15 Mart 2013
Sayı: KB 2013/11

 Kızıl Bayrak'tan
Devrimci baharın yüklediği güncel sorumluluklar
PYD gerici muhalefetle anlaştı
Newroz piroz be!
4. Yargı Paketi açıklandı!
18. yılında Gazi Katliamı lanetlendi
DİSK Olağanüstü Genel Kurula gidiyor
Demiryolları özelleştirme kıskacında
Özelleştirme yasasını püskürtebilecek gücümüz var!
Sınıf hareketinden
Daiyang-SK grevi üzerine
İşçilerin birliği halkların kardeşliği için Sınıfa Karşı Sınıf Kurultayları’na hazırlanıyoruz!

Kürt Sorunu Üzerine
Konferanslar... / 2
Kürt açılımının sınırları - H. Fırat

Newroz’da
mücadele alanlarına!
25 yıldan bu yana
Halepçe’nin anıları taze
Devrimci Kadın Kurultayı tebliğlerinden... / 5
8 Mart’ın ardından
8 Mart eylemlerinden
Üçlü gerici cephe
Irak’ta da işbaşında!
Dünyanın sokaklarında grev ve direnişler
Sınav gündemli çalışma ve görevlerimiz
Ankara Üniversitesi’nde
ücretsiz yemek
Seyit, Necati ve Ethem’i saygıyla anıyoruz
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Devrimci Kadın Kurultayı tebliğlerinden... / 5

Sosyalizm, kadının kurtuluşu ve tarihsel deneyimler

 

Kadın sorununun ortaya çıkışının sınıflı toplumların tarihi ile eş ve sorunun kökeninde özel mülkiyetin olduğu gerçeği bizi kadın sorununun ortadan kalkması için bu koşulların ortadan kaldırılması gerekliliğine götürmektedir. Kadının kurtuluşuna giden yolun açılması için özel mülkiyetin ortadan kalkması yani sınıflı toplum düzeninin son bulması gerekmektedir. Kadının kurtuluşu için izlenmesi gereken yol ile ilgili en somut deneyimi ise bizlere Ekim Devrimi ve Sovyetler deneyimi göstermektedir.

Kapitalist sistem içerisinde kadın sorunu çözülemez!

Kapitalist sistem kadın sorununu kendisinden önceki sınıflı toplumlardan devralmıştır. Onu kendi ihtiyaçlarına göre yorumlamıştır. Kapitalist sistemin kadının ezilmişliğinin korumasında çıkarı büyüktür. Bu yüzden de sorunu çözmek yerine derinleştirmektedir.

Kapitalizm kadına baskı, şiddet, sömürü, sefalet, savaş ve yıkım getirmiştir. Ama diğer yandan da gitgide daha çok kadını üretim sürecine çekerek, kendisine karşı verilecek savaşta proletarya için daha güçlü ve daha sağlam bir birliğin, kadın/erkek emekçilerin birlikte mücadelesinin koşullarını yaratmıştır.

Kadının kurtuluşu için ilk adım: Mücadele!

Kadınların yararlanabildiği tüm haklar, sömürü ve köleliğe karşı verilen çetin mücadelelerle kazanılmıştır. Anayasal düzlemde kadın-erkek eşitliği, seçme ve seçilme hakkı, iş yaşamında elde edilmiş tüm haklar uğruna, kadın/erkek işçi ve emekçiler mücadele etmiş, ağır bedeller ödemiştir.

İşçi ve emekçi kadınlar verdikleri mücadeleler ile özgürleşme yolunda ilk adımlarını atmış, kadının kurtuluşunun koşulu olan toplumsal devrim için önemli deneyimler biriktirmişlerdir. Kadın işçi ve emekçilerin gerek tek başlarına gerekse de erkek sınıf kardeşleri ile omuz omuza yükselttikleri mücadele, kadınların özgürleşme aşamaları olmaktadır.

Emekçi kadınların hak eşitliği mücadelesine etkin bir biçimde katılmasını sağlamak ve sınıf mücadelesinin etkin bir bileşeni haline getirmek kadının kurtuluşu için bugünden atılacak önemli adımlardır. Çünkü emekçi kadını mücadeleye çekemeyen bir devrimci sınıf hareketinin kapitalist sömürü düzenini alaşağı etmesi neredeyse olanaksızdır. Tersinden emekçi kadınların bu mücadeleye katılmadan özgürleşmeleri de aynı oranda olanaksızdır. Dolayısıyla kadının kurtuluşu ile proletaryanın kurtuluş mücadelesi her açıdan birbirine sıkı sıkıya bağlıdır.

Kadının kurtuluşu devrimde, sosyalizmde!

İşçi sınıfının iktidarı ele alması ile birlikte toplumsal hayatın tüm alanlarında kadın-erkek eşitliği sağlanacaktır. Toplumsal devrim kadının gerçek anlamıyla kurtuluşu için gerekli koşulları yaratacaktır. Kuşkusuz ki toplumsal devrimin hemen ardından kadının gerçek anlamda özgürleşmesi gerçekleşemeyecektir.

Binlerce yıllık olumsuz mirasın etkilerinin tam anlamıyla silinmesi zaman alacaktır. Ancak Sovyetler deneyimi de göstermiştir ki işçi sınıfının iktidarda olduğu bir yönetim biçiminde kadının özgürleşmesi ve eşitliği doğrultusunda en gelişmiş ve demokratik burjuva devletlerin kadına sağladığı haklar daha ilk yıllarda katbekat aşılacaktır.

Devrimin zaferiyle birlikte alınacak ilk önlemler kapsamında, “Kadının kurtuluşu” sorunu şöyle ortaya konabilir:

- Toplumsal yaşamın tüm alanlarında kadın-erkek eşitliğinin sağlanması için kararlı ve sistematik bir mücadele yürütülür. Eski toplumdan miras fiili eşitsizliklerin giderilmesi için her alanda kadın lehine ayrımcılık gözetilir.

- Analık toplumsal bir işlevdir, kadının bundan doğan tüm hakları tanınır. Eski düzende kadını köleleştiren çocuk bakımı ve ev işleri toplumsal kurumlaşmalar yoluyla çözülür.

- Kadının tarihsel ezilmişliğinin yarattığı fiili eşitsizliklerin tüm izleriyle silinmesi yeni toplumun inşası ve yeni insanın biçimlenmesi eşliğinde uzun bir tarihi döneme yayılacaktır. Bu bilinçle, kadını köleleştiren ve aşağılayan ideoloji ve geleneklere karşı sistematik bir mücadele yürütülür.

Ekim Devrimi ve Sovyetler deneyimi de incelendiğinde bu kapsamda önlemlerin alındığı görülmektedir.

Kadının kurtuluşu ve Ekim Devrimi deneyimi

Siyasi iktidarın proletarya tarafından ele geçirilmesi ile insanın insan tarafından sömürülmesine ve özel mülkiyete son veren Sosyalist Ekim Devrimi kadının tarihsel ezilmişliğinin temellerini ortadan kaldırmıştır. Bu sayede üretim araçlarının üzerindeki toplumsal mülkiyet kadın cinsinin tam özgürlük ve eşitliğinin temel dayanağı haline getirilmiştir.

Sovyetler deneyiminde kadının özgürleşmesi doğrultusunda sağlanan temel önemde bir dizi ilerlemeye rağmen, kadın sorunu tam anlamıyla çözülemedi. Kadının özgürleşmesi doğrultusunda son derece önemli adımlar atılmıştır. Ancak yine de, tam da ataerkil kültür ve alışkanlıklar yeterli bir mücadeleye konu edilemediği için kadın ve erkek arasındaki eşitsizlik tam olarak yok edilememiştir. Bunda başka nedenlerin yanında, bürokratik yozlaşma süreçlerinin de önemli bir rolü olmuştur. Kısacası, kadının kurtuluşu alanındaki yetersizlik, yeni temeller üzerinde sosyalist bir toplumun kuruluşu ve komünizme doğru ilerletilmesi alanındaki genel yetersizliğin dolaysız yansıması olmuştur.

Ancak toplumsal hayatın her alanında gerçekleşen bir dizi önlem ve uygulama ile kadın sorunun çözümünde dünyanın en ileri kapitalist ülkelerinin 130 senede yapamadıklarını Sovyet iktidarı 1917 Ekim Devrimi’nin ikinci yılında siyasal, ekonomik ve toplumsal alanlarda hayata geçirmeyi başarmıştır.

Üretim

Yaşamın tüm alanlarında kadının hak eşitliğini ilan eden ve yasal güvence altına alan Ekim Devrimi’nin daha ilk günlerinde “eşit işe eşit ücret”, 8 saatlik işgünü, kadın emeğinin korunmasına, anne ve çocuğun korunmasına dair yasaları ilan eden kararnameler yayınlandı. Sovyet iktidarı, annelik ve ev kadınının ev içi faaliyetlerini, toplumsal üretimdeki çalışmaya denk, toplumsal fonksiyonlar olarak tanıdı. Köylüye toprak dağıtımında, ailelere değil, bireylere kendi parselini verme yöntemini izledi.

Kadınların toplumsal üretime katılabilmeleri için çocuklarını emanet edebilecekleri ve çocuklarının yetiştirilmesine yardımcı olacak yaygın bir çocuk bakım/eğitim kuruluşları (kreşler, yurtlar, yatılı okullar, etüt merkezleri vb.) ağı yaratıldı. Kadınların yaşantısını kolaylaştırmak için, mahallelere, tek tek fabrikalara dek örgütlenen yemekhaneler, kantinler, çamaşırhaneler, terzihaneler, alınan diğer önlemlerin başında geliyordu.

1954 yılında çalışabilir yaştaki bütün kadınların %70-80’i çalışıyordu. Sanayide çalışan kadınların oranı, bütün işçi ve hizmetlilerin %45,5’ini oluşturuyordu. Yine, yüksekokul mezunu kalifiye elemanların %53’ünü, orta dereceli kalifiye elemanların %66’sını, ekonomi, istatistik, planlama elemanları ve ürünlerin kalitesini denetleyen elemanların %69’unu, doktorların %76’sını, tüm sağlık çalışanlarının %91’ini, hukukçuların %31’ini, öğretmenlerin %70’ini ve kültür ve kütüphane alanında çalışanların %72’sini kadınlar oluşturuyordu.

Politika

Sovyetlerde kadını politik hak eşitliğine, seçme ve seçilme hakkına kavuşturan ilk belge, Ocak 1918’de III. Tüm Rusya Sovyet Kongresi tarafından karar altına alan “Emekçi ve Sömürülen Halkın Hakları Deklarasyonu” oldu. Temmuz 1918’de kabul edilen ilk Sovyet Anayasası, bu hakları yasa biçiminde güvence altına aldı. Kadınların hayatın her alanında tam hak eşitliğine gerçekte kavuşması için Sovyetler Birliği’nde bu uğurda izlenen yol, emekçi kadınların toplumsal üretimin her alanına, ülkenin kamusal ve politik hayatına, devlet ile kamu kurum ve kuruluşlarının bütün mercilerine olabildiğince yaygınlıkta çekilmesi ve bunun için gerekli koşulların yaratılmasıydı.

Ekim Devrimi’nden 10 yıl sonra,  Sovyet seçimlerine kadınların katılımı şehirlerde %49,8, kırda %31,1 iken, 1934’lere varıldığında bu oran şehirlerde %89,4 ve kırda %80,3’e çıktı.

1936’da yürürlüğe giren yeni Anayasa’dan sonra kadınların yerel sovyetlerde temsil oranı %30’ların üzerine çıktı. %50’lik hedefe varılamamış olsa da kadınların yerel sovyetlerde 1/3 oranında temsil ediliyor olmasını, başlangıçtaki durum göz önüne alındığında büyük bir başarı olarak kaydetmek gerekir.

1920’de 8. Tüm Rusya Sovyet Kongresi’nde kadın delegelerin oranı %2,1’di. Aralık 1922’de yapılan 1. Sovyet Kongresi’nde bu oran %3,9’du ve bunlardan 5’i Merkez Yürütme Komitesi’ne seçilmişti.

1928’de 5. Sovyet Kongresi’nde bu oran %15,5’e çıktı. Şubat 1935’teki, 58 milliyeti temsil etmesiyle özel bir öneme sahip olan VII. Sovyet Kongresi’nde kadınların oranı %19’du. Bu kadın delegelerin içinde artık azınlık milliyetleri temsil eden bir dizi kadın da yer alıyordu.

Eğitim

Sovyet kadının eğitim hakkını pratikte kullanmaya başlamasının ilk adımını okuma-yazma bilmezliğin tasfiyesi oluşturdu. Okuma-yazma kampanyası, tüm halkın meselesi haline getirilerek “okuma-yazma bilen herkesin bilmeyen birine öğretmesi” şiarıyla başlatıldı. Bu kampanyada kadın delege toplantıları ve diğer kadın örgütlenmeleri önemli bir rol oynadı.

Devrimden hemen sonra uygulamaya konan kız ve erkek çocuklar için parasız genel zorunlu eğitim uygulaması, kadınların eğitim alanındaki hak eşitliğinin bir diğer halkasını oluşturdu. Bu uygulama sanayi kentlerinde yedi yıllık, kırsal alanda dört yıllık bir temel eğitimi kapsıyordu. 1940’tan sonra her yerde 7 yıllık eğitim zorunluluğuna geçildi. Aynı süreçte orta öğrenim de giderek yaygınlaştırıldı ve 50’li yılların ortalarında özellikle büyük kent ve sanayi merkezlerinde fiili olarak genel on yıllık eğitime geçildi.

Ayrıca tüm işçi ve emekçilere, özellikle kadınlara mesleki vasıflarını geliştirebilmeleri için geniş bir eğitim ağı kuruldu. İşçi ve köylü kadınlara, çalışmalarına ara vermek zorunda kalmadan alanlarında mesleki eğitim ve bunların yüksek eğitimini görme olanağı sunuldu. Kurulan akşam okulları ve uzaktan eğitim (evde eğitim) sistemiyle yüz binlerce kadın kalifiye işçi oldu, büyük bir bölümü de yükseköğrenim gördü. Birçok büyük işletmenin bünyesinde eğitim kombinaları yaratıldı. Burada emekçiler orta ve yüksek öğrenimlerini tamamlayarak kendilerini geliştirme fırsatı buldular.

1947’de Sovyetler Birliği’nde yalnızca 250 bin kadın teknisyen ve mühendis ve 100 bin kadın doktor olarak çalışıyor; üç milyon kadın zihinsel meslekler icra ediyordu. Bunların bir milyonu öğretmenken, 33 bin kadın bilimsel alanda çalışıyordu.

Sağlık

Devrimden yalnızca iki ay sonra özel bir kararnameyle, anne ve çocuğun korunmasının “doğrudan devletin yükümlülüğü” olduğu ilan edildi. Dönemin tüm zorluklarına karşın ülkenin her yerinde çocuklar için kurum ve kuruluşlar inşa edilmeye başlandı.

Her türlü sağlık hizmetini parasız sağlayan Sovyet devleti, kadına bir gebelik yardımı ve önemli bir ek beslenme ödeneği ayırdı. Doğum için de anne ve çocuğun yaşamını ve sağlığını en geniş anlamda güvence altına almak üzere çok çeşitli düzenlemelerde bulundu. SSCB’de kadın ve çocuklara hekim danışmanlığı sağlayan binlerce sağlık kuruluşu, hamileler ve emzirenler için özel yurtlar, fabrikalarda kreşler, garlarda vb. kamusal alanlarda anne ve çocuk için özel odalar yaratıldı.

Hukuk ve aile

Sovyet iktidarı eski, adaletsiz, emekçi yığınların savunucuları için katlanılamaz olan yasaları yerle bir etti.” (Lenin)

Bu yasalar dini kurumların, evlilik ve aile kurumu üzerindeki etkisine karşı mücadelenin bir parçasıydı. Kilise evliliği, imam nikahı geçersiz kılınıyor, yalnızca medeni evlilik yasalar önünde geçerli sayılıyordu. Kadına boşanma hakkı tanındı. Öte yandan istek üzerine devrimden önce kıyılmış dini nikahların kayıt altına alınarak tanınması sağlandı. Yine, devrimden sonra ilan edilen kararnamelerin getirdiği en büyük yeniliklerden biri de evlilik içi doğan çocuklarla evlilik dışı doğan çocukların yasa önünde eşit haklara sahip kılınmasıydı.

Kültür ve sanat

Sovyetlerin en önemli başarılarından biri de gerçekleştirdiği kültür devrimiydi.

1956’da kadınların kültür kurumlarındaki temsil oranlarına bakıldığında, bunu daha da açık bir biçimde görmek mümkün: Yayınevlerinde ve gazetelerde % 53,7; kitap evlerinde %79,8; kültür bakanlığına bağlı eğitim kurumlarında %64,4; müzelerde %72 ve kulüplerde %50,6; kütüphanelerde %96; kültür bakanlığının tüm yönetim organlarında %47,6.

Sosyalizmi inşa sürecinde geleneksel zincirlerini kırarak özgürleşmede önemli mesafe kat eden Sovyet kadını, sosyalizmin kazanımlarının tasfiye edilmesiyle yeniden büyük hak kayıplarına uğramıştır. Tıpkı işçi sınıfı ve emekçiler gibi…

 

 

 

 

Gözaltında taciz ve tecavüz devam ediyor!

 

Kapitalist sömürü çarkları döndükçe bu düzen içerisinde kadın sorunu da büyüyor. Kadının cins olarak ezilmişliği, çifte sömürüsü katmerleniyor. Kadına yönelik şiddet, taciz, tecavüz olayları, kadın cinayetleri gün be gün artıyor.

Adalet Bakanlığı verilerine göre kadın cinayetleri 2002-2009 yılları arasında %1400 arttı. 2002-2012 yılları arasında 4675 kadın cinayeti yaşandı. “Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu”nun en son verilerine göre 2012 yılında 210 kadın öldürüldü. bianet.org’un derlediği istatistiklere göre ise 2012 yılında 150 kadına tecavüz edildi, 210 kadın yaralandı, 137 kadın tacize uğradı. Koruma talep ettikleri, tedbir kararı çıkarttıkları halde 24 kadın öldürüldü, 21 kadın ağır yaralandı.

Geçtiğimiz günlerde 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü vesilesiyle Gözaltında Taciz ve Tecavüze Karşı Hukuki Yardım Bürosu’nun yayınladığı rapor “devlet gözetiminde” gerçekleşen taciz ve tecavüz olaylarını gözler önüne seriyor. Rapor işçilere, emekçilere, öğrencilere, ilericilere ve devrimcilere yönelen polis terörünün en üst aşamalarından biri olan gözaltında taciz ve tecavüz olaylarını ortaya koyuyor.

Yardım Bürosu’nun kuruluş tarihi olan 1997’den bugüne kadar yaşanan gözaltındaki cinsel taciz ve tecavüz olaylarına ilişkin raporunu incelerken raporun sadece yaşadıklarını anlatmaya karar veren kadınları kapsadığını dikkate almak gerekiyor. Dolayısıyla raporlardaki rakamlar gerçeğin sadece bir kısmını yansıtıyor. “Toplumsal baskı”, “töre”, “namus” gibi nedenlerle yaşadıklarını ortaya koyamayan kadınların azımsanamayacak kadar fazla olduğu ise biliniyor.

Rapora göre, 16 yıl içinde büroya cinsel taciz ve tecavüz vakası yaşadığını söyleyerek başvuran kadın sayısı 366. Bu 366 kadından 83’ü gözaltında güvenlik güçlerinin tecavüzüne uğradığını açıkladı. 2 kadın tecavüze uğradıktan sonra intihar etti, bir kadın işkence sonucu öldürüldü, 14 yaşındaki bir kız çocuğu ise tecavüze uğradıktan sonra akrabaları tarafından “namus” gerekçesiyle öldürüldü. Bir kadın da işkencenin uzun vadeli etkisi sonucu Aralık 1999’da hayatını kaybetti. Tecavüze maruz kalan bir kadın hakkında da ailesi “ölüm kararı” aldı.

Rapor, tecavüz vakalarının yanı sıra “zorla fuhuş”, “basın yoluyla cinsel taciz”, “işkence sonucu bebeğini düşürme”, “bekaret kontrolüne maruz kalma” gibi vakaları da içeriyor. Mağdur 363 kadının 45’i ise 10-18 yaş arasında. Vakaların bir kısmı ile ilgili hukuki süreç devam etmekte. Ayrıca 28’si AİHM’de sonuçlanan, 16’sı da AİHM’de görülmeye devam eden dava bulunmakta. 114 kadının “korktuğu için” hukuki işlem başlatmaması, 14 kadının davası sürerken şikayetinden vazgeçmesi, 40 kadının uğradığı baskılar nedeniyle yaşadığı yeri terk etmek zorunda kalması ise yaşadıkları şiddet, taciz, tecavüz olayları karşısında kadınların karşı karşıya kaldıkları toplumsal baskıyı en açık şekilde gösteriyor.

Yardım Bürosu’nun yayınladığı rapor, kadına yönelik şiddet, taciz, tecavüz olayları ve kadın cinayetlerinin ulaştığı boyutu gözler önüne sermek açısından çarpıcı veriler ortaya koymaktadır. Rapor bir yandan da günümüzde tırmandırılan çok yönlü devlet terörünü de yansıtmaktadır. Başta devrimciler olmak üzere toplumsal muhalefetin her kesimine cop, biber gazı ile azgınca saldıran, gözaltı, tutuklama terörünü devreye sokan sermaye devletinin estirdiği faşist devlet terörü gözaltında kadına yönelik taciz, tecavüz, şiddet olayları ile sürmektedir. Rapor verilerine göre taciz ve tecavüz suçunu işleyenlerin 266’sı polis, 96’sı jandarma/asker, 17’si ise özel timdir.

Özgürlük, eşitlik, demokrasi söylemleri sermaye düzeninin temsilcileri tarafından sıkça dile getirilirken, bu söylemlerin birer aldatmacadan ibaret olduğu ortadadır. Kadınlar da Gözaltında Taciz ve Tecavüze Karşı Hukuki Yardım Bürosu’nun raporundan yansıdığı gibi kadına yönelik “özgürlük, eşitlik, demokrasi söylemleri”nden paylarına düşeni gözaltında taciz ve tecavüz olarak almaktadırlar.

10 Mart günü 8 Mart Kadın Platformu’nun Kadıköy’de gerçekleştirdiği 8 Mart mitinginin çıkışında Bursaspor taraftarı faşistlerin kolluk güçleri gözetiminde Kürt kadınlarına saldırması ve 10 kadını yaralaması da bu durumun güncel örneklerinden birisidir. Kadına yönelik şiddet, taciz, tecavüz olayları, kadın cinayetleri ve devlet terörü karşısında toplum içerisinde yaratılmış olan kanıksanmış algıyı kırmaktan ve mücadeleyi büyütmekten başka bir seçenek bulunmamaktadır.