K.Toprak
Mandela; düzene karşı direnişten düzenle uzlaşmaya...
ABD yönetimi ‘yeni bütçe krizi’ telaşında
Bölgede yeni durum ve İran
Savaşlarda kadına yönelik şiddet tırmanıyor
Kadın cinayetleri hız kesmiyor
Direneceğiz! Örgütleneceğiz!
İÜ’de gençlik, polisin keyfini kaçırıyor
Gençlik hareketi ve örgütlenme ihtiyacı
Gezi tutsaklarıyla dayanışmayı yükseltelim
Büyük zindan direnişinin 13. yıldönümü
“Bedel ödeteceğimiz günler çok uzakta değil”
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kadın cinayetleri hız kesmiyor

 

Türkiye’de kadına yönelik şiddet; hemen her gün yenisi eklenen kadın cinayetleri ile yeni bir boyut kazandı. Günümüzde kadınların evde, sokakta, karakolda karşı karşıya kaldıkları işkence, taciz, dayak ve tecavüz olayları çoğalıyor. Bu tablo sıklıkla işlenen kadın cinayetleri ile daha da derinleşiyor. Büyük metropollerden kırsal bölgelere kadar istinasız bir şekilde ülkenin dört bir yanında kadınlar vahşice katlediliyor. Bu büyüyen kadın katliamı bilançosuna 5 Aralık’ta Bağcılar’da ve 8 Aralık’ta Esenyurt’ta işlenen kadın cinayetleri eklendi.

İsimleri de yaşam öyküleri de farklı olan bu kadınlara sermaye düzeninin biçtiği kader ise hep aynı olmuştur. Bağcılar’da katledilen 11 çocuk annesi Nimet Çağan eşi tarafından sürekli olarak şiddet gören kadınlardan biridir. Katil koca, öncesinde 6 ay uzaklaştırma cezası almış. Aile ve çevrenin baskısı yüzünden kocası ile zorla barıştırılan Nimet Çağan kocasının dayak ve işkencesi bitmek bilmeyince karakola gidip yine şikâyetçi olmuş. Ancak kendisine kulak veren olmamış. Benzeri bir kadın cinayetinin yaşandığı Esenyurt’ta ise katil koca eşi Revzan Andaç’a ve çocuklarına balta ile saldırmıştır.

5 Aralık Dünya Kadın Hakları Günü’nde ve birkaç gün sonrasında işlenen bu cinayetler kapitalizmin ikiyüzlülüğünün göstergesidir. Dünya Kadın Hakları Günü Türkiye’de kadınlara ‘seçme ve seçilme hakkı’ tanıyan yasanın kabul edildiği 5 Aralık 1934 tarihine dayanır. Bu yasa toplumsal yaşamda kadınların erkeklerle eşit sosyal, kültürel, siyasal, ekonomik ve yasal haklara sahip olması anlamına gelmektedir. Ancak kapitalist sömürü düzenin kadınlara yaşam hakkı dahi tanımadığı günümüzde bu haklarında içi boşaltılmakta, burjuva kadınların yararlanabildiği ayrıcalıklar haline getirilerek bir bir yok edilmektedir. Kapitalist devletin ikiyüzlülüğü ise tam burada kendini göstermektedir. Zira sermaye düzeninin sözcüleri kadın haklarına yönelik nutuklar çekerken hemen her gün kadınlar katledilmektedir. Öte yandan kadın hak ve özgürlüklerine yönelik sermaye iktidarı tarafından adeta sistematik bir savaş yürütülmektedir.

Bu dehşet tablosu karşısında sermaye iktidarı bir taraftan emekçi kadınların yardım çığlıklarını duymazlıktan geliyor. Diğer taraftan baltayı, bıçağı, silahı eline alan koca, eski eş, sevgili, abi vs tarafından katledilen kadınların katillerini göstermelik yargılamalarla aklıyor. Bilindiği gibi tecavüz ve taciz davalarında istisnasız bir şekilde hafifletici nedenlerle saldırganlar ceza indirimi alıp, adeta mükâfatlandırılıyor. Burjuva mahkemelerin tecavüzcüleri koruma altına alan bu tutumunu kadın cinayeti davalarında da görüyoruz. Düzen yargısı tecavüzcüleri, tacizcileri nasıl koruyorsa kadınların katillerini, dayakçı kocaları da aynı şekilde himayesi altına alıyor. Katiller işledikleri cinayetleri ‘karım beni aldattı’ ya da ‘tuzluğu uzatmasını istedim, uzatmayınca sinirlendim’ gibi düzmece beyanlarla gerekçelendirip kolaylıkla ceza indirimi alıyorlar.

Üstüne üstlük tutuklanan saldırganlar ‘iyi hal’ uygulaması sayesinde denetimli serbestlikle dışarıya salınıveriyor. Yani bu saldırganlar kapıdan girip bacadan çıkıyorlar. Kadına yönelik şiddet olaylarının artmasından kaynaklı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın aldığı göstermelik önlemlerin de, yapılan güdük düzenlemelerin de pratikte bir karşılığı yok. Bunun en somut göstergesi son bir yılda katledilen kadınların büyük bölümünün devletten koruma talebinde bulunmuş olmasıdır. Ancak devletten yardım isteyen kadınlar ciddiye alınmamakta, katillerinin yanına geri yollanmakta, kadın sığınma evleri hem gerekli ekonomik-sosyal alt yapı yetersizliğinden hem de yaklaşım sorunundan kaynaklı ihtiyaca yanıt vermemektedir. Bu nedenle kadınlar çaresiz bırakılmakta ve bu kayıtsızlık yüzünden göz göre göre cinayete kurban gitmektedirler.

Toplumsal bir sorun olan şiddet konusunda sermaye devleti ikiyüzlüce davranıyor. Sermaye devleti bir takım yasal düzenlemeler ile kadına yönelik şiddete ilişkin cezaları ağırlaştıran düzenlemeler yapmış gibi görünürken uygulamada kadınlar değil tam aksine şiddeti uygulayan erkekler himaye altına alınmaktadır. Öte yandan sermaye iktidarı kadının çifte sömürüsünü derinleştiren politikalar ile şiddetin kurumsallaşmasına hizmet etmektedir. Çıkardıkları istihdam paketleriyle, kadınları esnek üretim biçimleri üzerinden ev eksenli çalışma zincirinin parçası haline getiriyor. Sosyal haklardan yoksun, düşük ücretle çalıştırarak kadın emeğinin sömürüsünü artırıyor. Yani kadın haklarına yönelik baskı kadın emeğinin köleleştirilmesi ile paralel bir şekilde yürütülmektedir.

Türkiye’de cinsel-sınıfsal baskıya eşlik eden dinci-gerici uygulamalar ile kadınlar kapitalist sömürü düzenine tutsak edilmektedir. Binlerce yıllık gerici değer yargıları ve özel mülkiyete dayalı erkek egemenliği kapitalist düzende güvence altına alınarak sürdürülmektedir. Bu vahşet bilançosunun sorumlusu gerici burjuva sınıf düzeninin kadınların ikincil konumunu derinleştiren politikalarıdır. Kadınlara vahşice şiddet uygulayan katiller ise, sermaye iktidarının kadına yönelik ayrımcı politikasını uygulayan birer tetikçisi konumundadırlar.

Dinci parti döneminde saldırılar hız kazandı

Yalnızca 2013 yılında dinci partinin kadın hak ve özgürlüklerine yönelik önemli müdahaleleri oldu. Toplumsal yaşamda kadın ve erkek arasında hüküm süren eşitsizlik, kadınların işte ve evde yaşadığı ayrımcılık AKP iktidarının bu icraatları ile daha da artmıştır.

Dinci-gerici ideoloji kadına yönelik Ortaçağ’dan kalma ataerkil gerici bakışı tüm toplumsal yaşama enjekte etme konusunda önemli bir başarı göstermiştir. Buna direnç gösteren işçi ve emekçiler, ilerici-devrimci güçler ise karalama kampanyaları ile gericiliğin hedefi haline getirilmektedirler.

AKP iktidarının gündeme getirdiği; boşanma hakkına ve kürtaj hakkına yönelik engellemeler, sezaryenle doğum tartışmaları, kadınların kaç çocuk doğuracağına karışılması vb. müdahaleler kadınların kazanılmış haklarını sınırlandırmaya yönelik girişimlerdir. “Her kürtaj bir Roboski’dir” ya da “kızlı- erkekli evler” söylemleri de buna hizmet etmektedir. Kadınların bedeni ve yaşamı üzerinden söz sahibi olmasına engel olmak, burjuva iktidar eliyle örgütlenen fiziki bir saldırıdır. Bu saldırılar kadın hak ve özgürlüklerinin önemli ölçüde gerilemesine neden olmuştur. Toplumsal yaşamın her alanına dinsel muhafazakâr bir çizgide yön verme çabasının kadına yönelik şiddet olaylarının artışında dolaysız bir etkisi vardır. Sermaye iktidarı cinsiyetçi politikalar ile kadınları dört duvar arasına hapsetmektedir. Kadına kapitalizmin çizdiği toplumsal rol, AKP iktidarının tüm sözcüleri tarafından sürekli olarak topluma dikte edilmekte ve İslam hukuku tüm toplumsal yaşama dayatılmaktadır. Toplumsal baskı yüzünden kadınların boşanmasına fiilen engel olunurken, boşanmanın önüne konmaya çalışılan engeller kadının esaretini güçlendirmeye hizmet etmektedir. Neo-liberal dönüşümün önemli adımlarından olan 4+4+4 eğitim sistemi ve dinci-gerici zihniyet, kız çocuklarının eğitim hakkından yasal olarak mahrum bırakılmasının ve dolaysız olarak çocuk gelinliğinin artmasının önünü açmıştır. Kız çocuklarına dayatılan bu geleceksizliği kadınları kuluçka makinesi olarak gören gerici zihniyet tamamlamaktadır.

Çözüm devrimde

Emekçi kadınlar, çalışma yaşamında ve sosyal hayatta cumhuriyet tarihinin en büyük hak gaspları ile yüz yüze bulunuyor. Kadınlar ölüme terk ediliyor ve kapitalist barbarlık düzeni arsızca ‘Dünya Kadın Hakları Günü’ kutlamaları yapıyor. Kadınların üzerindeki cinsel, fiziksel ve psikolojik baskı, sınıfsal sömürü cumhuriyet tarihi boyunca hiçbir zaman kesintiye uğramadı. Şimdi ise emperyalist-kapitalist sistemin ihtiyaçları temelinde kağıt üzerindeki haklar da yok edilmeye çalışılıyor.

Kadınlar devrimci sınıf mücadelesinin ürünü olarak söküp kopardıkları hak ve özgürlükleri korumak için, kadına yönelik şiddetin tek sorumlusu olan düzene karşı mücadeleyi büyütmelidir. Şiddete, ayrımcılığa, sömürüye, kadın cinayetlerine karşı mücadele devrimci sınıf mücadelesinin önemli bir gündemi haline getirilmeli, kadın-erkek tüm işçi emekçiler omuz omuza kapitalist sömürüye karşı örgütlenme seferberliği içine girmeli, kadın haklarının ve özgürlüklerinin güvence altına alınacağı sosyalizm kavgası büyütülmelidir. Kadın cinayetlerinin sorumlusu olan sermaye devletinden hesap sormak ancak bu şekilde mümkündür.

 
§